Bodrum Gündem

Başarıya Odaklı Bir Girişimci ATİLLA SERTTAŞ…

atilla serttaş (10)

“Hiçbir bahane, başarıdan iyi değildir…” felsefesini benimsedim…”

Söyleşi: Fatih Bozoğlu/Bodrum- Temmuz 2017

Her söyleşimizde olduğu gibi klasik sorular ile başlayalım. Nerede doğdun, anne ve baba ne iş yapardı ve çocukluğundan kalan anılar…

“1969 doğumluyum. Ankara’dan Bodrum’a geldik. Aslen Niğdeliyim. Üzerine basa basa söylüyorum; Ankara bebesi değil, artık Bodrum bebesiyiz. 25-16 yıl Bodrum’da yaşayınca başka türlüsü olamaz. Hem eğitimime, hem de iş hayatıma Ankara’da başladım. Baba İbrahim Serttaş emekli asker. Türkiye’nin ilk Harita Mühendislerinden birisi. Annem de ev hanımı. Babam ülkenin bütün hudutlarını dolaşmış, görev yapmış. O dönemler bizimde babamızla birlikte gittiğimiz olurdu. Yollar olmadığı için eşek ve katırlar ile dolaşılırdı o dönemler. Babam neticede asker bir adam ve disiplinliydi ama çok iyi yürekli ve çok dürüst bir adamdır. Babam Köy Enstitülerinde eğitim görenlerden. O nedenle çok becerikli, ilkeli ve dürüst bir adam olarak yetişmiş. Dört kardeşiz. İki kız, iki erkek. En küçükleri de benim…”

atilla serttaş (22)Bu klasik başlangıçlar, aslında söyleşinin köklerini oluşturuyor. Atilla Serttaş’ın kişiliği ve yaşamından ipuçları ilk cümlelerde ortaya çıkıveriyor değil mi? Girişimci bir ruha sahipsiniz, çocukluktan belli miydi?

“Belliydi sanırım. Çocukluğumda tornetçilik diye bir iş vardı. Bildiğin hamallık. Küçük yaşlarda bu işi yapmaya başladım. Pazarlarda mal taşırdık. O dönemlerde pazarlar, şimdikinden çok daha bereketliydi. Öyle büyük marketler olmadığı için ve manavlarda zenginlere hitap ettiğinden, halk için pazarlar çok revaçtaydı ve çok şey alınırdı. Pazara da çoğunlukla kadınlar çıkardı. Gerçi hala öyle değil mi? Doğal olarak da onları taşıtacak birine ihtiyaç olurdu. Tornet masa gibi düşünün, bir kasa. Dört tekeri var. Önüne de bir ip bağlanır, arkadan da birisi iter. İte kaka, bütün pazar dolaşılır, 3-4 kadının aldıkları bir araya getirilir ve evlerine kadar taşırdık. Kazandıklarımızı da biriktirirdik. Ben o dönem bu işi daha profesyonel hale getirmiştim. 11-12 yaşlarındaydım.  Bu işi bir filo haline getirmiştim. Arkadaşlara da kiraya verirdim arabaları. Kartal-1, Kartal-2, Kartal-3 diye isimlendirmiştim. Kimi zaman da arabayı satardım. Çocukluğumda hep çalıştım. Su satmaktan, sakız satmaya kadar her işi yaptım diyebilirim…”

atilla serttaş (29)Çocuklukta böyleyse, kim bilir gençlik çağlarında neler yaptınız?   

“17 yaşında Ankara’da çiçekçi dükkânı açtım. Okulu da bıraktım ticaret yapacağım diye. Hatta belediyedekiler de inanmadılar bana. 17 yaşında bir çocuk nasıl dükkân açar? diye düşündüler sanırım. 18 yaşıma 6-7 ay vardı daha. Sağ olsunlar beni idare ettiler. Çok hoşlarına gitmişti benim bu girişimim. 18 yaşıma bastığımda ise 3’e çıkmıştı ve yanımda 18 kişi çalışıyordu. Ankara’nın düğün-derneklerine, gazinolarına ben çiçek verirdim. Gazinolardaki sanatçılara özel çiçekleri ben yapardım. Köpekler ile yatan kimsesiz sokak çocuklarını toparlardım. Onları temizleyip, giydirirdim. Sonra onlar her gün benim için çiçek satarlardı…”

atilla serttaş (8)Atilla Serttaş’ın yardımseverliğini Bodrumlular çok iyi bilirler, lakin 12-15 yaşlarında sokak çocuklarını toparlayıp, temizleyip iş sahibi yapması beni çok duygulandırdı doğrusu. Sokak çocuklarına iş olanağı sağlamak, nasıl bir vizyon artık siz düşünün…

