Bodrum Gündem

GARGARA AHMET… Yılmaz Bozkurt yazıları…

saynur gelendost

(Bodrumlu çevrecilerin duayeni Saynur Gelendost ve zamansız yitirdiğimiz Başkan Emin Anter’i saygı ve rahmetle anıyorum…)

Onu tanıdığımda 28 yaşında henüz mesleğin başında idealist bir tarih öğretmeniydim. ANAP iktidarı dönemiydi. İlk karşılaşmamız Gümbet Plajı’nda bir kafeteryada olmuştu. Benden 20 -25 yaş büyük gösteriyordu. Seyrelmiş ve beyazlaşmış kıvırcık saçları ve yeşil gözleri vardı. Hafif göbekli olup, üstünde kısa kollu bir tişörtü bulunmaktaydı. Hemen yanımda ve yalnız olarak oturmaktaydı.

Gümbet yöresinde bir araziyi müşterisine göstermiş ama müşterisi hem araziyi kıraç diye, hem de pahalı bulduğundan beğenmemişti. Sıcaktan bunalan Gargara Ahmet serinlemek için deniz kıyısındaki bir kafeteryaya oturmuştu.

Serinlemek için bira içtiğinden İçkinin verdiği sıcaklık ve yakınlaşma ile muhabbete başladık. Erzurum’da bir kamu kuruluşunda genel müdürlük yapmaktayken emekliliğini isteyip turizme yöneldiğini anlatmıştı.

Kendisini bana Soylu Emlak’ın sahibi ‘’ Gargara Ahmet ‘’ olarak tanıtmıştı. Sonrasında da “Ben bu isimle tanındım. “Ahmet Soylu desen beni çok az insan tanır…”  demişti. Benim öğretmen olduğumu öğrendikten sonra, bana büyük çoğunluğu yabancı turist olan plajda güneşlenen ve denize girenleri gösterip “Hocam biz cennette miyiz? Bunlar huriler mi ?” diye sormuştu. Sonrasında koyu bir muhabbete dalmıştık.

Aramızda kısa sürede yakınlık oluşmasında benim tarih öğretmeni olmamın da etkili olduğunu anlamıştım. Çünkü tarihe, özellikle Türk tarihine çok meraklıydı. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Nene Hatun ve Şeyh Şamil onun değer verdiklerinin başında geliyordu. Müthiş bir Atatürk hayranıydı. Her sohbetimizde Atatürk ve onun yaptıkları mutlaka yer alırdı. Atatürk’ten “Türk’e giydirilen kefeni yırtan lider…” diye bahsederdi.

Kazım Karabekir’i  de “baba” derecesinde seviyordu. Bunun altında 15.Kolordu Komutanı olarak Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine rağmen Kolordosunu dağıtmayıp, Erzurum ve çevresini Ermenilerden kurtarması ve Erzurum  Kongresi’nin düzenlenmesindeki rolü yatmaktaydı.

Bir iktisatçı olarak Bodrum’da en kazançlı sektör olarak gördüğü emlak sektörüne girdiğini söylemişti. Bana karşı son derece mütevazi davrandığını daha sonra onu tanıdıktan sonra öğrendim. Evliydi ve dört çocuk babasıydı. İktisat fakültesi mezunuydu. Adalet Partisi iktidarları döneminde memuriyete girip genel müdürlüğe kadar yükselmişti.

1980’lerde turizmin parlayan yıldızı olan Bodrum’da yatırım yapıp köşeyi dönmek amacıyla ticaretle uğraşan amcaoğlunu kafaya alıp emekliliğini istedikten sonra Bodrum’da emlak işine girdiğini ve kısa sürede isim yaptığını, çok sayıda büyükbaşlarla alverli ilişkilere girdiğini söyledi.

Bir süre sonra amcaoğluyla anlaşamadığından yollarını ayırmışlardı. Kendisine göre daha muhafazkâr olan amcaoğlu, Bodrum’un atmosferine alışamayıp, piyasaya ayak uyduramamış, ardından Erzurum’a geri dönmüştü. Bu yüzden işlerini tek başına yürütüyordu. Büroyu elemanlarına teslim edip kendisi arazi işlerine bakıyordu.

