Bodrum Gündem

KİSSE BÜKÜ…

BODRUM İÇİN EN TARTIŞMALI KONULARDAN BİRİSİ KİSSE BÜKÜ. YATIRIMCI AHMET ÇOLAKOĞLU İLE KONUŞTUK. HERŞEYİ SORDUK, ODA HER SORUMUZA CEVAP VERDİ.

KİSSE BÜKÜ…
18.06.2010
0
A+
A-

KİSSE BÜKÜ DOSYASI 



Ropörtaj : Fatih Bozoğlu / Bodrum Gündem

AHMET ÇOLAKOĞLU ROPÖRTAJI; Bu çok tartışılan konu ile ilgili olarak yatırımcı firma ortağı Sayın Ahmet Çolakoğlu ile konuyu detayları ile konuştuk. Sorduğumuz her soruya içtenlikle cevap verdi. Çolakoğlu kendinden çok emin, güçlü, uzlaşmacı, çözümcü bir görünüm sergiliyor. Her kişi ve her kurum ile konuyu tartışmaya ve çözüm üretmeye açık olduğunu da söylüyor. Aslında projeyi herkes çok beğeniyor ancak yeri konusunda tartışılıyor. Yapılan yatırımın bir kıble olacağını söyleyen Çolakoğlu ile yaptığımız söyleşide aklımıza takılan bir çok soruya karşılık bulabileceğinizi düşünüyoruz.

Dapoxetine no prescription  


BG: Sayın Ahmet Çolakoğlu, öncelikle sizi ve şirketinizi tanıyabilirmiyiz? Professional Viagra without prescription


 


AÇ: Ben Bodrum Ticaret Odasına Kayıtlı BBK Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve CEO’suyum.


 


order Premarin online BG: Kissebükü Bodrum ve çevresi için yumuşak bir karın, bazı sivil toplum örgütleri de karşı ama burada bir şeyler yapmaya hakkınız var, Bodrum’da düzgün ve doğru bir şey yapılmasını ve örnek teşkil etmesini istiyorsunuz, bu süreci bize anlatabilir misiniz? 1994’te imara açılmış olması, hatta imara sizin açtırdığınız bile söyleniyor, her halde bir açıklama yapılması gerekiyor?


 


AÇ: Bu proje kamuoyuna ilk çıktığında birçok şey söylendi, işin aslı şu: biz bu araziyi 2008’de NUROL’dan satın aldık. İlk başta 160 dönümdü ama ortadan bir dere geçtiği için sonunda 130 dünüme düşüyor, diğer kayıplarla da bize 118 dönüm kalıyor, burada %15’le inşaat yapılabilecek. Birincisi biz aldığımızda imar planı vardı, ikincisi alanın tümü bizim tapulu mülkümüz, yani ne tahsis var, ne kiralama, tamamen bizim mülkümüz, şirket çoğunluğu yabancı sermayeli bir şirket, birçok yer araştırdıktan sonra burada karar kıldık ve satın aldık. Burada da şimdi metrekare ve yatak başına maliyet anlamında bakıldığında Türkiye ve Avrupa’da yatak başında en fazla metrekare sağladığı, hem de maliyet açısından bakıldığında Türkiye’de böyle bir yatırımın yarısına, üçte birine bile yaklaşılamadığı görülür.Toplamda 200 milyon dolarlık bir yatırımdan bahsediyoruz. Dünyanın neresine giderseniz gidin çok önemli bir yatırımdır. Şu nadaki realiteye bakarsak biz imar planlı bir yer aldık, Yerin özelliğinden dolayı projemizi Anıtlar Kuruluna sunduk 8 ayda dört kez değişiklik istendi, bu çok yüksek değerli proje beşinci değişiklikten sonra onaylandı, bu aşamadan sonra da kamuoyuna bir takım bilgiler aktarıldı. Bizim burada bir hatamız oldu herhalde. Bu proje modeli Türkiye’de henüz uygulanmamış bir model, dolayısıyla bu modelin çalınmasını kopyalanmasını istemedik. Bu bizi pazarlama alanında sıkıntıya sokardı, onun için kamuoyunu ve sivil toplum örgütlerini aydınlatma konusunda biraz geri kaldık. Fakat bir çok asılsız iddialar çıkınca Turizm Bakanlığı da teftiş başlattı. Bu teftiş 7 ay sürdü sonunda bir takım ek dokümanlar istediler, bunları da sağladık, bizim nitelikle işimiz olduğu için bizim mesela %15 imarımız var. Bu Türkiye ‘ye göre turizm imarı değil ama bizim sorunumuz yok.


