Bodrum Gündem

Röportaj: VAY BE! Serdar Anlağan yazıları…

Prof_Dr_Ali_Dogan_Ayibogan

Ülkemizin tanınmayan dahilerinden Okşan Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı ve Halkın Kasığı Partisi’nin Genel Başkanı ve tek üyesi olan Prof.Dr. Ali Doğan Ayıboğan ile yaptığımız röportajı sunuyoruz…

S : Sayın Hocam bizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Odanızda  Türk ve Adıge bayrakları, Abdülhamit, Atatürk, Stalin, Deniz Gezmiş, Che Guevera, Tevfik Fikret, Nazım Hikmet, Hazreti Ali ve Zülfikâr, Dokuz Işık posterleri, Ecevit-Demirel, Tayyip Erdoğan portreleri, Hermes heykelciği, pergel ve gönye alameti ile çerçevelenmiş bir Kelime-î Şehâdet ebrusu, masanızda minik bir orak-çekiç ve kızıl-yıldız olduğunu görüyoruz. Siz nesiniz?

C : Efendim, biz milliyetçi-mukaddesatçı, Türk-İslâm sentezcisi, diyalektik materyalist, sosyalist, komünist, liberal, serbest piyasa ekonomisinden yana bir partiyiz. Turgut Özal portresini kedi kırdı, tamirde, Korkut Özal da vardı ama torunum korktuğu için kaldırdım. Mehmet Barlas’ın da parmak izi de var ama bulamıyorum şu an.

S : Peki Hocam. Gündeme gelelim, yürüyüş için ne düşünüyorsunuz?

C : Destekliyorum, ama her an fikrimi değiştirebilirim. Aslında bu işlerden Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Cizre’de ve Şırnak’ta yakılarak öldürülen insanların kalıntıları arasında bebek kemikleri bulunup bulunmadığını sorguladığında inceden bir tiksinmiştim. Dedim ki, “…Bırakayım bu işleri, gideyim Turgutreis’e yerleşeyim, elektrikli bir skutır alır, gezerim”….Sonra oradan eski bir yoldaş: “Gelme…Buralarda hep emekli işkenceciler var, kahvelerde yüksek sesle anılarını anlatıyorlar, gelme Hocam!” diye haber gönderdi, vazgeçtim.

S : Evet…Çok açıklayıcı oldu bu yanıt…Hocam!

C: Canım!

S: Hocam, biliyorsunuz 1993 Sivas Madımak Katliamı’nın sene-î devriyesi?

C: O zaman üç gün uyumamıştım. Üzüntüden. İnsanlar canavarca katledilirken, televizyonda canlı yayınlanan konserinde, Tarkan’ın göbeği çıplak, poposunu sallamasını hiç unutmuyorum. Ertesi gün tüm gazeteleri aldım, Cumhuriyettekiler dışında tüm köşe yazarları Aziz Nesin’i suçlamışlardı. Bir Çetin Altan hariç. Sinirden liste yaptım, bu yazarların adlarını not ettim. Kaybettim sonra o listeyi. Zaten ertesi gün ağız değiştirdiler. Mustafa Sarıgül cenazeye gitti, en önde yürüdü, poz verdi. Bir de Kenan Doğulu vardı o zamanlar, yeni çıkmıştı, Halit Kıvanç bunu canlı yayına çıkardı, “Bizimle unutamadığın bir sahne anını paylaşır mısın Kenan?” diye sordu, “Ehhe…ehe…ben ünlü olalı daha iki buçuk ay oldu” diye cevap verdi oğlan…Bunun bir kardeşi var, bir de yeğeni galiba, hepsi ünlü oldu bunların, hepsinin kafaları acayip büyük…Akraba evliliğinden mi acaba?

S: Hocam ne kullanıyorsunuz?

C: Eski model bir Ford.

S: Peki Hocam. FETÖ?

C: Hah bu önemli…Dinle…Bakiim buralarda bir yerde olacaktı (karmakarışık masasında, kitapları alt-üst ederek bir şey arıyor)…Hah buldum (gözlüğünü takıyor)…Buuu…Eko…Umberto Eko’nun ölmeden yazdığı son roman, 2015’te, biliyor musun?

S: Evet. Adı “Sıfır Sayı”

C: Hah…Bak ne diyor : “…İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler, Mihver Devletleri’nin işgal ettiği ülkelerdeki direniş hareketlerinin etkinliklerini Birleşik Krallık’ın enformasyon servislerinin bir koluyla doğrudan koordine etmişlerdi; işte bu “Special Operations Executive” savaş sonunda kapatılmıştı ama ellili yılların başında, bazı Avrupa ülkelerinde Kızıl Ordu’nun saldırısına ya da darbe niyeti olan yerel komünistlere karşı koyabilecek yeni bir örgütün çekirdeği olarak yeniden canlandırılmıştı. Koordinasyon Avrupa’daki müttefiklerin en üst komutasının güvencesi altındaydı ve Belçika’da, İngiltere’de, Fransa’da, Danimarka’da, Norveç’te, “stay-behind” (“geride durmak”, “hat gerisinde bırakılanlar”) denilen bir güç oluşturuldu. Bu gizli ve paramiliter bir yapıydı. İtalya 1949 yılında hazırlıklara başlamıştı, 1959 yılında İtalyan gizli servisleri var olan bir planlama ve koordinasyon komitesine girdiler ve 1964 yılında CIA’nın finanse ettiği ve “Gladio” (kısa kılıç) adı verilen örgütlenme resmen doğdu.”

