Bodrum Gündem

Sunay Akın: ?Bodrum, Siyasi Arenada Feci Dayak Yiyor??

04.10.2012
0
A+
A-

Edebiyatçı, tiyatrocu, televizyoncu, müzeci Sunay Akın ve her geçen gün bu vasıflarına bir yenisi ekleniyor. Geçtiğimiz günlerde Sunay Akın?ı Bodrum?da yaptığı tek kişilik gösterisinde misafir ettik. Kendisini bulmuşken de sohbet etme şansımız oldu. Neler mi konuştuk üstatla? Hayatını, günümüz gazetecilerini, hayali olan oyuncak müzesini, 4+4,  derken Bodrum?u konuştuk pek çok şeyin yanında.

Röportaj : Çiçek Bozoğlu/Bodrum Gündem cheap Propranolol

Sunay Akın çocuk kalmayı başarmak için hala mücadele ediyor. Dokunmayın diyor ?Benim içim, dışım her tarafım çocuk?. Aslına bakarsanız kimse de içindeki çocuğu büyütsün istemiyor ?Çocuk aydınlanmacıdır, serüvencidir, soru sorar? diyor. Türkiye?nin her şehrini dolaşmış, biz de Bodrum?u sorduk kendisine konu Mehmet Kocadon?a geldi  ?Bodrum siyasi arenada feci şekilde dayak yiyor, ringde elleri- ayakları bağlı boksör? tanımlaması yapıyor usta. Siyasete girmek istemiyor “Ben milletvekili maaşıyla geçinemem, çünkü…”

Sunay Akın?ın başına gelen ilginç bir hatırayla başlıyoruz söyleşimize;

Benim televizyonculuk serüvenim TRT2?de ?İzler? isimli programla başladı. Fransa Naziler tarafından işgal edildiğinde Nazi işgaline direnen bir şairden söz ettim, İshak Manukyan.  Manukyan, 2. Dünya Savaşı sırasında Fransa?nın özgürlüğü için bir örgüt kurdu Nazilere karşı. Ama Fransa için Nazilere direnen bu insanlardan hiç biri Fransız değildi, hepsi oradaki göçmen işçilerdi. 90?lı yılların sonunda Fransa?da ırkçı lider Löpen oylarını arttırdığında ona tepki olarak ben Manukyan?ı dile getirmiştim kendi televizyon programımda, fakat 90?lı yılların sonunda bu program Manukyan?dan söz ettiğim için yayından hemen kaldırıldı. Nedeni İshak Manukyan?ın Anadolu?dan göç etmiş bir Ermeni olması. Çok acıdır, Ermeni terörist övüldü diye benim programımı kaldırdılar. İkincisi Fransa?nın tarihinde Löpen gibi ırkçı bir partinin oylarını arttırması üzerine, Fransa?ya kendi tarihinde Fransız olmayıp direnenleri örnek gösteriyordu. Manukyan ve arkadaşları onlar 23 kişiler ve sonunda kurşuna diziliyorlar.  Manukyan Fransa?nın ulusal kahramanıdır, bizim Hasan Tahsin?imiz gibi. Fransa?da 90?lı yıllarda Löpen oylarını arttırıyordu ama bizde Löpen kafası iktidardaydı. Çünkü 12 Eylül kafasıdır be ve hala devam ediyor.

Türkiye?de bir burjuva kültürü yok, zengin kültürü var, burjuva kentlidir. Kentli insan yaşadığı yere, eğitimine, kültürüne sahip çıkar. Zaten böyle bir anlayışımız olsaydı bizim gazete haberlerimiz başka olurdu.

Gazeteler demişken ulusal basınla ilgili soralım o vakit. Ulusal basın iktidar yanlısı olan ve olmayan olarak ikiye ayrılmış durumda. Buna karşın yerelde dik durmaya çalışan, bütün baskılara rağmen doğrularından ödün vermeyen gazeteler var. Toplumun ciddi bir kısmı ulusal medyaya güvenini kaybetmişken yerel medya ve ulusal medya konusunda sizin görüşlerinizi alalım.

Anadolu aydınlanması, Türkiye Cumhuriyeti çoban ateşleriyle kurulmuştu. Bugün Türkiye?de düşüncesi ne olursa olsun bağımsız yayın yapan, ama iktidar, güç yanlısı olmayan basını bu çoban ateşlerine benzetiyorum.  Aydınlatan, doğru olan onlardır. Benim için gazeteci bir ülkenin hakimlerinden, savcılarından önde gelir. Çünkü adalet mekanizmasını aslında var eden, besleyen en büyük etken gazetecilerdir. Ülkenin en doğru, en dürüst insanı kimdir desen, aklıma ilk isim gazeteci gelir.

