Bodrum Gündem

GAZETECİLİK SERSERİLİK MİDİR?

Çocukluğumdan bu yana gönül verdiğim gazetecilik mesleğine ömrü uzun olsun Oktay Akbal, Necati Doğru ve ışıklar içinde yatsın Mehmet Kemal Kurşunluoğlu’nun önüne attığı Haber Müdürü Yalçın Bayer’in terleten sorularına yanıt vermeye çalışarak başlamıştım.

Oktay Akbal Milliyet’ten Necati Doğru’ya göndermişti. Şimdilerin en muhalif kalemlerinden birisi olan Necati Doğru o dönemde Milliyet’in Ekonomi Haberleri Müdürüydü. “Olum ekonomi haberciliği heyecansızdır. Beklediğini bulamazsın.” demişti. Yaş 17 kös kös çıktım odasından. Abdi İpekçi’nin onlarca kez indiği o merdivenlerden inerek umutsuzca çıktım Milliyet’ten.

Mehmet Kemal’in Balmumcu’daki evine de elimde adresinin yazıldığı küçük bir pusula ile İsmet Paşa’nın basın müşavirlerinden Selami Erkut’un vasıtası ile gitmiştim. Torpilim kallaviydi yani. Lakin alaylı gazetecilere torpil işlemiyordu. Gazeteler hala Babıali’deydi, iki kere telli olmamıştı henüz.

1987 yılında Cumhuriyet Gazetesindeki ilk kısa deneyimimde Türkiye’nin en mükemmel kadrosunu tanıma onuruna sahip oldum. Kimler vardı kimler, inanamazsınız.

Nadir Nadi kapıdan girdiğinde önce kapıdaki bekçiyle hasbıhal ederdi. O kapıdan girerken gazete sanki sallanır gibi gelirdi bana. Üst kattaki odasına kadar kime rastlarsa merhabası ve hal hatır sorması eksik olmazdı, kırmızı halılar vardı merdivenlerde. Herkes asker gibi hazırolda beklerdi onu.

Yazı işlerinde; Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal sürekli ayakta, sürekli konuşan, soran, kalın gözlük çerçeveleri ve iri yapılı olmasından mıdır nedir, dağ gibi gelirdi. Yazı İşleri Müdürü Okay Gönensin sürekli bir şeyler okuyan, kontrol eden, uzun bıyıklarını sıvazlayan ve Rothmas sigarası içen, telaşlı ama nasıl beceriyorsa sakin biriydi. Gazeteciliğin nasıl olduğunu dosta düşmana gösteren, öldükten sonrada şimdiki haline dönen Habertürk’ünde kurucusu, Ufuk Güldemir Dış Haberler Müdürüydü. Ufuk Güldemir kıvırcık saçları ve geniş güleç yüzü ile çılgın bir bilim adamına benzerdi. Yalçın Bayer ise kaşları hep çatık gibi gelirdi. Haber Müdürüydü o zamanlar. Şimdiki sevimli, sevecen hali yerine sert, otoriter, titiz bir haber müdürüydü. Şimdi bile yazılarını okudukça, yine sorular soruyormuşçasına terlerim.

Yazı işlerine giden koridorun başındaki camlı odada ise İsmail Gülgeç çizerdi, sakin ve soyadı gibi sakallarının arasından gülen bir adamdı. Tan Oral güleç ve sessiz bir şekilde çizerdi karikatürlerini.

Gazeteciler Cemiyeti Lokalinde öğle rakısı ile sohbet eden İlhan Selçuk, Mehmet Kemal, Oktay Akbal, Cüneyt Arcayürek’i kenara geçip dinlemenin tadını bu yaşıma kadar hiçbir şeyden almadım dersem abartmış olmam.

Dünya Gazetesinde ise çok daha farklı bir dünya. Işıklar içinde yatsın gazetecilerin babası, Hürriyet Gazetesini Hürriyet yapan Genel Müdürü ve Dünya Gazetesinin sahibi Nezih Demirkent ile ölümünden bir yıl öncesine kadar çalışma onuruna sahip oldum. Hem gazeteci hem de gazete sahibi olan son kişidir Nezih Demirkent. Gazetelerin sahipleri artık iş adamı. Nezih Demirkent’in vefatından sonra da Dünya Gazetesini daha da yükseklere taşıyan biricik kızı Didem Demirkent’in önerisi ile de Bodrum’a geldim. Burada gazeteciliğin en önemli işini yaptım. Dağıtım. Dünyada yayınlanan onlarca gazeteyi Bodrum’a gelen turistlere ulaştırdım, yıllarca.

Niye mi anlattım bunları? Bir bölümün adını andığım isimlere bakarak gazeteciliğin öyle herhangi bir meslek olmadığı anlaşılsın diye.

Dikkat edilmesi gerekenler sadece bu isimler mi? Babıali’nin Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Akşam, Tercüman’ında ve sonrasında İkitelli’de yazı işlerinde çalışan tek bir muhabirini, editörünü tanıdıysanız eğer, gazeteciliğin çok önemli, çok ciddi bir meslek olduğunu daha da iyi anlayacaksınız.

