Bodrum Gündem

ALEKSİTİMİ

Yunanca?dan hayata süzülen bir sözcük aleksitimi. ?Duygular için bir sözcük yok? anlamına gelir. Aleksitiminin daha anlaşılır karşılığı, ?Duygu sağırlaşmasıdır?. Bazıları bunu psikolojik vaka olarak değerlendirse de, bir başka kesim normal bir kişilik özelliği olarak değerlendiriyor. Aleksitimistler kendi duygularını tanımakta, başkalarının duygularını anlamakta sorunludur. Finlandiya?da yapılan bir araştırmada; erkekler de yüzde 17 olan aleksitimi oranı, kadınlarda yüzde 10?a düşüyor. Kadınların duygu dünyalarının, erkeklere göre daha zengin oluşuna bağlanıyor bu açık fark. Yine okumayan topluluklarda aleksitimi yaygın. Çünkü duygularını ifade edecek sözcük dahi bulamıyormuş okumayanlar. Çok okuduğu iddia edilen endüstri toplumlarında da, otomasyona bağlı olarak aleksitimiye sıklıkla rastlanıyor. Aleksitimistler tepkisizdir, hissedemezler, sevinemedikleri gibi, üzülemiyorlar da. Türkiye?de bilimsel olarak aleksitimi yaygınlığı konusunda çalışma yapılsa, oranların ne çıkacağı konusunda bir fikrim yok. Ama sonuçların Finliler?in yüzünü güldüreceğine, morallerini yükselteceğine kesin gözüyle bakıyorum.

?Bir Zamanlar Türkiye? günlerinde insanımız dayanışırdı, misafirperverdi, anlayışlıydı, merhametliydi, sıcaktı, yardımlaşırdı. Hatta bize çocukluk sıralarımızda öğretmenlerimiz, turistlerin ülkemizi ziyaret etmesinde insanlığımızın çok etkili olduğunu anlatırlardı. Doğruydu. Biz turistleri Bodrum Garajı?nda karşılar, bavullarını anlaştığımız pansiyonlara götürürdük. Pansiyon sahibi ve bavulunu çocuk ellerimizle taşıdığımız misafirlerimizden bahşiş alırdık. Onlarla tatilleri boyunca bağlarımızı koparmazdık. Ev pansiyonculuğu yapan işletmeciler, müşteri-misafirlerinden en kötü koşulda bir teşekkür kartpostalı alırlardı. Bugün hangi tatil köyünün, hiper-süper tesisin kaç müşterisinden ?thank you? ibareli kartpostal aldığını merak dahi etmiyorum. Misafirperverliği turist çeken bir halka ne oldu? Yaşadığımız çağın afyonu olarak kitlelere sunulan büyüme; büyüdükçe yabacılaşıyoruz. Ama en çok da içimizdeki çocuğa, ruhumuza yabancılaşıyoruz. Modernleştikçe, muasır medeniyetler seviyesine yaklaştığımız söylendikçe ahlaki değerlerimiz erozyona uğruyor. İnsanla birlikte çevrede tahrip oluyor. İnsanın dokusu zehirlendikçe, doğal hayatın ciğerleri kanserojen bir tutulma yaşıyor. Devasa ekonomik büyüme yol aldıkça; sefalet, yoksulluk, işsizlik, açlıktan ve soğuktan şose boylarında it gibi titreme nöbetleriyle gelen ölümler de çoğalıyor.

Son bir haftalık gazete üçüncü sayfalarında başlıklar: ?Çocuk, çocuğu öldürdü. Cesedini gitar kutusuna koyup çöpe attı?, ?Kapısının zilini çalan çocuğu yakaladı. Boğazını kesip öldürdü?, ?Yeğenini eve çağırdı. Tecavüz edip boğarak öldürdü?? Sonra TV?lerin sabah programlarında işin insansızlık tarafında yer alanları, tanıyanları, konusu, komşusu, esnafı el birlik stüdyoda yanıt arayışlarına katkı sunuyorlar. Programcı ?Katilin böyle eğilimleri var mıydı? diye soruyor genelde. Yanıtlar ?Son zamanlarda sorunları vardı? odaklı oluyor daha çok. Bunlar büyüme sancılarıdır. Dünya krizde iken, Türkiye büyüyor nasılsa. Toplum kendisine hava boşluğu üzerinde, demir parmaklıklar çiziyor ve dışına çıkmayı riskli görüyor. Yaşanan toplumsal cinnetin ne tabiplerde, ne de eczanelerde ilacı var. Vatan denilince adam vurulan, devlet denince hapis boylanan paranoyak bir ülke oldu bu diyarlar. Patolojik ruh haliyle komşusundan korkar oldu memleket insanı. Korkunun egemen olduğu havalarda, güvende buharlaşır. Güven duygusu yitmişse verimini yitirir insan, üretemez; hayatı, kendisini, sokakları, yakınlarını, başkalarını tüketir.