Gazeteciler hala en dürüst İnsanlar mı?

Bir zamanlar bu ülkenin gazetelerinin başında yazarlar vardı.  Bugün ise gazetelerin başında yazar kasalar var. Hal böyle olunca hala mı sorusunun yanıtını verdim demektir. Fakat haksızlık yapmak istemiyorum, yine de bu yapılanma içerisinde dürüst ?artık dürüstlük bir erdem oldu, bunu söylüyorum ama bu traji komik bir durum, bu traji komik durum içinde söylüyorum hala dürüst?, kalemini satmayan, kıran insanlar ve de var olacaktır.

Sayıları gittikçe azalıyor mu?

Bence çoğalıyorlar.  Onlar sayı olarak değil, verdiği ışık olarak çoğalıyorlar ve tarih onları yazacaktır. Ben size 4 yüz yıl öncesinin krallarını sayın desem, kraldan yana tavır alan yazarları yazın desem hiç kimse aklınıza gelmez, ama Don Kişot?u herkes bilir. Hayalleri, doğru bildikleri için yola çıkan ve yolundan dönmeyen Don Kişot?u herkes bilir. Basın ulusal olamaz, olmamalıdır. Herkes bulunduğu bölgedeki basına sahip çıkmalıdır. Çünkü Bodrum?da sorunların ve çözümlerin ne olduğu ile ilgilenmeli buradaki insanlar. Gelişmiş ülkelerdeki her yerde böyledir. Bayiden önce yerel olan gazeteyi istemelisiniz, sonda ulusal bir gazete almalısınız. Demokrasi olan ülkelerde bu böyledir. Demokrasi olmayan yerlerde hiç kimse kendi bölgesiyle ilgilenmez ve sahip çıkmaz. İnsanlar kendi bölgesindeki basına sahip çıkmalı,  oradan haberdar olmalı. Kendi hayatını var ettiği, kendi çocuğunun, ailesinin sosyal hayatının olduğu yer orası. Ulusal gazeteler orada bir canlı bomba patlarsa bölgeyle ilgilenir, insanlar bunu anlayamadıkları sürece de daha çok canlı bomba patlayacaktır.

Sunay Akın içindeki çocuğu büyüttü mü?

Özgürlüğü elinden alınan çocuğa büyük derler.  Benim içim, dışım her tarafım çocuk.  Çocukluk, kazasız belasız büyütülmesi ve iyi bir eğitim alınması gereken zaman değildir. Biz çocuğu şekillendiremeye çalıştığımız bir canlı olarak görüyoruz. Hayır. Mesela pedagoji, okul öncesi eğitim ne demek biliyor musun? Çocuğun dünyasını, büyüklerin zarar vereceği dünyasına karşı ne kadar koruyorsan o kadar başarılı bir pedagogsun. Çocuğa dokunma, yeter ki sen onu kirlenmeye karşı koru. Çocuklar, biz büyüklerin şekillendirmesinden ne kadar nasiplenirse o kadar başarılı olur.

Çocuklara dokunmadığımız sürece onlar daha mı korunaklı ve sağlıklı?

Kesinlikle. Çünkü çocuk soru sorar, aydınlanmacıdır, serüvencidir, merak duygusu içindedir. Bunları köreltmememiz gereklidir.

Yeni eğitim sistemi, aydınlanmacı bir nesil yetiştirmemize olanak sağlar mı?

