Bodrum Gündem

?SOLDAN İTİRAZLAR?

27.02.2013
0
A+
A-

 “Kervan yolda düzülürmüş”. Göçebeyiz biz. Yürük. “Siz kibarlar daş dersiniz, biz avuç alaması deriz”. Metot arama bizde. Sığız. Ve bu sığlık yaşamın kaynağıdır. Ve bu sığlık ?İndigenismo? denilen “yerli”nin, sezgi (intuition) ile denediği, ampirik de dedikleri, deneyim ile edinilen bilginin sığlığı. Bir önerme de  “insan ruhunun salt deneyimle huzur bulacağını” ifade ediyor. Teşhis, tedavi. İster sağ koldaki patikadan gel, ister sol koldaki patikadan gel, bunlar senin kafandadır. Gerçek, izsiz doğadadır. Bir mimar olarak yapacağın projenin bina edileceği doğa parçası tarafından kabullenilip kabullenilmeyeceği, eserinin kalıcılığı ile doğru oranlıdır. Yüz sene sürüyor bir meşenin gölge vermesi.

order misoprostol online

Sığ sularda gezen araştırmacıların biriktirdiği bilgiye “genel kültür” diyorlar. Saygındır. Bunların bazıları hiçbir şeyi derinlemesine bilmez ama pek çok şeyi ansiklopedinin maddesinin ilk paragrafı olarak bilirler. Bu ezberdir. Oysa bu tür araştırma çağrışımla çalışır. Araştırmacı yoğunlaştığı konularla (ki bu konuların birbiriyle ilintisizmiş gibi görünen konular olduğunu unutmadan) ilgili notlar alır. Bunlar “memento”dur. Kitap, mimarlık, resim, heykel, film, sanat olarak kabullenilen pek çok ifade biçimi bu notlardan oluşur. Ansiklopedinin maddesinin ilk paragrafını ötüveren “ağzıyla kuş tutan adam” gibi değil, Amerikalıların çocuklarına öğrettiği “skimming and scanning” ile de değil, kavramlara gitmek, işin lineer değil döngüsel olduğunu “sezerek” çalışmakla edinilir genel kültür. Taklitle ya da aktarmacılıkla değil, yanlış olsa bile “orijinal” tezler, önermeler ortaya konulduğunda diyalektik süreç başlar. Buradan sonra kimin “sığ” kimin “derin” olduğuna karar vermek güçleşir. Araştırmacı örneğin, melankoli kavramını deşse, Dürer’in Melencolia-1 adlı gravüründen, Satürn’ün etkisine varır, bidolu  mitosta “zaman” anlamına geldiğini görür, karşıtının “Jüpitercil” olduğunu da öğrenir, labirenttedir. Ancak “deneyim” ona huzur verecektir. “Bir eylemin erdemi yargılanırken esas olan sonuçlarıdır” önermesi doğruysa eğer, araştırmacının deneyiminin mutlaka “barış” yolunda olması ahlaki bir gerekliliktir. “Soldan itirazlar”. Bu barış en önce “doğa ile barış”tır. Onbeş yıl ezilmemiş mandalina bahçeleri, Halikarnassos tepelerinin florasına kavuşuyor yeniden, yüzlerce tür yaşıyor, bununla barışık olmalıdır mimar eğer Bodrum’da proje yapacaksa. Bir cerrah gibi çalışılmalıdır, batıdan esen rüzgarla gelen deniz serpintisiyle yetişen floranın şifalı rahiyasıdır Bodrum’a meşhur havasını veren. Ellenmemelidir. Helli kuşunun gidişiyle kışın bittiği, Dukkuk çiçeğinin açma zamanının geldiği, ilkbahar kalmayacak gelecekte. Yoğun turizm ve yoğun inşaat yok edecektir Halikarnassos yarımadasını. Tecrübeli mimarlar Bodrum’da artık yeni projeler yapılmamasını, yapılan eski yanlış projelerin yıkılarak yerine doğrularının inşa edilmesini savunuyorlar yıllardır.