“Çiçek işi yaparken bizim askerlik işi gündeme geldi. Babam dedi ki; “Şimdi sen liseyi tamamla, üniversite sınavını da kazan. Madem ticarete meraklısın. Benim bir evim var onu sana sermaye olarak vereceğim…” dedi. Bu arada bir de markete ortak olmuştum. Babam okumamı çok istiyordu, ticaret bu kadar yönelmeme de kızıyordu aslında. Herhalde başaramayacağımı düşünüyordu. Çünkü sadece bir evi vardı babamın. Ama ben kafaya koydum, bir yılda liseyi bitirdim dışardan. ODTÜ Spor Akademisini de kazandım. Devam zorunluluğu var diye gitmek istemedim oraya. Sonra ticarete devam edelim diye, Açık Öğretime de girdim. Babam da sözünden dönemedi tabi ve evi satılığa çıkardı. Sonra ağabeyim benim bu performansımı görünce; “Gel bu ticareti önce kurumsal firmalarda öğren. Madem ticarete meraklısın, başarılısın da. Birkaç sene bu kurumsal firmalarda çalışarak sistemi öğren. Ondan sonra iş hayatına atıl. Bende sana destek olurum…” dedi. Ağabeyim o dönemlerin önemli markalarından birisi olan Turyağ’a soktu. Yayla margarin vardı, yeni çıkmıştı. Beni önce promosyon bardak bantlamaya verdiler. Yağın yanına promosyon olarak bardak veriliyordu. Ama bakkallar bardakları çıkartıp ya tanıdıklarına veriyor ya da kendine saklıyordu. Ben bir dükkâna beş kere gidiyor, bardakları kendim bantlıyordum. Satılınca bir daha bantlıyordum. Benim bantlama yaptığım yerlerde satış patladı. Böyle olunca beni promosyon şefi yaptılar. Promosyonları yönetmeye başlayınca, satışlar arttı. Sonra da bölge verdiler bana. Önce tahsilat işlerine baktım. Sonra da satışa çıktım. Bu arada satış eğitimleri de aldım. Satış şefliğine kadar yükseldim. Hacıbeyli grubu Muğla’da Tursil, Persil,Vernel Muğla’da deposu açtı. Muğla satış performansı biraz düşüktü. İstenilen cirolar gelmiyordu bu bölgeden. Biz Ankara’dan beş altı kişi 20-25 günlüğüne Muğla’ya geldik. Muğla ve ilçelerinde Tursil, Persil, Vernel satış işine devam ettik. Bir süre sonra ben Ankara’ya dönmeye karar verdim. Ancak tam o sırada bir arkadaşım ile birlikte Procter & Gamble ve Eczacıbaşı’nın İpek Kâğıdının dağıtımcılığını aldık. O dönemler bu ürünlerin bölgedeki ilk ve tek dağıtımcısı bizdik. Nihat Göllü ağabeyim ile Ata Gıda firmasında Catering işi de yaptık. Daha sonra ben Ege-Bulut diye bir firmaya geçtim. Bir dönem İzmir, Muğla, Antalya satış müdürlüğü yaptım. Satış eğitmenliği de yaptım bu süreçte. En sonunda da kendi hikâyemizi yaratmak adına o işleri bıraktık. Çünkü zincir mağazalardan kaynaklı toptan gıda işinin artık çok iyi gitmeyeceğini gördük. Kârların düşük, risklerin çok yüksek olduğunu fark ettik. Yani işte o geliş, o geliş oldu, 25 yıl bitti…”

atilla serttaş (16)Kendi maceranız, kendi hikâyeniz ne anlama geliyor?

“Dondurma işine girdim. 11 kafeye ulaştım. Waffle benim tescilli markamdı. Türkiye’ye waffle ilk defa ben getirdim. Tefal waffle dondurma makinasını çıkardı. Tabi o zaman yeterli sermayemiz ve gücümüz olmadığı için, o dönem bizler de yeteri kadar şubeleşemedik. Tabi herkes waffle yapmaya başladı ve biz baş edemedik. Ben eskiden beri grafik hastasıyımdır. Şimdi bile hangi gün ne, ne kadar satılmış, hangi tarihte, hangi mevsimde en çok ne içiliyor, hangi ürün daha çok satılıyor hepsinin istatistiksel grafikleri vardır. O zaman sezonun her yıl en az 10 gün eksildiğini gördüm. 95-96 yıllarında bunu fark ettim. 2005-2006’larda da sezonun Temmuz-Ağustos aylarına sıkışacağını gördüm o yıllardan. Yabancı da azalmaya başladı, yerli ağırlıklı bir işe girmek gerektiğini düşünmeye başladım. Yerli tüketim de okulların açılıp kapanması ile kısıtlanıyordu. O nedenle daha volümlü, daha hızlı tüketimin olacağı bir alan geçmem gerekiyordu. Dondurma işi de sonuçta mevsimlik bir işti. En sonunda gece hayatı işine girdik…”