Bir ülkenin çocukları, gençleri okul kazanmayı düşünüyor, o ülke okulları çocukları nasıl kazanırız diye düşünmüyorsa o ülkede aydınlanma olamaz.  Bir çocuk iki yaşında da okula verilebilir, ama şunu sorgulamalıyız ?Böyle bir eğitim kadromuz, böyle bir eğitim politikamız var mı ve buna uygun fiziki koşullarda okullarımız var mı?? Siz bana onun dünyasını anlayacak, onun dünyasına uygun eğitim verecek kaç öğretmen gösterebiliyorsunuz bana onu söyleyin.  Bu ülkenin eğitim fakülteleri, üniversiteleri bu yönde eğitim veriyor mu? Aslolan üniversitelerdir. Bu soruna üniversiteler çözüm bulmak durumunda. Fakat ilçe milli eğitim müdürleri ile veliler yüz yüze.  Üniversitelerdeki hocaların kapılarında doçent, profesör yazıyor, niye yazıyor? İçinde otur, kapan diye mi?  Kamyonun markası da  doç, ona bakarsan. Neredeler? Bu konuya müdahil olması gerekenler üniversiteler, ama sesleri çıkmıyor. Aydın olan birkaç bilim insanını tenzi ediyorum.. Benim söylediklerimi onların söylemesi gerekiyor, demeliler ki ?Arkadaşlar, siz 4+4 diyorsunuz ama biz buna uygun daha bir kişi bile mezun etmedik.? Siyasiler dünyadan örnekler veriyorlar, şu ülkede bu ülkede var diye. İyi de o ülkenin üniversitelerinde bu çocukları geleceğe yetiştirmeye uygun programlar sende var mı? Eğitim bir bilimdir ve bilimin ışığı her yere yetişir. Bilimin ışığı 6 aylık bebeğe de yetişir, bir yaşındaki çocuğa da, 80-100 yaşındaki insana da yetişir. Ama bu ışığı taşıyacak eller var mı, sorun burada.  Olmadığı için bu gün görüyoruz işte okul müdürleri ile veliler yüz yüze. Biz o çaresizlik içindeki müdürlere kızıyoruz. Bunların bir kabahati yok, bunlardan bir çare bekleyemezsin. Çünkü bilimin ışığının mabedi de üniversitelerdir. Üniversiteleri bu tartışma içinde göremiyoruz, sıkıntı burada.  Bizim uçuş okullarımızda astronot yetiştireceğiz ile 4+4 aynı şeydir. Tabii ki astronot yetiştirirsin ama öyle bir birikime vakıf mısın? Sorun bu.

Sizin çok severek yaptığınız ve gurur duyduğunuz Oyuncak Müzeniz var. Bununla ve TOYCO Projesi ile ilgili sizden bilgi alalım.

Bu benim hayalimdi ve ailemden kalan 5 katlı konağı da katarak gerçekleştirdiğim bir hayalimdi. Aslında bunu ben değil biz kurduk. Biz kimiz? Biz; benim kitaplarımı okuyan, gösterilerimi izleyen, televizyon programlarımı takip edenlerle birlikte kurduk. Gösterilerimden, kitaplarımdan, televizyon programlarımdan emeğimin hakkı olan her kuruşla antika oyuncaklar aldım. Zaten bu ülkede müzelerin önemini, gerekliliğini kendine sanatçı diyenler anlatmayacak, aktarmayacak da bunu kim yapacak? Bazıları bu benim dünyam diye villalarını açar gösterir, arabalarını sunar. Benim dünyam da orada duruyor işte. Bu bir marifet ya da erdem değildir. Bu bir sanatçı başarısı değildir, bu olması gerekendir.  Çünkü sanatın ışığını, aydınlanmanın ışığını taşıyan kişidir sanatçı. Işık, karanlıkta güzel ve anlamlıdır.

