Bodrum Gündem

YAŞAMI ÖĞRETEN USTAM; BABAMA

Bugün babasız geçireceğim ilk “Babalar Günü”!

Şimdi evlatlarım benim Babalar Günü’mü kutluyorlar.

Onu anlatmak istedim bugün. Öyle uzun uzadıya değil. Birkaç anı ve birkaç cümle ile. Oysa kitaplar yazılacak kadar çok yaşanmışlık var babalarımızla.

Onlar bizim yaşam ustalarımız. Çok şeyler öğrendik onlardan ve onlardan öğrendiklerimizi çoğu kez başkalarından öğrendiğimizi sandık.

Bunun farkına varmak için ölmeleri mi gerekiyormuş?

ridvan_bozoglu_1

Rıdvan Bozoğlu/1950

Anne ile evlat arasında doğal bir iletişim ve yakınlaşma vardır. Biyolojik olarak annenin evladını karnında taşıması, sütü ile beslemesinden dolayı öne geçer. Annenin daha duygusal ve zarif yapısı evlatların anne ile daha da çabuk kaynaşmasına neden olur.

Lakin babanın işi zordur. Baba çalışmak zorundadır ve evden uzaktadır gün boyu. Akşam eve geldiğinde evlatların uyuma zamanı gelmiştir. Çocuk düştüğünde anne evladına sarılır, öper teselli eder. Baba evladının düşmemesi için daha dikkatli olması gerektiğini anlatırken, düşersen birileri seni ezer geçer diye söyler. Anne duyguları, aşkı, sevdayı anlatıp öğretirken, baba gerçekleri, kavgayı ve savaşı ve mücadeleyi anlatmak zorundadır evlatlarına. Anne istediğinde göz yaşı dökebilirken, baba hep dik durup, güçsüz görünmemek zorundadır evladının karşısında.

Ve daha birçok şey.

Babalık zor zanaattır. Evlatların sevgisini kazanabilmek için çok daha fazla emek harcamak, çok daha fazla mücadele etmek zorundadır.

Ve çok daha az şey istemek zorundadır evlatlarından.

Babamı anlatırken içinden sizlerin de tanıdığı bir çok duyguyu, yaşanmışlığı bulacağınızdan hiç kuşkum yok. Tek bir şey söyleyebilirim; babanız yaşıyorsa ona sımsıkı sarılın.

Çünkü onlar gerçek bir emekçidir.

Üstelik hiç karşılık beklemeden.

**************************

ridvan_fatih_bozoglu_1

Rıdvan ve Fatih Bozoğlu/1969

Babam ile yaşam boyu hep yarış içinde olmuşuzdur. Babama karşı ilk galibiyetimi üç yaşlarındayken kazanmışım. Ben anımsamıyorum fakat çok sonra babamdan öğrendim ilk galibiyetimi.

Koşarken düşmüşüm ve dizlerim kanamaya başlamış, babam beni kaldırıp enseme bir şaplak atarak “Neden dikkatli koşmuyorsun?”  şeklinde uyarısını yapmış. Dedem görmüş şaplak attığını ve babama dönerek “Torunuma vuracağına bana vur.” demiş.  İşte o günden itibaren babamdan, hiç şaplak yemedim. Ancak bir hata ya da istemediği bir şey yaptığımda siyah çerçeveli gözlüklerinin üzerinden bakışı, şaplaktan çok daha etkiliydi.

Babam ilkokulu bitirdikten sonra aile mesleği olan kunduracılığı öğrenmesi, ilaveten de hafızlık eğitimi alması için İstanbul’a gönderilmiş.

Ailemizin ilk yatılı öğrencisiydi babam. (Yıllar sonra ben de babam gibi yatılı okudum.) Nurosmaniye Camiinde hafızlık eğitimine başlar. Hocası ünlü bestekar Sadettin Kaynak’tı. Her zaman hocası ile övündü.

Nurosmaniye’de hafızlık eğitimi alırken, bir yandan da Gedikpaşa’da Ermeni bir ustanın yanında çıraklığa başlıyor. Ermeni ustadan ayakkabı sayası yapmayı öğreniyor. Kundura, çarık yapıldığı o dönemlerde sayacılık bilgisayar mühendisliği gibi en modern branş. Namaz vakti geldiğinde ilk, o Ermeni ustası uyarırmış “Hadi namaz vakti geldi, kaçırmayın namazınızı” diye.

ridvan_saime_bozoglu_1Sonraları bir başka ustanın yanında da çalışmış. O usta ise “Şimdi iş zamanı çalışmakta ibadettir. İş bitince kaza yaparsınız.” dermiş. O nedenle babam hiçbir zaman ırkçı olmadı. Türkiye’de yaşayan tüm halkların kardeş olduğuna inandı. Hafızlık eğitimi alan babam geceleri birkaç arkadaşı ile birlikte okuldan kaçıyor, Safiye Ayla, Münir Nurettin Selçuk, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Zeki Müren gibi dönemin en büyük seslerini dinlemeye gidiyorlar. Gazinolara nasıl giriyorlardı bilmiyorum. Onu hiç anlatmadı. Üstat Sadettin Kaynak okuldan kaçtıklarını bildiği halde, dönemine damgasını vuran bu ölümsüz sesleri dinlemeye gitmelerine hiç ses çıkarmazmış. (Yıllar sonra Münir Nurettin Selçuk’un oğlu Timur Selçuk, Ruhi Su Dostlar Korosunda benim hocam oldu.)

