Bodrum Gündem

NUR İÇİNDE YAT ANNECİĞİM?

Hacı Zeynep Efe

Av.Sabahattin EFE get Asacol buy plan-b

Annem 1921 doğumlu, Bodrum Türkkuyusu mahallesinde doğdu, genç kızlığında yazları Bitez’deki bahçelerinde geçiyordu, bahçe komşuları Efe ailesinin uzun boylu mavi gözlü oğlu “Mehmet Ağa” lakaplı Mehmet Efe birkaç kere ailesinden istetmişti, 1938 yılında kaçarak evlendiler, bahçeleri  tarlaları da  birleştirdiler, birlikte daha çok çalıştılar.

Önceleri buğday, arpa, tütün ekerken, zeytin, incir, üzüm, badem, palamut pilemiti toplarken 1950’li yıllarda narenciye fideleri diktiler, Bahçelerin otu orakla hep birlikte imece usulü devşirilir, mandalina ağacından makasla kesilerek bembeyaz kağıt döşenmiş kasalarda  İstanbul Haline gönderilirdi.

Aynı zamanda atadan dededen gelen yöntemlerle koyunlar, inekler yetiştirdiler, sekiz oğlan, bir kız çocuğu doğurdu, çocuklarını okuttular,

Bir çocuk bavulunu almış giderken öbürü eve yeni gelmiş oluyordu, ilk çocuğu Hasan’ın Aydın’a okumaya gidişinde çok ağlamıştı, sonraları alıştım diyordu.

Değişik şehirlerde okuyan çocuklara  para yetiştirmek için inekleri sağmak,  sütlerini pişirmek gibi ev işlerine yetişirken en çok zorlandığı yemek işini ” akşama ne pişirelim ” diye çocuklarına sorardı, eskilerin ünlü ” Akşam sabah tasası kızımı kocattı ” sözünü söylerdi, ama hiç kocamadı, çok çalıştığından uzun yaşadı.

      Babamın 1978 ‘de ölümünden sonra annem yazlık evde hiç kalmadı, köydeki evde oturdu,  son otuz yıl babamla yaşadığı  taşevi görmek istemiyordu, ” Oğlum kapılardan, pencerelerden buzağı başları sarkıyor sanki baban yok artık albuterol price ” diyordu.   Kadayıf teli gibi azalmış bembeyaz saçları , incelmiş parmakları , yüzünde yüz yıla yakın çizgilerle,  çok çalışkan bir kuşağın son temsilcilerinden olan annem son yıllarda köy içindeki evine  merdivenleri elleri ile tutarak zor çıkıyordu.

         Eskiden malın değeri yokmuş, o maldan gelir elde edersen para kazanılırmış, çok kıtlıklar görmüşler, çekirge sürüleri ürünü alıp götürmüş. Arada bir arabaya bindirerek çiftliğe götürdüğümde hemen gözleri, elleri  ile hayvanları muayene ediyor ” Bu inek memelemiş, onbeş güne doğurur, sarı düve iğneden tutmamış, tosuna ver ” diyordu,  daha fazla yumurtlasın diye tavukların altına hayıt çalısı koyuyor, sebze fidanlarını toprağa köklensin diye “gölüme” yapıyordu, “Ay yenide fidan dikilmez ” diyordu. Torunlarını seviyor, ” Bu oğlan  keleşirmeye başlamış, ama sünnetine daha var ” diyor, hep doğanın diliyle konuşuyordu.

Sanki hiç yaşamamış gibi ölmedi, sevilerek çocukları torunları içinde hiçbir eksiği olmadan yaşadı. Benim gözümde inek sağarken,  ineğin  iki memesini birden güçlü parmakları ile sağarken kalacak, buzağı memenin birini yanağını şişirerek ağzına almış, ayakları gerilmiş, daha fazla süt gelsin diye başıyla memeye vurmaya hazırlanıyor, bakraca düşen sütten sıcak buğular çıkıyor, batan güneşin yere yatık gelen ışığı, annemin siyah saçlarını yarıya yarıya örten baş örtüsüne meleklerin başındakine benzer nur beyazlığı yerleştirmiş hali ile hayalimde kalacak, nur içinde yat anneciğim?

ETİKETLER: ,
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.