Bodrum Gündem

YÛŞA /Serdar Anlağan yazdı…

Yuşa

Fotoğrafta gördüğünüz kişinin adı Bahattin Yûşa Selçuk. Dedemdir. Bu fotoğraf ve anneannemden kalan duvar saati ölene kadar benim tek mülkiyetimdir. Her yere yanımda giderler.

Selçuk soyadı ailede söylendiğine göre Selçuklular‘dan gelirmiş.

Bahattin Yûşa Bey 1903’te Malatya’da Yeşilyurt Mahallesi’nde doğmuş. Yeşilyurt, İsmet İnönü‘nün de memleketi olduğu için sonradan adı İnönü olarak değiştirilmiş.

Bahattin Yûşa Bey, babası Abuzer Ağa saraya girince, İstanbul’da büyümüş. Abuzer Ağa2.Abdülhamit‘in “İbrikçibaşı”sı imiş. Yani padişah helâya girdiğinde, taharetlenmesi için kullanacağı ibriği hazırlamak onun mesuliyetiymiş. Çıkınca ellerini yıkadıktan sonra kurulamak için ona hizmet eden “Peşkircibaşı”lığına yükselmiş mi, orası meçhul.

2.Abdülhamit Selânik’e sürgün edildiğinde, Abuzer Ağa yanındaymış. Padişah öldükten sonra, Abuzer Ağa Yeşilyurt’a dönmüş ve bir süre orada yaşadıktan sonra emr-i Hâk vâki olup, vefat etmiş.

Bahattin Yûşa Bey, üniversitede hukuk okumak istermiş ama başaramamış, medrese eğitimi almış.

Cumhuriyetin ilanından sonra, Belediye İdaresi’ne memur olmuş, Ankara’ya tayini çıkmış.

Bahattin Yûşa Bey, eşi Üsküdarlı Abasıyanıklar‘dan İsmail Rûmi Bey‘in kızı Zeliha Hamide Hanım ile Ankara’ya göç etmiş. Bu arada iki çocuğu olmuş, Oruç Tüzün ve Fatma Tanju.

Bahattin Yûşa Bey, çok ciddi, çok kibar, giyimine kuşamına, haline tavrına çok dikkat eden, ayakkabıları her daim pırıl pırıl, disiplinli bir insandı.

Adımı o koymuş.

Çalıştığı “daire”de çok sevilen, sayılan birisiymiş.

Vefatından yıllar sonra bile onu tanıyanların adını işittiklerinde yüz ifadelerindeki ve ses tonlarındaki saygı ile toparlandıklarına şahit oldum.

Geçim sıkıntısı ile geçen 2.Dünya Savaşı yıllarından sonra, Bahattin Yûşa Bey, ailesini rahat yaşatmak için düşünmüş. Belediye’de gelir-gider cetvellerinin bir standardı olmadığını ve her belediyenin gelir-gider cetvelinin ayrı olduğunu biliyormuş. Bunu standart hale getirecek, tüm ülkede, tüm belediyelerde kullanılmaya uygun bir gelir-gider cetveli tasarlamış. Bir matbaa ile anlaşıp, bastırmış. Örneğini alıp amirine sunmuş. Âmiri tasarımı çok beğenmiş ve bu işten çok para kazanılacağını da hemen anlamış. Bahattin Yûşa Bey‘e ortaklık teklif etmiş. Bahattin Yûşa Bey, bu ahlâksız teklifi reddetmiş. Âmiri o zaman destek vermemiş, aksine işe taş koymuş.

Bahattin Yûşa Bey, yılmamış, bu cetvelin örneklerini Türkiye’deki tüm belediyelere göndermiş. Zaten dar gelirli bir küçük memur olarak, borca girmiş, risk almış.

Bir süre sonra belediyelerden art arda red yanıtları gelmiş.

