Bodrum Gündem

SOL KOL PATİKA 1 : SABETAYİZM

SOL-KOL-PATİKA-1-SABETAYİZM-serdar-anlağan

SERDAR ANLAĞAN-27 MART 2015

İlk uyarıyı Adalet Ağaoğlu’ndan işitmiştim : “Selaniklilere dikkat et!” Bebek’teki o güzel kitapçıda saklanan ince sırtlı kitabı da böyle çektim aldım raftan. Adı “Evet, Ben Selanikliyim” idi, yazarı da Ilgaz Zorlu’ydu. Herhalde doksanların sonuydu. Kimilerince bu kitap  Karakaş Rüştü Olayı’ndan beri Sabetayist Cemaat’ten gelen en önemli “ifşaat” olarak kabullenildi. Böylece komplo-sır ilişkiler ve ezoterizm üzerine araştırmalarımda önemli yer tutan “Sabetayizm” meselesini öğrenmeye başladım . Buzdağı ile karşılaşmıştım.

Avukat Gülçin Çaylıgil’in Moda’daki terasına haftada en az bir kez giderdik. Sabetayizm ile ilgili öğrendiklerimi Gülçin’e anlatırdım. O zamanlar Gülçin’in müvekkili ve yakın dostu olan Yalçın Küçük* de sabetayizm üzerine yazmaya başladı. Bir seferinde “Yalçın Hoca bu konuyu bilmiyor muydu, neden daha önce yazmadı ki?” diye sordum. Gülçin. “Bilmez olur mu, demek bu zamanı bekliyormuş yazmak için” diye yanıtlamıştı. Yalçın Küçük’ün sabetayistler, kriptolar ve konversolar ile yahudilik üzerine çalışmaları sonradan antisemitizm eleştirisi aldı. Hakikaten, memleketteki ırkçı ve yobaz odaklar Yalçın Küçük’ün çalışmalarını kaynak olarak kullandılar, isim listeleri yayınladılar ve topluma nefret aşıladılar. 2000’lerde süpermarketlerde Hitler’in Kavgam kitabının standlar dolusu pompalanarak satıldığını, Kuvva-i Milliye adı kullanılarak ırkçılık propagandası ve yahudi düşmanlığı yapıldığını gördük.

Aynı tarihlerde Oğuz Alpözen, Bodrum Kalesi’nin duvarlarındaki Sen Jan Şovalyeleri’nin armalarını araştırmam için teşvik etti. Çalıştıkça, Sen Jan ve Tapınak Şovalyeleri tarikatları üzerine bilgi edindim. Kıbrıs’ın meşhur papazı Makarios’un ortodoks kanadından Sen Jan Şovalye Üstadı olduğunu öğrendim örneğin. Ezoterizm ve ezoterik örgütlenmeler konusunda ilerledikçe işin içine, çocukluğumdan beri meraklı olduğum MİTOS kavramı girdi. Ezoterik örgütlenmelerin kullandıkları ortak dilin şifrelerini okuyabilmek için MİTOLOJİ bilmek şarttı. Böylelikle çok da eski olmayan bu komplo-sır ilişkiler ağını birbiriyle ilintilendirmek, analizler yaparak tezler üretmek mümkün olabiliyordu.

SOL KOL PATİKA…

İşin özü elbette felsefikti. İnisiyasyon marifeti ile ezoterik bir tarikata katılan her bireyin yegâne amacı tanrı ile birleşmek, tanrı katına ermek, tanrı olmaktı. Bunun için iki yol vardı. “Sağ kol patika” ve Buy Fluoxetine “sol kol patika.”

Sağ kol patika, uzun bir yoldu. Tüm dinlerin, tüm kiliselerin ibadet ve itaat ile uzun yıllar süren inisiyasyonlar sonucu ulaşmayı amaçladıkları, ana yol. “Sevaplar”la dolu yol. Adonay’ın yolu. Erildir. Aşk yolu kapalıdır. Tapınağı piramittir.

Sol kol patika, kestirmeydi. Tersineydi. Mutlak gerçeğe, tanrılaşma katına giden bu yol “günahlar”dan geçiyordu. “Seçilmişlik” ile gelen inisiyasyonlarla yol alınıyordu. Lusifer’in yolu. Androjendir hatta dişildir. Aşk yolu açıktır. Tapınağı labirenttir.

“Cehennemde hüküm sürmek, cennette köle olmaya yeğdir” diye yazmıştı İngiliz şair John Milton. Sol kol patika çoğu zaman despotik egemenliğe karşı çıkış ile özgürlük özleminden doğuyordu. Sınırların, tabuların, dogmaların yıkılması için mücadele ediyordu.

