Bodrum Gündem

Depremi Bulutlardan Tahmin Eden Adam-2.Bölüm

ronald_karel_deprem_bodrum_gundem_haber2 BOLÜM

İYONOSFER İLE ATMOSFER İLİŞKİSİ…

Ronald Karel/Biliminsanı-26 Şubat 2013

Bu yazının birinci bölümü için tıklayınız:

http://www.bodrumgundem.com/2013/02/03/depremi-bulutlara-bakarak-tahmin-eden-adam-1-bolum/

İnsanoğlu yüzyıllardan beri depremlerde hayatını kaybetmekte, ekonomiler milyar dolarlık zararlar görmekte, tsunamiler kıyı ülkelerde can almakta, ancak bilim adamları bu felakete karşı çaresiz kalmaktadırlar.

Dünya kurulduğundan bu yana ?deprem mekanizması? denildiğinde başta USGS (United States Geological Survey) olmak üzere bütün ciddi kuruluş ve üniversiteler sadece jeolojik olayları göz önünde bulundururlar. Bilim adamlarına göre bu mekanizmanın başlangıcı büyük plakaların hareketlenmesiyle başlar, faylardaki stres olayı ile devam edip deprem oluncaya kadar sürer. Ancak bu basit mekanizma anlayışı ile deprem adı verilen hastalığa ilaç bulunması bir yana hastalık dahi teşhis edilememiştir.

İyonosfer ile alçak ve yüksek atmosfer arasındaki ilişki son yirmi yıl içerisinde birçok uluslar arası akademisyen ve amatör araştırmacıların ilgisini çekti. Dünyanın tanınmış bilim kuruluşlarıyla bazı üniversiteler LAİC konusunda (litosfer, atmosfer, iyonosfer birleşimi) yüzlerce bilimsel makaleler yayınlamaya başladılar.  Bu kurumların arasında NASA, Rusya ve Bulgaristan Bilim Akademileri, dünyanın değişik üniversitelerinden uzay araştırma, atmosfer fiziği bölümlerinden akademisyenler yer almaktadır. Hatta ve hatta bazı yer bilimcileri de bu araştırmalara katkıda bulunmuşlardır.

Litosferde, kayaların birbirlerine sürtüşmesiyle stres başladığı zaman, bu stres bazı ön sinyaller vermeye başlıyor. Örneğin yer altındaki su seviyeleri yükseliyor, radon artışı meydana geliyor, yeryüzünde bazı balıklar oksijen almak için su yüzüne çıkıyor, alçak atmosferde eğer yeteri kadar nem varsa meteorolojik olmayan bulutlar veya sis olayı meydana geliyor, yüksek atmosferde radyo dalgalarında rahatsızlanmalar, anormallıklar oluşuyor. Bizler bu gibi olaylara ?deprem ön sinyalleri? diyoruz.

Araştırmacılar uydular vasıtasıyla İyonosferde ki radyo frekanslarında meydana gelen rahatsızlıkları, TEC anormalliklerini (total elekcron content) değişikliklerini, alçak atmosferdeki bulutların su buhar miktarlarını vs. inceleyip, olası bir deprem anında bu anormallikler ile deprem arasında ilişkileri araştırıyorlar. Bu anormallik depremden bir hafta, bazen daha da önce meydana gelebiliyor, deprem esnasında devam edip, deprem bittikten sonra bir veya iki hafta sonrasına kadar sürebiliyorlar.

Lakin bu gibi araştırmalar ne yazık ki hep tek taraflı oluyor. Yer bilimcilerin bu gibi araştırmalara hiç sıcak bakmamaları maalesef deprem bilim dalını bir türlü ilerletemiyor. Yer bilimcileri deprem mekanizması denildiğinde sadece litosferde meydana gelen jeolojik olaylara odaklanıyorlar. Biz ise deprem mekanizmasını dediğimizde olayın daha birçok bilim dallarını kapsadığına inanıyoruz. Yer bilimcileri diğer bilim dallarında bihaber olduklarından deprem ön sinyalleri ile uğraşan araştırmacıları ve araştırmalarını dışlıyorlar. Bu konuya gelecek sayımızda A.B.D. ve Çin den örnekler gösterip büyük yer vereceğiz.