atilla serttaş (25)Kimileri kumarhanelerin açık olduğu dönemlerde çok paraların kazanıldığını söylerken, Atilla Serttaş ise tam tersi bir görüşte. Serttaş o dönemi şöyle anlatıyor;

“Evet bir kumarhaneler ve çok paraların döndüğü bir dönem vardı. Ama bence kumarhanelerin Bodrum’a çok büyük zararı oldu. Benim birçok esnaf arkadaşım, dükkânı kapatıp sadece 20 liralık jeton alarak, bedavaya yiyecek, içki, sigara var diye kumarhanelere gitti. Belki yarısı bu yüzden telef oldu. İşler o dönem gerçekten çok iyiydi. Terzisinden ayakkabıcısına, lokantasından, barına kadar çok iyi iş yapıyorlardı. İşte çarşıya en büyük darbe o Casinolardan geldi. Birçok esnaf, o kazandığı paralarını Casinolarda kaybetti. Milas’ı bile etkiledi. Milas’ın birçok esnafı o Casinolarda telef oldu. Sonra da trend inşaata döndü. Bir bölüm esnaf arkadaşımız inşaat işine girdi. Biz o işlere girmedik. Çünkü ilkemiz paranın değil, başarının peşinde koşmaktı…”

atilla serttaş (15)Atilla Serttaş gece hayatına, yani eğlence sektörüne girmeye karar veriyor vermesine de, Serttaş’ın gece hayatı alışkanlığı yok. İçki içmiyor, akşamları erken yatıyor, sabah erken kalkıyor. Spor yapıyor. Böyle bir yaşamdan gece hayatına girmesi çok ilginç ve çok zor değil mi? Eğlence sektörüne girmek çok kolay bir şey değil. Buna nasıl karar verdi acaba? Atilla Serttaş kendi hikayemi yazacağım dediği yaşamının bu dönemini şöyle anlatıyor;