Bahattin Yûşa Bey ve Hamide Hanım‘ın moralleri bozulmuş. Bahattin Yûşa Bey eşini ve çocuklarını yazın önce İstanbul’a sonra da Gönen Kaplıcaları’na göndermiş. Kendisi de üç ay izin alıp Türkiye’deki belli başlı belediyeleri ziyaret için uzun ve yorucu bir yolculuğa çıkmış. Tasarladığı cetveli kullanmaları için yerel yöneticileri ikna etmiş. Bir süre sonra, yavaş yavaş Bahattin Yûşa Selçuk‘un tasarladığı belediye gelir-gider cetvelleri tüm Türkiye’de kabul görmüş.

Bahattin Yûşa Bey tok gözlüymüş, matbaacının ortaklık teklifini de reddetmiş, kazandığı para ile Ankara Kızılay’da, Karanfil Sokak’ta 140 metrekare yeni, modern bir daire almış. Oğlunu Almanya’ya mimarlık okumaya göndermiş, kendisi gibi memur olan kızı ve damadı ile torunlarını da o kocaman evde yanına alarak ölene kadar onlara destek olmuş, bakmış.

Bahattin Yûşa Bey doğayı ve çocukları çok severmiş. Torunlarının soğuk, kuru ve havası kirli Ankara’dan uzaklaşıp, denize girebileceği ve sağlıklı büyüyebileceği yazlık bir ev edinme düşüncesindeymiş. Bu amaçla iki kooperatifin kuruluşuna öncülük etmiş çünkü iki çocuğuna da eşit davranırmış, hak yemezmiş. 1970’li Yıllarda, Türkiye belediyelerini iyi tanıdığından, en uygun yerler olarak Antalya Kemer’i ve Muğla Datça’yı seçmiş. Bidolu zorlukla ve çeşit çeşit insanın anlayışsızlığıyla uğraşarak buralarda dar gelirli memur ailelerin çocuklarını yazın deniz kenarında büyütmelerine uygun iki proje geliştirmiş. Tüm bu emeklerinin karşılığı 40 metrekare ve 60 metrekare iki ev sahibi olmakmış.

Bahattin Yûşa Bey için yaşamın anlamı doğruluk, dürüstlük, kamu yararı, çocukların mesut olması imiş.

Bahattin Yûşa Bey 15 Ocak 1976 sabahı kalktı, çocukları işe gittikten sonra kahvesini içti,  her zaman olduğu gibi, evde kütüphane ve depo olarak kullanılan “küçük oda”da belediyelere göndermek için hazırladığı cetvelleri o berbat kokan ucuz zamkla paketleyip, hazırladıktan sonra fenalaştı. Zorlukla yürüyerek eşiyle yattıkları odaya geldi, yatağına uzandı. Kalp krizi geçiriyordu. Nefes alamadı. Mosmor oldu, bir dakika içinde ruhunu teslim etti.

Oradaydım, sekiz yaşındaydım, kefene sarıp gömdüğüm civcivimden sonra dedemin vefâtına şahit oldum.

Oradaydım, en yakınındaydım.

İncecik, keskin çakısını çıkarır, bir elmanın kabuğunu hiç koparmadan soyar, sonra hayranlıkla bakan bize verirdi. Dilim dilim doğrar elleriyle yedirirdi.

Onunla gurur duyardım.

Kucağına alır, bana her seferinde aynı Lafonten masalını anlatırdı:

 “Birgün karga gagasında kocaman bir peynirle bir ağacın dalına tünemiş. Aşağıdan onu gören tilkinin ağzı sulanmış. “Ne yapsam, ne etsem de şu karganın gagasındaki peyniri kapsam” diye düşünmüş tilki. Sonra kargaya seslenmiş: “Karga Kardeş, duydum ki çok güzel bir sesin varmış. Haydi bir türkü söyle de dinleyelim.” Karga bu pohpohlamaya dayanamamış ve o bet sesiyle gaklayınca, peynir aşağıya, tilkinin ağzına düşmüş.”

Bahattin Yûşa Bey’in torunlarına bıraktığı bir de vazife vardır.

1973 Yılının 29 Ekimi’nin gazetelerini almış, sağlamca paketleyip üzerine o inci gibi el yazısı ile şöyle yazmış:

 “Torunlarım Cumhuriyet’in 50.yılının bu gazetelerini saklasınlar ve 100.yılının gazeteleri ile karşılaştırsınlar.”

O paket bende…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.