Bodrum Gündem

BİR İSTANBUL GEZİSİ, BİR İSTANBUL MASALI…

2015 yılının son günü 31 Aralık Perşembe günü öğlen vakti, Süleymaniye camisinin Boğaz’a bakan arka bahçesindeyim, otuz santimden fazla kar var, sislerin içinde Galata köprüsü , Eminönü görünmüyor, Yeni Cami’nin minareleri belli belirsiz, iskeleye yanaşamayan şehir hatları vapurlarının çanları, düdükleri, kargalar, martılar çığlık çığlığa bağırıyor. Tam Orhan Veli şiiri ; “İstanbul dinliyorum gözlerim kapalı / Kuşlar geçiyor, derken / Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık / Uzaklarda, çok uzaklarda / Sucuların hiç durmayan çıngırakları.”

sabahattin efe istanbul izlenimleri (11)

İstanbul’da böyle bir kar yağışı, 1977 ‘de üniversiteye başladığım senelerde yağardı, yıllarca doğru dürüst bir yağmadı, şimdi Doğa diyor ki ;“ Alın size kar yağışı, istersem o diktiğiniz gökdelenleri, köprüleri, binaları da göstermem, işte böyle gözünüze perde takarım, sise boğarım.” Mimar Sinan eseri Külliye’nin kubbeleri pamuk gibi kar örtüsü altında, öğlen vakti hava bir anda kararıyor, artık kar lapa lapa yağıyor. Fotoğraf makinası 1/30 örtücü hız gösteriyor, çekmeyi kabul etmiyor, ikiyüz üçyüz iso artırımı ile eşdeğerlik yasası gereği 1/100 enstantane, keskin çekim için 14 diyaframda, Yeni Cami hizasında görünmeyen bir vapurun sis farı tarama yapıyor kadrajı bozuyor, vapur tam tornistanda iken ışık sabitleşiyor, deklanşöre basıyorum.

sabahattin efe istanbul izlenimleri (15) order colchicine Proscar without prescription

Cihan padişahı Sultan Süleyman türbesinde yalnızlık içinde, açık kabristanda bir çok akrabası, bahtsız şehzadelerinin mezar taşları yan yana yatıyor. Avludan çıkış kapısına doğru kar fırtınası, kar taneleri ipek kozaları gibi uçuyor, Karacaoğlan der ki;“ İncecikten bir kar yağar / Tozar Elif Elif diye / Deli gönül abdal olmuş / Gezer Elif Elif diye… Üniversitenin yüksek duvarı üzerindeki bahçede öğrenciler kar topu oynuyorlar, bizler 12 eylül öncesinin teröründe bu bahçede oynayamadık, oynayın hem de böyle kızlı oğlanlı oynayın inadına diyorum.

sabahattin efe istanbul izlenimleri (9)Nasıl olsa oğlumun sınavdan çıkışına iki saatim var, Bakırcılar caddesinden Kapalıçarşı’yı tutturuyorum, Fesçiler kapısından içeriye uçuşan kar taneleri ile birlikte arkadan ittiren rüzgarla giriyorum, işte renkli dünya, şallar, ipekler, her Avrupa’lının rüyalarına giren o mistik hava. Kemahlı Recep’in duvar dükkanı önünde duran oğluna “ Baban nerede ?” diye soruyorum, içeride handa olduğunu söylüyor. Recep’in dükkanı duvar tapulu, duvarda yerden yukarıya her türlü hakiki deriden çanta, cüzdan, kemer, eldiven var. 1992 yılında elli iki mirasçılı bir aileden bu duvar tapusunu satın almıştı, tapu işlemini vekaleten ben yapmıştım. Duvar tapusu olur mu ? demeyin, Cevahir Bedestenin de dolap tapuları da vardır.

sabahattin efe istanbul izlenimleri (13)