“Casinoların darbesi, turizmin bozulması,  imitasyon ve sahte ürünlerin yoğunlaşması, gece hayatının çarşı dışına çıkarak gazinomsu havalara dönüşmesi Bodrum’un gece hayatına da darbe vurdu. Bodrum’da gece hayatı bir süre adeta yerlerde süründü. O dönemde büyük bir kriz yaşanıyordu. Vergiler artması, personel problemi, dünyanın Türkiye algısının da değişmesi, iş yaşamımda yeni bir değişimin habercisiydi. Biz bu işe sadece iş olarak baktık. Benim gece hayatım olmadı. Belki hayatımda bara belki on defa gitmişimdir. Akşam 9 buçuk, bilemedin 10’da yatan, sabah 6 da kalkan bir yaşamım vardı. Eğer gece hayatı olan birisi olsaydım, kendi beğenilerime göre bir yer yapardım. Kendi sevdiğim müziklerin çalındığı bir mekân olurdu. Gece hayatı tecrübem olmadığı için bunu tamamen “Business…” olarak değerlendirdim. Dolayısı ile profesyonel bir bakış açısı ile piyasa da hangi müzik dalına ihtiyaç var, gençlik hangi tür müzik seviyor, her şeyden önce hangi müzikte daha kaliteli bir müdavim müşteri yaratabileceğimi araştırdım. Bu araştırmalarım sonucu Rock müziğin gelişmekte olduğunu tespit ettim. Daha doğrusu dünyada çok gelişmişti, Türkiye’de ise yeni yeni Rock grupları oluşmaya başlamıştı. Anadolu Rock’a bir dönüş vardı. Cem Karaca, Barış Manço’ya bir dönüş vardı. Rock tabanlı müziğin daha bir geleceği olduğunu düşündüm. Bu konuda gerçekten ciddi bir araştırma yaptık. Yaptığım araştırmalar da beni bu yola yönlendirdi. Rock müziğin klasik müzik tabanlı olduğu, nota bilgisi gerektiğini gördüm ve buna karar verdim. Gerçekten de entelektüellerin, doktorların, mühendislerin, üst düzey yöneticilerin yani eğitimli insanların büyük bölümünün Rock müzik dinlediğini de bu araştırmalarım sonucu tespit ettim. Kule Bar’ın dekarasyonunu da, müşteri portföyümüzü de, hizmet anlayışımı da ona göre planladık.  Bu işe girdiğimizde birinci prensibimiz, “Rekabet kapının içindedir…” dedik. Kim ne yapmış ilgilenmedik. Tamamen başımızı önümüze eğip, işimize baktık. Müşterimize doğru servis, doğru hizmet, temiz ve hijyenik bir mekan sağlamak temel prensiplerimiz oldu. Başlangıçta bu işi geçici bir iş olarak düşünmüştüm aslında. Uzun süre gece hayatına dayanamayacağımı, yaşam stilime uygun olmadığını düşünmüştüm. Çünkü ben sporcu bir adamım. Daha çok aile içinde yaşamayı seven evcil bir yapım vardı. Fakat bu sektörde bir aile yapısının eksiğini de fark ettik. İnsanların eşi ile birlikte gidip rahatça eğlenebileceği ve güvenebileceği bir işletme eksiği de vardı. Çünkü gece hayatı insanı bozar anlayışı vardır. Takılan gençler bozulur, aile yaşantısına uygun bir ortam yoktur algısı vardı. Ailelerin çocuklarının güvenle gidebileceği, korunacağı, güvenilir bir işletmeye ihtiyacı olduğunu da gördüm. Genç kızların korunup kollanması, ergen gençlerin adabına göre içki içilmesi gerektiğinin gösterildiği bir mekân gerekiyordu. Biz mekânlarımızda her daim ağabeylik yapmaya çalışıyoruz. Bu bizim en önemli değerimizdir. Gençlere adap göstermeye çalıştık, kız arkadaşlarınızın yanında çok içmeyin, sarhoş olmayın, taşkınlık yapmayın gibi önerilerde bulunduk. Genç kızlara aman kendinizi kaybetmeyin telkininde bulunduk, bulunmaya da devam ediyoruz. Gençlerimizi hep bir kontrol altında tutmaya çalışıyoruz.

Kule Bar Dr.Alim beyin ilk muayenesiymiş. Kule bar daha önceden bir hanmış. Aslında 16 dükkan var burada. Kebapçı olmuş, şarapevi olmuş ve mekân bozulmuş. Bir süre ise dükkânların her biri ayrı iş yapar olmuş. İstanbul Tahtakale hanları gibiymiş anlayacağınız. Uzun bir süre de kapalı kalmış yıkıntı bir yermiş. Atilla Serttaş ön tarafta dondurma işi yaparken, arka dükkânları da kiralamış ve Bodrum’un en özel mekânlarından birisi olan Kule Bar’ı yaratmış. Kule Barı’ın mimarı ise çok tanıdık bir isim; Dibeklihan’ın mimarı Gülay Tezer…

atilla serttaş (12)Bu bir disiplin anlayışı aynı zamanda değil mi?

“Aslında bir asker çocuğu olduğum için çok doğal bir şey bu disiplin anlayışım. Dükkânları ilk açtığımızda herkes bizimle dalga geçti. Hamburgerciler gibi dükkân açmış dediler. AVM gibi bar açmışlar, hamburgerci gibi bir sistem kurmuşlar diye dalga geçtiler benimle. Uluslararası marka işletmeler, AVM’lerdeki gibi bir düzen getirdik. Örneğin Bodrum’da ilk resmi güvenliği koyan da bizdik. Baya resmi kıyafetli bir güvenliğimiz vardı kapıda. Uzun yıllar kurumsal firmalarda çalıştığım için sistemi de kurumsal bir bakış açısı ile kurduk. Bizim teknik servisimiz, muhasebemiz, satın alma ve finansımız, personel birimimiz hepsi ayrı ayrıdır ve bağımsız birimlerdir…”

atilla serttaş (14)Ortaklık yaptınız mı?

“Hiç ortağım olmadı. İşletmelerimin tamamı bana ait…”

Açılış kararı verdiğinizde, bu sektörün duayenlerine gidip fikir aldınız mı? Bu sektörde icazet alır mı?