 


BG: Hangi kesime hitap edeceksiniz?


 


AÇ: Yüksek gelirli turiste hitap edeceğiz. Bizim ne olduğumuzu anlatabilmek için ne olmadığımızı konuşmamız lazım. Örneğin bizde animasyon yok, çok mu gururluyuz animasyon yok diye, hayır ama bu modelde animasyon yok. Havuz etrafında bağırıp çağıran animatörler yok, zaten ortak bir havuz alanı yok, anfi tiyatro yok, gecenin bir saatinde canhıraş bağıran sesler, müzikler yok, açık büfe yok, insanların onbeş dakika yemek alabilmek için sıra beklediği, gecikince ne kaldıysa almak zorunda olduğu bir açık büfe yok, gürültü yok, yükselteç kullanılarak yapılan bir müzik yok, tabii ki müzik var ama çeşitli enstrümanlarla yapılan akustik müzik var, sonuçta bağıran çağıran yok. Bunlar olmayanlar. Ne var derseniz, aslında bu olmayanlar neyin olduğuna dair ipucu veriyor. Birincisi 450 yatak var. 160 dönüme 450 yatak dediğimiz durumda içerideki müşterinin her birinin göz rengini bile bilebilmeniz demektir. Bu kadar münferit olabileceksiniz. Tamamiyle bizi anlatan bir yeme içme konsepti var. Düşünsenize mesala Almansınız, Türkiye’ye geliyorsunuz, ve diyorlar ki size: “bu akşam Çin yemeği var”. Bu nasıl ironik bir şeydir. Bir yabancının en son beklediği şey budur yani. Beklese beklese belki jest olsun diye kendisine Alman yemeği yapılmış olabilir, Almansın, Türkiye’ye geliyorsun, beş yıldızlı otelde Çin yemeği yiyiyorsun, böyle bir kombinasyon var mı? Biz bunu kaldırdık. Biz kendi yeme içme kültürümüzden gurur duyuyoruz. Dünyalıyız neticede. Burada da böyle bir realite var. Ege bölgesine baktığınızda çok özel bir realite var, bir tane restoranımızda Ege yemekleri var, bir tane restoranımızda ot yemekleri var, bir tane restoranımızda Karadeniz yemekleri var, bir tane restoranımızda Levanten yemekleri var, Anadolu’nun kültürü bunlar, hep bizim içimizden bunlar, kimilerinin burun kıvırarak baktığı bir çok şeyi biz öne çıkartıp sunuyoruz, bundan ne gurur duyuyoruz ne de saklamaya çalışıyoruz. Bunu da çok özel bir sunumla veriyoruz, 450 müşteriye, esasen A klas milyonerlere kendi dinamiklerimizi de kullanarak çalışıyoruz, mesela tek standart oda yok, ünitelerin özel havuzları var, bazı ünitelerin ortak havuzları var, orada bile oda numaralarına göre özel güneşlenme yerleri var, sabah altıda kalkıp şenzlog tutmanıza gerek yok, orada yeriniz hazır. Ayrıca yemek için toplanıp restorana gitmek zorunda değilsiniz, her yerde yemek yiyebilirsiniz, yapılanma o şekilde, şezlonglar masalar burada, eğer isterseniz tembellik yapabilirsiniz. Açık büfe yok, her şey dahil yok. Oda kahvaltı çalışılacak, dolayısıyla her şey çok özel, sürdürülebilir bir enerji konseptine dayanan, güneş enerjisini ısıtma için kullanan, güneş enerjisini kısmı elektrik enerjisi yerine kullanan bir çalışma planladık.