Bazı hastalıklar vardır ki teşhis edilmesi zordur. Bilinmez, çünkü mikrobun nereden geldiği, nasıl yayıldığı ve ne kadar hasar meydana getirdiği daha bulunmamıştır. Velhasıl bu ?deprem? adını verdiğimiz mikrobunun da nasıl başladığını, nerede, ne zaman ve hangi kuvvette bizi vuracağını bilmiyoruz. Ancak son yirmi yıl içerisinde deprem öncesi meydana gelen bazı ön sinyaller sayesinde ve normal olarak bazı ümitler doğmasına rağmen, bu ümitler bilimsel olarak ispatlanamadığı takdirde daha onlarca yıl ?ümit? olarak kalacaktır.

Bunun başlıca sebebi, yine tekrar edelim, yer bilimcilerin ?deprem mekanizması? dendiğinde sadece jeolojik olayları içerdiklerinden kaynaklanmaktadır.

Deprem Ön Sinyallerini anlayabilmek için yukarda yazdığım gibi başka bilim dallarına hakim olmak lazım. Mesela, atmosfer fiziği, meteoroloji, klimatoloji, jeofizik, uzay bilimi, iyonosfer bilimi ve de çok iyi termal uydu haritalarını okuyabilmek lazım. İşte bu durumda dünyanın her ülkesinde ??yer bilimlerine bağlı?? ve deprem mekanizmasını hazırlayan jeolog hocalar bu konuları anlamadıkları için deprem ön sinyallerini ellerinin tersiyle itiyorlar.

Bilim ilerleyemiyor, sağlıklı araştırmalar yapılmıyor ve depremler can almaya ve ekonomileri çökertmeye devam ediyorlar.

Haritada dünyada meydana gelen büyük depremler gösterilmiştir.

Bugün deprem tahmini yapmaya çalışan yerbilimcileri sadece doğru olmayan iki faktörü göz önünde bulunduruyorlar.

1.      Tarihe bakarak deprem tahmini

2.      Erken Uyarı sistemi ile deprem tahmini

Tarihe bakarak deprem tahmini yapmak son derece anlamsız bir bakış açısıdır. Nedeni ise çok açıktır. Yeryüzünde bilinmeyen gizli faylar vardır, çoğu çok derinlerdedir ve eğer litosferin üst tabakalarında ufak çatlaklar meydana getirmemişlerse o bölgede fay olmadığı düşünülmektedir. Bunun en güzel örneği Van da meyana gelen 7.2 kuvvetindedki deprem olmuştur. Deprem sonrası ?orada fay yok? polemiği ortaya çıkmıştır. İkincisi dünya dönmektedir ve her geçen gün derinde veya yüzeyde faylar meydana gelmektedir. Çok doğaldır ki bu faylar araştırlmamıştır. Demek istediğim şudur ki, yer bilimcileri nasıl oluyor da 200 sene önce şu bölgede deprem oldu, şimdi artık zamanı geldi yine deprem olacaktır diyebiliyorlar.

Erken uyarı sistemi yararlı olmasına rağmen çarpıtılmıştır. Bunun adını Deprem anında uyarı sistemi koymak lazımdı, çünkü deprem uyarı sistemi alarm verdiğinde deprem zaten meydana gelmiştir.  Bu sistem çalıştığında olası nükleer reaktörler kapanır, elektrikler kesilir, doğal gaz boruları çalışamaz hale gelir ancak binalar yıkılabilir ve insanlar hayatlarını kaybedebilirler. Bazı Japon bilim adamları kendi geliştirdikleri Erken Uyarı sistemlerini deprem bölgelerinde yer alan ülkelere satabilmek için ve cihazlarının daha ilginç hale gösterebilmek için deprem uyarı sistemlerinin hayat kurtarabileceğini öne sürüyorlar. Bu affedilmez bir yalandır, bir ütopyadır.

