Bodrum Gündem

BENİM EBELERİM VARDI…

BENİM EBELERİM VARDI…
12.04.2015
0
A+
A-

Xenical pills order Levitra Dr.Bedriye Gürkan yazdıDr.Bedriye Gürkan/Bodrum

1979 yılı eylül ayının başında, öğleden sonra, altı yaşındaki kızımı ve beş yaşındaki oğlumla birlikte Yatağan-Turgut Sağlık Ocağına geldim. Eşyalarımızı getirecek kamyon ertesi sabah gelecekti. Bizi bahçede, ebe Suzan ve sağlık memuru eşi Osman karşıladı. Kırk yıllık tanış gibi kucaklaştık. Otel sordum gece kalmak için. Ağlamaklı oldular. Bizi evlerinde konuk edeceklerini, asla bırakmayacaklarını söylediler. O gece onlarda kaldık. (Sevgili eşim Karabörtlen Dağlarında Sıtkı Koçman’a ait maden işletmelerinde DEV-MADEN-SEN’i örgütlediği için yanımıza ancak on sekiz gün sonra gelebilecekti.)

Bomboş bir yapıdan ibaret olan sağlık ocağımızı, öbür çalışanlar (Hemşire Selma, sağlık memuru Edip) ve köylülerle birlikte donattık, her şeyiyle gerçek ve mükemmel bir sağlık kurumu durumuna getirdik. (Belki başka bir yazıda, bu serüvenin öyküsünü de anlatırım.)

Değerli ve eşi bulunmaz hocam, ustan Nusret Fişek’in “kızım” dediği öğrencilerindendim. Bize, iyi bir pratisyen hekim olarak yetişmemizi, sağlık ocaklarında “toplum hekimliği” görüşüne uygun çalışmamızı, ülkenin buna gereksinimi olduğunu öğretmişti. Ocağımıza bağlı nüfüsta, sağlık göstergelerinin düzeltilmesi için çalışacak, halkla, köylüyle iç içe olacak, en uçta yaşayanlara bile, “ücretsiz, eşit, nitelikli” sağlık hizmeti sunacaktım. (Böyle bir hizmeti eğitim alanında veren Köy Enstitülerini anımsadınız değil mi?). Hocamın şu sözü kulağımda küpeydi; “Ebeler, elin,ayağın”.

Üzerinde çalışırdık. Her günde yapılacak eğitimleri, toplanılacak evleri, izlenecek gebeleri ve çocukları, aşılama programını, ilgilenecek çevre sorunlarını, doğum kontrol çalışmalarını o günlerin boş kutularına yazardık. Küçük bir çay molasından sonra bir saat sürecek “meslek içi eğitim” başlardı. Ne çok soru sorar, ne çok şey öğrenmek isterlerdi. Derken eğitim de biter, çantalarını açar, eksikliklerini tamamlar, köylerine dönerlerdi.

Sağlık evlerindeki ebeler, köylülerin, hele köylü kadınların her şeyiydiler. Ebelerim, sabah 08:00 de mavi formalarını giyer, (bu forma giyme konusunu çok önemserdim. Çünkü, forma onların farklılığını ortaya koyar, görev ve bilgi ile yüklü olduğunu gösterir, saygınlık sağlar, böylece sözleri dinlenir, önerilerine uyulur, uygulanırdı.) bir saat kadar enjeksiyon, pansuman vb.. işlerle uğraşır, sonra program çizelgelerine uygun olarak çalışmak üzere, çantalarını, eğitim araç ve RİA (rahim içi araç) kutularını alır, yola düşerlerdi. “224 Sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası” nın temel direkleriydi onlar. Köyler arasında kilometrelerce yol yürür, akşam eve yorgun argın döner, ama yaptıkları işin önemini kavramış olduklarından, ertesi gün yeni bir heyecan ve enerjiyle yola koyulurlardı.

Doğum yaptırmak, başarmak zorunda oldukları çok önemli görevlerinden yalnızca biriydi. Gece-gündüz, soğuk-sıcak, yakın-uzak çantayı kapıp koşarlardı, heyecanla önden giden baba adayına yetişmeye çalışarak. Saatler süren bekleyiş, heyecan, o sırada hazır orada toplanmışlara eğitime devam. Sonra annenin canhıraş çığlığının ardından, avuçları arasında minicik bir konuk. İlk ağlayışı, ilk banyosu, ölçülerin alınması, giydirilip, mutlulukla gülümseyen annenin koynuna usulcacık yatırılması. Gebeliği izlenirken, lohusalık sağlığı, bebek bakımı, beslenmesi konusunda yeterli eğitim verilmişti anneye, ama şimdi hepsini yeniden anlatmak gerek. Şaşkın bakışlarıyla “acaba yapabilir miyim” diye soran anne, en iyisini yapabileceğine, kendine güvenmesi gerektiğine inandırılmalı. O arada, bir fincan köpüklü kahve ya da sıcacık bir bardak çay tüm yorgunluğu alır, gider. Ve, ebeanne, köyün üst başındaki iki çocuğun kontrolünü yapıp izlem bilgilerini kartlarına işlemek, köyün çıkışındaki RİA taktığı yeni gelinin yakınması olup olmadığını sormak üzere yeniden yola düşer.

Benim ebelerim vardı. O zamanlar “224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası vardı”.

Şimdi ikisi de yok. Özel klinikler, özel hastaneler, parayla satılan sağlık hizmeti, en son teknolojinin ürünü tanı aletleri var.

Başka bir yazımda, şimdi olamayanların neden yok edildiğini, bu nedenle kimlerin kazanıp, kimlerin yitirdiğini anlatmaya çalışacağım.

Yorumlar

  1. emel canseven dedi ki:

    harika yazmışsın bedriye hanım