 


BG: İnşaatla ilgili bilgi verir misiniz?


 


AÇ: Doğayı bozmadan çalışılıyor. Bunu biz mi keşfettik, hayır maliyeti %22 arttıran bir inşaatı göze alan olsaydı yapılırdı, inşaat maliyetinin %22’si dediğinizde bu korkunç bir maliyettir, nereden baksanız 20 milyon dolara yakın bir ek maliyet getirir, bunu da göze alacak hiçbir yatırımcı olmaz, biz kazıkları çakıyoruz, araziye hiç dokunmadan, hafriyat yapmadan, blokların oturacağı yerlere ankastre kazıklar çakılıyor, o kazıkların üstüne çelik konstrüksiyonlar yapılıyor, onun üstüne de tesisat v.s. bölgenin dokusundan aldığımız taş kaplama uygulanmış şekilde bloklar geliyor ve monte ediliyor, dolayısıyla iş makinaları, toz toprak gibi bir uygulama burada yok.


 


BG: Türkiye’de uygulandı mı? Belki prefabriklerde uygulanmıştır.


 


AÇ: Prefabriklerde de kazık yok. Prefabrikte de temel hafriyatı yapmak zorundasınız. Kazığı çaktığınızda bölge eğimli bile olsa sorun yok, kazığın üstüne oturtuyorsunuz. Biz şunu hesap ediyoruz. Hafriyat tekniğinde 100 m2 inşaat alanı için ilave 200 m2 alanı da hafretmek zorundasınız. Yani bina 100 metreye oturuyor ama en dikkatli çalışanda bile 300 metre alanı hafrediyorsunuz. Bu bizdeki gibi 20.00 m2 inşaat alanınız varsa 60 bin metrekare alanı hafretmek anlamına geliyor. Biz burada kazıkları çakıyoruz, bu sayede ağaçları koruyabiliyoruz, sadece 13-14 ağaç deplase ediliyor o kadar. Kökleriyle birlikte yeni yerlerine dikilecekler. Biz bunu söylediğimizde “mümkün değil” diyorlar. Neden olmasın, bu şekilde mümkün işte. Maliyetine katlanırsanız, yapmak isterseniz oluyor.


 


BG: Personel konusuna da değinmek istiyorum. Bu konuda neler yapacaksınız?