Tarih boyunca egemen tarikatların yönetimindeki kiliseler, sapkın (heretik) olarak nitelendirdikleri sol kol patikadan gelenleri katletmişlerdi. Birilerinin tanrıları sonradan birilerinin şeytanları oluyordu. Parlak Apollon, Anadolu’nun okçu tanrısı, hristiyanlıkta şeytanın hizmetkarı iblis Apolyon’a dönüşüyordu. Sağ koldaki patikadan gelen papalığın katolikleri, bebeklerin kanını içmekle suçladıkları heretikleri yakmış ama 1.Haçlı Seferi’nde Suriye’de Maarat El Numan’da onbinlerce müslümanı bir günde katletmiş, çocukları şişlere geçirip kızartarak yemişlerdi. Bu yamyamlığı haçlı kaynaklarından okuyoruz. Bugün aynı yer yine kan ve ateşe bulanmış durumda. Şu “günahlar” ve “sevaplar”ın çok tartışmalı olduğunu bir kez daha görüyoruz. Açıkça sonuç  yine sömürgecinin bulaştırdığı “kardeş savaşı”dır.

Sünni Osmanlı, zamanında Anadolu’daki bâtınilere korkunç katliamlar yaptı, hatırlıyoruz.

Sığ bir ifade ile, felsefede iki uç var. Bir taraf “Kaba Maddecilik” (Vülger Materyalizm), bunlar herşeyin “madde” olduğunu söylüyorlar, diğer taraf “Tekbencilik” (Solipsizm) , bunlar herşeyin “düşünce” olduğunu söylüyorlar. Ortadan bakıyoruz. Sezgiyi (intuition) reddetmiyoruz ama çalıştığımız mitoslara da inanmıyoruz. İnansaydık, çalışmalarımızda tarafsız olamazdık.

Tarafsız araştırmacılıkta inanç mevzubahis değildir. Diyalektik bakarız. Hepsi birdir, etkilenmeyiz. Bizi ilgilendiren işin toplumsal boyutudur.

ESKİ SABETAYİZM VE NEO SABETAYİZM…

Selanik’ten ikiyüz Safarad yahudi ailenin soyundan gelen “Maminin” (inananlar), 1666’da müslümanlığa avdet eden kabbalacı “melankolik” peygamberleri Sabetay Sevi’nin izinde “gizli din” taşıyor, ikiyüzlü bir yaşam sürüyor, kendilerinden olmayana “acı soğan” adını veriyor, müslümanlarla (türklerle?) cinsel ilişkiyi yasaklıyor, iç evlilik yapıyor, bu kuralı bozanlara “kararmış” diyor, kapalı toplumlarında “fertility” yani doğurganlığı arttırmak için Eleusis’teki “orgia” benzeri grup seks uyguluyor, kendilerini “seçilmiş” olarak görüyor, “benzeme benzet” ilkesini esas alıyor, reenkarnasyona inanıyor, “Mesih Sabetay”ın “onsekiz” ya da “ondokuz”uncu enkarnasyonunda kıyametin kopacağına inanıyorlardı. Millenyalisttirler. Burada dikkatle vurguluyoruz ki sol kol patikadan gelen sabetayizm, Sabetay’ın nihai gelişinin işlenen günahların en çok arttığı zaman gerçekleşeceği ve bu yüzden günahların artmasının “kurtuluş”a vesile olacağı inancını taşıyordu ve ana akım Musevilik (sabetayistler onlara koferim –kafirler-adını veriyor) tarafından sapkın ilan edilmişti. “Sazanikos” isminin sabetayistlere Selanik’teki yahudiler tarafindan, iki su arasında yüzüp renk degistiren sazan balıklarına benzetildiklerinden dolayı verildiği yazılıyor. Buna “Eski (ancient) Sabetayizm” diyelim.

Jacob Frank’ın kurduğu Frankistler de sabetayizmin içindedir. Kendini Sabetay’ın halifesi ilan eden Frank, 1759’da Polonya’da bidolu Eşkenaz yahudinin kitlesel vaftizini yaptırarak hristiyanlığa döndürmüş. Frankistlerin de “günahın kurtarıcı gücü” olduğuna inandığı yazılıyor.

Yalçın Küçük, Türkiye entelijansiyasında önemli yeri olan sabetayistlerin 1948’de İsrail’in kuruluşundan sonra Cumhuriyet’e ihanet ettiğini, akademik kadrolar, hariciye, Yeşilçam, “eğlence ve sanat dünyası”, medya ve reklamcılığı çoğunlukla ele geçirdiğini, magazin ile ülke halkını uyuşturduğunu ve yozlaştırdığını onomastik adı verilen isim araştırmaları, güncel haberlerin takibi ve “modern mezar taşları” adını verdiği gazetelerde yayınlanan ölüm ilanları ile ispat etme çabasına girdi. Bunu o kocaman tarihi, iktisadi, siyasi ve sosyal bilgi birikiminin üzerine inşa ettiği için tezleri görmezden gelinemezdi. Karşıtezler üretileceğine kendisi ile kabaca alay edilmesi, durumu daha da şüpheli hale getiriyordu. Yalçın Küçük, hak etmeyen, ortalama zekâlı, yeteneksiz kişilerin, sabetayist kökenlerinden ötürü yükseltilmelerine, “bizim mahalle, bizim oğlan, bizim kız”, “iktidar da bizden muhalefet de”, “sağ da biziz sol da” hesabı, toplumun ortak zekasının, sorun çözme kabiliyetinin, estetik, sanatsal verimliliğinin iğdiş edilmesine, lobileşen ilişkiler içinde yürütülen kapitalist sömürüye, “üretilen korkuluklar”la Türkiye halkının faşizme karşı gazının alınmasına öfkeleniyor, süratle notlarını paylaşıyordu. Ödümüzü kopartan, bu komplo-sır ilişkiler ağının yalnızca Türkiye ile sınırlı olmaması, tüm dünyada sabetayizmin etkin olduğu şüphesi idi. Buna da “Yeni (Neo) Sabetayizm” diyelim. Neo Sabetayizm artık elitist bir ırkçı ideolojidir ve oligarşinin aletidir.

