Bodrum Gündem

SEÇENEKSİZLİĞİM / Dr.Metin Aycıl yazıları…

Hayatın, olayların sana getirdiği bakış açısıyla değil,

senin hayata getirdiğin bakış açısıyla şekillenir.

Önemli olan, başına gelenler değil, senin, zihninde bunlara nasıl baktığındır.

                                                           Halil Cibran

Her hafta olduğu gibi, geçtiğimiz hafta başında da, ders verdiğim üniversiteye gitmek üzere sabah beşte kalktım ve havaalanına gittim. Yaklaşık bir buçuk saatlik uçak yolculuğundan sonra üniversiteye geldim. Bilgisayarımda bir sorun çıkınca, bilgi işleme gidip yardım istedim. Arkadaşlar eksik olmasınlar, sorunu hallettiler. Ben de hazır oraya gelmişken, o binadaki arkadaşlarımı selamlamak için koridor boyunca yürüdüm. Bir yönetici arkadaşımın odasının önüne gelip kendisini selamladım ve hatırını sordum. Her zamanki nezaketiyle beni içeri davet etti; ancak ben derse gireceğim için, bir başka zamana söz verdim. Zaten iki de misafiri vardı odada.

Misafirleri ilk kez görüyordum, onlar da beni. İçlerinden biri bana şunları söyledi: “Hocam ne kadar mutlu gözüküyorsunuz siz öyle.”

Benim cevabım da şu oldu: “Benim başka bir seçeneğim yok ki.”

Mutlu olduğum gerçekti. Sonra bir ara düşündüm: Sabah beşte kalkmış ve havaalanına yola koyulmuş, bir buçuk saat yol gelmiştim, bilgisayarımda sorun çıkmıştı ve derse giriyordum. Objektif olarak bakıldığında, belki yorgun ve bezgin olabilecek koşullara sahiptim. Ancak bunlar benim hiç aklıma gelmedi; ziraiçimdeki coşku, bunları düşünmeme de, görmeme de engeldi. Bu sıraladıklarım beni ifade eden unsurlar değildi; bu nedenle olsa gerek, öyle bir refleksim bulunmuyor. Kendimi ifade eden işlere odaklanmaya çalışıyorum, o nedenle mutluyum.

Şuna kesinlikle inanıyorum ki; ancak mutlu insanlar başarılı olabilirler, insanlar başarılı oldukları için mutlu olmazlar. Mutsuz olup da başarılı bir insana ben rastlamadım, rastlayan var mıdır bilemiyorum?

Bunun tavırla, tavrımızla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda bir anımı paylaşmak istiyorum:

1983 yılı yaz aylarıydı, doktora tezimin uygulamalı bölümü için, önde gelen holdinglerin üst düzey yöneticileri ile görüşmeler planlamıştım; Avusturya’dan profesörümün bu iş için bana bir referans mektubu yazmıştı. Bu çerçevede, ülkemizin önde gelen holding ve bağlı şirket yöneticileri ile çok yararlı görüşmeler yapmıştım.

Bütün şirketlerin yöneticileri ile görüşmeme karşın, Alarko Holding’te görüştüğüm kişi, Yönetim Kurulu Başkanı, rahmetli Üzeyir Garih’ti. Bu vesileyle kendisini bir kez daha en derin saygılarımla ve sevgiyle anıyorum. 1983 yılının yaz aylarında başlayan dostluğumuzda, kendisine vefamı, saygımı ve sevgimi her vesileyle göstermeye çalıştım. Kaybı hâlâ içimi acıtıyor.

Kendisi ile bir görüşmemde, bana verdiği saatte benimle birlikte olmak için, yönetim kurulu toplantısından çıkmıştı. Havaların sıcak olduğu günlerden biriydi. Cesaretimi topladım ve biraz çekinerek de olsa kendisine sormuştum: “Bu mevsimde çalışanların büyük kısmı tatile gidiyor, bu nedenle bazı yöneticilerden randevu almakta zorluk çekiyorum, siz herzaman bu tempoda çalışır mısınız?”

Bana verdiği cevap, benim için bir hayat dersiydi ve hâlâ yolumu aydınlatır:

“Metin, tatil insanın sevdiği işi yapmasıdır.”

Kendisinden öğrendiğim daha çok şey oldu, inşallah yeri ve zamanı gelir, onları da paylaşırım.

Bu bir tavırdı ve aslında herşey tavırlarımızda gizli. ABD’li yazar, danışman ve motivasyon konuşmacısı Denis E. Waitley (1933 –  ) bu konuda çok güzel ifadeler kullanıyır:

“Tavırlarınız, başarı için kapıyı açacak anahtar da olabilir, kilitleyecek de. Eğer başarı için uzun süredir çalışıyorsanız ve kapı hâlâ kapalıysa, suçlayacağınız şey, tavrınız olmalıdır.”

Yine bu konuda, okumuş olduğum bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Bir taşıma şirketinde göreve başlayan genç bir kamyon şoförü, uzun saatler araç kullandığı için yorgun düşüyordu. Ancak aynı işi yapan eski ve yaşı ileri bir şoför ise neşesinden ve coşkusundan hiçbir şey kaybetmiyordu; üstelik eski şoför daha çok seyahat ediyordu.

Bir gün geç şoför, yaşlı şoföre sırrının ne olduğunu sordu; onun cevabı da şu oldu:

“Her şey tavırda gizli. Sen işini yapıyorsun, ben ülkeyi geziyorum.”

Her fırsatta söylediğim gibi, ben iknâ ve iflah olmaz bir iyimserim. Çevremdeki bazı kimseler ise, kendilerinin gerçekçi olduklarını söylerler. Oysa:

İyimser olmak, gerçekçi olmamak değil, hayattaki iyi şeylere odaklanmaktır.

Son sözü, çocukluğundan beri hem kör, hem sağır olan; buna karşın yazar ve öğretmen olarak tanınan Hellen Keller’e (1880-1968) bırakıyorum:

“Yüzünüzü güneşe dönün, böylece gölgeler yok olur.”

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Nazım Doğan dedi ki:

    Elinize sağlık Metin bey
    insanın aynaya bakası geliyor, hayattan ne bekliyoruz nasıl yaşıyoruz? Okurken düşüncelere daldım. Tekrar elinize sağlık.

    1. Metin Aycıl dedi ki:

      Çok teşekkür ederim Nazım Bey.

  2. Suat özgül dedi ki:

    İşini sevmek için işine anlam yüklemek gerek , tıpkı kamyon şöförü gibi …