AÇ: 350 tane personel çalıştırmak şu anda planlanmış durumda. İşletmeye geçtikten sonra. Bu arada işletmeyi biz yapıyoruz. Zincire falan vermeyip marka yaratıyoruz. Zaten başka türlü hiç kimse bu yatırımı yapmaz. Markaya değer kazandırma peşindeyiz. Bu yatırımı bunun için yapıyoruz. 350 tane personel. İlk sene belki 400 olur ama uzun döneme baktığınızda minimum 350. Ben köylülere şunu söyledim: hani istihdam deniyor ya, süpermarketler de geliyorlar, asgari ücret veriyorlar, sonra çağırdık kimse gelmedi diyorlar, ben kimseye asgari ücret falan vermeyeceğim. Otelciliği bilenler bilir zaten, asgari ücrete kimse çalışmaz. Bir de üstelik ben bu kalitede hizmet vereceksem mutlu personeli yaratmalıyım. Asgari ücret vereceğim diye serviste çayı müşterinin önüne atar gibi koyarlar, ben asgari, ücret vereceğim diye milyarlık müşteriyi kaybederim. Dolayısıyla benim asgari ücret vermem mümkün değil. İkincisi bu çapta bir servis için aslında 350 personel azdır, nitelikli personel, pahalı personel önemlidir benim için ve iki kişinin işin yapabilecek bir personel önemlidir. Verimlilikten bahsediyoruz. Bunu nereden sağlayacağım. Yöntemler belli. Geçmişte de yaptık. Altı ay önce açıyorum akademiyi. 350 personel mi yetiştireceğim, 400 aday personel alıyorum, günde sekiz saat, hafta sonu dahil, yabancı dil dahil olmak üzere esas mesleki eğitimleri veriyoruz. Ben akademi açacağım deyince ama sen o zaman sadece lise mezunlarını alacaksın diyorlar. Benim babam ilk okul mezunu ama 50 tane üniversite mezununu cebinden çıkartır. Bu zeka işidir. Benim bir sorunum yok. Yeter ki benim eğitimimi al, bu kapasiteye sahip ol ve benim dediğimi yap. Gene de bu şu demek değil: ben 350 personel çalıştıracağım, hepsini bu bölgeden alacağı diyemem, yalan olur. Bu mümkün mü. Bu çapta servis vermek üzere bir otal açacağım ve işin uzmanlarını buraya getirmeyeceğim. Buna çocuklar bile güler. Elbette kendi portföyümde olan personeli buraya getireceğim, 350 personelin %40’ını bu bölgeden sağlayabilirsem bence çok iyi bir orandır, %40 bir yerde çoğalacak demektir, benim için çok avantajlıdır, hep böyle söyleyip bizi aldatıyorlar deniyor. İzin vermeyin, aldatmasınlar. Ben yatırımcıyım, hedefim de para kazanmaktır, yatırımcıyı en kolay buradan yakalarsınız, yatırımcı açısından buradan bir personeli istihdam etmek mi avantajlıdır, yoksa İstanbul’dan Ankara’dan getirmek mi? İstanbul’dan Ankara^dan getireceğiniz personel buradakinden çok daha pahalıdır, neden pahalıdır, buradaki hak etmediği için değil, oradaki yaşam standartı, ev kirası, yediği içtiği, yol parasıyla oradaki ücretler yükselmiştir. Cebine giren anlamında değil. Buradan personel istihdam ettiğimde bir kere başlangıçta avantajlıyım. Bu hakkını yemek değil, asgari ücret vermek değil. Benim asgari ücretle çalışan personelim yok. İkincisi getireceğim personeli yatıracağım, bir otel gelirinin içinde lojman maliyetleri %10-11 gibi bir rakama tekabül eder. Matematik bilen birisi bu işi böyle yapmaz. Personelin buradan sağlayabilirse tercih eder. Dünyada artık kimse malı stoklamıyor. Mal geldiği anda üretim bandına giriyor ve çıkıyor. Stoklanmıyor. Personel de böyle. Dışarıdan personel getirdin mi stok maliyetine benzer. Burada benim bir iş gücüm var ise ve ben bu iş gücünü eğitip kazanabiliyorsam benim için çok karlı olur. Bu maliyeti ben %6’ya düşürebilirsem senedeki kazancım 3-4 milyon dolar olur. Arkadaşlara açık yüreklilikle bunu söyledim. Yatırımcıyı bununla yakalarsınız. Bir şey sunuyorsanız altında ne kazanacağını hesaplamanız gerekir. Bu elemanları eğiterek işe yarar hale getirebileceksem neden dışarıdan adam getireyim?


 


BG: Tedarik anlamında, aslında bu bölge verimli bir bölge, neler düşünüyorsunuz?


