Bodrum Gündem

YA CUMHURİYET YA DA ÜMMETÇİ DİKTATÖRLÜK…

YA CUMHURİYET YA DA ÜMMETÇİ DİKTATÖRLÜK…
25.10.2015
0
A+
A-

zihni_cetiner_haber_1            Bu yazı 7-Haziran-2015 seçimi için yazılarak “YA CUMHURİYET YA DA ÜMMETÇİ DİKTATÖRLÜK” isimli kitabımda yayınlanmıştır. O günden bu güne ülkede çok şey değişmiş ama yazı güncelliğini yitirmemiştir. Bu gün, o günkü şartlardan daha ağır ve zor şartlarda ülke siyasal karanlık bir sürece girmiştir. Okuyuculardan anlayış bekleyerek 1-Kasım 2015 seçimleri için okunmasını uygun bularak Bodrum Gündem Sitesi’ne göndermiş bulunuyorum.

Saygılarımla.

buy Cialis Soft online Buy Natrexone Zihni Çetiner

Order Clonidine Online SON SÖZ (Sunuş)

            Bu güne nasıl geldiğimizi geriye bakarak değerlendirdiğimizde yarının nasıl olacağını ve bizi nereye sürükleyeceğini anlamakta güçlük çekmeyiz. AKP emperyalizmle işbirliği içerisinde ve O’nun Orta Doğu’daki çıkarlarını korumak için kurdurulmuş bir siyasi yapılanmadır. Bu program kısaca BOP olarak tanınmaktadır. Eş başkan olarak da AKP’nin kurucu başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan belirlenmiştir. Söz konusu bölgedeki görevleri de Müslüman Devletleri ılımlı İslam’a dönüştürmek ve emperyalizmle çatışmayan uysal birer ülke konumuna getirmektir.

Elbette bu hedefe varmak için önce kendi ülkesinden başlaması gerekmektedir. Siyasal değerleri ve bunun için de laik Türkiye Cumhuriyeti’ni yavaş yavaş İslamlaştırması ön koşuldur. İşte bu amaçla Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadar sosyal ve siyasal değerleri varsa onlara dört elle sarılması kaçınılmazdı. Nitekim insan hak ve özgürlüklerini söylemleştirip, yıllarca bu değerler için savaşım veren solculara yanaştı. Bu gurup içerisindeki dönekleri ve sonradan liberalleşenleri büyük bir maharetle kendine yandaş yaptı. Bu hedefe varmanın en kolay yolu da Avrupa Birliğine giriş için kollarını sıvamasıydı. Kendi kurdurttuğu dernek ve platformları bu amaç için seferber etti. Medya her saat başı bu dernek ve platformların üyelerine programlar yaparak, insanları akıl tutulmasına çarptırarak şartlandırdı. Cumhuriyetin geçmişteki hatalarını abartarak, saptırarak eleştirdiler. Bu akıl tutulmalarını sağlamak için ihale vererek zenginleştirdikleri iş adamlarından topladıkları ile hazine ve bankalardan bunlara sağlanan paralarla yazılı ve görsel medyayı hakimiyetine alarak tek sesliliği ülkenin tepesine çöreklendirdiler.

Tarihle hesaplaşma adına Cumhuriyet tarihi’ni çarpıtarak, din temeli üzerinden yeni tarih yazmayı hedef edindiler. Yazılan bu tarihi çürümüş, içi boşalmış Osmanlı’nın geçmiş ihtişamlı tarihi ile süsleyerek halka umut aşılamaya kalkıştılar. O Osmanlı ki, en büyük Sultanı Kanuni Süleyman döneminden itibaren bozulmaya başlamış ve giderek yirminci yüzyılın hasta adamı olmuştu. Bu durum görmezden gelinerek, Osmanlılaşmak algısını yaratmak amaçlanır oldu. Tarih yenileniyordu ama tarihin yeniden yaşanılamayacağı görmezden geliniyordu… Osmanlı’nın kuruluşunun ilk dönemlerinde yaptığı fütuhatlar ile elde ettiği zenginliği dillerine pelesenk yaparak, borçlanıp gelişme sevdasına kapılıp, devraldıkları borcu üçe beşe katlıyor ve bununla da övünüyorlardı. Mirasyedi gibi, Cumhuriyetle birlikte kazanılan zenginlikleri satarak, üretim yapmadan, ekonomiyi yolsuzluk ve rüşvetin boyutlarını içerisine hapsettiler. Yoksunluk ve yolsuzluğu toplumun üzerinde hayalet gibi dolaştırarak, devleti soyarak zenginleşmeyi, aileden başlayarak yakın akraba ve dostları ihya etmeyi politik ilke edindiler.

