Bodrum Gündem

Sevdim seni bir kere – Reyhan Bayındır Gönenç yazıları…

Bodrum’da Güzel Şeyler de oluyor…

ÇYDD’nin yemeğinde karşılaştığım, kendisine her bakışımda içimden iyi ki varsınız dediğim, Bodrum için  çırpınan bir Bodrumlu kadın Sn. Nuran Yüksel ‘Bodrum Böyle Sahne Görmedi’ yazımı beğendiğini söylerken,  “Bodrum’da böyle güzel şeyler de oluyor Reyhan” deyince fark ettim ki ben, Bodrum Gündem’e hep ‘hani sen ben bizim oğlan biz bizeyiz nasılsa içselliğiyle Bodrum’da gözüme batan görmeyi istemediğim olayları yazmışım.

Bunun nedeni olumsuzu görmeğe olan meylim değil de, daha yirmi günlük bir bebekken beni kucaklayan Bodrum’u, bana “Bu bizim goca Bodrumlu” diyen Bodrumluları; saf çocukluk anılarımdaki gibi yalın, tertemiz haliyle koruyabilme isteğimdendir. Ve ben, olumsuzlukları sorunun değil, çözümün bir parçası olmak için yazıyorum…

Nuran hocam haklıdır, Bodrum’da güzel şeyler de oluyor…

Ve ben her sabah gönül verdiğim Bodrum’da uyandığım, kültürümüzü yaşatan insanlarımızın arasında bulunduğum için mutluyum.

Ama ne yapayım, görmezden gelmeye çalışsam da olumsuzlukları, altı yüz yıllık  görkemli ‘Kale’me  çevirsem de hep yüzümü,  batıp duru gözüme… Ne mi?

Bu sabah Kumbahçe’mde, Belediye kahvesinde çayımı içerken, hala arpişele karşı bir uzay kapsülü gibi duran ATM’, ‘Kale’me karşı duran denizdeki kazıklar, Kumbahçe iskelesine yeni yapılan hiç gereği olmayan  köprü…Kıyılar bizimken önüne zincirler çekilmiş bir diskotek, bu zincirleri bağlamak için de vergilerimizle dikilen canım palmiyeleri kullanmış!

sevdim seni bir kere (9)Neyse zabıtadan dört eleman burada, söyledim. Baktılar. Eminim iletecekler ve eminim Bodrum’a gölge düşüren tüm bu görüntüler kalkacak.

Ben güzel şeyler yazacaktım bugün size, yazacağım da…

İnsanımızı anlatacağım…

Diğer konuları oy verip seçtiğimiz yerel yöneticilerimiz görüp, halledecek nasılsa…

Bodrum’da güzel şeyler de oluyor!

Zorlama değil!

Bizler, altında binlerce yıllık bir kültürün var olduğu toprakların çocuklarıyız.

Bodrum’da güzel şeyler oluyor.

Görmek isteyenler, haydi buyurun bu hafta Bodrum pazarına gidelim! sevdim seni bir kere (1)

Nisanda…

Haydi buyurun bu cuma Bodrum pazarına gidelim. İşi-gücü bırakın ve bugüne başka bir uğraş sıkıştırmayın. Güne ‘Bodrum Pazarı Keyfi’yle başlayın. Uzaklardaysanız atlayın gelin, dalından gün ağarırken koparılmış sebzeleri koyun sepetinize ve sonra seksen yıldır çarşı içinde kahve satan Hasan Fidan’ın pazar yerindeki ocağında bir yorgunluk kahvesi için.

Gerçi baştan söyleyeyim, öyle uzun boylu oturup pazardaki devinimin tadını çıkaramazsınız. Sepetinizdeki bakla birazdan yaramaz bir çocuk gibi kıpırdanmaya başlar. Enginar durur mu hiç, eve gidelim diye tutturur. Enginar zorlu çocuktur, özel çocuktur. Ona zaman ayırmak gerek.

Pazar sepetiniz dolu pazarda son turunuzu atarken bile, gözünüz hala tezgâhlardadır. Fena da olmaz hani, son anda unuttuğunuz dereotu ile göz göze geliverirsiniz.