 


AÇ: Bizim iddiamız: ya bu bölgeden birileri üretecek ve biz alıp kullanacağız, yok yapmazlarsa açıkça söylüyorum, ben yapacağım. Mevsiminde domates, salatalık, ıspanak yedireceğim. Her şeyi mevsiminde ama. Kimyasal kullanmadan, organik. Çünkü misafire diyorum ki kişi başına bana gecelik 500 euro vereceksin. Şunu sormazlar mı? Sen 500 euro istiyorsun da ne vereceksin?  Diğer oteller de marketten aldığı domatesi yediriyor, bu fark nedir? Ben de şunu söylüyorum: benim ihtiyaçlarım şunlar, ya bunları üreteceksin, yada ben üreteceğim. Ben neden çiftçilik yapayım, üret getir bana sat, toptancıya satma direk bana gel. Fiyatından alacağım. Ben toptan fiyatına almaya razıyım. Üretici ürününü toptancıya sattığı fiyattan değil, toptancının sattığı fiyattan versin razıyım, bir tek koşulum var: benim istediğim koşullarda üreteceksin. Kimyasal kullanmadan, organik sahalarda ve benim istediğim standartlarda üreteceksin, benden başka kimseye de satmayacaksın. Çünkü o ürünün ünik olmasını istiyorum. Bende yiyeceği domatesi başka yerde yiyemesin istiyorum.


 


BG: Böylece yeni iş alanı sağlamış olacaksınız. Bu bölgedeki ürünler sayenizde değerlenmiş olacak, her ürün için geçerli mi?


 


AÇ: Elbette. Balık da aynı şekilde. Şu kadar ton balığa ihtiyacım var. Kilo falan değil. 450 kişi var. Kişi başına 500 gr deniz mahsulleri, 700-800 gr. Et mamulleri olarak değerlendiririz. Yani ortalama günde 250 kilo birilerinin bana deniz mahsulu satması lazım. Ayda 8 ton yapar. Başkasına satma, bana sat, sana garanti veriyorum. Tüketiyorum çünkü. Beni kandırma, benim istediğim standartta ürünü sağla, satın alma garantisi veriyorum. Böyle bir model başka yerde var mı? Yok. Çünkü buna cesaret edebilen yok. Bunu dünyada tek yapan biz değiliz. Fas’ta Cezayir’de bile yapılıyor. Neden bizde yapılmıyor. Türkiye ucuz ülke gelmezler deniyor. Yapmazsan gelmezler. Bu projeyi tut şimdi Gümbet’in ortasında yap. Kimse gelmez. Doğru yeri bulmalısın. Onun için buradayız. Kirlenmemiş, özel olmalı. Bu adamlar kendilerini göstermek istemezler. Kendi guruplarıyla gelirler, başka kontak kurmak istemezler. Onun için burada olmak istiyoruz.


 


BG: Peki bu 12 ay sürebilecek bir hizmet mi yoksa sınırlı mı?


 


AÇ: Konsept olarak bu formatı 12 ay 500 euroya satma şansımız yok. Yaz süresince yaklaşık 4 ay bu civarda satma şansımız var. Diğer zamanlarda modelleri değiştirmek gerekir. Kış döneminde bir üçüncü yaş turizmi ve çeşitli spor faaliyetleri var. Bunların içinde futbol ve golf yok. Olanı şu anda söylemek istemiyorum. Medikal estetik ve çok özel SPA hizmeti. Hastalık kürleriyle ilgili pahalı bir ürün. Böylece 12 ay boyunca çalışılacak.


 


BG: Bir kaygı daha var. Geçen toplantıda bunun tartışması olmuştu, sahiliniz projede küçük bir alan olarak görülüyor ama nasıl kullanılacağını anlatır mısınız?


