Bodrum Gündem

MİNİ ETEĞİMDEN, BAŞÖRTÜMDEN SANA NE!

18.02.2013
0
A+
A-

Bu yazımda ?Ayrımcılık? kavramını ele almak istiyorum. Dünyanın, ülkemizin çözümlenemeyen ya da çözüm üretiminde zorlandığımız sorunlarında temel neden ayrımcılıktır.

buy prozac

Ayrımcılık, ön yargılar ve dogmasal kabullerdir. Sosyal ve siyasal yaşamımızda ön yargıları yaratan ve sürdüren birçok etken bulunmaktadır. Bunların başında ırka dayanan, siyasal, ekonomik veya inanç sistemlerinin yarattığı önyargılar gelmektedir. Biyolojik olarak doğuştan önyargılı olmadığımıza göre yaşadığımız toplumun, ailenin, çevrenin değerleri ve algıları ile yoğrulup hareket eder oluyoruz. Kendimizden olmayana, bizim gibi giyinmeyen, konuşmayan, düşünmeyene karşı düşmanca veya olumsuz tavır besliyoruz. Doğduğumuz ırkı, aileyi, çevreyi ve ülkeyi seçemediğimize göre, toplumsal barışın sağlanmasında en önemli görev de siyaset üretimini sağlayacak kurumsal yapılara ve bizzat siyasetin kendisine düşmektedir.

Dapoxetine in pharmacies Ön yargılar hemen herkesin hayatını etkilemektedir. Hangi dinden, ırktan, siyasal görüşten ya da sosyal tabakadan olursak olalım hepimiz ayrımcılığın potansiyel kurbanlarıyız. Birey olarak hepimiz, ateist bile olsak bir inanca, milliyete, etnik kökene, cinsel yönelime, dış görünüşe bir şekilde aidiz. Hiçbir şey değilsek bile, kadın veya erkek olarak tanımlanmaktayız.

fast delivery Brand Viagra

Ben bugün ?cinsiyet ayrımcılığını? irdelemek istiyorum. Dünyanın her neresinde olursanız olun, farklı boyutlarda cinsiyet ayrımcılığı örtük ya da açık olarak yapılmaktadır. Kadının bedeninden, görünüşünden, cinselliğinden kendini arındıramayan politikalar, düşünce biçimleri ve toplumsal algılar, kabuller, doğal olarak demokratik ve daha eşitlikçi siyaset üretememektedir. Bu gerçeklik, başta Türkiye?miz olmak üzere birçok ülke için geçerlidir.

Ülkemize bakalım; kadının başörtüsünün ve mini eteğinin üzerinden, bir nevi ?cinsiyet ayrımcılığı? savaşlarında, olan doğal olarak kadına oluyor. ?Modernite?nin dayatmaları ile inanç sisteminin dayatmalarının birbirinden farkı yok. Her iki sosyal olgunun ayrımcılığa dair ektiği tohumlar eş değerde, çok ciddi ve yaralayıcı. İnsanı öteleyen, bireyi sömüren yapıları var. Her ikisi de, erkek egemen zihniyete, erkeklerin cinsellik ve cinsiyet algılarına, önyargılarına çanak tutuyor. Bunların başında en çok tartışılan konu ise başörtüsü ve etek boyu olsa gerek. Her ikisine de kamuda yer yok. Evet, özel sektörde ikisinin bir arada olduğunu, pek ala birlikte güzel işler çıkarabildiklerini görüyoruz. O zaman kamu kurumlarında kadına dair, giyim kuşamına dair derdimiz ne? Bir kadın olarak mini eteğimle görevimi yapamayacağımdan mı endişe ediliyor? Mini etekli bir kamu çalışanının ciddiye alınmayacağı mı var sayılıyor? Başörtüsü ile daha az mı tarafsız olacağım veya vatandaşa eşit mesafe konusunda inancımdan soyutlu mesai yapamayacağımdan mı şüphe ediliyor? Nedir dert? Neden erkekler için bu kıstaslar çok daha az? Tabii ki takunya ile ya da şıpıdık terliklerle ya da peçe, çarşafla kamu da hizmet verilmeyecek; ya da mini bir şortla, göğüs altından bağlı bir tişörtle işe gidilmeyecek? Tartışılan konular zaten bunlar değil. Ayrıştıran, başörtüsü ve mini etek. En ayrıştırmayacak iki konu ayrımcılığın başını çekiyor, yazıklar olsun! Benim mini eteğimden korkuluyor; bacaklarım ahlaksız kabul edilip, günahkârlığıma işaret ediliyor. Dinci bakış açısıyla, örtünenin yanında bana ikinci sınıf muamelesi yapılması, iffetsiz kabul edilmem mümkün. Kadının başörtüsünden korkuluyor; ?sözde ilericiler?, İran?daki gibi dini sistemi temsil eden bir düzenin ülkemize de dayatılacağı endişesi ile kadının başörtüsünün bu amaç için siyasal bir simge olarak başlangıç olduğunu düşünüyor. Başı açıkların bundan sonra kamuda görev yapmalarının zorlaşacağı ve hatta bundan sonra zaten sayıları az olan kadınların üst kademelere başı açık diye gelmelerinin mümkün olmayacağı endişesi yaşanıyor.

