Bodrum Gündem

Bodrum Mandalina Tarihinin Suskun Tanıkları – Sabahattin Efe Bodrum Gündem yazıları…

bodrum_mandalina_tarihi_bodrum_gundem (6)Araştırmacı yazar Sabahattin EFE ‘nin , “BODRUM MANDALİNA TARİHİNİN SUSKUN TANIKLARI – ESKİ BAHÇE MOTORLARI ” yazı dizisi Bodrum’un yakın tarihine ( 1948 – 1980) ışık tutuyor.

Bodrum mandalinasını sulamak için kuyudan suyu çıkaran zamanlı motorlar 1948 ‘ten bahçelere elektrik hattının geldiği 1980’lere kadar kullanıldılar, daha sonra ile gözden düştüler, ancak kimisi halen motor evlerinde yerinde duruyor, kimisi sökülmüş hurdacıya satılmış, kimisi depoda duruyor.
1948- 1955 arası Amerika’nın 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın çöken ekonomisini kalkındırmak için 16 ülkeye yaptığı Marshall ( yerel dilde Mareşal) yardımı planı ile Türkiye’ye gelen bahçe motorları 5 sene sonra geri ödemeli olarak köylüye satıldı, köylü kuruşuna kadar Ziraat bankasına ödedi. Bodrum Mandalina üretimini artmasını, yeni bahçeler kuyular açılmasını sağladı.

Karayolunun olmadığı 1950- 1955 yıllarında İngiliz Lister, Wolseley, Diter, Wisconsy, Rudson, İtalyan Lombargini, Danimarkalı Fe-Fe markalı bahçe motorları Bodrum’a nasıl geldiler?

Mandalina bahçelerini sulamak için Marshall kredisi ile köylüye satılan bahçe motorlarının Truman Doktrini ile ne ilgisi vardı?

Dolap kuyularından gözleri bağlı dönerek suyu çıkaran atlar, eşekler nasıl kurtuldular?

“ Burası Amerika’nın Sesi “ radyosu pek yakında hangi adadan yayın yapıyordu?

1946-1950 yılları arası İnönü hükümetinin aldığı krediler ile 1950 sonrasında Menderes hükümetinin aldığı krediler arasındaki farklar nelerdir?

“Hava ne olursa olsun birlikte hareket etmeliyiz” sloganı ile imzalanan Marshall Yardımı Anlaşmasındaki “ yardımın sadece karayolu yapımı ve tarımda kullanılması şartı “ sanayi ve makine üretiminin gelişmesini engelledi mi?

Truman Doktrini ve Marshall Planı ile yaşanan süreç, Türkiye’nin iç ve dış dengelerinde çok büyük değişimlere neden olurken, Soğuk Savaş yıllarında yaşayacağı yaklaşık 50 yıllık dönemin de yönünü belirledi, Türkiye neler kaybetti, neler kazandı? Bu soruların cevaplarını bu yazıda bulacaksınız;

Bodrum Mandalinası tarihine bir bakış;

Bodrum’da narenciye yetiştirilmesi antik çağlara kadar uzanıyor. 1671 yılında Bodrum’u ziyaret eden Evliya Çelebi “Bodrum’da bağ, bahçe limon, turunç yetişir” diyor. Halikarnas Balıkçısı anılarında Gökova’dan gelirken Bodrum’dan limon çiçeği kokusu geldiğini anlatıyor ve bu kokuyu dünyanın neresine gitsem tanırım diyor. Bodrum Mandalinası olarak tanınan mis kokulu, lezzetli mandalinanın üretimi 1930’lu yıllardan sonra başlamış. Turgutreis’ten Mehmet Hilmi Mandalinci ve Bitez’den Ahmet Altay önceleri Kalimnos ve Rodos’tan turunç fidesi getirmişler. O zamanda gözleri bağlı dönen çalışan atların, eşeklerin çalıştığı   dolap kuyuları suyu çıkarıyormuş. Turunçgiller ailesi portakal, limon, bergamut , greyfurt ve mandalinadan oluşuyor. Turunç çekirdeğinden çıkan fideye kabuk aşısı yapılarak mandalina ağacı elde ediliyor.