Verili durum sadece ekonomik olarak değil, ruhen de çökertiyor insan malzemesini. İkisi at başı dibe doğru sallanıyor daha doğrusu. Aleksitimi virüs misali sirayet ediyor beyne ve yüreğe. Duygu sağırlığı, gözünü kapayanlara kader olarak çörekleniyor ve yüreği çölleştiriyor. Duygular için sözcüklerin sustuğu karanlık zamanlar, asla yaşama davetiye çıkaramaz. Üretmek ve yaşamak için ihtiyacı olan araçlardan yoksun bırakılan insan,  ruhunu ve duygularını da eritiyor mum gibi. Pazarda satılmayan hiçbir şeyin makbul sayılmadığı koşullar, aleksitimiyi tetikler. Pazara çıkarılan yürek atmaz, beyin düşlere yolculuk yapmaz, vicdan ise arınmışlığını yitirir. Sermayenin biriktiği yerde duygu birikmez, sıcaklığını yitirir, üşür. Aleksitimi virüs gibi sarar her bir hücreyi. Sermayenin biriktiği pazarı dağıtmak, yok etmek gerek. Biz dağıtmaz isek benliğimizi satışa çıkaracaklar o pazarda. Gazete üçüncü sayfaları asla konusuz kalmayacak o pazar kurulduğu sürece. O pazarın kanlı tezgahlarından, kirli sayfalara yitik ve mutsuz hayatlar servis edilecek. Duygularımızın, vicdanımızın, yüreğimizin, aklımızın aleksitimi üreten pazarın dağıtılmasına ihtiyacı var.

Ayhan KARAHAN

Plavix buy online Topamax online esomeprazole price [email protected]

ETİKETLER:
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Yıldız Güçeli dedi ki:

    TOPLUM TAHMİN EDİLENİN DE ÖTESİNDE BİR CİNNET HALİNDE.HERKES ORTALIKTA PATLAMAYA HAZIR BOMBA GİBİ DOLAŞIYOR.KİMİN NEREDE,NASIL,KİME PATLAYACAĞI BELLİ DEĞİL.AMA NEDENSE GEREK YÖNETİCİLER,GEREKSE MEDYA BUNUN KÖKENİNDE YATAN EN ÖNEMLİ NEDENİN EKONOMİK OLDUĞUNU SAKLIYOR.BUNU SÖYLERLERLERSE OKLARIN UCU KENDİLERİNE DÖNECEK.VATANDAŞ BU DEFA ÖFKESİNİ YÖNETENLERE DÖNDÜRECEK.BUNUN İÇİN HEP BU TÜR VAKALAR DRAMATİK HABERLER GİBİ SUNULUYOR.VATANDAŞ GÖRMESİN DİYE YANİ.AMA ELBET BİR GÜN İŞİN İÇYÜZÜ ORTAYA ÇIKACAK.

  2. sanver Demirkol dedi ki:

    Merak ettim acaba şu anda kaçımız aleksitimiyiz.Belki kendimiz,belki babamız,belkide çocuğumuz alekstimidir.Yazıda denildiği gibi bunun tabiplerde,eczacılarda çözümü yok.Çünkü sorun sağlık sorunu değildir.Bu sosyal-toplumsal bir sorundur.Bu iş psikologlarlada çözülmez.Ortada sosyal bir yara var.Her gün bu sosyal yaradan kan akıyor daha doğrusu toplum kan kaybediyor bu yardan dolayı.Yazar pek düşünmediğimiz yerden bizi düşündürmüş.Belki düşündük ama bu şekilde aklımızda canlandırmadık.Akıl güzel olunca kalemde akıl gibi güzel yazıyor.Sorun yazıda netleştirilmiş.Kendisine teşekkür ediyorum.

