BODRUMUN SELLE İMTİHANI
Kahvedeki yaşlı amcanın söylediğine göre böyle bir afat en son inkılaptan iki sene önce 1958 yılında olmuş, Balcılar deresinin suyu, dere kenarındaki ağıllardan aldığı hayvanların cansız bedenlerini ağaçların dallarına asarak silme yalıya çıkarmış
buy Plan B online
BODRUM′UN SELLE İMTİHANI
Av.Sabahattin Efe / Bodrum Gündem
Kahvedeki yaşlı amcanın söylediğine göre böyle bir “ afat” en son inkılaptan iki sene önce 1958 yılında olmuş, Balcılar deresinin suyu, dere kenarındaki ağıllardan aldığı hayvanların cansız bedenlerini ağaçların dallarına asarak silme yalıya çıkarmış. O zaman da öyle suyun önüne yapılmış bir mani köprü yok, köy de yüksekçe bir yerde, bağ arasında kalan eden yok herkes evde ocağının başında, yani afetler kazasız belasız atlatılırmış.
Bir de Meşrutiyetin ilanı olduğu yıllarda bir arap çocuğu böyle afat getirmiş Bodrumlunun başına, güz mevsimi bitiyor, Bodrum′a yağmur yağmamış. Tepecik camisinden çıkan cemaat, önde imam yağmur duası için Gökçeler tepesine doğru çıkarken birisi “ Ulen bizim hacı dayının Hicaz′dan getirdiği arap eniğini de çağırsaydık” demiş, bir diğeri “ Kelin merhemi olsa başına sürer çölden gelmiş garibin yağmura ne faydası olur “ demiş, Günler geçmiş yağmur yok, kuyularda kova ile çekerek içmeye dahi su dahi kalmamış.
Mahalleden birisi “ Ben arap eniğine soracağım bu işi “ diyerek Gembaşının orada bir yerde bulmuş arap çocuğunu, “ Bre arkadeş el aman umudumuz sendedir bize bir akıl ver, yağmur yağdıralım “ demiş. Arap çoçuğu “ Şimdi hemen yedi tane hayıt çubuğu keseceksin, koşarak gidip Bardakçı suyunun pınarına sokacaksın, hızla geriye eve koşacaksın ki yağacak yağmurdan ancak öyle kurtulacaksın “ demiş, hakikaten Bardakçı suyuna sokulan hayıt çubuğu mu artık sebeptir bilinmez, üç gün yağan yağmurdan liman taşmış Tepecik camisi dahi su altında kalmış. Yine arabın evine koşmuşlar “ Bre arap nasıl durduracağız, bu afatı bir akıl ver “ diye sormuşlar. “ Nasıl yağdırdıysanız öyle durduracaksınız gidin hayıtları sökün pınardan “ demiş arap çocuğu, hakitaten çubukları çekince yağmur duruver-miş. “- Afat kardeşim bu afat, eskiden sığırları önüne katıp denize götürüyordu, şimdi arabaları götürüyor, daracık köprülerin altına tıkıyor , denize bile çıkaramıyor . Adam köy içinde dereye sıfır dükkan yapıyor, derenin altına giren kaçak depoları da aynı müteahhit yapıyor , geçen seçimden üç gün önce de inşaat bitmeden iskanını alıyor , şimdi silme su dolmuş içine , zarar ziyan feryat figan, belediye nerede, devlet nerede diye bağırıyorlar iyi ki insanlar ölmedi içinde “diye sözüne devam etti.
Görüldüğü üzere bu coğrafyada yüz senede önce de elli sene önce de böyle yağmurlar yağıyor. Tarımsal toprağın imarlaşma hareketi ile kentsel yani ticari ranta dönüşmesi aşamasında derelerin daraltılması, üzerine Mimar Sinan köprüsü gibi kemerli güzel köprüler yerine günü kurtarıcı daracık köprüler yapılması, mevcut azmakların sivrisinek yuvası olduğundan bahisle otel hafriyatlarından çıkan toprakla doldurularak yol haline getirilmesi eko sisteme ağır zarar vermiştir.
Eskiden sonbaharda ilk yağmurlar yağdığında tarlalardaki hendekler temizlenirdi, bir üstteki tarladan gelen suyun, alttaki bahçedeki hendeklerden hiçbir yerde eğlenmeden, göllenmeden dereye ve denize ulaşması sağlanırdı. Şimdi bir bahçeyi satın alan kişi önce azgın bir mülkiyet anlayışı ile etrafını kale duvarı gibi yüksek duvarla çeviriyor, geleneksel suyolları kayboluyor. Böylece yüzlerce yıl içinde toprak sahipleri arasında oluşmuş birbirlerinin suyuna katlanma ve zararsız geçişi sağlama mükellefiyeti şeklindeki doğal hukuk kuralı da vandal bir zihniyetle içinde yok ediliyor. Neticede denize yakın arka parsellerde biriken su, ağaçların kökünü çürütüyor, son yirmi senede yirmi metre boyundaki yüzlerce kara selvi ağacı bu nedenle yok oldu.
İmar planı içindeki yapılaşmaya kavuşan parsellerdeki durumun içler acısı olduğu gözle görülüyor. İnşaat aşamasında dozerle arsaların toprağı kazılınca, erozyonu önleyen bitki örtüsü yok oluyor ve yıllarca eski örtüsüne kavuşamayan toprak, eski eğiminin de kaybedilmesi nedeniyle doğaya küsüyor, drene edilemeyen su , kendisine bu cefayı çektiren binaların kolonlarına tırmanıyor , yabani bitki örtüsü yetişmesine yol açıyor.