Ayrıca 2004 yılında Asya da meydana gelen felaketten sonra tusunamiye karşı erken uyarı sistemleri kurulmaya başlamıştır.

Japoncada ?liman dalgası? anlamına gelen tsunami sözcüğü, 15 Haziran 1896?da 21 bin kişinin hayatını kaybettiği ?Büyük Meiji Tsunamisi?nden? sonra Japonların yaptığı yardım çağrılarıyla dünya dillerine yerleşmiştir. 

Resimde görüldüğü gibi Tsunami Erken Uyarı sistemi  2008 yılında Meteoroloji, Klimatoloji ve Jeofizik kurumları tarafından hazırlanıp Endonezya Cumhurbaşkanı tarafından Jakarta şehrinde faaliyete geçti. GPS ve İletişim uydularıyla faylara konulan basınç aletleriyle olası bir deprem sonrası denizde oluşabilecek tsunamiyi erken haber vermek için kurulan bu sistem bugün çalışmaya devam etmektedir, diyemeyeceğim.

Deutsche Welle e göre;Sık sık tsunami felaketi yaşanan Endonezya?da resmî teknoloji kurumu, erken uyarı sistemi dâhilinde yerleştirilen şamandıraların görevini başarıyla gerçekleştirip gerçekleştirmediğini denetlemekle yükümlü. Ancak proje koordinatörü Wahyu Pandu?ya göre, şamandıralar yalnızca kısa bir süre çalıştı. Sumatra kıyısına yerleştirilen dört şamandıra bozuldu. Java?nın güneyinde, Hint Okyanusu açıklarındaki diğer üç şamandıra da artık faaliyet göstermiyor. Pandu, balıkçıların bu aletlerin teknik cihazlar olduğunu bilmediğini ve muhtemelen hassas noktalarına temas ederek bunların çalışamaz duruma gelmesine neden olduğunu söylüyor.
Şamandıralarda bulunan pahalı sensörlerin çalınmış olabileceğini de dile getiren Pandu, “Bu şamandıraların çoğu daha önce de bozulmuştu. Ya kabloları kopartıldı, ya balıkçı tekneleri gelip çarptı ya da sensörler çalındı. Şamandıraları yerleştirdiğimiz bölgelerde balıkçılık yapılıyor. Pek çok balıkçı buraya gelip, ağlarını atıyorlar. 19 şamandırayı gözlem altında tutuyoruz. Almanya?dan getirilen şamandıraların yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri?nden getirilenler de var. Diğerlerini ise kendimiz geliştirdik. Bu şamandıraların çoğu saldırganlar tarafından tahrip ediliyor” şeklinde konuşuyor.
Tayland’dan kötü haber
Wahyu Pandu, Tayland?da da tsunami erken uyarı sistemi için yerleştirilen şamandıraların bozulduğu yönünde haberler geldiğini belirtiyor. Pandu, şamandıraları sürekli olarak kontrol altında tutmanın çok kolay olmadığını ifade ediyor. Uzaman göre Endonezya Deniz Kuvvetleri?nin dahi bütün bölgeleri denetlemesi mümkün değil. Diğer bir sorun da yedek parça tedarikinin güçlüğü.
Pandu, “Bu şamandıralar biraz karmaşık bir yapıya sahip. Bir kez zarar gördükleri zaman, onları karaya çekmemiz gerekiyor. Sudan çıkartmak için bir gemi bulmamız, bütün cihazları yeniden gözden geçirip ayarlarını yapmamız gerekiyor. Çok uzun ve zor bir süreç. Bazı parçaların Almanya?dan getirilmesinde, dolayısıyla, tamiratta güçlük yaşıyoruz. Şamandıraların tamir edilmesi biraz zaman alacak” diyor.
En az 22 şamandıra gerekli
Şu anda üç şamandıra tamir ediliyor. Pandu, tamiratın uzun bir süre alacağını düşünüyor. Farklı yerlere yerleştirilmiş olan 14 şamandıradan yalnızca beşinin çalışır durumda olduğunu kaydediyor. Oysa Endonezya?da tsunami erken uyarı sisteminin verimli şekilde faaliyet gösterebilmesi için en az 22 adet şamandıranın faaliyet göstermesi gerekiyor. Özellikle Sumatra ile Java tsunami tehlikesi ile karşı karşıya olan bölgeler. Almanya?dan ithal edilen erken uyarı sistemi şu anda kullanımda değil. Endonezya, diğer ülkelerin sistemlerine muhtaç durumda.
Pandu, ?Sismik hareketleri ölçmek ve deniz yüzeyindeki değişimleri incelemek için kullanılan başka araçlar da var. Bu araçlar, meteoroloji dairesi tarafından denetleniyor. Ayrıca Hint Okyanusu?nda başka tsunami erken uyarı sistemleri de bulunuyor. Avustralya, Noel Adası yakınlarına kurdu; örneğin. Bu sistemleri biz de kısmen kullanabiliyoruz” ifadelerini kullanıyor.
BBC ye göre ise Japonya dan gelen haberler daha da ürkütücü.

