Bodrum Gündem

Gazeteci Prof.Haluk Şahin Bodruma Geliyor..

Bodrum Herodot Üçüncü Yaş Akademisi, Bodrum Ticaret Odası ve Bodrum Rotary kulübünün destek ve katkıları ile Eylül 2011de başlayıp Nisan 2012de son bulacak bir Kültür ve Tarih konferansları dizisi tertipleniyor.

Gazeteci Prof.Haluk Şahin Bodruma Geliyor..
26.09.2011
0
A+
A-


 


 


 


Baclofen online  


 


 


Gazeteci Haluk Şahin Bodrum’a Geliyor…


 


Bodrum Herodot Üçüncü Yaş Akademisi, Bodrum Ticaret Odası ve Bodrum Rotary kulübünün destek ve katkıları ile Eylül 2011’de başlayıp Nisan 2012’de son bulacak bir “Kültür ve Tarih” konferansları dizisi tertipleniyor.


Fatih Bozoğlu/Bodrum Gündem


Ayda bir yapılacak bu konferansları, Türkiye’den ve yurtdışından davet edilecek seçkin akademisyenler ve kültür adamları verecek. Saat 14.30’da başlayacak bu konferanslar, Yarımada’da yerleşmiş yabancılara yönelik bir kültür hizmeti olarak, saat 15.30’a kadar İngilizce yapılacak; bunu takiben, ana konferans, Türkçe olarak saat 15.30’da başlayacak.


Aynı günün akşamı, konuşmacı Bodrum Rotary Kulübünün tertiplediği yemeğin misafiri olarak, konunun 20 dakikalık bir özetini sunacak.


 


Yıl sonuna kadar verilmesi planlanan konferanslar:


 


27 Eylül Salı: “Türkiye’de ve Dünya’da Medya Nereye Gidiyor?” Konuşmacı Prof. Dr. Haluk Şahin, Bilgi Üniv.


 


28 Ekim Cuma: “Anadolu’da Uygarlığın Doğuşu ve Avrupa’ya Yayılımı. Yeni Kazılar ve Yeni Bulguların Işığında Türkiye’de Neolitik Dönem.” Konuşmacı Nezih Başgelen, arkeolog, yazar ve yayıncı.


 


25 Kasım Cuma: “Kent Arşivi ve Yerel Tarih Müzeciliği: İzmir ve Bozcaada Örnekleri” Konuşmacılar Dr. Oktay Gökdemir İzmir Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Tarihi Müzesi Müdürü, Hakan Gürüney Bozcaada Yerel Tarih Müzesi kurucusu.


 


22 Aralık Perşembe:  “Milas, Bodrum, İstanköy Üçgeninde Yahudi Kültürü ve İzleri”  Konuşmacı Sara Pardo tarih araştırmacısı ve yazar.


 


Bilgi için:


Selçuk Şahin: 0533-695 5435; [email protected]


Semih Adıyaman. 0532- 216 6248: [email protected]




 


Ocak 2009 yılında www.vira haber.com sitesinde yapılan özel röportajı okuyucularımız ile paylaşıyoruz. Gaztenin ve sitenin Genel Yayın Müdürü Hakkı Şen’e de bu röportajı Bodrum Gündem okurları ile paylaşmasından dolayı teşekkür ediyoruz.


Ege Bizim Ortak Denizimiz…


Usta Gazeteci Prof. Haluk Şahin Vira′ya yeni projesini anlattı.


 


Haluk Şahin’in nasıl bir hayat hikayesi var?
1941 doğumluyum. Subay öğretmen bir ailenin çocuğuyum. Çocukluğumun büyük bir bölümü Anadolu kentlerinde geçti, lise öğrenimini Bursa’da tamamladım. Daha sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. ABD’de master ve doktora yaptım. Amerikan üniversitelerinde hocalık yaptım. 1974 ve 1975 yıllarında İsmail Cem ile beraber TRT’de çalıştım. O zamandan bu zamana Türk basınında aklınıza gelebilecek her türlü işi yaptım. Dergi çıkardım, gazete köşe yazarlığı, araştırma servisi, yönetim, televizyon programları yaptım, Arena Programı’nın editörlüğünü yaptım, Kanal D Haber Koordinatörlüğü yaptım, son 10 yıldır da İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde profesör olarak ders veriyorum. Radikal Gazetesi’nde haftada dört gün yazı yazıyorum. Haftada bir gün de TV 8’de bir tartışma programı yapıyorum. Şu ana kadar yayımlanmış 16 kitabım var.