 


AÇ: Projeye baktığınızda imar yapılabilecek alan küçük gözüküyor alan aslında 160 dönüm. Sahil yaklaşık 180 metre. Arkadaşlar sordular mesela iskele yapacak mısınız gibi. Şimdi ben 500 euroya yatak satacağım ve sahile inemezsiniz mi diyeceğim? Denizi elbette kullanacağım, yönetmelikler bana neyi izin veriyorsa onu kullanacağım. Yönetmeliklerin ve kanunların izin vermediği bir şeyi yapmayacağım. Ben ne araziyi, ne yolu ne de sahili kapatmayacağım. Şu anda ormandan kiralanmış, kamunun yapması gereken yolu da parasını ödeyerek ben yapıyorum. Ormana para ödüyorum, kamuya açık yol diye ayrıca yapmak istediğimde de çevreciler tepeme sıçrıyor. Kendi yoluma inşaat yapamıyorum. Şu andaki durumda normal arabayla oraya gidemezsin. Benim yerim koyun doğusunda 150 metrelik bir yerdir. Ne teknecileri rahatsız eder ne çevreyi. Orası sığ bölge olduğu için tekne yanaşamıyor. Teknelerin hepsi batı tarafında, diyorlar ki biz oraya demirlediğimiz zaman vahşi alan görmek istiyoruz, neden, Afrikada mıyız? Biz ağaç ve mazı rölövesini çıkarttık. Mazıları kesseydik kimse bir şey diyemezdi. Kayıt yok. Biz çıkarttık. Onlara göre binaları yerleştirdik. 6.5 metre irtifam var. Bir çok blokta 4.5 metre kullandık. Neden. Çünkü yüksek tavan istiyorum. 6.5 metreye iki kat yerleştir sonra biraz basık oldu kusura bakma mı diyelim.


 


BG: Aslında projeden kaynaklı belli bir güven kazandınız. Denetlenmesi konusunda insanlarda tereddütler var. Daha önceki örneklerinden kaynaklanıyor. Bunun teminatını nasıl veriyorsunuz?


 


AÇ: Yatırımcı kendi menfaatleri doğrultusunda her şeyi yapabilir. Sivil Toplum Örgütleri nedir? İşte ben tarif ediyorum, projem bu, gel, benimle beraber ol, beni yaparken denetle, o zaman bana de ki, siz şunu yapacaktınız, başka bir şey yapıyorsunuz. O zaman tamam. Ben projemi açıklıyorum, mülkiyet haklarımı kullanıyorum, başka yerlerde istemezük deme, gel beraber çalışalım. Sivil Toplum Örgütlerinin hassasiyetini anlıyorum, kamu yararını gözettiğini de farz ediyorum, o zaman şunu söylüyorum, ben projeyi yaptırmışım, buna rağmen bana de ki, biz projeni inceledik, bu binanın şurası şöyle olmamış, bunda bilmem ne var de, ben de değiştireyim.


 


BG: Aslında sorun orada değil. Proje herkes tarafından beğenilerek değerlendiriliyor. Hatta Ayhan Karahan’ın da gelip “bu proje çok güzel” demesi şaşırtıcıydı. Proje anlamında bir sıkıntı yok. Bütünü anlamında düşünüldüğünde bir sıkıntı varmış gibi gözükmüyor. Aslında doğal durum bozulacak diye ve bir de güvensizlik dolayısıyla düşünceler var. Sizden dolayı o güvensizlik biraz kaybolmuş durumda. İnşaat başlayınca da kaygıların bir bölümü de gidecek mi?


 


AÇ: Ben de Ayhan Karataş söz alınca “şimdi hapı yuttuk” dedim ama sözleri çok güzeldi. Benim beklentim sudur. Ben inşaatı bitirdikten sonra bütün protestocu arkadaşların gelip teşekkür edeceğini düşünüyorum.


 


BG: Türkiye’de bir ilk olarak Bodrum’a çok özel bir proje bu. Peki Bodrum’a başka yatırım düşünüyor musunuz.