İçkiyi sevdiğini ve içkiye karşı zaafı olduğunu söylemişti “Bizim Erzurum’da içkiye iyi gözle bakmazlar. Ama içen de tam içer. Ben ağabeylerimizin birinden içkiyi bir süre ağzında tuttuğun zaman dilin altındaki kılcal damarlar vasıtasıyla direk beyne  etki ettiğini öğrenmiştim. Ben buna ilave olarak sonrasında ilk yudumu ağzımda çalkalayarak içmeyi ekledim, bu yüzden sevdiklerim bana “Gargara Ahmet…” lakabını taktılar…” demişti.

Kendi lakabıyla ilgili anlattıklarından, son derece kendisiyle barışık bir insana benziyordu. Gümbet Plajı’ndaki içki dostluğumuz daha sonra da devam etmişti. Karşılıklı olarak birbirimizden pozitif elektrik almıştık. Onun için bana kartını vermiş, sonrasında da dilediğin zaman ziyaretime gelip arayabilirsin demişti.

1986-87 ve 88 Yazlarını Bodrum’da geçirdiğimden sık sık yanına giderek ziyaretinde bulunurdum. Çoğunlukla yerinde olmazdı. Sekreterinden arazide olduğu cevabını alırdım. Bunun yanında onca işinin yanında anlaşılan içki muhabbetim hoşuna gitmiş olmalı ki birkaç kez beni telefonla arayarak Yalıçiftlik, Gümüşlük gibi yerlere birlikte içmeye gitmiştik. Arabayı şoförü kullandığından içkide limit yoktu.

Bizim dostluğumuz alverli bir ilişkiye dayanmadığından bana güvenir ve sarhoş olduğunda da eteğindeki taşları dökmeye başlardı. Kamu görevlilerine işlerini çabuklaştırması için nasıl rüşvet verdiğini, Bodrum’da hemen her köy ve belde de arazi sattığını, müşterileri arasında generaller, bakanlar, milletvekilleri, sanatçılar, sporcular ve mafya liderleri olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyordu.

Böyle durumlarda eli son derece açıktı. Bana asla hesap ödettirmediği gibi komşu masalara da içki ısmarlardı. Ben hesap ödemek istediğimde “Hocam ben senin bir yılda kazandığının on mislini bir saate kazanıyorum…” diyerek karşı çıkıyordu.

Emlak işinde beşinci yılı olmasına rağmen çok büyük iş potansiyeli vardı. Yarımadanın her yerinde satışlar yapıyordu. Siyasi iktidarla ve dönemin ANAP’lı Bodrum Belediyesi ile arası gayet iyiydi. Onu en çok zorlayan hisseli tapulardı. Orada da ikna gücünü kullanırdı. Bunun için önce para teklif eder, sökmezse “ Ya al, ya sat” kartını oynardı. Araziyi almaya ekonomik gücü olmayan vatandaş çaresiz ucuz fiyatla arazisini satmak zorunda kalırdı.

İşini garantiye alan Gargara Ahmet bana sık sık “Oyunu kuralına göre oynamak gerekir…” diyerek, siyasi iktidarla yakın olmanın nimetlerinden bahsederdi. Bunun için bakanlıktan üst düzey bürokratları  yazlık arazi karşılığında tavlayarak istediği yönde kararlar aldırdığından bahsetmişti. Bu konuda bir çok SİT alanı olarak ifade edilen yerleri bu bürokratlar sayesinde “Sizin yerler SİT alanı para etmez…” diyerek yok pahasına aldığını söylemişti.

İyice kafayı bulduğu bir dönemde adını vermediği iktidar partisinin üst düzey bir milletvekiline ucuz araziler kapattığından bahsetmişti. Bu milletvekilinin bir kamu bankasından çok büyük miktarda kredi kullanarak bu arazileri aldığını ve sonrasında neredeyse on katı karşılığında satarak çok büyük paralar kazandığından bahsetmişti. Kendisine çıkarılan bürokratik engelleri de bu milletvekili sayesinde aştığını söylemişti. Özellikle SİT araziler konusunda kendisine çevrecilerin çok büyük sıkıntılar yarattıklarına değinmişti.