Japonya’da en kötü ihtimalle 9 büyüklüğünde bir deprem olması halinde, Büyük Okyanus kıyılarında yer yer 34 metreyi aşan yükseklikte tsunami oluşabileceği bildirildi.
Daha önce yapılan bir tahmindeyse tsunaminin en fazla 20 metre yükseklikte olacağı belirtilmişti.

Japon hükümetince atanan bilim adamları heyeti, Japonya’nın çevresindeki fay hatlarını yeniden inceledi. Bilim adamları en büyük tehlikenin Tokyo açıklarından güneydeki Kyuşu arasında dek uzanan ve dipsiz gibi görünen Nankai Çukuru’ndan kaynaklandığını belirtiyorlar.

Tokyo muhabirimiz Roland Buerk’e göre, bilim adamlarının son uyarısı, geçen yılki deprem ve tsunamide tahrip olan Fukuşima nükleer santraliyle ilgili tartışmaları daha da kızıştıracak nitelikte.

Japonya’nın 54 nükleer reaktöründen biri dışında hepsi kapatıldı ve benzer felaketlere karşı dirençlerinin ölçülmesi için testlerden geçiriliyor.

Ancak son tahminler, artırılan önlemlerin, örneğin Tokyo’nun güneybatısındaki Hamaoka nükleer tesislerine, denizden korunmak için 18 metrelik duvar inşa edilmesinin yetersiz kalacağını gösteriyor.

Bu arada bir diğer araştırma da Tokyo Körfezi altında meydana gelebilecek 7,3 büyüklüğünde bir depremin tahmin edilenden daha büyük tahribat yaratabileceğini, zira fay hattının aslında yüzeye daha yakın olduğu ortaya koydu.

35 milyon insanın yaşadığı Tokyo-Yokohama bölgesinin büyük kısmında Japon ölçeğine göre 7 büyüklüğünde bir sarsıntı hissedilebileceği kaydedildi.

Tokyo Üniversitesi’nden bir ekip gelecek 4 yıl içinde başkentin altında güçlü bir deprem meydana gelmesi olasılığının yüzde 70 dolayında olduğunu tahmin etmişti. Hükümet ise, yüzde 70’lik olasılık hesabını 30 yıla yayıyor.

Bölge halkından felakete hazırlıklı olmaları isteniyor.

Çocukluğunu, gençliğini, hayatını deprem tahminine adayan Ronald Karel bu konu ile ilgili yeni çıkan kitabı okunmaya değer. ?DEPREM HABERCİSİ BULUT? adını taşıyan kitap, Destek yayınlarından çıkmış. Bodrum OASİS?de DR ve İmge Kitapevi ve Midtown DR?da satılıyor. Ronald Karel ile sohbetimiz ve kişisel yazıları devam edecek.

ETİKETLER: ,
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.