AKP iktidara geldiğinden bugüne kadar içinde giz olarak saklı duran çatışma mitini, ülkeyi kamplaştırıp kutuplaştırmak suretiyle sağlamış bulunmaktadır. İktidarlarının on ikinci yılında bugün ülke, bir birleri ile çatışmaya hazır üç ayrı guruba ayrışmış bulunuyor. Ne acıdır ki, bunlar :Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Laik-Anti-laik olmak üzere üç ayrı gurupta toplanabilinir. Bunlar arasındaki herhangi bir çatışmada geçişler olsa da, temel ayrılık bu şekilde gözlemleniyor. Bu iç çatışmanın dışında misyon olarak yüklendikleri BOP projesi gereği olarak da komşu ülkelerin iç işlerine karışarak çıkarılan çatışmanın, gün geldiğinde ülkemize de sıçraması ihtimal dahilindedir. Bölgenin İslamlaştırılması AKP’nin hayallerini süsleyip genişleten bir hülyadır.

Çözüm ve barış süreci adı altında yürütülen Kürt sorunu, bir seçim oyunu olarak kullanılmakta ve masa üstünde bir bomba gibi durmaktadır. Ne zaman ve nasıl nerede patlayacağı belli değildir. Şimdiye kadar söz verip de çözümledikleri hiçbir konu bulunmamaktadır. Siyasetleri, her olguyu sürümcemede bırakarak zaman kazanıp, iktidarlarını korumaktan geçmektedir.

Eğitimi dinselleştirerek geleceğin gençlerini Cumhuriyetin kazanımları ve yaşam tarzından uzaklaştırıp, İslamlaştırarak Orta Doğu’nun Müslüman ülkelerine benzetmek istemektedirler. Bu oluşum giderek laik cumhuriyetin yerine İslamlaşmış bir yaşam tarzı dayatmaktadır. Ortadoğu’daki bağnaz İslam’la özdeşleşmiş feodal yapılı ülkelere özenerek İslamlaşmak, ancak orta çağ zihniyetine bel bağlamış AKP düşüncesi ile mümkündür. Böyle bir anlayış demokrasiden uzaklaşıp otoriter ve totaliter bir devlet yapısı ile gerçekleşir.

Devletin laik olmadığı bir sistemde insanların laik olma şansı yoktur. Akıl ve mantıktan yoksun, doğmalara bağlı bir düşünceden ne çağdaşlık ne de ilerleme beklenebilir. Cumhuriyet Osmanlı’dan devraldığı medrese ve batılı eğitim sistemini birleştirerek, çağdaş bilime dayalı yeni bir eğitim oluşturdu. Bunun anlam ve içeriğini de M:Kemal “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek açıkladı. Bugün AKP iktidarı ilkokuldan orta öğrenime ve yüksek öğrenime dek yeniden çağ dışı medrese eğitimine dönüş gayreti içine girmiş bulunmaktadır. Ana okulundaki çocukları besmele ile derse başlatıp başını örtenler bilgi çağı ile bağdaşamaz.

Kadınları üretimden uzaklaştırmanın yolu onları çok çocuk sahibi yapmaktan geçer. Bu amaçla da beş çocuk doğurmaları için çeşitli yöntemlerle kadınları teşvik etmektedirler. Kadınları çalışmayan ve üretim dışı bırakılan bir toplumun gelişmesi asla olası değildir. Doğum izinlerini uzatarak anneleri aslında iş bulamaz konuma sürüklemektedirler. AKP ve onun yöneticileri kurnaz tilki rolü oynamakta usta olduklarını her konuda olduğu gibi bu konuda da göstermektedir.

