Bodrum Gündem

İFTARLIK GAZOZDAN, MİNDOS MANDALİN GAZOZUNA…

nuran-yüksel-yazıları-iftarlık-gazoz
Pazar gününü keyifli geçirmek için Muğla Ula’da çekilen “İftarlık Gazoz” filmini izlemek üzere sinemaya gittik. Zar zor arabamızı park edebileceğimiz bir yer bulduktan sonra sinema salonuna ulaştık. Adeta izdiham yaşanıyordu. İnsanlar soğuğun da etkisiyle olsa gerek, kapalı mekanlara akın etmişlerdi.
Otoparkları ateş pahası olan, insanların, gençlerin ve çocukların ilgisini çekmek için hiçbir etkinliğin olmadığı, çakma sahte markaların satıldığı dükkanlardan başka açık mağazanın bulunmadığı Bodrum çarşısının neden boş olduğu gün gibi açıktaydı.
Neyse içim acıyarak yürürken, özellikle yiyecek bölümlerinde hiç yer olmadığını gördüm…
Hemen her gün fast-foot ile ilgili olumsuz haberleri duyan büyükler, sanki hiçbir şey yokmuş gibi çocuklarının ellerinden tutarak sıra bekliyorlardı. Kim bilir belki bir günlük de olsa evde yemek yapmak istememenin sonucudur diye düşündüm.

*****

iftarlık gazozKafamda uçuşuveren bu düşünceler ile sinema salonunun önüne kadar geldik ve bizde biletlerimizi almak için kuyruğa girdik. Komedi tarzında, hoş bir film izleyeceğimiz için mutluyduk. Sinema klasiği patlamış mısırlarımızı ve sade gazozlarımızı alarak yerlerimize oturduk. Filmin ilk 15-20 dakikasında beklediğimiz gibi kimi zaman kahkahalar ile kimi zaman hafifçe gülümseyerek izliyorduk filmi. Ancak dakikalar geçtikçe kahkahalar ile izlemeye odaklandığım komedi filmi içimi daraltmaya başladı. Sadece gülmek için izleyeceğimi sandığım film, sanki bir zaman tünelinin içine çekiyordu beni.
1970’li yıllar…
Bizim kuşağın ilk gençlik yılları Türkiye’sinde, barış, huzur ve sevdaların her daim yaşandığı, aydınlık, güler yüzlü insanların kenti Muğla’da geçiyor filmin konusu.
Orada yaşayan bir ailenin çocuğudur Adem.
Gazozcu ustası olan Cibar Kemal usta, yörenin toprak ağası (Muğla’nın en güzel yaylalarından birinde olan Süpüroğlu restoranın sahibi, dostumuz Saadettin beyin oyunculuğuyla da hem heyecanlandık, hem de gururlandık doğrusu) üniversiteli hayatı sorgulayan oğlu, yöre insanın yaşamlarından, hayallerinden kesitler. Dönemin siyasi gelişmeleri, din, siyaset ve halkın üzerindeki yansımaları. Gelişmelerle, yanlış öğretilerle geleceklerinde çeşitli travmalar yaşayacak olan çocukların, gençlerin çaresizlikleri.

Tamam tamam sustum. Niyetim elbette filmi anlatmak değil… Gayem sadece filmin hissettirdikleri ile bir kez daha, güzel yarınlar için yürüyüşümüzdeki yaşadıklarımız sorgulamamdır.