“Yok. Böyle bir gelenek yok. Ama sektörün büyükleri her zaman örnek alınır. Hala öyledir. Birinin mekânına gittiğimde neyi benden daha iyi yapıyor ona bakarım. Hem Süleyman ağabeyi, hem Mehmet Helva’yı, hem rahmetli Hadigari Hakan’ı hep örnek aldık. Müşteriye sahip çıkmanın, güvenilir bir işletme olmanın önemini biz onlardan örnek aldık. Elbette bizde üzerine koyarak bu sektörün daha saygın bir hale gelmesi için çaba gösterdik, göstermeye de devam ediyoruz. Rock Müzik doğru bir tercihti. Mekânın ambiansına da çok yakıştı…”

atilla serttaş (32)Sezonluk düşünmediniz, mekanlarınızı hep 12 ay açık tuttunuz. Bu büyük bir risk ve maliyet değil mi?

“Kışın genelde mekânlar kapalıdır Bodrum’da. Ben kışın da açacağım dedim. Yazın kazanıp, kışın bırakmak istemiyorum. Dondurmacılık yaparken bile ana kadromun hiç birini kışın işsiz bırakmadım. Çok eskiden Ora Bar açıktı. Zamanla hiç biri açmaz oldu. Ama her şeye karşın, inatla kışları mekânı açtım. Hatta Salı, Çarşamba bile canlı müzik koymaya başladım. Dediler ki kim gelir, bu günlerde iş mi olur? Altı yıl boyunca direndik. Bu altı yıl boyunca Yeni Türkü’yü de, Moğolları ‘da, Kurtalan Ekspres’i de getirdik. Sağ olsunlar onlar da bizlere çok destek oldular. Bazen 5-10 kişiye konser yaptık. Altı kişi ile Moğollar konseri yaptık örneğin. Yaptığımız işleri sadece para olarak düşünmedik, Bodrum’a faydalı bir etkinlik olarak değerlendirdik…”

Serttaş’ın bir ilki de Yetko adında farklı bir mekân. Dünyada yeni bir trend olan kokteylleri servis ediyorlar burada. Ama o bilinenlerden farklı kokteylleri sunuyorlar. Daha lüks ve taze meyveler ile yapılan daha aromatik, değişik içki lezzetleri burada beğeniye sunuluyor. Türkiye’nin ciddi bir mixoloji uzmanı, dünya çapında da tanınan, Erdem adlı arkadaşı ile hayal etmişler. Hem müzikal, hem de damak tadına hitap eden, biraz da lüks bir kitleyi hedeflemişler. İki mixoloji uzmanı ile başka bir kafada iş yapıyorlar. Oldukça da başarılı gidiyormuş. Bekledikleri gibi başlangıçta para kazanmamışlar, lakin şimdilerde YETKO’da işler oldukça iyiymiş.  Burasının tarihi d çok ilginç; sünger deposuyken, bar haline getirilmiş ve Türkiye’nin ilk Türkçe müzik yapılan barı Kestane Barmış…  

Atilla Serttaş’ın önemli özelliklerinden birisi de Bodrum’un o kendine ait özelliği olan mimarisine uygun mekânlar yapmak. Kule, Yetko ve Mandalin’in ardından da Baabahçe. Her birinin ortak özelliği mimarileri. Eski binaları restore edip, Bodrum geleneksel mimarisine uygun mekânlar yaratılmış. Bu konuda şunları anlatıyor ki; umuyorum Bodrum’da işletme açacaklara biraz fikir verecektir…

atilla serttaş (7)“Dünyanın neresine giderseniz gidin, kendi yerel değerlerine ve kültürlerine uygun işletmeler göreceksiniz. Sanayi tipi dükkân her yerde var. Dümdüz binalar, kutu gibi. Ama insanların talep ettiği başka bir şey. Oranın dokusunda yerlerde bulunmaktan hoşlanıyor. Gittiği yerin yerel mimarisi, kültürü daha ön planda. Bizlerin de öyle değil mi? O nedenle biz yerel dokuya ve kültüre çok önem veriyoruz. Yerel dokuya uyum vazgeçilmezimiz…”

atilla serttaş (13)Mandalin Bar ise işletmeye başladığı anda klasikleşmiş bir bar oldu. Hiç kimse oranın yeni bir mekân olduğunu düşünmedi. Sanki çoktandır varmış gibiydi. Yine mimarisi ve dekorasyonu ve en önemlisi de girilen sokağı, kalenin tam yanındaki konumu ve müthiş bir manzarası ile çok özel bir mekân. Burası da yine geçmişte bir sünger deposuymuş…