bodrum_mandalina_tarihi_bodrum_gundem (1)       1960’lı yıllara kadar Bodrum’a elverişli karayolu olmadığından mandalina vapurlarla Avrupa’ya ve İstanbul’a gönderilmiş, sırasıyla Bitez, Ortakent, Turgutreis ( Karatoprak) , Gümüşlük, Yalıkavak koyunda denizin ortasında duran vapura çektirme denilen kayıklarla kasalar taşınıyormuş, İkinci Dünya Savaşının 1945 yılında bitmesinden sonra köylüye yapılan Marshall yardımı ile incir ve meşe palamutu bahçeleri narenciye bahçesine çevrilmiş, kuyular açılmış, motorlar alınmış, yapılan havuzlarda su dinlenirmiş, “kanalle” denilen bahçeyi çepeçevre dolaşan yaş yapıdan kanalet ile su ağaçlara ulaşıyordu. Benim çocukluğumda İngiliz Lister, Wolseley, Diter, Wisconsy, Rudson markalı, İtalyan Lombargini, Danimarkalı Fe-Fe marka motorlar kullanılıyordu. Sabah ve ikindi vakti motor seslerinden oluşan bir senfoni orkestrası konseri başlardı. Herkes birbirinin motor sesini tanırdı. Bu motorlara ilk hareket kolla verilir, önce benzinle çalışan motor, yüksek devire ulaşınca yakıt musluğu gazyağına çevrilirdi. Önce benzinle kandırılan motor, birden daha ucuz olan gaz yağına çevrilince , sesi değişir, artık pistonlarındaki patlamayı gazla yapmaya başlardı. Bu motorları söküp takmayı, suyunu, yağını kontrolü, karbüratör ve buji temizliğini hepimiz bilirdik.

Marshall Yardımı Dönemi (1946- 1955) ve SONUÇ : ( * )

  1. Dünya Savaşı sırasında yürüttüğü tarafsızlık politikası, Türkiye’yi savaş sonrasının yenidünyasında yalnızlık içerisinde bırakmıştır. Türkiye, bu yalnızlık döneminde Sovyetler Birliği’nin Doğu Anadolu’da toprak ve Boğazlarda üs talepleriyle karşı karşıya kalmıştır. Kendisini tek başına Sovyetler Birliği’ne karşı koruması mümkün olmayan Türkiye, Sovyet tehditleri karşısında doğal olarak batının desteğini aramıştır. Önce İngiltere’den destek arayan Türkiye, savaştan yıkılmış olarak çıkan İngiltere’den aradığı desteği görememiştir. Bunun üzerine Türkiye, Sovyetlere karşı kendisine yardım edebilecek tek ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nden yardım sağlayabilmek için politikalar üretmiştir. Savaş sonrası ilk yıllarda Amerikan idarecileri, Sovyetler Birliği ile işbirliği yapmanın mümkün olabileceğini düşünüyorlardı. Bu yüzden ABD, Türkiye’nin yardım taleplerine hemen yanıt vermedi.

OLYMPUS DIGITAL CAMERAAncak Sovyetler Birliği’nin Yalta Konferansı’nda alınan kararlara uygun davranmaması, Orta Doğu’da üstünlük kurma çabaları, Doğu Avrupa’daki komünist propagandaları ve batı ülkeleriyle işbirliği yapmaması Amerikalı idarecileri tedirgin etmeye başladı. Amerikalı uzmanlar ve idarecilere göre, Sovyetler Birliği’nin amacı İran’ı kontrol altına aldıktan sonra Yunanistan ve Türkiye’nin de yönetimini ele geçirmek ve böylece Orta Doğu’da üstünlük kurmaktı. Ayrıca Sovyetler Birliği, Boğazlarda üs sahibi olarak Boğazları Sovyet donanmasına açmak ve Amerikan gemilerine kapatmak istiyordu. Sovyetler Birliği bu amacını gerçekleştirirse bu durum, batı dünyası için çok önemli olan Orta Doğu enerji kaynaklarının kaybedilmesi ve Orta Doğu ile batı dünyasının bağlantılarının kesilmesi demek olacaktı. Ayrıca Sovyetler Birliği bu planını gerçekleştirirse, sonraki adımlarını atmasını engelleyebilmek de mümkün olmayacaktı. Uzmanlara göre, ABD’nin Sovyetleri durdurmak için zaman kaybetmeden harekete geçmesi gerekiyordu. Roosevelt’in ölümünden sonra ABD Başkanı olan Herry Truman da aynı fikirdeydi.

