AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER..
1963 yılında Türkiyenin Avrupa Ekonomik Topluluğuna katılmasını öngören Ankara Anlaşması imzalanmıştır.
Arif İsmet Vidinli/Bodrum Gündem
Ancak ekonomik topluluk zamanla Avrupa Birliğine dönüşmüştür. AB şimdi bir Federal devlet oluşumu sürecindedir. AB′ne katılımı gerçekleştirilemedi, ancak ′Gümrük Birliği’ne katılarak ülke ekonomisini sömürü, yıkım sürecine sokuldu. Ardından Uluslararası Para Fonu IMF geldi. IMF, yani yeni Duyunu Umumiye şimdi ülke ekonomisini yönetmektedir.
AB′ nin Ortak Gümrük Tarifeleri Türkiye’ye zarar vermektedir.
AB ülkeleri arasında ticaret gümrüksüz yapılır. Diğer ülkelerden yapılan ithalatta ise % 9 gümrük uygulanır. Türkiye ile AB ülkeleri arasında ticaret gümrüksüdür. Türkiye’nin diğer ülkelerden yaptığı ithalata gümrük % 9 ile kısıtlıdır..
Diğer ülkeler, yerel üretimlerini desteklemek için Türkiye’den yapılan ithalata generic Valtrex online % 30-40 arasında gümrük vergileri uygularken,
Türkiye bu ülkelerden yaptığı ithalattan AB ile Gümrük Birliğine bağlılığı nedeni ile en fazla % 9 gümrük alabiliyor. AB Türkiye’ye zorladığı gümrük tarifeleri ile Türkiye pazarını özellikle Uzakdoğulu üreticilerin haksız rekabetine açmıştır.
Sonuçta ülkede tekstil, hazır giyim, ayakkabı, mobilya gibi sektörlerde sayısız fabrika kapanmış insanlar işsiz kalmıştır.
AB diğer ülkeler ile yaptığı ikili ticaret anlaşmalarını Türkiye’ye yasaklıyor…
AB diğer ülkeler ile ikili gümrük anlaşmaları yapmaktadır. Belirli ürünlerin ticaretini engellemekte veya kolaylaştırmaktadır. Ancak AB Türkiye’ye diğer ülkeler ile İkili anlaşma yapmayı yasakladığı gibi, kendi ikili ticaret anlaşmalarından dışlamaktadır. AB, örneğin Zeytinyağını ikili anlaşmalar çerçevesinde Cezayir′den, Fas′tan gümrüksüz olarak ithal edebilmektedir. Halbuki Gümrük Birliği ile bağımlısı olan Türkiye’den yaptığı zeytinyağı ithalatına kota ve tarife dışı engeller uygulamaktadır.
AB ikili anlaşma ile Çin′e sattığı bir ürüne uygulanan gümrüğü düşürtebiliyor veya Çin’den bir ürünün ithalini engelleyebiliyor. Ancak Türkiye Çine ihracat yapmak istediğinde, yüzde 30 – 40 hadlerinde gümrük vergileri ödemek zorunda kalıyor. Çin’den yaptığı ithalatta ise %9 dan fazla gümrük uygulayamıyor, ikili anlaşma imzalayamıyor. Kendi üreticisini koruyamıyor.
CE Belgesi Uygulaması Türk üreticilerini yok ediyor…
Türkiye’de artık ordu, polis gibi devlet veya itfaiye gibi belediye kuruluşları ′CE′ belgesi olmayan bir malzeme kullanamaz. ′CE′ Avrupa birliğinde geçerli bir kalite belgesidir. Endüstriyel kuruluşlarda kullanılacak malzeme için de ′CE′ belgesi gereklidir.
CE belgesi artık günlük hayatımızda kullanılan ürünler için de gerekli oluyor. Oyuncaktan, gözlüğe, şofbene kadar.
Ne var ki; sadece AB kuruluşları CE belgesi vermeye yetkilidir. CE belgesini almak isteyen Türk üreticisi yetkili Avrupa kuruluşlarına başvurmak zorundadır. Her bir ürününün CE kalitesinde olduğunun yüzlerce, binlerce Euro ödeyerek, belgelendirmesi gerekiyor.