S: Evet Hocam?

C: Bak dinle devamını: “…Stay-behind hareketine dahil olan tüm ülkeler, bir iki küçük kaza dışında suskunluklarını korumuşlardır; Fransa’da uzun süreden beri namı kötü OAS’ın Fransız stay-behind üyeleriyle yaratıldığı biliniyordu ama Cezayir’de başarısız olan darbe sonucunda De Gaulle ayrık düşüncelerini hizaya sokmuştu. Almanya’daysa 1980 yılında Münih’te patlayan Oktoberfest bombasının Alman stay-behind’ının deposundan çıkan patlayıcılarla yapıldığı biliniyordu. Yunanistan’da ordunun kendisi stay-behind idi ve albaylar cuntasını başlatmıştı; Portekiz’de gizemli bir Aginter Press, Frente de Libertaçao de Moçambique başkanı Eduardo Mondlane’i öldürtmüştü. İspanya’da Franco’nun ölümünden bir yıl sonra iki Karlist, aşırı sağcı teröristlerce öldürüldü ve ertesi sene stay-behind Madrid’de Komünist Parti’ye bağlı bir hukuk bürosunda kıyım yaptı. İsviçre’de daha iki yıl önce yerel stay-behind’ın eski komutanı Albay Aboth, Savunma Bakanlığı’na yazdığı özel bir mektupta “bütün gerçeği” açıklamaya hazır olduğunu yazdıktan sonra evinde kendi süngüsüyle bıçaklanmış olarak ölü bulundu. Türkiye’de stay-behind Papa II. Ioannes Paulus’a suikastten de sorumlu olan Bozkurtlardır.”

S: Yani?

C: Rahmetli sonunda saçmalamış. Türkiye’deki stay-behind 15 Temmuz Darbe girişimi dahil tüm cinayetlerden sorumludur ve Bozkurtlar  bu işin yalnızca bir kısmıdır.

S : FETÖ de öyle yani?

C: FETÖ ahmak batılı sömürücülerin yaptıkları en büyük hatadır. Bu gerizekâlılar Doğu’yu asla ve asla sezemezler. Dur bir anımı anlatayım: HSBC bankasını hatırlıyor musun? Kayserili bir ailenin bankasını satın aldılar ve Zincirlikuyu’da bir gökdelen diktiler. Bunun açılımı HongKong-Şangay Bank of Çayna’dır. Sermayesi Çin sömürüsü ve afyon ticaretinden gelir. Tesadüf, bankanın inşaatı sırasında şef mimar ile tanıştım: “Hocam” dedi hayranlıkla, “Bu batılılar çok acayip adamlar, projeden önce altı yüz sayfa rapor yazmışlar. Rapor şöyle başlıyor: Türklerde en çok rastlanılan isimle Ahmet ve Ayşe’dir…” Sonra banka açıldı, sonra bombalandı, masum insanlar öldü ve banka çekti gitti…

S: Yani Erdoğan’ın “Bu darbe girişimi Allahın bir lütfûdur” sözüne hak veriyorsunuz.

C: Prensip olarak ne söze ne de söyleyene bakmam, kimin hangi sözü ne zaman söylediğine bakarım.

S: Evet?

C: Kısaca, FETÖ diyorlar çünkü stay-behind diyemiyorlar.

S: Ne olacak peki?

C: Bu mücadele eskidir. İngiliz ajanı Sadrazam Âli Paşa ile yurtsever Sadrazam Ahmet Cevdet Paşa’nın mücadelesini hatırlayın. İngiliz Büyükelçisi’nin Londra’ya yazdığı mektupta  “Bizim Âli” diye bahsettiği Sadrazam Âli Paşa, Napolyon’un “Suçsuzluğun ispatlanana kadar suçlu kabul edildiğin Kod-Sivil”ini, Osmanlı’ya medeni kanun olarak kabul ettirmeye çalışıyordu, karşısında Sadrazam Ahmet Cevdet Paşa vardı ve o da Hanefi fıkıhına dayanan Mecelle’yi savunuyordu. Sonunda Mecelle kabul edildi. 

Cumhuriyet’ten sonra değiştirildi. Kod-Sivil geldi.

S: Hocam, derya gibisiniz maşallah!

C: Ayrıca İbn Haldun bir kadındır, Dostoyevskiy de gizli eşcinseldir. Bunu ben kendim buldum ama meğer iki Rus daha önce 1996’da yazmışlar. Ama İbn Haldun’un kadın olduğunu ilk ben yazdım…

S: Hocam ne olacak peki, yani bu işin sonu?

C: Antalya’da çeşme suyunu son yirmi yıldır Fransız Liyonez-Dezo satar halka. Nihat Genç diye pek akıllı olmayan biri var, onun akıllı bir biraderi vardı adı Davut Genç, erken öldü. Tüm bu işler ekonomiktir. Karl Marks aslında Asimov’un Vakıf serisindeki, psiko-tarih bilimi ile geleceği kestiren ve yön veren Hari Seldon’dur. İnsan toplumu da doğa kurallarına bağımlıdır, evren nasıl “equilibrium”a gidiyorsa insan toplumu da eşitlik ve dengeye yönelecektir, bilimsel olan budur. Tabi bir göktaşı gelmezse.

S: Hocam Allah’a inanıyor musunuz?

C: Sana ne lan! Git artık sıkıldım senden…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.