Bodrum Gündem

GÖLGESİ KÜÇÜK BİR KIZ ÇOCUĞU GİBİ / Serap Eflanlı yazıları…

gölge

Büyümüyor mu acaba? Küçük bir kız çocuğu gibi gölgesi hâlâ. Biraz yorgunluk ve hüzün oturmuş gözlerine ama hınzır, muzip ışıklar çakıyor yine de. Bir şeyler eksik gibi; ma tam gibi de duruyor, bir yandan. Net, dertsiz, hayatı, insanları ve en çok da kendini olduğu gibi kabullenmiş hissi veriyor… hep bir soru işareti oluşturuyor bu hâli karşı tarafta.

Fena sayılmayacak güzellikte bir kadın bedeninin içine sıkışmış bir kız çocuğu… Yine de, anne karnındaki bebek gibi tekmeliyor bedenini. “Duy beni, yer aç bana, nefes almama izin ver” diyor. Bir derin soluk, bir küçük adım, bir söz, bakış, bir küçük mimik, bir jest eksik gibi geliyor etrafındakilere. Belki eksik değil de, puzzle’ın bir parçası doğru yerde değil ya da parça yanlış. Hangisi, anlamak kolay olmuyor. 

Topladığı, zamanla bazı parçalarını kaybettiği puzzle’lardan kendini yeniden yapıyor. Tüm parçalar hem O’na ait, hem değil. Yıllar içinde, eskiden kalan bir parçayı bulup bir boşluğa yerleştiriyor; ilginçtir o parça tık diye oturuyor ya da yeni aldığı çok renkli, çok parçalı puzzle’dan, pırıltılı minik bir parçayı, eksik kalan yerlerden birine koyuveriyor; o parçanın olması gereken yer orasıymış gibi. Her parça birbirinin girinti ve çıkıntılarına oturuyor itirazsız. Tanıyanlar, yadırgıyor bu uyumu.

Bulanık değil, daha çok gizemli. Karşı tarafın O’nunla ilgili oturtamadıkları, güvensizlik değil de merak içeriyor. Her hali, düşündürtüyor insanı. Anlatırken başka, susarken başka. Ama en çok susarken, merak uyandırıyor. Her an kalkıp gidebilir ya da kıvrılıp uyuyabilir bir köşede. Hem sağlam basıyor, hem uçuyor.

Kedi gibi mevsimine göre… Çıtırdayan bir sobanın yanında ya da serin bir mermerin üzerinde hafifçe okşanarak, keyifli mırıltılar çıkartarak uyumayı seviyor ama, uyanınca gitmek istiyor. O’nu herhangi bir şeyin zorla tutmasını, ısrarla sevmeye çalışmasını kabul etmiyor, huysuzlanıyor. Gidebilmek, sonrasında da kendini güvende hissettiği yere gelebilmek istiyor. Bencil elbette ama, o kadar doğal ki; bir taraftan bunun bencillik olduğunu bile düşünmüyor. Nefes almanın ertelenebilen bir şey olmadığını biliyor ve nefes alamazsa eğer, tırnaklarını çıkartıyor, can acıtarak gidiyor; ama mutlaka gidiyor. Zaman zaman kendinden bile uzaklaştığı oluyor. Dolanıyor sokaklarda, bahçelerde, rahatlamak için. Nefeslendikten sonra, “neden canını acıtmama izin verdi?” diye üzülüyor. Sevilmeye izin verme duygusuyla geri dönüyor, karşılık da buluyor.

O’nunla ilgili soru işaretleri, biraz da insanların dümdüzlüğe alışkın olmalarından. Bu denli çok parçalı, hem renkli, hem karanlık, bir o kadar ışıltılı biri, meraklı bir çekiniklik yaratıyor.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.