Bodrum Gündem

KENTSEL DÖNÜŞÜM BODRUM’A UYAR MI?

03.02.2013
0
A+
A-

Kentsel dönüşümün teknik anlamı; imar planlı yapılaşmış alanları kanun zoru ile yıkarak, daha yeni binalar yapmak, inşaat sektörüne kazanç sağlamak, imar haklarını yükselterek, ortaya çıkan rantı, eski binaların sahipleri ile TOKİ ve müteahhitleri arasında bölüştürmektir. Kanunun amacından sapan uygulama nedeniyle Fikirtepe ve Sulukule gibi bir çok proje, ranta yönelik olduğundan başarılı olamadı.

Hükümet;  kentsel dönüşüme ilk önce, 5366 sayılı 26 Mayıs 2005 tarihli Yıpranan Tarihi ve Kültür Taşınmazların Yenilenmesi Kanunu ile başladı. Bakanlar Kurulu,  2006 Nisan ayında Sulukule’yi Yenileme Alanı ilan etti. Fatih Belediyesi öncülüğünde ” Önce İnsan ” sloganı ile, Sulukule ‘de yüzyıllardır oturan hak sahibi üç yüz Roman aileye, ya evini TOKi ‘ye devret, ya istediğine sat, ya da masrafına katıl, yeni projeden ev sahibi ol hakkı tanındı, sonuç büyük bir trajediye dönüştü.

İstanbul kara surları önündeki Sulukule mahallesinde İstanbul’un fethinden de önce 1050 yılından beri yaşayan Roman nüfusu ve Roman kültürü darmadağın edildi. Haklarını TOKİ ‘ye devredenlere 50 km ötede Taşoluk’ta TOKİ evleri verildi, devretmeyenler çevik kuvvet eşliğinde evlerinden eşyaları ile dışarı atıldılar. Tüm ulusal ve yurtdışı kuruluşların tepkisine rağmen yıkımlar başladı, TOKİ kendi çizdiği Osmanlı konutları projesini inşa etmeye başladı, 2008 yılında davalar açıldı, mahkemeler durdurmadı.

Sulukule’de dikilen beton bloklarla yüksek rant oluşturularak üst düzey gelir grubuna 400-500 bin liradan satılmaya başlandı, hakkını devretmeyen 50 Roman ailenin önüne öyle bir proje masrafı kondu ki satmadan ödemek mümkün değil, nihayet TMMOB Mimarlar Odasının açtığı davada, İstanbul 4. İdare Mahkemesi  ” bu kadar hukuksuzluk bir arada olmaz, projelerde kamu yararı yok” diyerek 2012 Haziran ayında oy birliği ile inşaatı durdurdu ve projeyi iptal etti.

Hükümetin “Kuvvetler Ayrılığından” rahatsızlığı artmaya başladı, hükümetin vazifesine engel olunduğu için Mimarlar Odası ve baroların dava açmasını yasaklayan kanun tasarısı hazırlandı, yargının Sulukule gibi bazı projeleri iptal etmesi üzerine, durdurma davası açılması yasaklanan bir yasa çıkarıldı. 6306 sayılı ve 16 Mayıs 2012 tarihli Afet Riskli Alanların Dönüştürülmesi Kanunu ile Şehircilik Bakanlığı;  tespit edeceği, ettireceği mahallelerdeki binaları yıkmaları için sahiplerine süre verecek, yıkılmadığı takdirde kamulaştırma yaparak TOKİ yeni binalar yapacak.

Yine 29 Haziran 2011 tarih ve 644 sayılı KHK ile Şehircilik Bakanlığına, Türkiye’nin her yerinde her ölçekte imar planı yapmak, imar durumunu değiştirmek ve yerel belediyeler iki ay içinde izin vermezse her türlü ruhsat ve kullanma izni verme yetkisi verilmiştir,  17 Ağustos 2011 tarih ve 648 sayılı KHK ile yeni yetkiler eklenerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Türkiye?nin her yerinde Özel Planlama Alanı ilan ve uygulamada  tek yetkili kurum oldu.