  3. Gülçin Kamber dedi ki:

    Yazı gerçekten ders niteliğinde.Konuların birbiriyle bağı güzel anlatılmış.Annem anlatırdı.Eskiden Bodrumda ev pansiyonlar varmış.Ve babamla annem o pansiyonların bir odasında kalırlarmış.O pansiyonlardan birisinin sahipleri ile 15 yıl dostluk yapmışlar.Pansiyonun adıda Laterna pansiyonmuş.Ben bir gün Bodrum’a geldiğimde o pansiyonu bulmak istiyorum.ve o pansiyon halen yerinde duruyorsa orada konaklamak istiyorum.Beş yıldızlı tatil köylerinde sadece beton duvarlar ve asık suratlar var.Her şey çok şekilsel.Ayhan bey çocukluğunda dahi olsa o dönemi yaşamış.Zaten çocukluğu renkli geçmeyen birisinden böyle güzel anlatımlı ve dilli yazıda beklenemez.Ben o manada şanslı sayılmam.

  4. Halide Mermerci dedi ki:

    Kapitalizm sadece cebe değil,duygulara da iyi gelmiyor.Duygusuz insan her türlü insanlık dışı eğilime açıktır. Ama yazıda denildiği gibi kapitalizm kendisini iyi saklıyor. Mesele kapitalizmi saklandığı bataktan çıkarabilmekte. Yazar arkadaşın yazısını ilk kez okuyorum. Eski yazılarınıda bulmaya çalışacağım. Bu konuda Bodrum Gündem olarak bana yardımcı olursanız sevinirim. En değme köşe yazarlarına taş çıkartan bir tarzı var arkadaşımızın. Kendisini içtenlikle kutluyorum. Sizlere iyi ve sağlıklı yayınlar diliyorum. Sevgi ve saygılar.

  5. Baki Canver dedi ki:

    Yazıda dile getirilen görüş çok önemli.Son derece sevgisiz bir toplum olduk.Düşünün anne yada baba çocuğu ile cep telefonunda mesajla yada internetten facebookla görüşüyor.Çocuğuna dokunmuyor bile.Bu çocuğun ne olmasını bekleriz.Sevgi, saygı hiç kimse beklemesin.Çünkü bunları yaşamamış,bilmiyor bile.Sevgi,saygı internetten öğrenilirmi hiç.Bu yüzden kontrollerini kaybediyor bu çocuklar.Çocuklara suç bulmamak lazım.Kendimize dönüp bakalım biraz.Biz ne verdikki ne istiyoruz onlardan.İş işten geçtiğinde ah vah ediyoruz.

  6. erman ocakoğlu dedi ki:

    Toplumda bu kadar hunharlık var doğru deniliyor.Ama şöylede düşünelim.Milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde yumruklaşıyorlar.Bunu gören insanlar benim vekillerim kavga ediyorsa benimde buna hakkım var diye düşünüyor.Televiynlarda sabahları kameralar karşısında yumruklaşılıyor.karı koca gelin kaynana birbirine ağzına alınmıyacak küfürleri ediyorlar.Bunu izleyen seyirci örnek alyor bundab tabi.Birde bu tarafından düşünmek lazım.

  7. Serpil Tankay dedi ki:

    Yazı hiç bir boşluğa ve yoruma mahal vermeyecek şekilde yaşanan toplumsal cinneti, insanların duygu erozyonu yaşamasını, kurulu düzenin bundaki rolünü ve gerçek çıkış yolunu birbirine bağlayarak çok güzel ortaya koymuş. Benim aklıma sayın Karahan’ın daha önceki “Aşk İçin Örgütlenmek” yazısı geldi. O yazıda “Aşk için örgütlenmek, örgütlenmek için aşk gerek” şeklinde bir cümle vardı. Burada da acaba “Duygularımızı koruyabildiğimiz ve geliştirebildiğimiz ölçüde bu sisteme karşı duruşumuz güçlü olabilir. Bu sisteme karşı durabildiğimiz ölçüde duygularımızı koruyabiliriz, duygu sağırlaşması yaşamayız”. Sonuçta hayattaki her kıpırtı bizi etkiliyor. Sabah peynir aldığımız bakkalın suratı asıksa negatif elektirik alıyoruz. Dükkan komşumuz selam vermiyorsa bu katlanıyor.hem toplumsal hemde bireysel boyutu var bunun bana göre.yazı akıcı olduğu kadar, beyin fırtınasıda yaratıyor.Teşekkürler Karahan.