Bodrum pazarı ile tanışıklığım eskilere dayanır, Bodrum’da taşıma aracı olarak yalnızca beş-altı Jeep’in olduğu altmışlı yıllara…

Bugünkü çarşı içinde kurulur pazar, Ziraat Bankası’nın önünden başlar, şimdiki Victoria pastanesinin olduğu yerde bulunan top sahasına kadar uzanır.O yıllarda her evde bir buzdolabı yoktur,  her evin bir tel dolabı vardır ama.  Yine de pazardan bir haftalık yiyecek alınır. Çünkü bugün adım başı rastladığımız marketler  henüz yoktur, biterse soğanınız anca komşuya gidersiniz. Hanımların sürdüğü tekerlekli pazar arabaları daha icat edilmemiş, otoparklar pazara gelen özel araçlarla dolmamıştır. Otopark da yoktur zaten.Küfe taşıyan hamallar vardır o yıllarda. Siz alışveriş yaparken ardınız sıra yalınayak yürüyen… Alır,  küfesine yüklersiniz. Ya da alış verişinizi yapıp satıcıya parasını öderken “bizim eve gönderiver” der, işinize dönersiniz. Kimse sormaz adresinizi.

sevdim seni bir kere (7)O yılların pazar sonraları babam işine dönerken, ben küfecinin bir adım gerisinde eve varırız. Benim görevim orda biter,  ilgilenmem sonrasıyla. Şimdiyse, o yılların acısını çıkarırcasına seviyorum pazar sonralarını da , aldıklarımı incitmekten korkarak sepetten çıkarmayı, onları tek tek okşayarak yıkamayı da… Kimini sarıp sarmalayıp buzdolabına yerleştirirken, kimini hemen ocağa koymaya bayılıyorum.

Peki, neden Bodrum pazarı derseniz; düzeni, çeşidi, en önemlisi  insanıdır.

Her şey usulünce özenle yerleştirilmiş, ayakaltı değildir, dağlar gibi yığınlar yoktur; her tezgâh butiktir. Ama beni Bodrum Pazarı’na asıl bağlayan satıcı kadınlarıdır. Onlardır  pazarın temel taşları. Üretirler ve sunarlar. Bir ürünü üretenin ellerinden almak, o ürünle ilgili ayaküstü veriliveren minicik bir tarif, bir saklama tavsiyesi, asıl alış-verişin önüne geçer. Bu üreten eller ürettiğinden emin, sepetinize kendi elleri ile yerleştirir malını; sevgisini de yanına koyar, öğle yolcu eder sizi.

Böylesi bir alış verişi hangi manav, hangi süpermarkette yapabilirsiniz ?

Kimi tezgahlarda  baş örtülerine sıkıştırdıkları çiçeklerle Çomakdağ’lı ablalar vardır. Kiminde, güneşin alnında çok uzun yıllar çalıştıkları yüzlerinden belli olan nineler. ‘Getirdikleri bir şişe süt, bir topak tereyağı, yarım kilo çökelek de olsa bu nineler her cuma gelirler. Kazandıkları  masraflarını  anca karşılar…

Bazı tezgahlarda  karı-koca birlikte çalışır. Hanım yoksa eğer o hafta, erkek biraz beceriksiz durur tezgah ardında. Evin hanımı evde yok der gibi bakar, kadını olmadan boynu bükük olur  O tezgahların… İkisi birlikteyse tezgah ardında o cuma;  kadınlarının fotoğraflarını çekerken korktuğunuz başınıza gelmez, Ege erkeği baş tacı ettiği kadınının ön planda olmasından, fotoğrafının çekilmesinden   rahatsızlık duymaz. “Benim hanımı artiz etcen gari”der, sonra gider kolunu boynuna dolar, gururla poz verir yanında. Ah Ege’m, denizim,  havam, altında onca uygarlık yatan toprağım; sensin bunun nedeni… Parayı uzatırım; kasa orda der kadınını gösterir, bilir yanında çalışan kadınının değerini, öpesim gelir bu  efelerin ellerini…

Espirinin,  birbirine sataşmanın bini bir paradır o sıra, “gazteci gızımız, fotoğrafları hafteye getir, gastede çıkmadan bi bakmek lazım” der…

Genç komşum Karadenizli Huriye, pazar dönüşlerimde elim kolum dolu  görünce sorar:

“Bu otların hepsini iki kişi mi yiyeceksiniz Reyhan abla!”