Sesi çok yanıktı babamın. Türk sanat musikisinin eşsiz eserlerini çok iyi söylerdi dost sohbetlerinde. Hayranlıkla dinlerdim Makber söylerken. Ezanın mikrofonla söylenmesine sinir olurdu. Bir de ölenlerin ardından para ile Mevlüt okunmasına. Kuran’ın para karşılığı okunmasına, ibadetin para karşılığı yaptırılmasına, hep karşı çıktı.

O dönemlerde olduğu gibi yaşamının son dönemine kadar okumayı pek severdi. Necip Fazıl’ın Laleli’de bir ofisi varmış, bir süre oralara da takılmış. “Kocaman bir kafası vardı üstadın” derdi. “Fiziksel olarak mı?” yoksa “koca kafalı mı?” demek istediğini hiç konuşamadık babamla.

*********

bozoglu_aile

BOZOĞLU AİLESİ/1965

Sonra Mudurnu’ya dönüyor baba ocağına ve önlüğünü giyerek kalfalığa başlıyor. Kardeşlerinin okumasına vesile oluyor böylelikle. İyi bir zanaatkar. Ayakkabı sayası yaparken, kuyumcu titizliğinde ciddiye alarak yapıyor işini. Sonra yapılan ayakkabıları satmak için at sırtında Akyazı, Adapazarı, Hendek, Düzce pazarlarını dolaşıyor. Bu bölgelerde Abhazları, Lazları, Gürcüleri, Çerkezleri ve Kürtleri tanıyor.

Politikayı seviyor. Demokrat Parti’nin militan denilebilecek savunucularından. Sonra Adalet Partisi ve Süleyman Demirel. Adalet Partisi’nin Büyük Kurultaylarından döndüğünde yüzünde beliren gülümsemeyi ve keyfi ömrüm boyunca unutamam. Amcam ise 68’li. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okuyor. Saçlar uzun, devrimci bıyıklar. Eve geldiğinde iki kardeş politika konuşuyorlar. Konuşmalar bir süre sonra tartışmaya ve sonrasında ise sessizliğe dönüşüyor.

Ben babamın ve amcamın politika üzerine tartışmalarını dinleyerek büyüdüm. Babam Tercüman, amcam Cumhuriyet okur, ben her ikisini de.

Sonra Cumhuriyet’te karar kıldığımda, babam çok kırılmış, çok gücenmişti. Abartmıyorum aylarca konuşmamıştı benimle. Benim siyasi yaşamımda başıma

devrim_baris_gunes

Devrim, Barış ve Güneş

gelen her olumsuzlukta, bir tek söz söylememişti bana. Çok kızardım o nedenle. “Bir baba hiç hal hatır sormaz mı?”, diye ayıplardım onu. Sonra annem anlattı. Meğer gizli gizli ağlarmış, uyumazmış günlerce.

Birde ilk torununun adını Devrim koyduğum için içerlemişti. Bir yıla yakın adını söylemedi torununun. “Oğul Balı” diye severdi. Sonraları söyledi tabi. Barış’ın adını da Uğur istiyordu. “Uğur Mumcu’dan mı esinlendin babam…” dedim. “Tamam Barış iyi” dediydi. Barış’a da “Gara aslan yavrum…” derdi. Sonra üçüncü torunu Güneş olunca hiç ses etmedi artık. “Zaten hiç bir isteğim olmadı” diye hayıflanırdı. “Fatih’in adı da Talat olacaktı, onu da babam koydurmadı” derdi.

*********

ridvan_bozoglu

Arıcılığı Çok Severdi

Arıcılığı severdi babam. Kovanların önüne oturur, saatlerce onları izlerdi. Seslenirdik, duymazdı.

Kim bilir, nerelere giderdi usta?

Ne hayalleri vardı, yapamadığı içine attığı…

Hızlı yürürdü babam.

Bir de çok su içerdi.

Yemeğini zamanında yerdi ve iyi bir damak tadı vardı.

60’ına girdiğinde ölümden korkmaya başlamıştı. ‘Babam kadar yaşayabilecek miyim?” derdi sık sık. 64’ünü aşınca mutlu olmuştu sanki.

Son dönemlerinde hastalığı iyice ağırlaşınca “Diren Baba” derdim ona. O’da şaka ile karışık “O solcu deyimi direnmeyeceğim ama inat edeceğim…” derdi.

Gülerdik…

************************************

O günden bir gün önce annem aradı.

Telefonda ki sesi kaygılıydı. “Fatih istersen gel, baban su içmez oldu iki gündür…” dedi.

Su…

İşte o sinyaldi.