Şehircilik Bakanlığına verilen bu yetkilerin padişahta bile olmadığı basında eleştirildi. Osmanlı devletinde mülk hükümdarın ve oğullarının malıdır. Padişahın mülkü dilediğinden alıp dilediğine verme yetkisi vardır.

Bu sistemde toprağın mülkiyeti devlete, işleme görevi köylüye, vergisi tımar verilen si­pahiye aitti. Köylü, toprağı sürekli işlemek zorundaydı. Ülke toprakları savaşta yararlık gösterenlere belli sürelerle tımar olarak veriliyordu, şimdiki hazine ve orman arazilerinin 49 sene süreyle verilmesine benziyordu.

Osmanlı hukukunda, padişahın istediği kulunun kafasını vurdurma yetkisi vardı, malına mülküne evine, haremine el koyarak hazineye gelir için satma yetkisine sahipti. Padişahın sadece vakıflara dokunması dinen yasaktı, çünkü vakıf Allah rızası için ulvi bir amaçla vakfedildiğinden padişahın zulmünden korkanlar mallarının bir kısmını vakfederek sığınacakları bir toprak sahibi oluyorlar, caminin, medresenin müştemilatında kalabiliyorlardı, İstanbul’da adım başında vakıf yurdu, cami, medrese, çeşme bolluğunun bir sebebi de budur.

Bitez Balcılar mevkiinde on sene önce 80 dönüm arazi alan Bursalı işadamı ihtiyacı kadar bina yaptı, ancak neler yaptıysa on senedir imara açtıramadı, geçmiş belediye döneminde istediği gibi çizilen planlar Muğla’daki Kurul’dan geçmedi. Şimdi imara engel oluyor diye tüm zeytin ağaçlarını söktürdü, çevredeki 400 dönümün sahiplerinden TOKİ ‘ye vermek muvafakat topladı, izin vermeyenlere yeşil alan olursunuz diye baskı yaptı, “özel plan imza için bakanın masasında duruyor, eli kulağında çıkacak” diyor.

Kim bilir yarımadanın kaç yerinde böyle özel yapılmış imara açma planları bakanın masasında duruyor, imzalanmış olanlardan dozerler araziye girince halkın haberi olacak, yarımada hızla imarlaşma ve yaşanmaz hale gelme tehlikesi altındadır, çok önemli yetkilere sahip Çevre ve Şehircilik Bakanının Bodrum’a her geliş ve gidişinin dikkatle izlenmesi ve kamu yararı olan projelerin gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.

Kentsel dönüşüm, Bodrum’da uygulanabilir mi diye sorulursa, Bodrum’umuz boy fukarası iki katlı özel imar rejimi nedeniyle çok büyük rant sağlamaz. Kentsel dönüşümün şartı afet riski taşımasıdır, 1980 yıllarından sonra yapılan çoğu kooperatif site evleri deprem riski altındadır, isteyenin evini kendi yıkarak yeniden inşa etme hakkı zaten vardır. TOKİ’ ye vererek, onun da müteahhidine vererek daha çok yapılaşma, daha çok nüfus getirecek projelerden Bodrum kaçınmalıdır.

buy Zithromax online Buy Strattera online Buy Viagra Professional

Hukuk devleti ?insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu âdil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sayan, hukuk kurallarına ve Anayasa?ya uygun davranan, bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan devlet olarak? tanımlanabilir.

Ankara’dan siyasetin emrindeki bir bakanlığın insanların tapulu evinin, mahallesinin, şehrinin imar planını değiştirmek, insanların rızası alınmadan oturduğu mahallenin depreme riskli alan ilan edilerek yıkılması, insanların yerinden yurdundan edilmesine de yol açabilecek bu yetkiler hukuk devleti ile bağdaşmamaktadır.

Bugünkü hükümetin iyi niyetle ve kamu yararına çıkardığı bir yasanın, ileri de başka hükümetçe kötüye kullanılma tehlikesi varsa, bu dahi hukuk güvenliği ilkesine aykırıdır. Hukuk devletinin, hukuk güvenliği sağlaması ve bu güvenliğin devamlılığı esastır.

ETİKETLER: ,
Yazarın Diğer Yazıları
08.02.2012
24.11.2011
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.