“Bizim işletmelerimizi daha önce denenmemiş ve zor noktalarda açtık. Örneğin Kule Bar için; cephesi yok, daracık girişi var, kim girer oradan, arkada bir dükkân, bina karanlık gibi laflar ettiler. Kimse girmez denilen yere, farklı bir şey yapınca insanlar gelmeye başladı. Bizim Mandalin’in olduğu sokak son 15 yıldan bu yana terkedilmiş, mezbelelik bir yerdi. Önce biz buranın olabileceğine inandık. Aslında buranın ne kadar güzel bir sokak olabileceğini hayal ettim. Taş binalara, dar sokaklara insanlar daha çok ilgi gösterir diye düşündük. Bina satılıktı ve bize nasip oldu. Fiyatı da çok uygundu ve kimse burada bir şey yapılabileceğine inanmıyordu. Yaklaşık 2 buçuk yıllık bir tadilat sürecinin ardından da binayı tekrar ayağa kaldırdık ve işletmeye açtık. Sadece eller havaya şeklinde bir anlayışın üzerinde, sadece içki içilip sosyalleşilen bir yer olmanın dışında, müzikal işlerin olduğu bir yer olsun istedik. Türkiye’nin sevilen birçok grubunu ve ismini getirdik. Küçük bir sahnemiz vardı. Ama çok destek gördük. Neredeyse gelmeyen sanatçı kalmadı. Mehmet Erdem’den, Yeni Türkü’ye kadar, Moğollar’dan, Seyyal Taner’ine kadar, Ayşegül Aldinç’e adını sayamadığım birçok isim burada sahne aldı. Onlar da biliyorlardı aslında zarar edildiğini.  Ama ellerinden geleni onlarda yaptı. Bu kadar küçük bir mekâna çıkmayan bu isimler, Bodrumlular ile bir arada olmak için her zaman geldiler. Bu sene yeni bir tadilat ile kapasitemizi biraz daha artırdık. Şimdi 500 kişilik bir işletme oldu…”

atilla serttaş (11)Serttaş Gümbet’te bile çok iyi işletmeler açıldığına dikkat çekerek, Bodrum’da kötü sayılabilecek bir işletmenin olmadığını söylüyor. Bodrum’un eğlence sektöründe hizmet veren işletmelerin, Avrupa çapında işletmeler olduğunu söylüyor. İşletmelerin kaliteli olması ve rekabetin, Bodrum’a ve sektöre çok faydalı olduğuna inandığını belirterek, rekabetin çok daha iyi hizmet anlayışı getireceğini söylüyor. Bu kendine ve işletmelerine güvenin bir sonucu olsa gerek…

“Dediğim gibi dünyada turizm anlayışı artık çok farklı. Özellikle “Old Town” dediğimiz kent merkezleri ve çarşıları çok daha cazip geliyor insanlara. İnsanlar artık uzun tatilleri değil, kısa tatilleri seçiyorlar. Yada tatillerinde birkaç yere gidiyorlar. O nedenle de şehir merkezinde kalayım, gidebileceğim her yere hızlı ve kolay gidebileyim diye düşünüyorlar. O nedenle “Old Town” bütün dünyada daha popüler hale geldi. Bodrum’da ise biraz farklı. Bodrum’da gereken ilgiyi ne yazık ki göremiyor. O trende ayak uyduramadı. Umuyorum ileriki yıllarda çok daha iyi bir planlama olacaktır. Belediyemiz de bu konuda çalışmaları sürdürüyor…”

atilla serttaş (28)Old Town trendini yakalamak için ne yapmalı?

“Öncelikle cephe çalışmaları ve işyeri envanterinin düzenlenmesi gerekiyor. Örneğin çok iyi bir tekstil markası geliyor ama yanında bir dönerci olmuyor. Dönercileri kötülemek anlamında söylemiyorum bunu ama bu iki işletme yan yana olmaz. Bir kuyumcunun yanında, ya da halıcının yanında ona uygun bir işletmeye izin verilmeli.  Bir düzensiz yapılanma oluştu Bodrum’da. Bu durum çarşıyı çok etkiledi. Zaman içinde birçok ünlü marka çarşıyı terk etti ve şimdi geri gelmiyorlar. Sektörlerine göre yiyecek çarşısı, tekstil çarşısı ya da kuyumcular çarşısı gibi bir planlama yapılabilir ise çarşı çok daha verimli iş yapacaktır diye düşünüyorum. Gaziantep, Urfa’da bile bu düzen sağlanmış. Bodrum’da da en kısa zamanda bir planlama yapılması gereklidir…”

atilla serttaş (3)Bodrum’un Barlar Caddesi olarak bilinen Cumhuriyet Caddesinde eskisi gibi eğlence sektörünün merkezi olası mümkün mü?

