Bodrum Gündem

PAPA, BEN ve ŞEMPANZE / Serdar Anlağan BG Yazıları

papa_ben_şempanze2000 yılında Sadberk Hanım Müzesi kompleksindeki Azaryan Yalısı’nın dış cephe restorasyonunu yapıyorum, 1980’de Sedat Hakkı Eldem‘in restorasyonunda inşa edilmiş grenli (pütürlü) sıva bir bahçe duvarı var, iki-üç metre yüksekliğinde ve yirmi metre uzunluğunda, duvarın harpuştasından (çatısı) yıllar içinde akıntılar olmuş, Büyükdere’nin nemli havasında üreyen algler bu akıntıları yol yol kahverengi-yeşile çevirmiş.

“Bir temiz boyayayım şurayı…” düşüncesindeyim.

Tam işe girişecekken, aynı zamanda müze müdürü olan kırk yıllık arkeolog-müzeci-idareci babam Çetin Anlağan geliyor, sakince: “Patinaya dokunma!” diyor.

Patinaya dokunma!

O zaman hatırlıyorum…

Restorasyonun temel ilkelerinden biri: Patinaya dokunma!

O zaman bir kez daha, başka bir gözle bakıyorum duvara.

Ne kadar güzel olduğunu idrak ediyorum.

Ne kadar değerli olduğunu…

Patinaya dokunma!

Bir Hitit sürahisi, kırmızı figürlü bir Yunan vazosu, bir tombak şamdan, bir Colt 1849, ağaç bir kirmen, ne olursa olsun, hangi devirden kalırsa kalsın, onu restore ederken patinaya dokunma!

Patina: taş, bakır, bronz, pişmiş toprak ve benzeri malzemenin oksidasyon veya diğer kimyasal işlemler sonucu zedelenmesiyle yüzeyde çeşitli şekillerde oluşan ince bir tabaka; ahşap yüzeylerde ise nem, aşınma ve dokunma yoluyla üretilen parlaklık veya bu tür kazanılmış bir görsel değişimdir.

Patina eserin, etnografik malzemenin yaşının, yaşamının, yaşanmışlığının izidir, kanıtıdır.

Patina eserin kendisidir.

Patinaya dokunmak cehalettir.

Patinayı bırak eserin kendisini yıkan-yok eden barbarlığa ise “vandallık” denir. Afganistan’da Buda heykelini havaya uçuran, Palmira’nın hafirinin kafasını kesen, Praksiteles’in heykelinin başını dış kapı rüzgârla çarpmasın diye kullanan, D’Aronco’nun Karaköy Camii’ni söken ve buharlaştıran, Sinan’ın Fındıklı Camii’nin kündekâri kapısını çalan bu “profanus vulgus” barbarlıktır yani bayağı, âdi, çirkin, kaba, pespâye, küfürbaz, kirleten, pisleten, kutsallığını bozan, saygısızca kullanan, saygısızlık eden, kötüye kullanan, suiistimal eden bir barbarlık.

Organize, modern barbarlığa ise faşizm denir. Daha önce Futurizmin manifestosunu da yazan soytarı Marinetti 1919’da yayınladığı Faşist Manifesto’da tüm müzeleri, kütüphaneleri yok edip güya ahlâkçılık, fırsatçılık, faydacı korkaklığa ve feminizme karşı savaş açmıştı. Bunlara göre sanat, vahşet, zulüm ve adaletsizlikten başka bir şey değildi. “Dünyanın biricik hijyeniği olan savaşı”, militarizmi, yurtseverliği, uğruna ölmeye değer “harikulâde” fikirleri  yücelttiler, kadınları aşağıladılar.

Sonuçlarını biliyoruz.

Ve tüm bunlara sebep insan ile insan arasında kupkuru çıkar dışında, duygusuz “nakit ödeme” dışında, hiçbir bağ bırakmayan kapitalizm idi, sömürü idi.

Mimar: İmar eden, mamur ve bayındır edendir. Yaşatan, sürdürendir. Evet mimarın işvereni, “patron”u vardır ama mimar  bir samuray gibi “efendi”sinin kölesi değildir, hürdür. Mimarın asıl patronu “meslek etiği”dir. Etik, hukuk ile ahlâklılık arasında gerçekleştirilen diyalektik sentezi dile getirir.

Etik para ile satılmaz.

Öyle mimarlık olmaz! Ona kasaplık denir…

Kasaplar da tıpkı tellâllar gibi Ahî Evran Loncası’na alınmazlar…

Can alanlar ve kendi ektiğini biçmeyenler giremez o kapıdan.

Patinaya dokunma!

Ya da istersen dokun patinaya da bak gör neler oluyor…

Saddam’ın Babil restorasyonunda yaptığı gibi adını kazı istersen binlerce yıllık eserlere…

Bak gör nasıl lânetleniyorsun…

Tabiat ateşle yenilenerek bütünleşir.

…Bir de “sahte patina” yapan reklâmcılar vardır. Biz bunlara “sahtekâr” deriz.

Bunlar çoğunluğu kolayca kandırırlar ama bizi kandıramazlar…

Biz?

Biz kim miyiz?

Biz: Papa, ben ve şempanze…

…Ve aramızda rahmü-şefkat hükümrândır.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.