 


AÇ: Düşünüyorduk. Çok özel bir okul projemiz vardı. Dünyanın marka kolejlerinden birini buraya getirmeyi düşünüyorduk hatta bununla ilgili araziler de baktık, dünyada hiçbir yere işletme hakkı vermeyen bir okulla da anlaşma yaptık. Bunu ilk defa size söylüyorum. Çok gizliydi. Çok özel bir proje olacaktı. Düşünün İsviçre’ye İngiltere’ye çocuklarını gönderen Arap Şeyhleri, Prensleri, Rus Asillerinin o kadar mesafe yerine Türkiye’ye gelmeler, yılda ellibin dolardan yüzbin dolara kadar kişi başına sadece eğitim bedeli ödemeleri, konaklama falan değil, burada eğitim görmeleri, dört sene kalmaları projesiydi. Çok da heyecan vericiydi. Fakat karşılaştığımız muamele bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı. Hem yatırımcı olacaksınız, yabancı yatırımı buraya getireceksiniz, başınıza bunlar gelecek, bir vatan haini ilan edilmediğiniz kalacak, ki bunu da zaman zaman yaptılar, ondan sonra siz tekrar bir yatırıma girişeceksiniz. Şu anda o askıda. Bu projede başarılı bir konuma geçersek onu da uygulayabiliriz. Bodrum’u marka anlamında çok yukarılara çıkartabilecek bir projeydi. Şu anda biraz askıda. Yatırıma bu kadar karşı olunmamalı. Bir yeri kullanarak korursanız kıymetlidir. Kullanmazsanız her şey olur. Bu şekilde yaparsanız artık sonsuza kadar korunmuş olacaktır. Hep söylerler, Türkiye’nin kıyıları bakirdir, hep böyle kalsın. Fransa turizmden 70 milyar dolar kazanıyor,  İspanya 48 milyar dolar kazanıyor, sonra oradan uzmanlar Türkiye’nin kıyıları bakir kalsın, b,izim yaptığımız hataya düşmeyin diyorlar, buna inanılır mı? Bu kadar saf mıyız. Şurada adalar var, biz 12 adaları Yunanlılara vermişiz, isyan ediyoruz, keşke vermeseydik diye, burnumuzun dibinde Karaada var, orda durur öyle. Ne eksiği var. Biz ama istemezük, yaptırmayız diye bakir kalsın diye kısır bırakıyoruz. Millet gelsin ne güzel vahşi hayat, otantik desinler diye biz burada açlıktan sürünelim. Çocuğun hasta olsun, doktora götüremeyesin, ama buralar bakir kalsın, hadi canım.


 


BG: Son soru. Siz daha önce de Rixos’ta yöneticilik yaptınız. Orada da çok özel ve zengin müşteriler geleceği söylendi ama şimdi diğer oteller gibi her şey dahil oldu. Belki kalite farkı var ama Gümbet’teki bir otelden farkı kalmadı. Burası da 500 euroluk bir yerden çıkıp sıradan bir tesis olma ihtimali var mı?


 


AÇ: Rixos konusunda söylediklerinize içinden birisi olarak pek katılmıyorum. Bana göre Bodrum’da Rixos’tan önce ve Rixos’tan sonra diye konuşulur. Buraya daha önce bir tane Rus turist gelmezdi. Rixos’la başlamıştır ve diğer otellere yayılmıştır. Şu anda da en çok para harcayan guruptur.


 


BG: Rus turistlerin Avrupalı turistleri etkilediği söyleniyor, sizce doğru mu?


 


