Bodrum Gündem

ALPLERDE BİR DENİZ ÇOCUĞU/Dr.Metin Aycıl BG Dergi yazıları…

dr-metin-aycıl-bg-dergi-mart-nisan-3-sayı-yazısıÜniversite eğitimimden sonra Avusturya’nın Innsbruck şehrine gitmiştim. Innsbruck Alp Dağları ile çevrili son derece sevimli ve kış sporları ile kendini tanıtmış bir şehir.

İlk gelişimi hiç unutamıyorum. Viyana’dan trenle geliyordum. Yol boyunca muhteşem bir doğa manzarası bana eşlik ediyordu. Innsbruck’a yaklaştıkça Alp’lerin ihtişamı büyüleyiciydi. Benim gibi İstanbul’da, deniz kıyısında doğup büyümüş birisi için tarif edilemez bir duyguydu o an yaşadıklarım.

Kendime kalacak bir pansiyon ayarladıktan sonra, etrafı turlamaya başladım şaşkınlıkla; şaşkınlığımı belli etmemeye çalıştım. Hava kararmaya başladığında, çok yüksekte sabit bir ışık gördüm. “Acaba helikopter mi?” diye düşündüm; öyle ya, uçak havada sabit bir şekilde duramazdı. Sonra anladım ki, dağın zirvesindeki bir ışıktı o yanan.

Zamanla dağlarla birlikte yaşamanın keyfine vardım, onlarla geçinmeyi öğrendim. Fakat zaman geçtikçe dağların ihtişamından olumsuz etkilenmeye başladığımı da hissettim. Ben sahil kentinde, sonsuz ufuklara bakarak büyümüştüm. Innsbruck’ta Güney-Kuzey arası, yanlış hatırlamıyorsam altı km civarındaydı. Coğrafyanın yapısı insanların hayal gücünü, espri anlayışını ve kişilik yapılarını çok derinden etkileyebiliyordu. Bu düşüncelerimi arkadaşlarımla da paylaşıyordum. Aynı anlarda Karl Marx’ın bu konudaki deyişi gelmişti aklıma:

“İnsanın karakterini, coğrafyası belirler.”

Bunu somut görebilmiştim.

Geçmişte olduğu gibi, Innsbruck’ta da  felsefe ile uğraşmaya devam ediyordum; ayrıca iyi bir radyo dinleyicisiydim. Aslında bu yalnızca bir tek program için geçerliydi. Akşamları saat 22:00’de çok kısa dinî bir program olurdu, ardından “Düşünceler” programı başlardı. Benim en sevdiğim program buydu. Bu programda, genellikle bir düşünürün, bestecinin, vb. iz bırakmış kimselerin kişilikleri, görüşleri ve eserleri tanıtılırdı.

Söz konusu programda bir akşam, varoluşçu filozof Karl Jasper’e ayrılmıştı; daha doğrusu, Karl Jaspers’in “Felsefe Nedir?” kitabı konu ediliyordu. Kitabın beni en çok etkileyen yeri, önsözüydü. Özet olarak şöyle diyordu Jaspers:

“Ben Oldenburg’da doğdum ve denizle büyüdüm. Bir akşam babamın elinden tutarak aşağıya, geniş bir plaja indik. Denizin alçaldığı bir mevsimdi, dolayısı ile deniz çekilmişti. Kumların üstünde denizyıldızları, yengeçler ve denizin derinliklerine ait sırların belirtileri vardı. Büyülenmiştim ve bunun üzerine çok düşündüm. Sonsuzluğu daha önceden koşulsuz olarak benimsemiş ve öğrenmiştim. Başından beri, deniz benim için yaşamın doğal olarak arka plandaki nedeniydi. Deniz, sonsuzluğun görünebilen şimdiki zamanıydı. Denizin görmek benim için, doğanın en muhteşem olgusuydu.

Yaşamımın ne kadar zamanını, sıkılmadan denizi seyrederek geçirdiğimi bilmiyorum. Hiçbir dalga diğerine benzemiyor. Hareket, ışık ve renkler sürekli değişiyorlar.

Denizle ilişkide olmak, daha başlangıçta felsefe yapma ruhuna sahip olmak demektir. Biz buna çocukluğumuzdan beri, doğal olarak sahiptik. Bu bizim için özgürlük demekti.

Fakat sonra deniz olmaksızın yaşamaya başladım. Suyu sadece ilkbaharda çeşmelerden akarken izleyebildim; mutsuzdum. Thales’in “Felsefe suyla başlar” anlayışı bana çok doğal geliyordu.

İlk defa 19 yaşımda Alp dağlarını gördüm, muhteşemdi. Ancak dağlar benden ufkumu ve özgür bakışımı almışlardı.”

Zannedersem bu kadarı ne demek istediğimi anlatmaya yeterli. Sanki beni anlatıyordu Jaspers.

Dağlardan esinlenerek aldığım notlar da oluyordu; onlardan bir tanesi ile son vermek istiyorum yazıma:

Innsbruck, 31.3.1982, saat 05:50

Uykusuz gecem aydınlık sehere varıyor,

Bülbülün sesinden anlıyorum;

Günün kepengini kaldırıyor…

Sessiz sedasız bir heykel gibi karşımda dağlar

Sivri tepeleri yükseklerde;

Karlı beyaz tepeler, erişilmezliği simgeliyorlar.

Eteklerinde ise baharlar,

Sanki aşkı fısıldıyorlar…

Bu kadar uzak mı olur

Yürekler gözlere, gözler yüreklere?

Aynı anda, aynı dükkânda

Farklı kumaş dokur gibi…

Gözler sonsuz boşluğa çevrilmiş,

Soyutluğun kabuğunu soyuyor;

Yüreklere bahar gelmiş, aşkı fısıldıyor…

Neden bir bütünde bu zıtlık, bu kavga?

Her ne kadar bir resim gibi duruyorsa da

Kış, baharla karşımda;

İkisi de kavuşulmazlığı simgeliyor dağlarda.

Senin gibi, benim gibi;

Bizim gibi yani…

Not bu yazı Bodrum Gündem Dergi Mart-Nisan 3.sayısında yayımlanmıştır…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.