ABD, Sovyetlere karşı ilk önemli çıkışını 1947 Martı’nda yaptı. 12 Mart 1947‘de Başkan Truman, Kongre’den Türkiye ve Yunanistan’ın Sovyetlere karşı desteklenmesi için 300 Milyon $’lık bir harcamaya izin verilmesini istedi. Daha sonra Truman Doktrini olarak anılacak bu konuşma sonucu Kongre, Truman’a Türkiye ve Yunanistan’a toplam 300 Milyon $’lık yardım yapılması ve bu ülkelere uzmanların gönderilmesi için yetki verdi.

Truman Doktrini’nin Türkiye açısından önemli sonuçları oldu. Doktrin, Türk dış politikasında devrim niteliğinde değişikliklere yol açtı. Başlangıçta Doktrin’i, Türkiye ile ABD arasında sıcak ilişkilerin gelişmesine ve Sovyet isteklerinin geri çevrilmesine yardımcı bir unsur olarak değerlendiren Türk devlet adamları, Sovyetler Birliği’nin Orta Doğu’da izlediği politikalar karşısında, İngiltere’nin de etkisiyle, 40’lı yılların sonlarından 60’lı yıllara kadar, bütünüyle Batı ve özelikle Amerika paralelinde bir dış politika yürütmeye başladılar.

bodrum_mandalina_tarihi_bodrum_gundem (5)Bu dönemde, Amerikan askeri yardımı çerçevesinde Türkiye’ye verilen malzemenin bakım ve yedek parça giderlerinin Türkiye bütçesinden karşılanması, Türkiye’nin ekonomisinde sıkıntıya neden oldu. Amerika’dan gelen yardımın bakım ve yedek parçası için Türkiye’nin bütçesinden yılda yaklaşık 145 Milyon $ ayrılması gerekti. Bu durum, Türkiye’nin II. Dünya Savaşı sonrasında elinde bulundurduğu döviz stokunun kısa sürede erimesine neden oldu. Bu doğrultuda yapılan ithalat arttıkça dolar sıkıntısı da büyüdü ve Türkiye’nin dış ticaret dengesi bozuldu. (Oran, 2002: 535-536) Amerika’nın yaptığı askeri yardımın niteliği de tartışma konusu oldu. Farklı bir bakış açısına göre, askeri yardımın büyük bölümü II. Dünya Savaşı’nda kullanılmış, kullanım süresinin dolmasına az kalmış, hasarlı ve ABD’nin artık kullanmadığı silah ve malzemeydi. Yardımın ancak çok küçük bir bölümü modern ve kullanılmamıştı. Daha da önemlisi, bu silah ve malzemenin mülkiyeti, yukarıda da belirtilen Temmuz 1947 Antlaşması’nın 4. Maddesi gereği ABD’ye aitti ve ABD’nin onay vermediği durumlarda Türkiye tarafından kullanılması mümkün değildi. Bu madde, ileride, 1964 yılında Kıbrıs’taki olaylar nedeniyle Türkiye, Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunmak için Amerikan yardımıyla gelen silahları kullanmak istediğinde önem kazanacaktı ve Amerika, Türkiye’nin bu silahları Kıbrıs’ta kullanmasına izin vermeyecekti. ABD, gerektiğinde bu yardımla gönderdiği silah ve malzemeyi geri alma hakkına da sahipti. Amerikan yardımı, bu nitelikleriyle de tartışma konusu oldu.

1955 Model İngiliz Lister motor

1955 Model İngiliz Lister motor

Türkiye, aynı yıllarda, Truman Doktrini yanında Marshall Planı çerçevesinde ABD’den ekonomik yardım aldı. 1948-1952 yılları arasında alınan bu ekonomik yardımın da Türkiye açısından önemli sonuçları oldu. Türkiye’ye gönderilen Amerikalı uzmanların görüşleri çerçevesinde yardımların %60’ı tarım alanında kullanıldı. Böylece, 1950’lerin başlarında Türkiye, dünyanın en önde gelen buğday üreticilerinden oldu. Diğer yandan, tarım aletlerinin de yurtdışından alınması nedeniyle, bakım-onarım ve yedek parça maliyetleri Türkiye’nin dış ticaret dengesini olumsuz etkiledi. Bu durumda, uzun vadede yardımla gelen miktarın büyük bölümü dolaylı olarak ABD’ye geri döndü.