Üniversitede hukuk eğitimi aldınız, fakat yüksek lisansınızı gazetecilik üzerine yaptınız. Gazeteciliği tercih etmenizdeki sebep neydi?
İçimde hep yazı yazmak dürtüsü vardı. Hukukçu tarafımdan daha baskındı bu. Hukuk Fakültesi’nde olduğum süre içinde ve ondan önceki yıllarda hep edebiyat dergilerine yazılar yazıyordum. Ufak tefek gazetecilik deneyimlerine başlamıştım. Ben hukukçu olmak için değil de, arada zaman kazanmak ve üniversite öğrenimini yapmak için hukuk okudum. Hukuk okuduğum için pişman değilim. İyi ki okumuşum, ama hukukçu olmak planlarımdan biri değildi.

Denizle Haluk Şahin arasında nasıl bir ilişki var?
Denize karadan bakarak, denizi seven biriyimdir. Mesela benim büyüğüm Selçuk Şahin tekne sahibi, fiilen denizin içinde olmayı seven biridir. Ben onun teknesine bindiğimde, kendimi daha çok bir gözlemci olarak görürüm. Ama son 20 yıldır yazlarımı Bozcaada’da geçiriyorum. Bozcaada’da yaşamak büyük bir teknede yaşamaya benzer. Küçük, bütün rüzgarlara açık, denizin bütün renklerini, kokularını, güzelliklerini, hırçınlıklarını yaşayan ve yaşatan bir adadır. O yüzden denize hayranlıkla bakarım. Denizi bir ilham kaynağı olarak değerlendiririm. Yüzerim, ama arkadaşım Uğur Dündar kadar suda kalmam. Balık tuttuğum zamanlar oldu. Şu anda denizde meydana gelen bir olayı senaryolaştırmaya çalışıyorum.

Bize biraz bu senaryodan bahseder misiniz?
Bu benim yazdığım bir hikaye. Ege’nin iki sahilinde yaşayan bir Türk balıkçıyla, bir Yunanlı balıkçının günün birinde kendilerini aynı kaya parçası üzerinde bulduklarında, karşılıklı olarak birbirlerini keşfetmelerine ve asıl sorunun birbirleri ile değil, giderek kaybetmekte oldukları Ege Denizi ile ilgili olduğunu anlamalarının öyküsüdür. Tabii içinde İstanbul, Atina, bulundukları ada var. Ege bizim ortak denizimizdir. Ege’nin sorunları da bizim ortak sorunlarımızdır. Bu sorunlarının başında da; aşırı yapılaşma ve kirletme var. Bu nedenle dünyanın en güzel denizi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Ege’yi korumanın en temel yollarından birisi, Ege sahillerini korumaktır. Ama bence biraz işin ölçüsünü kaçırdık. Yabancılar için bir milyon konut, Ege-Akdeniz sahillerine inşa edilecek. Ege ve Akdeniz diye bir şey kalmayacak. Ege’yi ve Ege kıyılarını gözümüz gibi korumakla yükümlüyüz, ama bunu başaracağımız konusunda çok iyimser değilim.

Biz aynı zamanda deniz kültürüne de yabancıyız. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? buy Aciclovir
Türkler karaya bağımlı bir kavim olarak Orta Asya’dan gelmişlerdir. Anadolu’da diğer insanlarla karşılaştıklarında, burada yaşayan halklar arasında bir işbölümü oluşmuş ve deniz kenarında yaşamak, denizcilikle ile ilgili işleri yapmak rolü daha çok Rumlara düşmüştür. O yüzden bizde balık isimlerinin çoğu Rumcadan gelir. Rüzgar adları da öyledir. Denizcilikle ilgili terimlerin bir kısmı da yine İtalyanca ya da Rumcadan gelir. Çünkü Cenevizliler, Venedikliler bu coğrafyada geçmişte söz sahibiydi. Behram Kale ve Assos ilginç örneklerdir. Behram Kale, Türk köyüdür. Arkasına tepeyi almıştır. Denizi görmez, ama az ileride sahilde Assos’u görürsünüz. Midilli’nin tam karşısında, orası bir Rum köyüdür. Bu 1950’den sonra değişmeye başlar. Anadolu’dan bazen isteyerek, bazen zorla uzaklaşmış veya uzaklaştırılmış olmaları bir boşluk oluşturmuştur. Sonra Türkler denizi keşfedip, Akdenizli olmaya başladılar. Bu benim çok önemsediğim bir süreçtir. Yazılarımda da zaman zaman vurgularım. Kendisine yeni bir kimlik arayan Türklere en çok yakışanın, Akdeniz kimliği olduğunu düşünüyorum. Akdeniz kültürünün kesin olarak bir parçasıyız. Türkiye’de yaşayan insanların doğudan batıya doğru göçleri, Ege sahillerine dolması, deniz kültürünün yavaş yavaş Türk orta sınıfının yaşam repertuarının içine girmesi, yaz tatilleri denizle ilgili oluşturulan romantik kültür, bence bunun işaretleridir. Ben bunu olumlu bir gelişme olarak görüyorum.

