Bodrum Gündem

TEMBELLİK ve MELANKOLİ…

02.05.2014
0
A+
A-

Belphegor, demonolojide cehennemin yedi prensinden biridir. Tembellik günahının iblisidir. insanları dahiyane buluşlar ile çalışmadan zengin olacaklarına dair kandırır ve onları tembelliğe iter.

Propranolol best prices Belphegor_serdar anlağan 1 buy Nolvadex online Kabbala’daki altıncı sefirotun yani “güzelliğin” yıkıcısıdır. Hristiyan mitolojisinde Belphegor’un karşısındaki güç, panzehiri Azize Mariya Magdalena’dır. Hemen Ana Tanrıça Kültü akla geliyor.

Ruhunu şeytana satan adam diye bilinen Dr. Faust’un asıl yazarı, bir bar kavgasında bıçaklanarak öldürülen, paragöz Shakespeare’in rakibi Marlowe’dur. Faust’da baş şeytan Mefistofeles sırayla yedi büyük günahı çağırır huzuruna. Dr. Faust günahlara babaanne gibi ilenir “puh! Gözüm görmesin sizi” diye. Her günah kendini tanıtır önceden, örneğin “öfke” : “ben bir arslanın ağzında doğdum der, “tembellik” ise “ben güneşli bir bayırda doğdum ve oradan hiç ayrılmadım” der.

Asilzade Bertand Russel’ı tekrar okuduğumuzda, özellikle “Aylaklığa Övgü”den bahsediyorum, bir kez daha bu matematikçinin yüksek zekasına şahitlik ediyoruz zira kitapdaki “Yararsız Bilgi” adlı makalede, “melankoli”nin yeri var.

Melankoliyi çalışmaya başladığımızda modern tıbbın bunu “majör depresif bozukluk, majör depresyon, veya klinik depresyon” olarak adlandırdığını ve çağın en önemli hastalıklarından biri olarak, teşhis ve tedavisi ile ilgili cilt cilt çalışmanın önümüze yığıldığını görüyoruz. Bu bizi aşıyor, biz kendi alanımız olan “mitos”a ve “büyü”ye bakıyoruz. Tembel miyiz? Belki ama yine de bir çalışma var ortada, göreli.

Tembelliğin nedeni Belphegor ise melankolinin nedeni Satürn’dür. Hemen akla Paracelsus geliyor, “Yedi hastalık ve Yedi Tedavi”deki üçüncü madde, şöyle diyor :

“3. Hastalık : Sağlıksız  veya anormal zihinsel tutum, meselâ ; ülser, tümörler, kanser, ateş, tüberküloz, melankoli, gibi sonuçlara yolaçar.

Tanı : ölçüsüz tutkular, kötücül düşünceler, hırs, şehvet, nefret ve diğerleri.

Otama : tılsımlar, muskalar, nazarlıklar, göksel gövdeler, gezegenler, bunlarla bağlantılı, elementler, metaller, çeşitli yıldızların kötü etkileriyle, mücadele eder.”

Paracelsus’a göre melankoli gibi bir belânın nedeni olan göksel gövdelerin etkileri bir başka maddede de anılıyor :

“5.Hastalık : Adı konulamayan, hastalıklar.

Tanı : göksel gövdelerin devinimlerinin ve konumlarının etkisi.

Otama : iman ile dua.”

Unutmadan Paracelsus’un son olarak :

“Yılın belli zamanında gezegenlerin, belli konumunda edinilen çiğ şifadır” diye bildirdiğini de ekleyelim.

Karşılaştırmaya tekrar dönersek, tembellik yedi büyük günahtan biridir ve güneşli ülkelerde bayırlarda yan gelip yatmayı, kolay yoldan zengin olmayı hayâl ederek işlenir, melankoli ise bir hastalıktır ve kurban ulu Satürn’ün laneti ile kötücül, ölümcül ve karanlık bir büyünün etkisi altındadır. Burada Agrippa von Nettesheim’ın “Büyü Felsefesi”nde Satürncül ya da Satürn’ün gücü altında bulunan şeyleri anlattığını ve onun karşıtı ve tedavisi olarak Jüpitercil şeyleri gösterdiğini hatırlıyoruz. Bunlar, hava, yaşam tini, dirimi artıran, besleyen, büyüten şeylerin tümü, tatlı, hoş olanlar, meşe ağacı ve çocukların “neşe”sidir.

Öte yandan Satürn’ün bir başka bilgi katmanında “zaman”ı simgelediğini hatırlayarak, Satürn etkisinin “an-ı ebed ve an-ı ezel”e vararak birliğe kavuşmanın önündeki engel olduğunu da düşünüyoruz. Kaçınılmaz olan ölüm karşısında duyulan korkunun yarattığı karanlığı aydınlatan yaşama sevincini simgeliyor Jüpiter.

Güneşli memleketlerde, bir bayırda sırtüstü yatıp bi daha da oradan kalkmak istemeyen tembellerin karşıtı olarak karanlık ve soğuk memleketlerden Kafka ile Kundera geliyor aklımıza. Kundera deyince “litost” kavramı geliyor, Çekçe dışında başka dilde karşılığı olmayan.

