Bodrum Gündem

ADİL’E ZULME GÖZ YUMMAK / Serdar Anlağan yazıları…

serdar-anlağan-yazıları-1Piç Ömer, Kürt Halil, Ahmet ve bir kaç it daha sonunda Adil’i okulun Binektaşı Sokak’taki kapısının önünde, öğleden sonra kimseler yokken çembere aldılar. Adil dev gibidir. Hem enine hem boyuna, bilekleri benim iki bileğim kadar. Adil, okurdu. Babası ülkücüydü ama Adil, sakin, arkadaşına sadık, düşünceli ve mert bir çocuktu. Beni sayardı, Selçuklu İmparatorluğu döneminde geçen ve sonunda Türklerin kökeninin Hititlere dayandığını anlatan ırkçı bir fantastik ucuz-roman vermişti ödünç bana, okumuştum. Adil’i severdim, yalnızlığını ve baş eğmemesini.
Piç Ömer, yardakçısı Kürt Halil ile beraber, 12 Eylül’den önce solcuların kalelerinden olan Mimar Kemal Lisesi’ne darbeden sonra Atatürk Lisesi’nden gelen faşistlerin yönetiminde meydan boşaldığından, okulda fırtına gibi esiyor, çocukların cep harçlıklarını, sigaralarını ellerinden alıyor, zevk için zayıfları dövüyor, eziyor, itlik, kopukluk yapıyordu.
Bu itlerle daha ortaokula yeni başladığımda, Antalya Müzesi’nin efsane müdürü Tanju Özoral’ın kızı Elif ve kardeşi Şefik ile  Tunalı Hilmi’de yürürken, kıza laf atmalarından sonra kapışmıştık. Ta o zamandan tanıyorlardı, bana bulaşmazlardı çünkü tek başına bunların alayını dağıtacak kadar gözü kara ve bileğine sağlam Laz Mehmet çok yakın arkadaşımdı. Mehmet’ten ödleri kopardı. Mehmet çok hızlıydı.
Adil ise daha düşük profil çizen, sessiz biriydi, yavaştı. Ama güçlü ve göze batan bir hedefti. Böyle iri bir çocuğu dövmek onların zorbalığını bir kez daha pekiştirecekti. Tek başlarına ya da iki kişi Adil’e bulaşamazlardı ancak altı-yedi kişi dalabilirlerdi.
Laz Mehmet, lisede leş gibi şarap kokarak derse gelen ve kız çocuklarına sarkıntılık edip, tacizde bulunan din öğretmeninin ağzını burnunu kırdığı için okuldan atıldı. Sonra da verem oldu.
Altı yedi it, Adil’e yaklaşamıyor, güçlü bir erkek bizonu çevirmiş kurtlar gibi uzaktan ataklar yapıyor, vurup kaçmaya çalışıyorlardı. Adil kıpkırmızıydı. Bir tane oturtsa, o itin bir daha yerden kalkamayacağı belliydi. Bu durum, küfürler, meydan okumalarla belki bir çeyrek saat sürdü.
Binektaşı’ndaki taş duvarda yalnız başıma bir şahit olarak otururken, Adil de, Piç Ömer ve çetesi de zaman zaman bana bakıyorlar, olaya müdahil olup olmayacağımı anlamaya çalışıyorlardı. Sonunda itler benim sınıf arkadaşım Adil’i dövmelerine karışmayacağımı anladılar.
Piç Ömer bana baktı, sırıta sırıta kalın kemerini belinden çözdü, eline aldı, sonra sırasıyla Kürt Halil, Ahmet ve diğerleri de.
Homeros okurken, belime kemer yerine zincir sarıp gezdiğim ortaokul günlerim geride kalmıştı. Büyümüş daha sakinleşmiştim.
Hepsi birden, uzun, kalın kemerleriyle Adil’i uzaktan kırbaçlamaya başladılar. Adil şaşırdı, bir kaç kırbaç darbesinden sonra, öfkeden kudurdu, kalın koluna kemeri dolayıp birinin elinden aldı, o kemerle kendini savunmaya çalıştı. Ama itlerden birini her yakalamaya davrandığında, o it gülerek kaçıyor, diğerleri yandan, arkadan vuruyorlardı. Çok kötü bir manzaraydı.
Piç Ömer ve çetesi, sonunda Adil’i yeterince aşağıladıklarına kanaat getirdiler ve uzaklaştılar. Burada bu eziyeti fazla uzatmanın aralarından birinin yakalanıp, dişlerinin kırılması riskini arttırdığını da biliyorlardı elbette. Hepsi de korkak puştlardı. Adil’i yere yıkamamışlardı ama herkese anlatacakları bir zorbalık yapmışlardı.
Adil üstünü başını düzeltti, kitap-defterini aldı, yüzüme bile bakmadan yürüdü gitti. Bir daha da benimle konuşmadı.
Otuzüç yıl geçti. Unutmadım. Affet Adil Kardeşim, korktum sana yardım etmeye.
Göz yumdum zorbalığa, ölene kadar unutmayacağım bu korkaklığımı.
Geçen yıl Bodrum’da buna benzer bir zorbalık yaşandığında, bir hukukçudan ve bir de Psikolojik Rehberlik Danışmanı öğretmenden görüş almıştım.
Öğretmen arkadaşımız bu tür zorbalıkların üç boyutu olduğun anlatmış; ilkinin mağdur çocuğun psikolojisini, ikincisinin suçlu çocuğun psikolojisini, üçüncüsünün olaya tanıklık eden çocukların psikolojisini analiz etmek olduğunu söylemişti.
Zorbalığa şahit olan ve hiç bir şey yapmayan çocukların da o zorba kadar sorumlu olduklarının onlara anlatılması gerektiğini eklemişti.
Adil’e yapılan zorbalığa göz yumduğum için ömrüm boyunca duyduğum vicdan azabını hiç bir çocuğun çekmesini istemem. Dayak yemek daha iyidir.
Zorbalığa HAYIR…
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Serdar Anlağan dedi ki:

    Düzeltme: Burada bahsedilen sevgili arkadaşım Adil ve rahmetli babası Ülkücü camiadan değillerdir, Atatürkçü ve Cumhuriyetçidirler.

    Errare Humanum Est
    S.A.