AÇ: Varsayalım ki Ruslar Avrupalıları iteledi. Ne olmuş. Fransa kıyılarında en tanınmış plajlarda bile Rus turistler el üstünde tutulur. Hani biz burada kaçarlar dediğimiz Avrupalıların tam göbeğinde Rusları kırmızı halılarla karşılarlar. Bir çok yerde de böyledir. Avrupalılar gelmezse de gelmesin. Ben us turiste 500 dolara satıyorum Avrupalıya 70 dolara. Buna cevap bile vermem. Sadece Rusya da 200 milyon nüfus var. Kazakistanı falan geçtim. Bunların 6.5 milyonu Türkiye’ye geliyor. Avrupalı da hiçbir yere gidemez. Evinden çıkar dört saat sürer. Buradadır. Seçenek on tane değil. Maceraperestler 20 saate razı olanlar zaten uzağa gidiyor. Nereye gidecek ki bana gelmeyip. Eğer doğru ürün koyarsak bize gelirler. Rixos örneğine gelince bana göre herkesin sahip çıkması gereken bir üründür. .Bodrum’a ilk defa pahalı turist Rixos’la gelmiştir. Sistemi değiştirdiler ama bu onların iş modelidir. Şu anda Rixos’ta uygulanan herşey dahil modeli Türkiye’deki en başarılı örneğidir. Rixos’tan Bodrum’a her gün 280-300 kişi iner. Servis koydular. Normal herşey dahillerden insanlar bakkala bile çıkmazlar. Ayrıca Bodrum’a inenler orada para harcarlar. Bana göre çok farklı ve taşları yerinden oynatmış bir modeldir.


 


BG: Sizin müşteriniz Bodrum’a inecek mi?


 


AÇ: Tabiiki.


 


BG: O zaman hem kurumlardan hem de esnaftan bir şey istemeniz gerekecek. Bodrum şu anda size hazır mı?


 


AÇ: Kısmi olarak hazır. Bodrum’un Türkiye’deki diğer destinasyonlardan tek farkı bu. Bodrum’da çok güzel restoranlar var. Barlar var. Çok güzel hediyelik eşya satanlar var. İnsanların keyif alabileceği bir çok fasilite var. Çok güzel tekneler var, koylar var. Bulabileceğiniz şeylerin sonu yok. Bu manada belki hiçbir yerde ama burada. Değişmesi gerekmiyor mu? Çok değişmesi gerekiyor. Çünkü bahis ettiğimiz adam, yaşadığı yerde elini uzattığında purosu kesilmiş geliyor. Elini kaldırdığında onun için üretilmiş puro geliyor. Gideceği yerde buna benzer bir servis üretmezsen bir defa gelir. Bir örnek vereyim. Yıllık büyük cirolar yapan birkaç arkadaşımı Bodrum’a götürdüm. Gümüşlük’te Akvaryum restorana götürdüm. Şimdi beni arıyorlar “ne zaman tekrar gideceğiz” diye. Bu insanlara kendi alıştıkları seviyede rekabet edemezsin. Kendi dinamiklerini öne çıkartacak şekilde çalışabilirsin. Senin başka değerlerin var. Puroyla rekabet etme. Bitez’in tepesindeki salaş restorana götür Onun orayı kendi başına bulma şansı yok. Orada marka yarat, değer yarat, o adam da her yerde bunu anlatsın. Buraya tekneyle Bil Gates falan geliyor. Ben bir keresinde bunlardan birini ağırladım. Kimseye haber vermeden Bodrum’da benim bile bilmediğim bir meyhaneyi öğrenmişler, orada yemek istediler. Hayran kaldılar gittiler. On kişiydik, mekanı kapattılar. 5-6 bin lira para verdiler. Daha sonra oraya bir çok arkadaşları gitti. İşte bu elindeki ürün, yarışmıyorsun. Adamın yaşantısı içindeki şeylerle rekabete girersen olmaz.


 


BG: Anladığıma göre buraya yapılan yatırımdan Bodrum da kazanmış olacak. Lakin karşı çıkışları tatmin etmek zor olacak. 


 


AÇ: Bodrum’daki turizm hareketinin değişime ihtiyacı var. Doğru ürünleri koyup kıbleyi değiştirmek lazım. Bu anlamda da rekabet içinde olalım, ben de yapayım diyenler çıksın. Rekabet kötü bir şey değil. Ben isterim, başkaları da olsun.


 


BG: Çok teşekkür ederim.


 


AÇ: Ben teşekkür ederim.






 
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.