Altan Öymen Öfkeli Yıllar kitabında gazeteciliğin nasıl algılandığını şöyle yazmış; “Ben Gazetede çalışıyorum, kardeşim Örsan’da meraklı gazeteye gelip gitmeye başladı. Annem bana çıkıştı bana ‘Bir eve bir serseri yeter, kardeşinin aklını da çelme’”  O yıllarda gazetecilik biraz serserilik olarak algılanırmış demek. Altan Öymen, Çetin Altan, Fikret Otyam, Bülent Ecevit, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu ve onlarca isim, yazı işlerinde çalışanlar, sokakta haber kovalayan muhabirler, savaşlarda, kavgada, kazalarda muhabirlik yapanlar serseri midir acaba?

Dedim ya; gazetecilik önemli ve ciddi bir iştir.

Kafama takılan bir şey daha var. Hiç kimse durup dururken ya da eğitimini almadan “Ben kasabım, yada marangozum, mühendisim, doktorum” diyemiyor. Lakin eline fotoğraf makinasını alan, iyi-kötü internet kullananlar, sosyal ağlarda (sosyal medya diyorlar) akıl, fikir yürütenler hemen “Ben gazeteciyim”  diyebiliyor.

Bu kadar kolay mı acaba?

Gazeteci bilgi sahibi olmalıdır, sonra da fikir sahibi. Gazeteci taraftır, lakin gerçeklerin tarafındadır. Amma velakin dönem değişti, artık herkes gazeteci. İşte şimdi tehlikedeyiz hepimiz de. Çünkü artık bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz felsefesi ile haber yapan gazeteciler yerine, 140 harf ile devrim yapabileceğini sanan gazeteciler var. 140 harf ile ve müthiş bir hızla dünyanın tüm haberleri elinizin altında. Araştırılmadan, doğruluğu kanıtlanmadan 140 harf ile dünyayı haberdar edebiliyorsunuz. Sosyal ağlara bile sosyal medya denilir oldu.

Dedim ya şimdi herkes gazeteci…

Önemli olan gazeteci olmak değil, önemli olan serseri gazeteci olabilmek. Serseri gazeteciden Altan Öymen filan olunuyor çünkü.

Dedim ya gazetecilik önemli ve ciddi bir iştir…

Bilmem anlatabildim mi?

30 Aralık 2013/Bodrum

 

ETİKETLER: ,
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Nurşen Önkol Keskin dedi ki:

    senin gibi serseriye kurban olsunlar.Ankara’da eskiden en havalı meslekti..Milliyet gazetesinde Orhan Tokatlı zamanında çok zamanlarım geçmiştir.arkadaşım asistanıydı kimler vardı kimler..gazetecilik risk ve dağınık bir hayat aslında.zaman ,yer,kim,kimlik mefhumların olmayacak..allah kolaylık versin.gerçekten şimdi iki çiziktiren gazeteci..yazıkk.

  2. Ali Fikret dedi ki:

    Şimdi de Serseri gazeteciler var 3 – 4 tane o da sadece Bodrum genelinde…
    Gerisi mi ? yazar çizer işte… bu yazar çizerler arasında reklam çizer, avanta yazar, reklam vermezsen hııııı bak ben seni …. Diyen gibiler de var… ha bunları bırak serserilik sınıfını bir de gazeteci yerine koyanlar da var… Serseri gazeteci olmak için veya olabilmek için Bodrum da; bazı başkanlara yanlışsın diyeni gördüm. Yaptığın etik değil diyeni gördüm, yani harbiden serserisini gördüm… (Örnek rahmetli Aybars ve İsmet…) Bir de hiçbir işe yaramayan bazı ilçe başkanlarını, belediye başkanlarını adam eden adamları da gördüm; bak işte onlar efendi gazeteci senin benim gibi değil…( Örnek bir dünya, yemeklerde baş rolde görürsün onları) İşte bu !… sen, ben ve birkaç kişi serseriliğe devam edersek zaten bizim kuyruğu da bir yere bağlayacaklar sonunda. En nihayetinde serserilik güzeldir be!.. değil mi meslektaşım?…

  3. ŞENOL CÖMERT dedi ki:

    Gazeteciliğe ‘tamamen duygusal’ bakış kahramanlık,tabirinle SERSERİLİK anlayışını biraz değiştirmiş gibi görülüyor sanki(bazılarında)…
    Ama asıl olan yazdıklarındır.
    Yani serseriliktir.
    Doğrudur.
    Hatta ben HUYSUZLUK ve AYKIRI olmaktır aynı zamanda diyorum.

  4. AYDIN GÜVEN dedi ki:

    Bunun adı her neyse sen bildiyin yoldan devam et.

  5. Sabahattin EFE dedi ki:

    Gazetecilik ve avukatlık demokrasinin vazgeçilmezidir, toplumu aydınlatmak , kuşkuları gidermek , kamuoyuna haberalma özgürlüğünü yaşatmak gazeteciliği yüce bir meslek yapmıştır, her iki meslekte dinleyen, biat eden, taklalar atan değil, soru soran sorgulayan, olayların perde arkasını topluma yansıtan objektif etik ölçütleri üzerinde yükselen demokrasi abidesidir, serserilik nereden çıktı derseniz, bu değerlere sahip insanlar muhaliftir, her işin mefhumu muhalifinden hareketle yani tam aksinden hareketle doğrusuna ulaşırlar, şimdilik serseri derler ama bir süre sonra filamanca gazeteci bunun böyle olacağını söylemişti dediklerinde en büyük ödüldür .

  6. Necdet Çelikhan dedi ki:

    Dörtçarpıdört!

    Kutlarım 🙂