Yolculuğa çıkacağımı bildiği bir başka hafta,

“ Yarın yoksun ne alacaksın ki pazardan?”

Benden dökülür inciler:

“İnsanımı görmeğe gidiyorum!”

Evet, ben bazen alış-veriş yaptığım Esengül’e geçmiş olsuna, bazen haftaya getiririm dediğim boş şişeleri Ayşe’ye vermeye, bazen de ısmarladığım bir  kilo turuncu  almaya  giderim Bodrum pazarına. Kimi cumalar sepetimde yalnızca  limonla dönerim evime ama misler gibi kokar soframda. Haftaya bir demet lale renklendirir masamı, sonraki hafta sümbülündür, fransuvalar açar daha haftaya…

Bir hafta çintar, bir hafta kenker pişer; ardından acı ot, arapsaçı gelir. Her haftanın heyecanı başkadır Bodrum pazarında…

sevdim seni bir kere (5)Her haftanın değişmezleri de  vardır elbette. Yufkacı kadının önünden geçerken, yufkalarını serdiği “bayram şekeri” dediği desenli  kanaviçe örtüyü göremeyince sorarım nerde diye, ‘yıkadım’ deyince içim rahatlar.

Yan tezgahtan; ekmekler-börekler- yaprak sarmaları arasından bir demet çıra bana bakar o sıra…

Peynirciler, zeytinciler, baharatçılar yan yana her hafta sizi karşılar.

Baharın yıldızını soracak olursanız körek mantarıdır. Körekse sarı çiçek açan,  arapsaçının büyüğü bir bitkidir. Arapsaçını da soranlara, farzdır artık Bodrum pazarı.

Ot ayıklama, börek hamuru tarifleri, kapağından zeytinyağı tadım sahneleri arasında dolaşırken sersem olursunuz. Sepetçi ve tahta kaşık ustası, sorduğunuz sorunun yanıtı dışındaki her şeyi anlatır size o sıra, tezgahlar arasında bir çaycı dolaşır, pazarın tam orasında Muğla simidi çıkar karşınıza, ardından mis gibi bir kahve kokusu yayılır yine pazara…

Bu hafta, Özer Büfe’de içiyoruz kahveleri. Yan masada, sahibi Osman usta ve eşi Suzan abla kahvaltı ediyor,  pazarın en güzel ürünleriyle. Yağda pişmiş yumurtanın sarısı kavuniçi, üstü maydanozlu. Büfe dediğime bakmayın, burada yemek de var, kahvaltı da. Has zeytinyağı ile pişmiş kuru fasulyesi ise özel!

Karşı tezgahtaki genç kadının, çuvaldan çıkardığı marulun sararmış dış yapraklarını ayıklarken, bir kaşı inip kalkıyor. Aklından kim bilir neler geçmekte. Marullar dizildi. Kapağına delikler açtığı bir pet şişe ile ıslatıyor şimdi onları. Bitişik tezgahtaki yoğurtçu abla, süzme yoğurdunu plastik kaplara beceriyle doldururken, kenarlarını parmağı ile hafifçe siliyor.

Alçak taburelere oturmuş çay içen pazarcı esnafı hesap öderken, “yengeme selam söyle” diyor Osman Usta. “Edem akşam” diyerek uzaklaşıyor adam.

sevdim seni bir kere (4)Suzan abla: “Bu yaştan sonra yardım etmek benim neyime, ama seviyorum cumaları gelmeyi…  Hem köyden gelen akrabalarımı görüyorum.”diyor. Bu arada elindeki tabaktan,  yumurta-yağ-yoğurt-şeker ile yaptığı, yağda kızartılmış, kalburabasma denilen şerbetsiz hamur işini, yabancı turistlerin ağlamakta olan üç yaşlarındaki çocuğuna ikram etmekte.

O sıra, ayakkabı satan bitişik dükkanın elemanı yeni yetme yakışıklı  İlker, kollarını iki yana açıp, göğsünü hafif  öne çıkararak “Sevdim seni bir kere, başkasını sevemem” şarkısını, Osman Usta’ya bakarak söylerken, dükkandan içeriye giriyor.

Ben de, Bodrum pazarından çıkarken söylüyorum aynı şarkıyı…

“Sevdim seni bir kere…”

[email protected]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.