ABD, yardımların karayollarının gelişmesi için de kullanılmasını istiyordu. Böylece karayolu yapımı, demiryolu yapımına tercih edildi. Karayolu ulaşımının düzelmesiyle Türkiye’ye ithal edilen yabancı otomobil ve otobüslerin sayısı ve buna bağlı olarak petrol ihtiyacı arttı.

Türkiye’nin Marshall Planı çerçevesinde aldığı ekonomik yardımın miktarı da tartışma konusu oldu. Türkiye’nin aldığı yardım, tüm Marshall yardımlarının yalnızca binde 36’sını oluşturdu. (Oran, 2002: 542)

bodrum_mandalina_tarihi_bodrum_gundem (2)Truman Doktrini ve Marshall Planı ile yaşanan sürecin, Türkiye’deki sosyal yaşama da büyük etkileri oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nin Türk kamuoyundaki imajı güçlendi. Amerikan mallarını kullanmak bir prestij haline geldi. Amerikan çizgi romanlarının gelmesiyle çocuklar Amerikan kahramanlarını benimsediler. Bu süreçte, Türk kamuoyunda Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı büyük bir ilgi ve hayranlık yaşandı.

Tüm bunlarla birlikte, Türkiye, Truman Doktrini ve Marshall Planı sürecinde Amerika’dan aldığı destekle Sovyet taleplerini geri çevirebildi. Bu süreç, bir dönem için Sovyetler Birliği’ne karşı Türkiye’nin güvenliğini sağladı. Yapılan askeri yardım, büyük oranda Amerika için eski sayılabilecek malzeme ve silahtan oluşsa da, o dönem için Türk Ordusu’nun modernizasyonunu sağladı. Ayrıca Marshall Planı ile tarıma yapılan yatırım, tarımda kullanılan malzemenin kalitesinin ve teknolojisinin yükselmesine ve Türkiye’nin büyük bir tarım hamlesi yaparak üretimini arttırmasına önemli bir katkı sağladı.

Sonuç olarak, Truman Doktrini ve Marshall Planı ile yaşanan süreç, Türkiye’nin iç ve dış dengelerinde çok büyük değişimlere neden olurken, Soğuk Savaş yıllarında yaşayacağı yaklaşık 50 yıllık dönemin de yönünü belirledi.

( * ) KAYNAKÇA Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 12 Sayı 21 Haziran 2009

Yazarın Notu : II. Dünya Savaşı’nın ardından üç büyükler Sovyetler Birliği, ABD, İngiltere Şubat 1945’de Yalta Konferansı’nda bir araya geldiler. Bu konferansın ardından Sovyetler Birliği, 19 Mart 1945 tarihinde Türkiye’ye bir nota vererek 1925 Dostluk Antlaşması’nı, II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen yeni duruma uygun olmadığı ve “esaslı değişiklikleri” gerektirdiği için feshettiğini bildirdi, verdiği notayla Türkiye’den Boğazlarda üs ve doğu bölgelerinde toprak talep etmiştir. Atatürk döneminde Sovyetler Birliği ile geliştirilen iyi ilişkiler, Stalin döneminin yayılmacı politikasına kurban gitmiştir.

Türkiye, II. Dünya Savaşında savaş boyunca tarafsızlık politikasını benimsemiş ve kendisini savaşın dışında tutmayı başarmıştır. Uyguladığı tarafsızlık politikası, Türkiye’yi savaşın büyük yıkımından uzak tutmakla birlikte, savaş sonrasında Türkiye’nin kendisini büyük bir yalnızlık içinde bulmasına da neden olmuştur. Türkiye bu yalnızlığının sıkıntısını en çok Sovyetler Birliği’yle savaştan hemen sonra yaşadığı sorunlu dönemde hissetmiştir.