Bakar mısınız, kadın üzerinden ne çok korku pompalanıyor; dahası siyaset ayrımcılık yapıyor! Kimin söylediğini unuttum ama şu söze bayılıyorum, ?bağnazın zihni gözdeki iris gibidir, üzerine ne kadar ışık tutarsanız o kadar daralır? Ayrımcılık ve önyargı, dahası her türlü dogma bağnazlıktır. Unutmayalım ki, kadın ve kadının giyimi üzerinden yürütülen her siyaset bağnazlıktır.  Bu bağnazlık sadece benim ülkemde değil, birçok ülkede yaşanıyor ve yaşatılıyor; tıpkı Meksika?da Kongrede bir kadın milletvekiline yapılan bağnazlık gibi. Haberi hatırlamakta yarar var! Radikal gazetesinin haberine göre ?Meksika’da Kongre’nin alt kanadının en genç üyelerinden olan 23 yaşındaki parlamenter Crystal Tovar Aragon’un mecliste giydiği mini etekler basında ve sosyal medyada tartışma konusu oldu. Aragon’un mecliste daha “dikkatli” giyinmesi gerektiği yönünde yapılan eleştirilere cevap veren Ulusal Hareket Partisi (PAN) milletvekili Jose Gonzalez Morfin ise Meksika basınına sağduyu çağrısında bulunarak, genç siyasetçiye sahip çıktı. Eleştirilerin hedefindeki Aragon da kendini savundu. Demokratik Devrim Partisi’ne (PRD) mensup olan siyasetçi, “İstediğimiz gibi giyinmekte özgürüz. Bunun zekâ ve yetenekle alakası yok!” diye serzenişte bulundu. Crystal Tovar Aragon’un seksi kıyafetleri, siyasete atıldığından beri kamuoyunda tartışma yaratıyor. Genç kadın, böyle giyinerek ülkedeki şiddet olaylarında ölenlere saygı göstermemekle ve “15 dakikalık şöhret” kazanmaya çalışmakla suçlanıyor.? İşte bu bağnazlıktır. Ayrımcılıktır?

Umarım ülkem sosyal politika üretirken, siyaset yaparken, ayrımcılığın her türlüsünü reddederek, her bireyin cinsiyetine, ırkına, dinine, etnik kökenine, dış görünüşüne, siyasal görüşüne bakmaksızın eşitlikçi ve insani değerleri hayata geçirir.

ETİKETLER: ,
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. rezzan şebin dedi ki:

    Güzel ve cesur bir yazı.Kaleminize sağlık.

    1. didem öneş dedi ki:

      Rezzan Hanım çok teşekkürler…

      desteğiniz değerli…

      Didem Öneş