Bodrum Gündem

Fatma anne

Türk toplumu olarak en büyük özelliğimiz küllerimizden varolmaktır herhalde. İngilizler kurdukları imparatorluğun aynı şekilde devam etmesinden gurur duyarlar; biz ise kurduğumuz onlarca devletten. O kadar gurur duyarız ki kurduğumuz devletlerden, cumhurbaşkanlığı forsumuza bile işlemişizdir bu devletleri birer yıldız olarak. Halbuki forstaki o yıldızlar, aynı zamanda birer kayan yıldızdır tarih içinde. Çünkü kurduğumuz kadar batırmışızdır da devletleri.

600 yılı aşkın bir süre hüküm süren Osmanlı devleti, son 150-200 yılını sancılar içinde geçirmiştir. Dünyada olan değişimlere ayak uydurulamamış ve yenilikçilik hareketleri devamlı surette bastırılmıştır. 3. Ahmet, 3.Selim gibi, 2.Mahmut gibi, Abdülmecit gibi padişahlar gidişin pek de hayırlı olmadığını görmüş ve devlet yönetimini bilimsel yöntemlere göre şekillendirmeye çalışmışlardır. Bugünün Galatasaray Lisesi’nin temeli olan Mekteb-i Sultani, İTÜ’nün temeli olan Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn, Mimar Sinan Üniversitesi’nin temeli olan Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane ve benzeri okullar, dini referansları ağır basan ve artık ihtiyaçlara cevap veremeyen medreselere ek olarak açılmıştır. Özellikle 3.Selim ve 2.Mahmut döneminde askeri eğitim konusunda da son derece önemli değişiklikler yapılmış ve askerin bilimsel yöntemlerle eğitim görmesi gerekliliği üzerinde durulmuştur.

Zaman içinde toplumda kaçınılmaz olarak iki farklı kesim ortaya çıkmıştır; Medrese ve din tabanlı eğitim almışlar ile günün bilimsel gerçeklerini ön planda tutan eğitim almışlar. Bu iki kesim birbirleri ile devamlı surette kavga etmişler, bazen biri galip gelmiş, bazen diğeri öne çıkmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti, pozitif bilimleri ön planda tutan, modernleşmeci ve devrimci bir grubun kurduğu genç devletimizdir. Cumhuriyet’in kuruluşundan yaklaşık 4,5 ay sonra bu ikiliğe son verilmiş, tüm eğitim kurumları tek bir çatı altında toplanmış ve medreseler kapatılmıştır. Böylelikle halkın eğitimindeki ikilik ortadan kaldırılmıştır. Cumhuriyet’in felsefesi, pozitif bilimler ışığında yetişecek yeni nesillerdir.

Her radikal karar gibi bu felsefe değişikliğine de tepki gelmiştir. İnönü’nün son dönemlerinden başlamak üzere, her geçen yıl daha da artan bir şekilde, bu felsefeye zıt işler yapılmaya başlanmıştır. Köy enstitüleri kapatılmış, imam hatip liseleri açılmış ve yıllar yılı toplumun içinde tekrar bir ikilik oluşmaya başlamıştır.

 

Kocadon ailesi, Bodrum’un tanınan ailelerindendir. Bir üyeleri ticaret odası başkanı, bir üyeleri de belediye başkanıdır. Belediye başkanı olan üyelerinin başı son dönemde yolsuzluk iddiaları ile derttedir, hatta görevden el çektirilmiştir.

Normal şartlar altında Bodrumlular’ın bu duruma sevinmeleri gerekir; zira hakkında yolsuzluk iddiaları olan belediye başkanları ya aklanacak ya da yaptı ise cezasını çekecektir. Her durumda kazanan Bodrum olacaktır.

Peki, normal olmayan nedir?

Fatma Kocadon, bir Cumhuriyet kızıdır. Aylar önce gazetemize verdiği röportajında  sarfettiği söz çok anlamlıdır: “Ben evlatlarımı bu Cumhuriyet’in ekmeği ile büyüttüm…”

Bodrumlular ve Bodrum’u yakından takip edenler, Kocadon ailesinin ve başkan olan üyelerinin, cumhuriyet çocukları olduğunu bilmektedir. Tüm bu yaşananların, yüzyıllardır süregelen çekişmenin sonucu olduğu algısı hakimdir.

Başkan doğru yapmıştır, yanlış yapmıştır, yolsuzluk veya usulsüzlük yapmıştır veya yapmamıştır, farklı bir tartışmanın konusudur.

Ama gelinen noktada, eğer Bodrum’un her yeri afişlerle dolu ise ve halk başkanına bu şekilde sahip çıkıyor ise, bunun, içkisini de içen, zeybeğini de oynayan, arada sırada türküsünü de mırıldanan, Müsgebili Fatma Anne’nin oğlunun temsil ettiği değerlerle ilgisi vardır. Zira ne para, ne gelebilecek muhtemel avantajlar ne de zorlama, bu halk tepkisini açıklamaya yetmeyecektir.

Bütün mesele, cumhuriyetin ekmeğini yiyenlerin ve yemeye devam etmek isteyenlerin dayanışmasıdır.

Not: Aileyi tanımam, Bodrum’da herhangi bir işim yok, ne 1 metrekare arsam var, ne de evim. İlçeye toplamda 5-6 kez gelmişimdir, o da tatil için. Herhangi bir partiye de üye değilim. Bu bakımdan herhangi bir menfaatim olmadığı gibi, çekinecek de bir durumum olmadığını belirtme ihtiyacı hissettim. Yolsuzluk iddiaları hakkında bir fikrim yok; sadece “Bir yaramazlık” yapılmamış olduğunu umut ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2014
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.