1952 İngiliz Rudson marka

1952 İngiliz Rudson marka

Egemenlik haklarını açıkça ihlal eden ve kabul edilemez bu talepler karşısında Türkiye, kendisini tek başına savunamayacağı Sovyetler Birliği’ne karşı Batı dünyasından destek aramaya başlamıştır. Batı devletleri arasında, Türkiye’ye ihtiyacı olan desteği verecek ülke, savaştan dönemin en büyük gücü olarak çıkmış ve Sovyetlerin yayılma politikasından rahatsızlık duymaya başlayan Amerika Birleşik Devletleri olacaktır . Sonuçta, Truman Doktrini ve Marshall Planı ile yaşanan süreç, Türkiye’nin iç ve dış dengelerinde çok büyük değişimlere neden olurken, Soğuk Savaş yıllarında yaşayacağı yaklaşık 50 yıllık dönemin başlangıcı oldu.

  1. Dünya Savaşı dışında kalan Türkiye, o yıllarda elinde bulunan 245 Milyon $’lık altın ve döviz stoku nedeniyle ekonomisi tüm Avrupa ülkelerinden iyi vaziyet idi, bu yüzden önceleri Marshall yardım dışında tutulmuştur. Ancak savaş sırasında yükselen gıda maddeleri ve hammadde fiyatları yavaş yavaş normalde döndüğünden bunları ihraç eden Türkiye’nin gelirlerinde bir azalma söz konusu olurken; tam bağımsız egemenlik hakkını koruyan bir ülke olarak tanınıyor ve diğer yandan da Sovyet tehdidi nedeniyle ordusunu terhis edememesi büyük bir ekonomik yük getiriyordu ve 245 Milyon $’lık altın ve döviz stokunu da Sovyetlerle bir savaş ihtimalini düşünerek kullanmıyordu.

Bu ekonomik sıkıntılar, Türk idarecilerini dış kredilerden faydalanma yoluna itiyordu, tam bu döneme denk gelen Truman doktrininin öngördüğü Marshall yardımının tarımda ve karayolu yapımında kullanılması ve uçak, makine, motor üretilmemesi şartı ile verilmesi, sonucu, tarımda üretim artış sağlanmışsa da, uzun vadede ithal edilen malların yedek parça ve servis giderleri sonucu ülkenin döviz stoku eridi, borçla yaşayan bir ekonomi haline geldi. Soğuk savaşın etkisi altında ABD tarafında kalan Türkiye, yardımın faydalarını Rodos’tan yayın yapan Amerika’nın Sesi Radyosunda dinliyordu.

1975 Rahmetli Şükrü Gözütok ve eşi, Marshall yardımı ile yapılan havuzun başında

Rahmetli Şükrü Gözütok ve eşi, Marshall yardımı ile yapılan havuzun başında

1950’li yıllarda Marshall kredisi ile köylüye satılan bahçe motorları, Bodrum mandalinasının üretim ve gelirini artırmışsa da, bu motorların pistonlarının zamanla aşınması nedeniyle İzmir’e rektefiyeye götürülmesi, yedek parça ve yakıt maliyetinin artması sonucu, 1960’lardan itibaren Doğu Bloku ülkelerinin üretimi mazotlu dizel motorlara geçiş bir kurtuluş oldu, çünkü Türkiye

1970’lerden sonra artan ahşap kasa, çivi, kağıt, nakliye masrafları nedeniyle,   üretici aileler büyük şehir hallerine aile markaları ile gönderemez hale geldi. 1980 ‘lerde başlayan turizm hareketinde, otel, motel, siteler yapımı için narenciye bahçelerinin imara açılması, bahçelerin hızla azalmasına yol açtı. Sulama suyunu sağlayan 15-20 metrelik kuyular, otel ve sitelerin artezyenlerine yenildiler. Bodrum Mandalinası tarihine tanıklık yapan eski bahçe motorlarından çok azı ilk gün toprağa raptedikleri yerlerde otların arasında yağmurun altında, kimisi kiremit çatılı motor evlerinde suskun bir şekilde duruyorlar.

bodrum_mandalina_tarihi_bodrum_gundem (4)