  8. HALİT CANDAŞ dedi ki:

    Her gün gazetelerde kan görmekten bıktık.Yemekten önce gazete okumuyoruz ki,iştahımız kesilmesin.Sevgiyi üretemeyen toplumlar şiddeti üretirler.Aleksitimi sevgisizliğin en üst aşamasıymış.Bunu şimdi öğrendim.Her çocuk ak pak temiz dünyaya geliyor.Sonra ne oluyorda bu çocuklardan katil,duygusuz,etrafına zarar veren yaratıklar oluşuyor.Artık sorun aileleri aşıyor.Aileler bir yere kadar etki edebiliyor.Ama dışarıdaki dünya öyle mi?

  9. Suphi Zencer dedi ki:

    Ben yorum yapmayı sevmem.Ama iyi yorum yazanlarada gıpta ile bakarım.İlk kez bir yazıya yorum yazıyorum.Yani yazmayı istedim daha doğrusu.yazarlık böyle olsa lazım.Sayın Karahan’ın yazılarını ve yazılara gelen yorumları okurum,takip ederim.Sıradan değil hakikatten yazıları kendisinin.Başlıktaki Aleksitimi mesela.Pek çok arkadaş ilk kez duymuş.ititraf edeyim bende ilk duyuyorum böyle bir şeyi.Farklı olduğundan dolayı etkiliyor yazılar insanları.İnsanın aklını zorluyor yazılar.Fikir cimnastiği yaıyor okurken insan.Kendisini okur olarak kutluyorum.

  10. Kod Adı ŞEHRAZAT dedi ki:

    Simdi bisi sölicem inanmıcanıs.Saten doru dieni dokus köyden pıst pıstlarlar.Bense yasasın onuncusu köy diom.saten simdi onuncusu yorumu bendenis yapıom.Ahyan küçcükken okumasını yasmasını bilmiodu.Ben saçlarımı süpürgeye bensettim onun yüsünden.O samanlar ahyan tebesiri iki eliile tutardı.Unutmustur simdi.Bisatihi kendisini annesinden ahyan papucu yarım çık dasari oynialim die çaarırdım.Tıpıs tıpıs gelirdi kendisi.Onuda unutmustur.Ossun önemlisi eitime katkımıs olmus.Onun düsündüğü kendisinin.Pai paii paiiiii.

  11. Fahir BULUT dedi ki:

    Bir insanın hayatla ilgili beklentileri tükendi ise o insan normal olmaktan çıkar.Çünkü artık tutunacak dalı kalmamıştır.Bu insan mutlaka şiddet eğilimi taşır.Ya kendisine yönelik şiddeti yada dışarısındaki dünyaya karşı şiddeti psikolojisinde taşır.Kapitalizmin insanları en çok etkilediği ve sürüklediği uçurum budur.Şiddet içe dönükse intiharı düşünür.Dışa dönükse kendi dışındaki dünyaya,insanlara zarar vermeyi düşünür.Bu durumda sorumluluk bireyde değildir.Baştan sona kadar toplumsal yapı ve sistemdedir.Kimse ah vah etmesin.Yazı bu rezil durumu tokat gibi atmış aslında sistemin sahiplerinin yüzüne.Bizi anlatmış aslında.Başkasını değil.

  12. Aydın Göçügendi dedi ki:

    Birbirimize yabancılaşmamız çok irdelenmesi gereken bir şey.Birbirimize yabancılaşınca dışarımızdaki her şeye yabancılaşıyoruz.Ota,böceğe,ormana,doğayada yabancı davranıyoruz.Duygularımızı bitiriyoruz böyle ounca.Duygusuz insan robot gibidir.Sadece verilen emri yapar.Başkasının emir kulu olur.Kendi başına düşünüp bir şey yapamaz.Yazı çok öğretici.Canı gönülden kutluyorum arkadaşımızı.