Özellikle bu konuda en büyük zorluğu o dönemin çevrecilerinin lideri Saynur Gelendost’un çıkardığından bahsetmişti. Bodrum’a ilk geldiği yıllarda Gökova Termik Santralı’na karşı çevrecilerin verdiği mücadeleyi gördüğünü ve mücadelenin Özal’ın inadı sayesinde kırılarak santralin inşa edildiğini söylemişti.

Onu son görüşüm 1993 Ağustos’u olmuştu. Bodrum’dan koptuğumdan dolayı beş yıl sonra ziyaretine gittiğimde morali bir hayli bozuktu. Bana bu işin tadının kaçtığını, ortalığın ne olduğu belli olmayan bir sürü birçoğu Doğu kökenli mafya bozuntusuna kaldığını söylemişti.

emin anter

Bodrum’da iktidar değişmişti. “Bodrum’a Türkler gelmesin…” diyen Cevat Bilgiç Başkanlık seçimini kaybetmiş, SHP’li Emin Anter başkan seçilmişti. Emin Anter ‘den hem siyaseten, hem de işi icabı hiç hoşlanmadığından bahsediyordu. Nedense onca içki muhabbetimize rağmen asla siyaset konuşmamıştık. Bana “İçki masasında siyaset ve ticaret konuşulmaz…” derdi. Sonrasında da “Bu konular zaman ayrılıp, salim kafayla profesyonelce konuşulacak konulardır…” derdi.

Siyaseten duruşu Erzurum’un genel yapısından dolayı ülkücüye benzemekteydi. Siyaseten ters düştüğü Bodrum Belediye Başkanı Emin Anter ile arasının iyi olmadığı anlaşılıyordu. Bana “Ben bunca paraya sahip bir iş adamı olmama rağmen, başkana ulaşamıyorum…” diye bana dert yanmıştı.

Sonrasında Bodrum’daki lüks otellerinin kumarhanelerine dadandığını ve servetinin önemli bir kısmını buraya kaptırdığını öğrendim. Ardından İran’dan getirdikleri uyuşturucuları Bodrum’un lüks klüplerinde pazarlayan Doğu Bayazit kökenli uyuşturucu baronlarının da paralarını aklamak için emlak işine girdiklerini bu konuda çok deli paralar harcamaları yüzünden işlerinin kötüye gittiğinden bahsetmişti. Bu konuda bana Türkiye’nin bir ucunda İran sınırında yer alan bir ilçe olan Doğu Bayazit’ten Bodrum’a doğrudan otobüs seferi var. Bu bile tek başına düşündürücü değil mi? Diye sormuştu.

Aynı zamanda bunların PKK’ya haraç vermelerinden dolayı arkalarında örgüt desteği bulunduğunu, bu yüzden bu karanlık adamlarla rekabet edemediğini ve bu konuda o dönemin çok tanınmış bir mafya liderinden yardım istemesine rağmen bir sonuç alamadığını söylemişti.

Yalıkavak yöresinde çok büyük bir arazi parçası yüzünden bu adamlarla ters düşmüştü. Kimseye açamadığı sıkıntılarını benimle paylaşırdı. Bu yüzden bana “ Hoca, bu adamlar benim başıma bela olacaklar…” demişti. Nitekim Yalıkavak’tan sonra Gündoğan’da da büyük bir arazi satışı konusunda aynı kişilerle ters düştükten bir süre sonra Gündoğan – Dirmil yol ayrımında otomobilinin içinde ölü bulunmuştu.

Ölüm nedeni kayıtlara intihar olarak geçmişti. Olay ertesi günü gazetelerde Bodrumlu iş adamının sır intiharı olarak yer almıştı.

Yılmaz Bozkurt 22 Mayıs 2018

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.