Bence dönüşüm baladı. Birkaç yıl sonra bu çok daha net olarak ortaya çıkacaktır.  Örneğin Veli Bar ve Catamaran yenilendi. Tekilacılar Sokağı dediğimiz yerde genç arkadaşlarımız çok güzel mekânlar yarattılar. Okan Bayülken geldi, DA-DA’yı açtı. Ne kadar çok işletme olur ve devir-daim hızlanırsa o zaman ciro da artıyor. Zamanla Bodrum Barlar Caddesinin yeniden oluşacağına inanıyorum…”

baa bahçe atilla serttaş (31)Yeni bir yatırım daha var. Yine belli bir araştırmanın sonunda verilen bir karar ile yiyecek içecek sektörüne de girdiniz. Baabahçe nasıl doğdu?

“Bodrum Yarımadasında büyük bir değişim var. Önceden bir cazibe merkezi vardı. Şimdi ise birçok cazibe merkezleri oluşmaya başladı. Bizde biraz Bitez-Ortakent’e yüzümüzü dönelim dedik. O tarafta aileler yoğunlukta. Gündüz denizimize girelim, akşam da aile ile birlikte çoluk çocuk yemeğimizi yiyelim ve evimize dönelim diye düşünen çok ciddi bir kitle var. Baktık ciddi bir talep var. Balık konusunda da yeterince alternatif olduğunu düşünerek, et üzerine bir yer açalım dedik. Önce Güneydoğu’da dolaştık ve bir araştırma yaptık. Birkaç ay dolaşarak et konusunu öğrenmeye çalıştık. Bu arada asırlık çınarların altında farklı bir ortam yaratmaya çalıştık. Daha önce sincaplar varmış, biz yeniden çoğalsınlar diye sincap bile yetiştirdik. Yiyecek sektörüne girmemizin diğer bir sebebi de; memleketimizdeki terör olayları eğlence sektörüne ciddi oranda bir darbe vurmasıydı. 2015’de 18 kere işletmemizi kapattık, 13 kere de şehitlerimiz var diye konser iptal ettik. Bu bize biraz korku verdi. Sonuçta işletmelerimizde 110 personel çalışıyor. Yeni vergi anlayışı, rekabet şartlarının zorlaşması ile yeni alternatif arayışına girmiş olduk doğal olarak. Baabahçe hikâyesi de böyle başladı. Bir yılı aştı. Şimdi artık oturdu…”

atilla serttaş (6)Atilla Serttaş’ın diğer bir yüzünü de sormadan geçmeyeceğiz. Serttaş Eksterm sporlara çok ilgili. Bu konuda da oldukça yoğun çalışmalar yürütüyor. Bu konuda Bodrum Gündem Dergi okuyucularımıza neler söyleyeceksiniz?

“20 yıldan fazla bir zamandır motosikletçiyim. İşletmelerimize de çoğunlukla motor sporları ile uğraşan gençler geliyordu. Elbette konuşacak birçok şey buluyorduk. Ancak bir şey dikkatimi çekti. Motorcu gençlerin büyük bölümü içkili olarak motora biniyorlardı. Çok doğal kanları kaynıyor, adrenalin seviyorlar tabi. Bu arada birkaç kaza da yaşandı. İşte o zaman gençleri içki ve uyuşturucudan uzak tutacak ama adrenalin ve enerjilerini boşaltabilecekleri bir spor dalı olan Off-Road’a yöneldik. Off-Road’a çıktıklarında kask, dizlik, bellik gibi kendilerini koruyacak aksesuarları da takmaya alıştılar. Orada nasıl düşülmesi gerektiğini de öğrendiler bir yandan. Kask olmasa kafasının, kolluk olmasa kolunun kırılacağını gördüler. Dahası adrenalini yaşıyor ve enerjisi de boşalıyor. Böylelikle şehirde çok daha makul şekilde ve korunaklı olarak motor kullanıyor. Off-Road o gençleri ustalaştırıyor ve şehirde çok daha dikkatli kullanmaya başlıyor. En önemlisi ise kesinlikle kask takıyor. Cumartesileri Off-road yapıldığı için, bir gün öncesinde dinlenmesi gerekiyor ve gece dışarı çıkamıyor. Gün içinde yorgun olunca da bu sefer gece yine sokağa çıkmıyor. Böylelikle gençleri belli bir dönem içkiden uzak tutuyorsunuz. Daha sonra bu gençler içki adabını da öğrenmiş oluyorlar ve birçoğu asla içkiliyken motosiklet kullanmamaya başlıyor. 18-21 yaş aralığındaki gençlere bu disiplini aşıladığınızda, sonraki yaşlarında da daha düzenli bir yaşama kavuşmuş oluyorlar. Sonra işi biraz büyüttük, yarışalar düzenlenmeye başlandı. Ben de sponsor olarak hep destek verdim. Çağdaş Holding ile TR-EXTERM diye bir oluşum yaptık ve şimdi Türkiye’nin çeşitli yerlerinde ralli yarışlarına katılıyoruz. Umuyorum Bodrum Cup Yelken yarışları gibi geleneksel bir hale gelmeyi ve Bodrum turizmine katkı sağlamayı istiyoruz. Yürüme, dağa tırmanma, motosiklet gibi sporları Avrupa’da 2 ay yapabilirken, Türkiye’de ve Bodrum’da 10 ay yapabilirsiniz. Bu nedenle alternatif turizmi geliştirmiş olacağız. En son yaptığımız yarışta 280 yarışçı katıldı. Birlikte geldiği insanları ve seyirciyle birlikte düşündüğünüzde yaklaşık bin 500 turist kış döneminde Bodrum’a gelmiş oldu…”