Babam benim deyimimle direnişi, kendi deyimi ile inadı bırakmıştı.

Sabah ulaştığımda eve gözlerine baktım önce.

Ela ve parlak gözleri gülümsedi.

Gözleri ile “hoş geldin evlat” dedi.

Elini tuttum.

Sımsıkı kavradı ellerimi ustam, zayıflamış, nasırlı kocaman elleri ile.

Sonra sıkılığı gitti yavaş yavaş.

İşte o an, ela ve parlak gözleri solmaya başladı.

Ustamın ellerimi kavrayan zayıflamış kocaman, nasırlı elleri boşaldı.

Bıraktı ellerimi.

19 Mayıs günü gitti ustam…

Omuzlarında 78 yıl boyunca taşıdığı yükü, benim omuzlarıma bırakarak gitti…

Işıklar içinde yat ustam

Işıklar içinde yat babam

babama son bakış 1

Fatih Bozoğlu/15 Haziran 2014-Bodrum

ETİKETLER: ,
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. anasını babasını kaybedenler, ansızın geriye
    onların bıraktığı boşluğa çekilirler.
    o güne kadar, yaşın ne olursa olsun,
    yüzüne vuran aydınlık, arkanda uzanan gölgeden beslenirdi.
    üçüncü boyutun elinden alınmış gibisin.
    gölgeleşme sırası şimdi sende.

    evet, gene sahnedesin kuşkusuz.
    ama nesi var bu tiyatronun?
    salon niçin bu kadar aydınlık da sahne karanlıklar içinde?
    sen yine sensin, seyirciler de hep o seyirciler.
    peki kimin aklına esmiş de, sırtları sahneye dönük oturtmuş onları böyle?

    Adnan BENK

  2. ali dizdar dedi ki:

    Öncelikle başın sağ olsun. Yazın nezdinde Babamı anımsadım. Bir servet edinemeyip bizlere de dünya malı bir miras bırakamamış idi. Ancak söylediği şu cümle yeterliydi benim için. Sizler bir şeyler bırakamadım ancak doğruluğu dürüstlüğü öğrettim bu da size gereken en önemli meziyettir.

    Benim için en önemlisi buydu.

    Babalar günüz kutlu olsun

  3. Kibar Feyzo dedi ki:

    Abi ben babamı kaybetmedim ama anne ve babam boşandığı için babamı da çok görmedim hani. Dedem oldu benim kılavuzum. Çoğunlukla baba rolünü o oynadı. Tesadüfen iş için bir hafta gittiğim istanbul’da onu kaybettiğim haberini aldım hem de ziyarete gidip elini öpeceğim gün. Orada tesadüfen bulunuşum aslında tesadüf olmadığını anladım. Aslında iş için değil bana babalık yapan dedeme son görevimi yerine getirmek için gitmiştim. Torunun oğlunu gördüğünde sert mizacı yumuşamıştı. oğlumla bir fotoğrafı bile olmaması çok canımı yakıyor hala ama hatıralarımda hala yaşıyor dedem. İstediği gibi bir adam olabildim mi bilmiyorum ama adam olabilmek için hala uğraşıyorum. Oğlumu da bu şekilde yetiştirmeye çalışıyorum. Daha ufacık 3 yaşında ama adam olacak o da. Babam ise Alanya’da bugün telefonla görüştüm. İyiymiş o da babaanneme bakıyor. alzheimer olmuş ona bakıyor. Ben de bakmıştım ailenin başka bir büyüğünü 6 sene baktıktan sonra alzheimer dolayısı ile yitirdik. Şimdi babam bakacak. Şartlar zaman, maddi manevi yükümlülükler olmasaydı babama kırgınlıklarım olmasaydı da daha çok tanısaydım babamı keşke. Eline yüreğine sağlık. Hem unutmadıklarımızı tekrar hatırlattın hem de yanımızda olanların değerini tekrar anımsattın bize. Burukta olsak babalar günümüz kutlu olsun yine de. Bu bir bayrak yarışı. Teslim aldığımız bayrakları taşıyıp, teslim etme sırası bizde şimdi.

  4. İsmail Taner SOYLU dedi ki:

    Bilmiyorum nereden değmekte ama bana hısım da derdi, kendisine çok hayran olarak saygı duyardım, dükkanına girene değer verir güzel ağırlardı, her karşılaşmamızda sanki büyük olan benmişim gibi bana saygı sevgi gösterirdi…. İkili ilişkilerimiz hep yapıcı olmuştur, hiç münakaşamız olmamıştır, o fikrini söyler ben fikrimi söyler ama mutlaka ortak paydada buluşurdu. Rabbim nur içinde yatırsın. Mudurnu’muzun nevi şahsına münhasır çok özellerinden biriydi. Sizler ne kadar guru duysanız azdır. O babaya layık evlat olmanız benim için daha özel bir konu da bu tabi. Vesileyle Adapazarı’ndan Bodrum’a sevgi saygı selam olsun. Sağlıklı huzurlu hayırlı başarılı mutlu nice makalelere …. 🙂