Dünyada çok sayıda oyuncak müzesi var mı? treat adenoma of prostate

Gelişmiş ülkelerin neredeyse kasabalarında bile oyuncak müzesi var. Ben dünyayı dolaştığımda neden Türkiye böyle bir birikimden habersiz diye düşündüm ve olanaklarımı o yönde kullandım. 2012 yılında Avrupa Müze Akademisi, bütün dünyadaki oyuncak müzeleri arasında bizi birincilikle ödüllendirdi. Türkiye olimpiyatlarda madalya alabiliyor, Nobel?de alabilir çünkü yüzlerce kitap basılıyor ve bir gün alacaktır Nobel?i. Türkiye bir gün Oscar?da alacaktır, çünkü çok güzel filmler çekiliyor.   cheap Baclofen 10 mg Türkiye müzecilik alanında kaç kere Oscar almak için kürsüye çıkacaktır?  Bunu biz başardık ama ben kimseden madalya istemiyorum, telefonla teşekkür de istemiyorum. Bununla beraber Egemen Bağış?a çok teşekkür ediyorum. Neden? Bizi arayan yalnızca Egemen Bağış oldu bir de Ertuğrul Günay.  Tırnak içinde söylüyorum, Ulusal Medya Türkiye?ye kazandırdığımız bu ödüle ilgi göstermedi bile.  Fakat bununla ilgili içimde bir yara var. İnsan bekliyor, beklenmiyor desem yalan olur. TOYCO çok önemli bir proje. Son 40-50 yılda çocuk, oyun ve oyuncakla ilgili müzeler kuruldu. Biz bu yıl bu müzelerin Türkiye?de buluşmasını gerçekleştireceğiz. Aralarında en iyi olan 20 ülke ve Türkiye?de bunun içinde ve biz bu toplantıyı gerçekleştiriyoruz. Avrupa Müzeler Birliğinden, Avrupa Müze Akademisinden müze ile ilgili duayenler de gelecek. Sırasıyla Gaziantep, Antalya ve İstanbul?daki oyuncak müzelerini dolaşacağız ve son olarak İstanbul?da bir sempozyum gerçekleştireceğiz. Bu insanlar müzeler ile ilgili bilgileri ve bu güne kadar yaşadıklarını bizimle paylaşacaklar ve ilk kez yapılıyor. Kültür Bakanlığı ve Müzeler Genel Müdürlüğü bu konuda bizim en büyük yardımcımız. Tekstil İşverenleri Sendikası ana sponsorumuz. Bu maddi, manevi büyük bir proje ama bana destek olanlar var.

Türkiye?de kaç tane oyuncak müzesi var?

Gaziantep Belediye Başkanı Asım Koca bey bir oyuncak müzesi kurdu ve gelecek ay onun açılışını yapmaya gideceğiz. Müzenin kuruluşunda bulundum ama bunu o talep etti güzel olan bu. Geçen yıl Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın orada oyuncak müzesi kurdu. Onun kuruluşunu da ben gerçekleştirdim

oyuncakmuzesi1

ama yine onu da Mustafa Akaydın talep etti.

Siz müze için sadece kendi kazandığınızı değil, ailenizden kalan köşkü de kullandınız?

Bana orayı niye kiraya vermiyorsun diye soruyorlar. Ben de diyorum ki, siz at yarışlarında kaybeden nice varlıklı insan duydunuz. Parasını kumarda, gece hayatında yiyen de duydunuz. Ben de paramı  böyle yiyorum kime ne?

Bodrum müzesini gezme şansınız oldu mu?

Bodrum müzesi müzecilikte bir öncüdür, bir ilktir. Kolleksiyonerlik müzeciliği besleyen en önemli atardamardır ama tek başına müzecilik değildir. Orada farklı olan bir metin vardır ve zaman içinde onu öğreneceğiz. Müzecilik adı altında o kadar çok yer var ki simit sarayları ne kadar saraysa, oraları da o kadar müzedir. Müzecilik bir akademik konudur ve Türkiye?de bunu güçlendirmek lazım. Ülkemizde müzeler gittikçe çoğalıyor. Hem kendi içinde hem de harici pek çok problemi var. Bütün bu müzeleri bir çatı altında toplayabilirsek, kendi içinde yanlışlarını özgürce konuşabildiği, topluma müzeciliği anlatabildiği bir çatıya ihtiyacı var. Kasım?daki TOYCO Projesinde sonra bunun için mücadele edeceğim.

Bodrum?u çeşitli dönemlerde ziyaret ettiniz, burası için ne söyleyebilirsiniz?

Şöyle söyleyeyim; iki boksör ringe çıkıyor, bir boksörün elleri ayakları bağlı. Bodrum o elleri bağlı boksör gibi. Bodrum belediye başkanının içeriye alınması, bütün bu çalışmaları yapacak olan halkın seçtiği birisinin içeri alınması durumu böyle gösteriyor. Kimi seçerse seçsin halkın iradesi ile iktidara getirdiği herkese saygılıyım. Eleştirebiliriz ama bunu anlatmanın yolu demokrasiye karşı çıkış değildir. Tercihi beğenmeyebiliriz ama bunu anlatmanın yolu tercih yollarını eleştirmek değildir. Demokrasiden başka tutunabileceğimiz yol yoktur. Ben Bodrum belediye Başkanını son derece başarılı buluyor idim, fakat elleri ayakları bağlı ringde dayak yiyen bir boksör gibi adamı alıyorsun, bir defa moral gücünü kaybediyor. Böyle bir şey olabilir mi?  Neye ya da kime inanacak insan?

Mehmet Kocadon?u tanıyor musunuz?