Ulusal hiçbir değere sahip olmadıklarından üniter devlet yapısını eyaletlere dönüştürerek bölgesel çatışmaların kapısını aralamaktadırlar. Tarihte ve dünyada devletlerin küçük parçalara ayrılarak varlıklarını sürdürdükleri görülmemiştir. Merkezi otorite yitirildiği anda eyaletlerden biri güçlendiğinde diğerlerini yutmaya çalışacaktır. Bunun en somut örneğini Anadolu Selçuklu Devletinin çözülmesi göstermektedir. Parçalanıp ayrılan Beylikler, zamanla Osmanlı tarafından tarih sahnesinden silinmiştir. Bugün dünyada var olan federe devletler eyaletler birleşerek oluşmuştur. Bunun aksini söylemek ve uygulamak ülke adına bir ihanettir. Uniter devletin temel yapısı, içindeki etnik unsurları eşit birer yurttaş olarak var saymaktan geçer.Bunun için de, İnsan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı, etnisiteler arasında ayrımcılık yapmadan, yurttaşlarının hak ve hukukunu bileşik kaplar örneği göz önüne alınarak eşitlemek gerekmektedir.

Tüm bu yukarıda belirtilen AKP uygulamaları, ülke için tehlike çanlarının çaldığının göstergesidir. Haziran 2015 te yapılacak seçimlerde özgür ve demokratik bir ülke için, sen-ben kavgasına son vererek AKP ye karşı yekvücut olmak kaçınılmazdır. İdeolojik ve kariyer kavgasından uzak durarak, yurtseverlik ve devrimci fedakarlık yapılmalıdır. Yeni bir sultan yaratmamak, tebaalaşarak köleleşmemek istiyorsak, önümüze hedef olarak ulusal demokratik bir cumhuriyet için birleşme ve dayanışma bilincini koymalıyız. Bu kavga yalnız bugünlerin değil, aydınlık yarınların kavgasıdır!

Kendine çağdaş, laik, özgür yurttaş diyen her birey, karanlık ümmet zihniyetinde boğulmak istemiyorsa; AKP ve O’nun sultanına dur demek için sandık başında oy vermeli ve kaderini kendi elleriyle oluşturmalıdır. Cumhuriyetin Anadolu’nun bir aydınlanma çağı olduğu unutulmadan, O’nu koruma bilinci eylem kılavuzu yapılmalıdır. Yoksa yarın çok geç olacaktır.

Yorumlar

  1. İstisnai bir insandır.. Deneyimleri ile benzersiz bir insandır.. Gerçekten benzersiz..Yaşamının en verimli çağlarında Önce Harpokulunda 22 Şubat ve ardından 21 Mayıs (Ki Harpokulunun Tempo Majörüdür ve 21 Mayısda Ali Elverdiyi tutuklayan Harbiyelidir… Sonra İdam cezası.. Af.. Gel.. 68 Gençlik hareketine -geç çıktığı için- biraz gecikmeyle katıl.. Git Filistine Sana Üs Komutanlığı teklif edilsin.. “Ben buraya savaşmaya geldim” de ve Reddet.. Yalnız başına bu üç deneyi yaşamış kim vardır?. 21 Mayıs (Hapis-İdam-Af) … 68 Devrimci Gençlik Hareketi (Daima en önde hep karar noktasında) … Filistin. (Üs Komutanlığını reddet sade bir savaşçılığa soyun) .. Dön Türkiyeye (Mecburen Suriyede Hafız Esad darbe yapmıştı) Anlı-şanlı Tariş-direnişinde en önde ol.. Rahmetli Belediye Başkanı Aydın Erten’in “O’dur önderimiz” dediği insan..Sonra ..Sonra bir hüzünlü ve zalim öyküdür hayat… Zihni Çetiner… 74 yaşında.. Aklı başında ve kalemi ile hala anlatmaya çalışıyor.. Av. Mustafa İlker GÜRKAN