İki genç sevgili, göle yüzmeye gidiyorlar. Kız yüzücü, oğlan değil, aynı anda atlıyorlar suya, kız, oğlanın hatırı için ağırdan alıyor kulaçlarını, sonra tutamıyor sporcu zihnini ve basıyor kulaçları uzaklara gidiyor, oğlan yüzemiyor onun gibi ve kalıyor olduğu yerde. Sonunda, oğlan karada, kız geri geldiğinde patlatıyor kızın suratına tokadı. “Boğulup öleceğinden korktum” diyor, ağlayan sevgilisine. İşte bu litost. Hatanın tamamen kendinde olduğunu bildiğin halde, herkese küsmek ve herkesi suçlamak, işte bu melankoli. Eşşekliktir diyenler de olabilir. Belki de Freud’un dualist yaklaşımıyla önerdiği insanın iki ana güdümü olan “kaos ve eros”u yani yıkım ve sevgiyi hatırlayarak, insanın bile bile yıkmasının arkasında melankoli sözcüğünün sözlük anlamı olan “kara safra”yı araştırmak gerekiyor çünkü melankolinin bedenin bazı organlarının yanlış çalışmasından kaynaklandığı ileri sürülüyor.

get Cialis Professional melankoli_duerer_serdar_anlagan_2Bir yandan da muhteşem bir sinema diline sahip olmasına rağmen, tıpkı Kundera gibi izleyicisinin kendisine hayranlık duymasını hatta yalakalık etmesini isteyen Lars Von Trier’in “Melankoli” filmi de tam olarak karşılamıyor, yamultuyor, yanıltıyor melankoli kavramını, tam olarak o değil melankoli. “Žižek Abbas” diye isim takmışlar, bi filozof var, ilginç şeyler söylüyor bu film üstüne.

Dürer’in Melencolia 1 adlı işindeki  “büyülü kare”nin, tüm resme hakim olan ve melankoliye yol açan Satürn gezegeninin etkisini yatıştırmak için yerleştirilmiş bir Jüpiter referansı olduğunu ve melankolinin aslında “sanatçının spiritüel otoportresi” olduğunu kayda geçiriyor sanat tarihçisi Panofsky. Bu kült eser, hem tedavinin ipuçlarını hem de melankolinin hassas ve incinebilir, dalgın ve düşünceli insanların, düşünürlerin, sanatçıların yakalandığı bir hastalık olduğunu yani teşhisi veriyor. Öte yandan Dürer’in bu işinin Hipokrates’ten beri gelen ve dört elementle bağdaştırılan “dört karakter” sınıflandırmasının mirasını taşıdığını da düşünebiliriz ki bunlar ;

1.Sanguin : neşeli, hayattan zevk alan ve iyimser tipler (hava), edinirler,

2.Choleric : hırslı, enerjik ve pratik tipler (ateş), yönetirler,

3.Phlegmatic : akılcı, sakin, diğergam tipler (su), sosyal olarak yararlıdırlar,

4.Melancholic : ciddi, şüpheci ve karamsar tipler (toprak), kaçınırlar,

diye kayda geçiyor.

Burada belirtmek isterim ki, inisiye olmayanlar okudukları “kutsallık” atfedilen metinlere inanırlar. Yaşamda sevgi ve barış ile huzur içinde, erdemle yaşamak isteyen ve buna çaba gösteren insanlar tembellik ve melankoliye kapılmaktan kendilerini bilerek kurtarabilir, karakterlerinin doğuştan mirası olan arazlarını törpüyebilir ve güneşin altında, doğaya dönerek, özgürce varolabilirler, olmuşlardır. Bu “aydınlanmadır”.

Bu kısa, tembelce ve sığ, “ansiklopedik” yazıdan da anlaşıldığı gibi Hipokrates’ten beri gelen melankoli üzerine yazılmış mitos ve büyü ile ilintili metinlerin toplamı en az modern tıbbın çalışmaları denli çok ve çeşitlidir.

O değil de aklıma takılan şu ;

Çok küçük yaşlardan itibaren zihni bilim-akıl ve insancıllıkla karşıt olan hurafelerle yıkanan bireyler, büyüyüp yönetime geldiklerinde, karşılaştıkları zor görevlerin icrasında akl-ı selim ile, rasyonel kararlar alabilirler mi?

Binlerce yıl öncesinden gelen mitoslara olan inançları, dogmalara dönüşmüş yöneticiler, ölen çocukları “tanrılara kurban” olarak mı görüyorlar da, bu ölümleri “yıldızların etkisi”, ölen çocukları “güzel bir yerdeler” diye nitelendiriyor, “imtihandır” diye kabulleniyorlar?

Savaşı kutsallaştırıp, ölenleri kutsanmış sayıp, savaş denen cinayeti meşrulaştırıyorlar mı kendi vicdanlarında?

Rektör, vali, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olmuş kişilerin, akıldan, bilimden bu derece uzak düşünce ve duyguların etkisi altında görev yapmaları kabul edilebilir mi? Yoksa, bu insanlar tam tersi bu düşünce ve duyguları, cahil olduğunu varsaydıkları halkı istedikleri gibi gütmek için istismar mı ediyorlar?

ETİKETLER: ,
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Benben dedi ki:

    Sayende yine aydınlandım, bilgin, birikimin ve emeklerin için çok teşekkür ederim…