Hayır hiç tanımam, tanımama da gerek yok.  Ama en azından bakıyorum ve gayet de başarılı buluyorum.  İyisiyle, kötüsüyle olumlu anlamda bir şeyler yapmaya çalışıyor ve benim için en önemli olan da halkın seçtiği biri. Bodrum feci şekilde siyasi arenada dayak yiyor.  Onun için Bodrum hakkında bir şey söylemek haksızlık olur. Burada hukuk dışı bir darp var.

Mehmet Kocadon?un cezaevinde kaldığı ve çıktıktan sonraki halk desteği hakkında sizin düşüncelerini öğrenelim…

Olması gereken bu. Çünkü Bodrumlu aşiret değil,  feodal bir yapıda değil, Bodrumlu kul-köle değil.  Bodrumlu aydın bir insandır, aslolan halkın seçtiğidir tabii ki sahip çıkacak, çıkmasaydı şaşırırdım. Bunlar bizde sanki bir erdemmiş gibi görünüyor. Bodrumlu doğru olanı yaptı. Çünkü o insanı seçen sensin ve sensen yalnız bırakamazsın.  Ege topraklarında yaşayanlar buraların  uygarlık tarihindeki yerini ve değerini bilen insanlardır. Tarihi yerler, yok olan eski medeniyetler değil. Yabancı insanların tarihi yerlerde gelip gördüğü medeniyet  buralarda şu anda yaşayan insanların DNA?larında var.

2001 yılından bu yana devam eden tek kişilik gösteriniz var. İsmi değişse de, gösterinin içeriği bilgiyi seyirciye o dönemi ve daha öncesini birlikte harmanlayarak sunmak?

Benim hiçbir sahnem bir diğer ile aynı değil. Ama şu var, sahnede bir Sunay Akın var ne yapıyor? Sahnenin, tiyatronun kökeni edebiyat, edebiyat olmazsa tiyatro olmazdı. Dolayısıyla bir tiyatrocunun sahnede olması kendi alanında bir şeyler yapması demektir, kendi alanın dışında değil tam tersi merkezinde demektir. Müjdat gezen tiyatro okulunda beş yıl ders verdim. Öğretim görevlisi olarak ders verirken tiyatromuzun büyük ustalarından da ders aldım. Okulda hem öğretmen, hem öğrenci oldum ve kendimi yetiştirdim orada.  Zaten birisi sana git tiyatrocu ol diyorsa ve sen bunu kendine demiyorsan bu iş olmaz. Kendi ürettiğim sanat eserlerini sahneye koyuyorum. Eskiden bir araya geldiğimiz mekanlara kıraathane derdik. Burada kıraat eden, okuyan insanlar okudukları kitaplardaki bilgileri birbirlerine sohbet diliyle aktarırlardı. Okuyan insanın sohbetinde ne olur, kitap olur.  Bu kıraathanelerin içinde biri ünlenip öne çıktı. Dediler ki; sana bir set yaptık. Sen sette daha yüksekte otur ki seni hepimiz görelim ve duyalım, işte meddah böyle doğdu.  Benim yaptığım stand up ya da sov değil, benim yaptığım edebiyatın dilini sahnede bir edebiyatçı olarak ürettikleri ile izleyiciye sunmak. Bunu on yıla yakın bir süredir yapıyorum ve bu kadar uzun süreli olan tek kişilik oyundur.  Devlet Tiyatroları sahnelerini her sezon dışarıdan bir iki tane oyuna açar ama Devlet Tiyatroları kendi kitaplarından bir başka oyuna kapılarını da açmaz. Devlet Tiyatroları tarihinde kendi aylık kitabına dışarıdan aldığı yegane oyundur. Lemi Bilgin?e çok teşekkür ediyorum, çünkü beni izledi ve Devlet Tiyatrolarının sahnelerini açtı. Aslında müzeci Sunay Akın, sahnedeki Sunay Akın, televizyondaki Sunay Akın hep aynı. Pergelin çivisi hep edebiyatta duruyor, ben hep edebiyatçıyım.

Bu edebiyatçı kimliğe bir de siyasi kimlik ekleyecek misiniz?