Denizlerimizde aşırı avlanma gibi sorunlar da yaşanıyor…
Belli ki bu avlanma temposu ve bu donanımlarla denizdeki doğal yaşamının başa çıkabilmesi mümkün değildir. Bu balıklara, ahtapotlara, ıstakozlara yapılan bir haksızlıktır. Çünkü radarlı sistemlerle, elektrik şoku vererek sersemletilmiş gariban yaratıkları avlamak marifet değildir. Ben balıkçı tekneleri gördüğüm zaman, düşman torpido botları görmüş gibi hissediyorum. Eşit olmayan bu mücadeleyi deniz canlıları ve denizler kaybediyor. Denizlerin dengesi bozuluyor. Bunun üzerine sanayi ve turistik yapılanmanın getirdiği atıkları, büyük gemilerin bıraktığı pislikleri vb. koyacak olursanız, bu narin denizlerin bu kadar yükün altından kalkamayacağını tespit edersiniz.

Gazeteciler belli sektörler üzerine uzmanlaşmıştır, ama denizcilik üzerine böyle bir uzmanlaşma gerçekleşmemiştir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? treating acne
Uzman gazeteciliğin olması gerektiğine yürekten inanıyorum. Gazetecilik mesleği içinde yetişip, bu alanı uzmanlık olarak değerlendirecek insanlara gerek var. Bunun oluşabilmesi içinse, medyadan talep gelmesi lazım. Ama medyamızın sansasyonelizme yönelik habercilik anlayışı var. Bizde deniz sadece yazın mankenlerin kendilerini teşhir etmek için çeşitli numaralar yaptığı yerlerde, bir paparazzi arkadaşımızın çektiği resimlerle karşımıza çıkar. Denizcilik büyük bir endüstri, büyük bir ticaret alanı… Türkiye dünyanın en büyük tersanelerinden bazılarına sahip, fakat biz ancak bunları olumsuz yanlarıyla, buradaki ölümler dolayısıyla gündeme getiriyoruz. Buraları çok daha önceden, değişik şekilde gündeme getirmeliydik. Ben oradaki tersanelerin ve çalışan insanların sayısını öğrendiğim zaman çok şaşırmıştım. Ne zaman oldu bu diye düşündüm. Çünkü ben Tuzla’nın koylarında denize girmiş insanlardan biriyim. Değişiklikleri durdurmak mümkün değil, ama uzman muhabirler bu gibi konularda devreye girerek, sıradan insanlara olup bitenler konusunda bir takım işaretler vermek zorunda. Maalesef medyamızın bu konuda başarılı bir sınav verdiğini söyleyemem.

Sizin denizcilikle ilgili yaptığınız haberler var mı?
Kardeşimin teknesiyle İstanbul’dan Bodrum’a giderken denizcilik güncesi tuttum. Bu Güneş Gazetesi’nde yayımlanmıştı. Bozcaada ile ilgili olarak yazdığım yazılarda da, deniz konusuna daima değinirim. Ama denizcilik konusuna layık olduğu dikkati yönelttiğimi söyleyemem. Ben daha çok kıyıların korunması ve kıyıların korunması vasıtasıyla denizlerin de korunması üzerinde duruyorum. Ama inşallah bu senaryoyu bitirip çekersem, orada Ege’ye de daha yüzüm kızarmadan bakabileceğim. Ve “Senin için bir şey yaptım” diyebileceğim.

Denizcilere deniz dostlarına bir mesaj vermek ister misiniz?
Ne mutlu onlara… Hakikaten kısa insan yaşamı içerisinde seçilebilecek yaşam tarzlarının belki de en heyecan vericisi ve tatmin edicisi. Kardeşimin sayesinde diğer tekne sahipleriyle de zaman zaman bir araya geldik. Onların deniz sevgisini, yaşam sevgisinin bir göstergesi olarak değerlendirdim her zaman. Ve onlara hep gıptayla baktım.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.