BİTEZ’İN beyEFEndisi SABAHATTİN EFE TOPRAĞA VERİLDİ… foto galeri

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. M. Cengiz MANDALİNCİ dedi ki:

    Siz ilk önce Ege’ye mandalini kim getirdi? Ne zaman ve nasıl getirdi? Onu araştırın… Bu mesleğin yaratıcısı, soyadından belli benim (Babam,dan)i Büyükbabam, Turgutreis’in Kuvai Milliye Başkanı, rahmetli Mehmet Hilmi MANDALİNCİ den başkası değildir. 1900 lerde kurduğu ilk mandalin bahçesinin % 1 bölümü bir tesadüf, 1946 model Armastrong su motoru ile birlikte halâ yaşıyor. Saygıyla bilgilerinize sunulur.

  2. Reyhan Bayındır Gönenç dedi ki:

    Sayın M. Cengiz Mandalinci, yazıda, ‘Bodrum Mandali’nin başlangıcının, dedeniz M.Hilmi Mandalinci tarafından getirilen turunç fideleri ile başladığı yazıyor, neye karşı çıktığınızı anlayamadım. Her şey gibi ‘Bodrum Mandalini’ de dünya siyasi-politik stratejilerinin etkisinden payını almış. Mandalini kimin Bodrum’a getirdiğinin, tarihin, doğru yazılması elbette çok önemli. Eş zamanlı çalışmalar da olabilir. Bunlar düşünülmeden, kim getirdi konusu, ‘bu gün ne yapmalıyız’ın önüne geçiyor, farkında mıyız? Vurgulamadan geçemeyeceğim bir konuda, Bodrum’da mandalina değil, mandalin deriz. Literatürde ne şekilde söylendiği, böylesi bölgesel bir üründe bence önemli değildir. Bodrum Mandalini’nden söz ediyor ve onun için festival düzenliyorsak, bölgesel ismini kullanmalıyız.
    Yazıyı dikkatle ve keyifle okudum, bilgilendim. Teşekkür ediyorum.
    Bodrum mandalin bahçelerinden yükselen motor sesleriyle….
    Saygılarımla

  3. Sabri Börütecene dedi ki:

    Yazar dostum, meslektaşım Sabahattin Efe’yi bu çalışmasından dolayı kutluyorum.Yine ,yöre için çok önemli bir konuda titiz bir çalışma yapmış.Genelde Türkiye’nin özelde Bodrum’un o yıllardaki durumunu gayet güzel anlatmış ,ben kendi adıma çok istifade ettim.Bazı hassasiyetleri de, Bodrum ve onun ayrılmaz parçası, Mandalin tutkusuna/tutkularımıza bağlıyorum.Bu uğurda emeği geçen tüm Bodrumlu büyüklerimizi de rahmetle anıyorum.”Mandalin(a) Festivali”ni de çok olumlu buluyorum.Tek eleştirim: Festivalin yerelden ,daha bir ulusal’a yükseltilmesi gereği.Bodrumun ve mandali’nın sesi daha bir duyulur diye düşünüyorum.Bu güzel çalışması nedeniyle Sabahattin Efe’ye tekrar teşekkür ediyorum.Bu çalışmaların çoğalmasını diliyorum.
    NOT:Geçen sene Başkan Kocadon’un düzenlediği bir yemekte bir Bodrumlu büyüğümüzle aynı masada bulunma şansına sahip oldum ve ondan dinlediklerim inanılmaz öykülerdi: Örnek:Yalıkavak -Gümüşlük yolunun açılma/yapılma macerasını, bana tatlı tatlı ve uzun uzun anlattı.Bodrum /İzmir yolunun yapımını vs .Onu hayranlıkla dinlerken bu gibi Bodrum için çok önemli tanıklıklarda bulunmuş/emek vermiş büyüklerin mutlaka anılarının toplanmasını ve kitaplaştırılması gerektiğine inanıyorum.Hepsine uzun ömürler diliyorum fakat sırasıyla aramızdan göçtüklerinde artık onların bire bir ağzından anlatılan hikayeler korkarım unutulacak.Bu sözlü tarih araştırmalarını yapmak ve kayıtlarını tutmak için özellikle gençleri özendirmeli diye düşünüyorum.