Şimdiden sayısız üretici Avrupa’daki kuruluşlardan CE belgesini alamadığı için satış yapamaz duruma düşmüştür.
Bir zamanlar Türk Standartlar Enstitüsü ′TSE′ vardı. Türk ürünlerinin kalitesini test eden belgeleyen bir devlet kuruluşu. Ancak AB irili ufaklı yüzlerce özel Avrupa kuruluşuna tanıdığı CE belgesi verme yetkisini 5 yıldır koskoca TSE′ye vermiyor.
AB′ nin Türkiye′ ye uyguladığı Kotalar ve Engeller ihracatımızı baltalıyor…
AB diğer ülkelere uyguladığı tarife dışı engelleri Türkiye’nin tekstiline de koymakta, Hazır giyim ihracatı kısıtlamaktadır. Zeytinyağı, Salça, Portakal, kümes ve deniz ürünleri ihracatı sağlık, çevre bahaneleri ile engellenmekte, kota uygulanmaktadır.
Sanayi ihraç ürünlerine, örneğin çelik ürünlerine antidamping soruşturmaları ile engeller çıkarılmaktadır. Avrupa inşaat pazarı Türk müteahhitlerine kapalıdır. Alman hükümetinin aldığı kararla TIR şoförlerinin vize süreleri 90 günden 45 güne indirilmiştir. Avrupa′nın en büyük ve modern TIR filosuna sahip olan Türkiye’nin ihracatını kısıtlamak için konulan bir engeldir bu karar.
Büyük marketler için yapılan ithalat esnafı yok ediyor…
Türkiye, uzak doğunun çift faturalı, sübvanse mallarının istilasına uğramıştır.Büyük marketler kanalı ile ithal edilen mallar, AB ülkelerinden geçerek, veya bir bedel karşılığı “Avrupa′ya girmemek” koşuluyla verdikleri izinle Türkiye’ye girmektedir.
Sayısız yapı marketler, supermarketler, özellikle uzak doğudan ithal edilen ürünleri Türkiye iç pazarına akıtmaktadır.
Büyük market zincirlerinin yıkıcı etkileri iki yönlüdür; Bu marketler mahallelere kadar girmiş, sayısız işyerinin kapanmasına, insanların işsiz kalmasına sebep olmuşlardır. Herbir market açıldığı çevrede onlarca, bakkal, manav, kasap, tuhafiyeci veya kırtasiyeciyi işsiz bırakmıştır. Kapanan dükkanlar sayısız küçük üreticinin satış ağını oluşturmakta idi. Satıcıları kapanan bu üreticiler de işyerlerini kapatıyorlar. Büyük marketlere toplu ve vadeli satış yapabilen, pek az işletme ayakta kalabilmektedir.
Küçük, imalat ve satış işletmeleri ülke ekonomisinin belkemiği idi. Emek yoğun bu işletmeler çok kişiye iş ve ekmek veriyordu. Şimdi bu insanlar işsiz ve çaresiz, devletin, ayakta kalabilen işyerlerinin, işletmelerin kapısında iş bulmak için bekleşiyorlar.
Sonuç
Ülkemiz bugun A dan Z ye kadar her şeyi ithal ediyor. İthal edilen ürünler köy pazarlarına kadar ulaşıyor. Üretim olanaklarından , kazançdan yoksun, yoksul, işsiz kalmış insanımızın kimi direniyor, kimi, nasıl ödeyeceğini bilmediği halde, çaresiz borçlanıyor.
Güvencesiz, mutsuz, umutsuz, ışıksız bir ortamda bir gençlik yetişiyor. Kişi başına 7000 dolar borçlandırıldığından, küresel sermayenin geleceği üzerine ipotek koyduğundan henüz habersiz olan bir gençlik !. Evde anasını , babasının çaresizliğine, sofraya sıcak çorba koyamama utancına şahit oluyor. Medya′da yolsuzlukların, haberlerini, pırıltılı TV gösterilerini izliyor.
Hayret, gıpta, nefret ediyor, öfkeleniyor. Yetiştikleri ortam, büyük kentlerin varoşları, Filistin deki mülteci kamplarından farksız!.
Bu gençlik yoksulluğunun nedenleri sorgulamayacak mıdır ?.