Bodrum Gündem

Mayamız Köy Enstitüleri / Serdar Kızık (Bağımsız) Yazıları…

Mayamız Köy Enstitüleri / Serdar Kızık (Bağımsız) Yazıları…
02.02.2016
0
A+
A-

Serdar Kızık/02 Şubat 2016

Arkadaşlarımın gözünde hep, “Ne kadar şanslı bir çocuktum ve bunun kıymetini bilmeliydim”.
Çok iyi bir babam vardı çünkü.
Başına buyruk davranışlarımın ve büyüklerimin deyimiyle “iflah olmaz” yaramazlıklarımın sürdüğü o dönemde, babamın sıkı sayılabilecek bir disiplin anlayışıyla, arkadaşlarımın bu değerlerdirmelerini bağdaştıramazdım bir türlü.
Hiç unutmam, ilkokul 5. sınıfta arkadaşlarımın müfettiş amcası, benim babam, mandolin, keman öğretirdi.
Çocuklar bir ay sonra bir kaç şarkı, türkü çalmaya başladılar. Oysa ben halâ “tramolaya devam” etmeliydim!
Sıkılmıştım, fa… sol… la…
Anneme yakındım:
“Görüyorsun bak, onlara öğretiyor bana gelince tramola…”
Neredeyse mandolini bir kenara atacaktım ama anneme göre çalışmalı, bırakmamalıydım.
Onun hatırına devam ettim…
Bir yıl sonra “Çok kızıyordun ama bak, iyi çalıyorsun” demişti annem..
Altyapının, sıkıcı teknik çalışmaların yararı anlaşıldı… Babamın ilkesiydi, her işin temeli sağlam atılmalıydı…
Aklımda kalan başka bir ders, ortaokul döneminden…
Yaz tatili, daha çok oyun, dinlenme, eğlence değil, çalışma dönemiydi benim için.
Yatılı okul dönüşü daha birinci haftada evin kütüphanesindeki Varlık Yayınları’ndan kitaplar, önüme konurdu.
Seçilmiş dünya klasiklerinden her biri, bir haftada okunacak, on sayfalık özet çıkarılacak, babama sunulacaktı.
Ne tatil yani !
Doğrusu isteyerek değil, evin huzurunu dikkate alarak okur, özetler, “gereğini” yapardım.
Bir ara aklıma gelmedi değil, kitapların başı, ortası ve sonununu okuyup, durumu idare etmek.
Ama babam kül yutar mıydı hiç!
Zorunlu okumalarım bir süre sonra gönüllülüğe dönüştü. Başka bir dünyaydı sanki… Her bir kitabın kahramanı gibi görmeye başladım kendimi.
Bu anlamda birbirine benzer iki yaz tatilinin ardından Gümüşhane Öğretmen Okulu’na gittiğimde, edebiyat öğretmeni ilk derslerden birinde sordu:
“Klasiklerden hangilerini okudunuz?..”
Baktım sınıfta kalkan bir kaç el… Bir kaç kitap sayıldı…
Sıra arkadaşıma hepsini okudum dedim, öğretmen duydu.
“Gerçekten mi?” diye sordu.
Sıralamaya başladım… Bu arada sözümün gerçekliği üstüne sınav da oldum.
Daha sonra söylediğine göre edebiyatçımız, bana inanmamış, testen geçince “doğru” demiş içinden, aynı zamanda şaşırmış; çünkü saydıklarımın arasında kendisinin bile okumadıkları varmış.
Ardından derslerimiz bir kaç arkadaşın da katılımıyla edebiyat sohbetlerine dönüşmeye başladı. Sınıfta edebiyat günleri….
Yazın tuğlaları üst üste dizilmeye başladı yıllar içinde…
Bugün sürdürdüğüm mesleğimde erken yaşta “mecburen” okuduğum kitapların etkisi büyük olmalı, daha doğrusu babamın…
Daha çok, sayısız örnek var yaşamımda. Hicri Bey, Kızılçullu ve Hasanoğlan’da aldığı eğitimi, çocuklarına da yansıttı. Elleriyle yaptıkları okulları gibi, önce sağlam bir temelle başladılar her işe. Daha sonra tek tek örerek tuğlaları, binayı çıkardılar.
Mayamız Köy Enstitüleriyle kuruldu böylece. Çocuklarımızın mayaları da…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.