Kapalıçarşı daracık sokaklardan, daracık dükkanlardan başka, içerlek hanlardan oluşur, Recep’in handaki depo dükkanı, fıskiyeli hanın üst katında, bahçeden mermerleri aşınmış dar basamaklardan çıkılır, Recep benim bildiğim 30 senedir üç metre enindeki dükkanda aynı masada, aynı camekanlı vitrinin önünde oturur. Küçük ekranlı bilgisayarında “ Mihriban “ çalıyor. Duvarda bol çeşit olmadığından, turistler hana getirilir, daracık merdivenden üst kata çıkarlar, ayıp olmasın diye çay içerken bardağı elimize alıp kalkarak yol vere vere sohbet ederiz. Recep’in müşterileri genelde Boşnak, Sırp, Romen, Rus, “ Ah o uçağı düşürdüler ya bittik, hiçbir yılbaşı hiç böyle tenha olmamıştı. “ diyor.

sabahattin efe istanbul izlenimleri (8)İki saatlik sınavdan çıkan oğlum arıyor, Beyazıt kapısı önünde buluşuyoruz, tramvayla Sultanahmet’e gidiyoruz, güneş çıkıyor, göz kamaştırıcı bir beyazlıkta turist kalabalığı içinde Bizans’ın At Meydanına yürüyoruz. Dikilitaş, altı minareli Sultanahmet Camisi kubbeleri ışıklı bulutlar içinde parlıyor. Alman İmparatoru Wilhelm’in 1901 yılında Sultan Abdülhamit’e hediyesi Alman Çeşmesinin muslukları donmuş. Tam otuz sekiz yıl önce 1977 yılının sıcak bir eylül günü tek başıma Beyazıt’ta Hukuk öğrenci bürosuna kaydımı yaptırdıktan sonra yürüyerek buraya gelmiştim, yüzümü yıkamıştım, hippilerin zamanıydı, Nepal Katmandu otobüsleri, harmanili uzun gömlekli Pakistanlılar, kaldırımda kahveler, ayı oynatıcıları, çok sayıda yaldızlı şişeli ayakkabı boyacısı, limonata satıcısı vardı. Onsekiz yaşımda bu şehre o pejmürde haline bakmadan aşık olmuştum.

Clonidine without prescription sabahattin efe istanbul izlenimleri (3)     İstanbul’un kendisi masalsı, mevsimleri, her an değişen havası, zamanla ayrı kalsak ta, yüzünü saklasa da fettan şehir değildir. İlk iki sene vakit buldukça, terörden üniversite kapalı olduğunda arkadaşlarla turist rehberliği yaptım, her sokağını, her sırrını öğrenmeye çalıştım. Ayasofya’nın ikinci katında mermer trabzan üzerine tam binyüz sene önce Vikingli askerin çakıyla yazdığı “ Halvdan buradaydı.” yazısı, Yerebatan Sarayının en dibinde köşede suyun içinde beyaz mermerden sütun altındaki ters dönmüş kadın başı devasa Medusa heykeli, Mahpeyker Kösem Sultan’ın inşa ettirdiği Büyük Valide Hanın ortasında servetini sakladığı Eirene Bizans Kulesi ve “İstanbul Ayaklarımın Altında” dedirten her turistin çıkmak istediği hanın kubbeli çatısı, benim arada bir uğradığım İstanbul’ la halvet olduğum tavaf yerlerimden bir kaçıdır, ama bugün aramıza giren hava muhalefeti nedeniyle bunlar mümkün değil.

sabahattin efe istanbul izlenimleri (6)     Sultanahmet’e gelinir de, en hakiki köftecinin üst katında At Meydanını seyrederek, piyazlı, irmik helvalı, biber turşulu köfte yenmeden gidilmez. Öz Hakiki Koç otobüsleri gibi yan yana dizilmiş çok sayıda köftecinin arasından “tarihi markalı” olanı seçiniz. Bu günlük gezi bu kadar, tramvayla Bakırköy’e eve dönüş, taksiler çarpışan arabalar gibi yokuşlarda kayıyor, bu yılbaşında herkes evinde durdu.

İstanbul’u gezmeye yeni yılda devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.