  13. Begüm Akbudak dedi ki:

    Ayhan gene yapacağını yaptı. İki elimizin arasında başımız düşünüyoruz. Acaba ben Aleksitimiyim” diye kendi kendimize soruyoruz. Valla ben değilim bacım. Hatta benim biraz Aleksitimi olmaya ihtiyacım var. Ne çektiysem fazla insancıllığımdan çektim. Ama hepimizde biraz iki yüzlülük var. İçimiz kan ağlarken sağa sola gülücükler gönderiyoruz mesela. Bu arada fotoğraf konuşuyor. Hatlar, matlar:))). Merak ettim Ayhan nereye bakıyor? Bana bakmadığı kesin:)))

  14. Cemil Sözeri dedi ki:

    Para insanların hayatına hükmettikçe başka hastalıklarda çıkacak ortaya.İnsan mı, para mı? Karar burada. Aslında yazının özeti de bu. Ayhan bey elinize yüreğinize sağlık. Bu toplum daha çok yaşar bu sorunları.

  15. Suna Anka dedi ki:

    Şehrazat daha doğrusu Özlem, bu yorumlarını ne zaman bırakacaksın? Üzülüyorum senin artık, bu sulu yorumlarını okuyunca.Biraz kendine gel.yazıyı çok anladğını düşünmüyorum.Bir daha bu tür gereksiz yorumlarını görmek istemiyorum.Sen başka bir arayıştasın.Ama olmaz.

  16. Mine Ezersoy dedi ki:

    Duydularını yitirmiş insan sadece kemik ve etten ibarettir.Et ve kemik yığını yani.İnsan duygularıyla vardır.Dikkat edin sokakta,metroda,caddede,evde insanlar artık anlamsız bakmaya başladılar.Çünkü duygularını yitirdiler ve kaygılılar yarınları için.Sevgi hissedemiyorlar.Hislerini kaybetmiş insanların acı öykülerini okuyoruz aslında gazete üçüncü sayfalarında.Aslında yitirilen büyük insanlıktan başka bir şey değil.Yazıya tek kelimeyle bayıldım.

  17. Halide Sincar dedi ki:

    Toplumdaki duygusuzlaşmanın asıl mağduru kadınlardır.Ve bu duygusuzlaşmanın faturası da kadına kesiliyor.Ama çözüm yine kadında.Çünkü kadın kendi ayakları üzerinde durunca her şey daha güzel olacak.kadınlar artık kendi kaderlerini kendileri belirlemelidir.Öbür türlü çizilmiş kaderlerin piyonu olur kadın.

  18. erol dogan dedi ki:

    aleksitimik insanlar, duygularını tanımadıkları için, kendilerini hep işlerine yoğunlaştırarak düşünürler. Hayal de kuramazlar.

    kendini anlatamayan, karşısındaki insanların da duygularını anlamakta güçlük çeken bu insanların, duygusal hayatlarının çok kısır olduğunu, bunun da çok ciddi sıkıntılara yol açabildiğini görebiliyoruz.oysa bizler umutsuzlugun oldugu yerde umut olmayı ögrenmiştik.sana yagı tüp et ampül şeker kuyruklarında beklerken yanımızdakilerle dost arkadaş olur umutsuzluga çare bulmak için fikir alışverişi yapardık.peki ne olduda bizler korkak sindirilmiş insanlar oluverdik.yaşamımızı insanlıgımızı bizden çalanlar suçsuz bizlermi suçluyduk.korkutuluyoruz yaşama umutla bakmamak için korkutuluyoruz sessiz kalmamız isteniyor.konuşmak haykırmak zulme işkenceye karşı koymak istendiginde tek hücreli bir odaya konularak aylarca tek başınıza bırakılarak delirmeniz isteniyor.böyle yönetilen toplumda umudun yitirilmemesi bile güzel.inanıyorumki bu toplum susmayacak,faşizme karşı omuz omuza mücadele edecekler.

  19. Cemil Sözeri dedi ki:

    Erol arkadaş sana katılıyorum.Bu düzen bizleri sadece bedenen değil aynı zamanda duygularımızlada yoketmek istiyor.Duygularımızı paraya tahvil etmek istiyor.Üzülerek görüyorumki bundada başarılı oluyor maalesef.Alekstimi oluyoruz büyük çoğunlukla.İnsanlıktan çıkmışlıkta bu olsa diye düşünüyorum.Buna sonuna kadar direnmek gerek.Tabi halen insan olduğumuzu söylüyorsak.