Mitos’un ne kadar saçma olduğu önemli değildir, önemli olan Hitler gibi bir akıl hastasının retoriği kullanılarak  pompalanan “aryan mitosu” ile dünyanın ateşe ve kana boğulmasının toplumsal, tarihi bir gerçek olmasıdır. “Arbeit macht frei” yazdılar ölüm kamplarının kapısına. Milyon sayfalık Ergenekon iddianamesinde de Agarta ve Şambala adlı efsanevi yeraltı kentlerinden, mitosdan bahsediliyordu. Mitoslarla insanlar hapsediliyor, yargılanıyor, müebbet hapis isteniyordu. Silivri’de kurunun yanında yaş da yanıyordu.

Sabetayistlere devamla, Polonya’dan Fransa’ya, yahudilerden, kripto ermenilere (hristiyanlarla evlilik serbest), Selanik, İstanbul, İzmir, Bursa, Akhisar, Milas, Bodrum’a, Manhattan ve başka yerlere yayıldıkları, islam tarikatlarından, masonluğa, İttihat ve Terakki’den, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarına, İsrail’in kurucu kadrolarına yayıldıkları, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ırkçı, faşist,  milliyetçi propagandada öncü rol aldıkları, “Güneş Dil Teorisi” ve türklerin beyaz ırktan olduklarını ispat çabaları ile Mars’tan geldikleri mitoslarını uydurdukları ve giderek “New Age” itikadlarının yayılmasında öncülük ettikleri, millenyalizm propagandasında bulundukları yazıldı. Bugün özüne baktığımızda neo-sabetayizmde şüphesiz o net, kesin, açık, pembe renkli deriye, kumral, sarı saçlara, renkli gözlere ve dik omuzlara, kafkasyalılığa olan hayranlığa bulanmış “Beyaz Adam” ırkçılığına evrilmeyi görüyoruz. “Suyun öteki yakasından gelenler” kendilerine “Beyaz Türk” diyor, Doğan Avcıoğlu’nun Ak Budun-Kara Budun analizlerini de istismar ediyorlardı, mizahçılara malzeme verirken. Efsanevi bir “quasi-divine” (yıldızlardan gelen- ilahi) bir “Gök-türk” ırkı yaratıldı, Türk Ordusu’ndaki her ere türklerin tarihinin “Mete Han”dan başladığı öğretildi. Buradaki ırkçılığı tespit etmek için salt Sabetay’ın kendini mesih ilan ettiği yıla 1648’e, kıyametin kopacağına inanılan 1666’ya gitmek hatadır, bu başımıza bela olan, savaşları getiren ırkçı mitosun kökeni 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başıdır. Madam Blavatsky ve Teozofi Hareketi ile ak büyü-kara büyü dehlizlerinden Aleister Crowley’in metinlerine uzanan mitos, anahtardır. Unutmamalı, herşey gibi mitos da değişir ve evrilir. Değişmekte ve evrilmektedir. Esas olan sömürüdür.

 

generic Plavix SOL-KOL-PATİKA-1-SABETAYİZM-serdar-anlağan_bedrettin_cömert

Şifreler yalnızca matematik ile yazılmaz. Evvel eski bilinen en azılı edebi bilateral şifreler, matematik dahilerince dahi okunamayan kadim şifreler, sezgi ile çalışan şairler tarafından alt üst edilip gözler önüne seriliverir. 1978’de Bedrettin Cömert’in, öldürülmesinin nedeni Hacettepe Üniversitesi’ndeki haksızlıklara karşı çıkması ve solcu olması değil, Cömert’in “Mitoloji ve İkonografi Notları” ile şifre okumayı diyalektik metotla öğretmesidir.

Şifreciler öldürülür. treating acne

Bu konuda yazmaya devam edeceğim. Bir sonraki yazıda  Atatürk, Aleister Crowley, Pauline Robinson Pierce, George W. Bush, Ayn Rand, Philip Rothschild ve Sinan Çetin’den bahsedeceğim.

Devamı var…

*Gülçin Çaylıgil, Yalçın Küçük’e kırgın ve kızgın öldü.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.