Düşünce özgürlüğüne inanıyorum. Düşünce özgürlüğü, herkes benim gibi düşünsün demek değildir. Ben meclise inanıyorum ve meclis tek bir renkten, tek bir sesten oluşmaz ya da çoğunlukta olanın, azınlıkta olanı ezdiği bir yer değildir. Elli yaşına geldim siyasiler hep şunu söyler ?Bu ülkenin %98?i Müslüman?. Bu söylem varsa bir yerde orada demokrasi yoktur. Çünkü demokrasi şu demektir; bir ülkenin %2?si Müslüman değil. Yani çoğunluğun olduğu yerde, azınlıkta kalanın sesinin duyulduğu yedir demokrasi. Bunu biz böyle algılayamıyoruz. Bir gemiye benzetirsek toplumu, ben kazan dairesinde kazana kömür atan insanım. Siyaset biraz daha farklı güvertelerin işi, ben böyle daha yararlı olduğuma inanıyorum.  Aydınlanma yolunda, demokrasi yolunda yaptığım bu çalışmalarla, kazana attığım bu hararet ve ısıyla daha yararlı olduğuma inanıyorum. Herkes kendine bu aydınlanmadan bu ışıktan payına düşeni alsın.

Evet ama  soruma da cevap bekliyorum, siyasete girmeniz talep edildi mi ve  bu farklı partilerden gelen bir talep mi?

Evet talep geldi ve tek partiden talep geliyor.  Beni oraya değer gören insanlara teşekkür ediyorum, fakat benim bir hayatım ve programım var, daha kendimi ifade etmek istediğim alanlar var. Bir de şunu gerekçe olarak gösteriyorum, ben bunu söylerken kimseyi suçlamıyorum ve itham altında da bırakmak istemiyorum. Ben bir siyasetçinin meclisten aldığı maaşla yaşayamam, geçinemem. Çünkü benim ayakta tutmam gereken bir müze var, müzenin 9 çalışanı var. Hiçbir müze para kazanmaz ve amacı da para kazanmak değildir. Kaldı ki ben vergi ödüyorum, elektrik, su doğalgaz ücretlerini iş yeri statüsü ile ödüyorum. Ben sanatçı olarak kendi ürettiğim sanat eserlerini gösterilerde, televizyonlarda insanlarla paylaşarak emeğimin karşılığı olan telif haklarıyla bu çalışmaları yürütebiliyorum. Bunun bir bütçesi vardır ama bir politikacı olarak Sunay Akın?ın aldığı parayla yaşayamam.

Sunay Akın?ın bir ailesi var. Evinize kaç ayda bir gidebiliyorsunuz?

Bu balinanın sırtındaki bir başka zıpkın, İki çocuğum var. Kızım Ilgın, oğlum Ali Ozan ve eşim Belgin. Ama biz Belgin?le beraber yola çıktık, 18-19 yaşlarından beri beraberiz o günden beri her şeyi beraber yaparız. Çocuklarımız da beni anlıyor, biliyor. Ben onlara hep şunu söyledim ?Ben sizin mutluluğunuzu istemiyorum, ben ülkemdeki bütün çocukların mutluluğu içerisinde mutlu olacağınızı biliyorum?. Aile olmak bu değil midir?  Eğer aileler altta kalanın canı çıksın diye yetiştiriyorsa çocuklarını, bu Türkiye?ye yapılan en büyük haksızlıktır. Benim söylediğim bu laf da çok idealist bir laf değil, olması gereken budur. Kızım ve oğlum da tiyatro yapıyor ve kültür emekçisi oldukları için onlar da bu işin mücadelesini veriyorlar.

Son olarak?

Yeni bir kitap hazırlığı içindeyim, tam bir Sunay Akın kitabı. Ben düşünceden bir senfoni orkestrası kuruyorum. Benim kitaplarımda birbirinden ayrı gözüken pek çok düşünce enstrümanı bir orkestra oluşturuyor.

[youtube_sc url=”http://youtu.be/WQKkvZ22JYY”]

ETİKETLER: ,
Yorumlar

  1. Dilek Cebeci dedi ki:

    Sunay Akın bu ülkenin yüz akıdır. Tek başına gidip “Dünyanın En iyi oyuncak Müzesi ödülünü almak inanılmaz bir başarıdır, bundan kimsenin haberi olmasa da. Ancak özel müzelere ticarethane gözüyle bakıp oralardan vergi almak, elektrik su paralarını fabrikalardan alındığı gibi almak ise haksızlıktır. En kısa zamanda bir yasa hazırlanıp özel müzelere gerekli kolaylığın gösterilmlesi gerekir. İnsanlara bilmedikleri birçok şeyi öğrenme fırsatı veren Sunay Akına yürekten teşekkürler.