Atilla Serttaş ailesine çocuklarına çok bağlı. İşinde olduğu gibi aile ilişkilerinde de çok başarılı. İki evladı var. 19 yaşındaki kızı Irmak Serttaş yurtdışında Ekonomi okuyor. Oğlu Egemen ise iyi bir exterm sporcu, bir yandan da Gastronomi ve Mixoloji okuyor. Egemen Havai’de bir Gastronomi okuluna devam ediyor. Aynı zamanda Kayt Sörf (Paraşütle yapılan sörf) konusunda da daha 21 yaşında olmasına karşın dünyada hatırı sayılır bir yere gelmiş. Dünya şampiyonasına hazırlanıyor. Anne, babasını ve kardeşlerini de Bodrum’a getirmiş. Anne ve bası Gümüşlük’te bahçeli bir evde yaşıyorlar. Hafta sonları bütün aile bir araya geliyor. Bu geleneksel bir hal almış durumda… 

atilla serttaş (1)Atilla Serttaş’ın söyleşi sonunda verdiği mesajlar adeta ders niteliğinde. Bodrum sevgisini kuru kuru yaşayanlardan değil, Bodrum için yaşayanlardan olmuş 26 yılsonunda. Aslını da hiç inkâr etmeyenlerden…

“Bodrum’da biz tatilci havasına hiç girmedik. Bodrum’a geldiğimiz günden beri tatilci olmadığımızı ve çalışmamız gerektiğini benimsedik. Ben buraya iki gömlek bir pantolon ile geldim ve bu şehir bana çok şey verdi. Bakkalcılıkta yaptık, toptan gıda da yaptık, eğlence sektöründe hala çalışıyoruz, yiyecek içecek sektörüne de girdik. Bodrum dışarıdan gelen birçok insana da çok şey verdi. Bodrum’dan kazananların bir bölümü yine karşılığını vermeye çalışıyor. Belki çok az bir kitle. Maddi ve manevi katkı sağlamaya çalışıyor bu küçük kitle. Bir elin parmakları kadar belki. İşte bu kitleyi çoğaltmamız gerekiyor. Yani Bodrum’dan kazandıklarını, yine Bodrum’da Bodrum için harcamaları gerekiyor. Bir kısım ise sadece konuşuyor ve eleştiriyor. Hadi şu işin ucundan tut denildiğinde de kaçıyor. Bu nedenle konuşma hakkı olan insanlar, Bodrum için bir şeyler yapanlardır. Bizler örnek olmaya çalışıyoruz. Dürüst, namuslu, vergi kaçırmayan, gayri meşru işlere girmeyen, sigortasız personel çalıştırmayan örnek işletmeler olmaya çalışıyoruz. Paranın peşinde hiç koşmadım. Kaybetmeden kazanılmayacağını öğrendim. “Hiçbir bahane, başarıdan iyi değildir…” felsefesini benimsedim. Personelime de hep bunu anlattım…

Yorumlar

  1. İ. Siret BÂLÎ dedi ki:

    Atilla Kardeşim, tornet ile başlayıp, bugünlere uzanan başarılı iş yaşamını okuyunca gerçekten çok takdir ettim, kutluyorum. Bundan sonraki iş yaşamında da, özel yaşamında da sana sağlık, huzur, mutluluk ve başarı diliyorum.

    Bu güzel söyleşiyi yapan Fatih Kardeşim’i de ayrıca kutluyor ve teşekkür ediyorum…

    Sevgilerimle.

    İ. Siret BÂLÎ