Bu nedenle her türlü çevre düzen planlarında imarlaşmanın doğaya verebileceği zararlar önceden hesaplanmalı, binaların mimari projeleri kadar peysaj ve drenaj planları da yaptırılarak kullanma izni verilmelidir. Belediyeler, dere ıslahları ve arazi kullanımında suların doğal akışını bilimsel yöntemlerle çözümlemeyi, gerek seçim programlarına, gerekse yatırım planlarına öncelikli konu olarak almalıdır, yani yeni veya daha büyük bir afet olmadan, canlar yanmadan, doğal çevre daha büyük zararlara uğramadan gerekli önlemler alınmalıdır.
Bir de Meşrutiyetin ilanı olduğu yıllarda bir arap çocuğu böyle afat getirmiş Bodrumlunun başına, güz mevsimi bitiyor, Bodrum′a yağmur yağmamış. Tepecik camisinden çıkan cemaat, önde imam yağmur duası için Gökçeler tepesine doğru çıkarken birisi “ Ulen bizim hacı dayının Hicaz′dan getirdiği arap eniğini de çağırsaydık” demiş, bir diğeri “ Kelin merhemi olsa başına sürer çölden gelmiş garibin yağmura ne faydası olur “ demiş, Günler geçmiş yağmur yok, kuyularda kova ile çekerek içmeye dahi su dahi kalmamış.
Mahalleden birisi “ Ben arap eniğine soracağım bu işi “ diyerek Gembaşının orada bir yerde bulmuş arap çocuğunu, “ Bre arkadeş el aman umudumuz sendedir bize bir akıl ver, yağmur yağdıralım “ demiş. Arap çoçuğu “ Şimdi hemen yedi tane hayıt çubuğu keseceksin, koşarak gidip Bardakçı suyunun pınarına sokacaksın, hızla geriye eve koşacaksın ki yağacak yağmurdan ancak öyle kurtulacaksın “ demiş, hakikaten Bardakçı suyuna sokulan hayıt çubuğu mu artık sebeptir bilinmez, üç gün yağan yağmurdan liman taşmış Tepecik camisi dahi su altında kalmış. Yine arabın evine koşmuşlar “ Bre arap nasıl durduracağız, bu afatı bir akıl ver “ diye sormuşlar. “ Nasıl yağdırdıysanız öyle durduracaksınız gidin hayıtları sökün pınardan “ demiş arap çocuğu, hakitaten çubukları çekince yağmur duruver-miş. “- Afat kardeşim bu afat, eskiden sığırları önüne katıp denize götürüyordu, şimdi arabaları götürüyor, daracık köprülerin altına tıkıyor , denize bile çıkaramıyor . Adam köy içinde dereye sıfır dükkan yapıyor, derenin altına giren kaçak depoları da aynı müteahhit yapıyor , geçen seçimden üç gün önce de inşaat bitmeden iskanını alıyor , şimdi silme su dolmuş içine , zarar ziyan feryat figan, belediye nerede, devlet nerede diye bağırıyorlar iyi ki insanlar ölmedi içinde “diye sözüne devam etti.
Görüldüğü üzere bu coğrafyada yüz senede önce de elli sene önce de böyle yağmurlar yağıyor. Tarımsal toprağın imarlaşma hareketi ile kentsel yani ticari ranta dönüşmesi aşamasında derelerin daraltılması, üzerine Mimar Sinan köprüsü gibi kemerli güzel köprüler yerine günü kurtarıcı daracık köprüler yapılması, mevcut azmakların sivrisinek yuvası olduğundan bahisle otel hafriyatlarından çıkan toprakla doldurularak yol haline getirilmesi eko sisteme ağır zarar vermiştir.
Eskiden sonbaharda ilk yağmurlar yağdığında tarlalardaki hendekler temizlenirdi, bir üstteki tarladan gelen suyun, alttaki bahçedeki hendeklerden hiçbir yerde eğlenmeden, göllenmeden dereye ve denize ulaşması sağlanırdı. Şimdi bir bahçeyi satın alan kişi önce azgın bir mülkiyet anlayışı ile etrafını kale duvarı gibi yüksek duvarla çeviriyor, geleneksel suyolları kayboluyor. Böylece yüzlerce yıl içinde toprak sahipleri arasında oluşmuş birbirlerinin suyuna katlanma ve zararsız geçişi sağlama mükellefiyeti şeklindeki doğal hukuk kuralı da vandal bir zihniyetle içinde yok ediliyor. Neticede denize yakın arka parsellerde biriken su, ağaçların kökünü çürütüyor, son yirmi senede yirmi metre boyundaki yüzlerce kara selvi ağacı bu nedenle yok oldu.
İmar planı içindeki yapılaşmaya kavuşan parsellerdeki durumun içler acısı olduğu gözle görülüyor. İnşaat aşamasında dozerle arsaların toprağı kazılınca, erozyonu önleyen bitki örtüsü yok oluyor ve yıllarca eski örtüsüne kavuşamayan toprak, eski eğiminin de kaybedilmesi nedeniyle doğaya küsüyor, drene edilemeyen su , kendisine bu cefayı çektiren binaların kolonlarına tırmanıyor , yabani bitki örtüsü yetişmesine yol açıyor.
Bu nedenle her türlü çevre düzen planlarında imarlaşmanın doğaya verebileceği zararlar önceden hesaplanmalı, binaların mimari projeleri kadar peysaj ve drenaj planları da yaptırılarak kullanma izni verilmelidir. Belediyeler, dere ıslahları ve arazi kullanımında suların doğal akışını bilimsel yöntemlerle çözümlemeyi, gerek seçim programlarına, gerekse yatırım planlarına öncelikli konu olarak almalıdır, yani yeni veya daha büyük bir afet olmadan, canlar yanmadan, doğal çevre daha büyük zararlara uğramadan gerekli önlemler alınmalıdır.
Yorumlar