Otodidaktlardan da bahsetmeyi unutmamalıyız. Bunlar kendi kendilerine öğrendikleri için, bir tek kendi metotlarına inanırlar. “Bilmiyorum, öyleyse yanlıştır” derler ve “mediokriti”ye düşerler. Araştırmacı, ister sığ sularda gezsin, ister Hermes’in öğrettiği gibi üçbin metre derin denizlere  dalsın, baştan ve her zaman “bilmiyorum” diyebilmeli, tez-karşı tez-sentez sürecinde her teorinin sonunda nokta değil virgül olduğunu idrak edebilmelidir. Yoksa dogma. Demek ki, otodidakt yakıştırması yakışmıyor araştırmacının üstüne, “didakt” yani öğretilmiş olmalı araştırmacı. Bu yüzden usta-çırak var, okullar var. Metot almak için.

Order Retin-A online

Ancak, İsmet Zeki Eyuboğlu’nun “Günün Işığında Tasavvuf ve Tarikatlar, Mezhepler Tarihi”nin önsözünde yazdığı gibi : “İnanç katılaşmaları kolay anlaşılmaz, özellikle içinde yaşayan insanı denetimi, etkisi altına aldığından duyulmaz bile. Ona dıştan bakmak, oluşturduğu kurumları gözlemlemek, incelemek gerekir. İnanç katılaşmaları kesin kurumlara dönüşmekle başlar. Biz buna “TEKKELEŞME” diyoruz. Bir yerde tekkeleşme inancın kesin sınırlı kurumlar içinde kabuğuna çekilmesidir. Kabuğuna çekilme olayında etkinlik, KABUĞU ELİNDE BULUNDURANDADIR. Onu istediği yere koyabilir, ona istediği boyayı kolaylıkla vurabilir. Bu inanç kabuğuna boya sürülecek duruma getirilince değişmeden saklanması da kolaylaşır. Boya üstüne boya sürülerek “ÖZ” gözlerden uzaklaştırılır. Görünmeyen öz, kendi çevresine sürülen boya içinde YOZLAŞIR. Onun yozlaşmasını açıklığa kavuşturabilmek için önce kabuğunun boyasını silmek, sonra KABUĞU KIRIP İÇİNE GİRMEK, özü ortaya çıkarmak gerekir.?

doxycycline price

Faşizmin altında çocuğa metot verilmez. Faşizm dogmalar üzerine kurulmuştur çünkü.

Şubat 2013’teyiz, bir kez daha çocuklar diyoruz, bireydir diyoruz, özgürlük, eşitlik, evrensel kardeşlik diyoruz, zenginin çocuğu da fakirin çocuğu da eşit olmalı diyoruz, fikir emeği ile kol emeği eşittir diyoruz, kapitalizm bitme sürecine girmiştir (…2034’te biter) diyoruz. Hemen seçimlerdeki yüzde 10 barajı kaldırılmazsa iktidar çok feci bir şekilde düşecektir ve bu ülkemizin yandan yemiş demokrasi benzeri sisteminin çökmesine ve bölünmesine yol açabilir diyoruz. Barış diyoruz, “demokrasi” diyoruz, cumhuriyet diyoruz. “Kendini bil” diyoruz.

ETİKETLER: ,
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Oğuz Halis Çavuşoğlu dedi ki:

    Ya öz, kendi özünden memnun ve mesut, dışındaki boya ve kabuğun koruması altında yaşamaktan şikayetçi değilse…

    Sokma akılla profesör olunamayacağı (hoş epey de var ama bu dönemde… ) gibi, kendi durumundan şikayetçi olmayan bir birey, nasıl bir güç ve kudret ile kendi özüne ulaşmada istekli ve ısrarcı olabilir?…

    Birey, birey olduğunun farkına varmadan hangi yoldan gideceğine bile karar veremez durumdayken; “öz” pek yakın bir gelecekte görünmüyor gibi…

    Bilgiye ulaşmanın pek kolay olduğu, ama Bilginin bir o kadar da kirlendiği bulunduğumuz ya da gittiğimiz 2. Cahiliye Dönemi’nin de 2034 te yıkılacağı öngörülüyorsa bugün;

    Para diyoruz, Bencillik diyoruz, kayırma diyoruz, kömür diyoruz, kumanya diyoruz…

  2. Oktay Keşkek dedi ki:

    ”Aklın kaleme hükmüdür.”
    Seni çok özlemişim.