*****

Filmden çıktığımda; gözlerimde yaş, kalbimde ise insan olmanın ve insan kalabilmek adına harcanan çabalarımız, çaresizliğimiz ve omuzlarımızda artık taşımakta zorlandığımız bir yük vardı sanki.
O an sadece yalnız kalmak istedim. Yalnız kalıp bağıra bağıra ağlamak istiyordum.
Hasret kaldıklarımız, ilk gençlik yıllarındaki yaşadıklarımız, hayallerimiz, yanlış politikalar ve önyargılarla insanların ellerinden alınan değerleri, analarımızın henüz bıyıkları bile terlememiş çocuklarının acılarıyla yanan yürekleri.
Bugün, Sonuç ne?
Değişen ne?
Koca bir hiç!!!
Film eleştirmeni değilim, lakin şunu net olarak söyleyebilirim; bu film sadece “güzel veya çirkin” deyip geçilecek, herhangi bir komedi filmi olmamış. Bu film yaşananların, hatta yaşanmaya devam edilenlerin, bir çok konu üzerinde yeniden düşünülmesi ve tartışılması gerektiğinin mesajlarını veren bir film olmuş.
Bizler Ege’de, özellikle de Muğla’da, Bodrum’da yaşadığımız için çok şanslıydık. Bu coğrafyadaki insanlar, inançlarını, sonuna kadar özgürce yaşar. Herkes birbirine saygılıdır. İnanç, din her zaman akıl çerçevesinde sorgulanabildi. Peki ne oldu da bugünlere gelindi? Barışı, özgürlüğü içselleştiren bölgelerde dahi korku, tedirginlik ve mutsuzluk hakim olmaya başladı.
Ülkemizde olduğu gibi yöremizde de tarım neredeyse yok oldu, oluyor. Tütün işlenen tarlalarda, yukarıdan bakıldığında geceleri ellerindeki fenerlerle binlerce ateş böceğinin dalgalanması zannettiğimiz, insanların coşkusu yok artık. Artık tütüne olduğu gibi yanlış politikalarla birçok tarım ürününe uygulanan kotalarla yok edilen değerlerimiz ve insanların umutsuzlukları hakim.
Bodrum’da yıllardır uygulanan yanlış politikalardan nasibini alarak, freni patlamış kamyon misali bir bilinmeyene doğru hızla ilerliyor.

******

mindos mandalina gazozu (6)Muğla’nın en büyük ilçesiymişiz. Bu nasıl bir büyüklüktür, nasıl bir büyümedir. Büyümek plansız bir şekilde artan nüfus mudur? Bu büyüme hızıyla güzel kasabamız nereye kadar, nasıl büyüyecek acaba? Büyüdüğünde ise Bodrum, Bodrum olarak kalabilecek mi?
Bizleri, Bodrum’un çocuklarını büyütüp okutan, çeyiz paramız olan, mandalin, narenciye yok artık. Bugün geliri kendisine yetmeyen mahsul, fırtınanın da yardımı ile yerlere dökülüp ziyan oldu. Bitez’de, Ortakent ve Gümüşlük’te son fırtınayla yere düşen mandalinler ile toprak turuncu renge büründü. Adeta mandalin denizine dönüştü bahçeler. Her sabah sağlıklı bir yaşam için çıktığımız yürüyüşler zehir oldu.

******

Şimdi gelelim başlığımızın ikinci cümlesine, Mindos Mandalin Gazozuna.

1965 yılında çalışmak için gittiği Almanya’dan dönen babamın da ayakkabıcı çırağı olan Gümüşlüklü Ali Amca, öğrendikleriyle ve elindeki birikimiyle mandalinlerden, özellikle yere dökülenlerden gazoz üretmek ister. “MİNDOS MANDALİN GAZOZU” adını verdiği gazozlarını üretmek için, yıllarca yerel ve hükümet politikalarıyla nasıl mücadele ettiğini anlatırdı babam bizlere.
-“Yöneticilerimiz uyguladıkları yanlış politikalar ile sanki yerli sermayeye ve üreticiye düşman…” derdi hep.
Bodrum un ilk ve son yerli üretimi olan “Mindos Mandalin Gazozu” da tıpkı Cibar Kemal Ustanın gazozu gibi yenik düşer Coca-Coca’ya, yabancı sermayeye ve yöneticilerine.
O gün bu gün, kalan mandalinlerimiz yerler de, üretici perişan, üretici yalnız. On yıllardır yönetmek üzere başa gelip, geçen, güya akıllı beyinler, yönetenler bir türlü bulamadı çaresini. Sonunda “Mandalin Festivalimiz” bile “Şenlik” oluverdi. Bu seneki etkinlikte anımsayın, gökyüzü bile isyandaydı. Delicesine yağdı, gürledi. Sanki yok oluşuna ağladı mandalinanın. Yapılanlara ve yapılmayanlara, yok sayılan değerlere hüngür hüngür ağladı.
Çok ama çok sorunumuz var. Her şeye rağmen toplumda sorunları çözebilecek inanca ve bilince sahip yeterince insan potansiyelinin olduğunu görüyor ve biliyoruz…
Filmde de ifade edildiği gibi değerlerimizi “çökelek peyniri gibi ufalamaya” kimsenin hakkı yok.

******

purchase Strattera esomeprazole price “Türkiyem, memleketim, daha mutlu, daha özgür, daha güzel nasıl olabilir…? diye düşünen, emek veren, memleket sevdasını kendilerine samimi bir şekilde sorun eden ve hayatlarını yitiren insanların önünde filmden sonra bir kez daha saygıyla, hasretle eğiliyorum.
Teşekkürler hemşehrim Yüksel Aksu, teşekkürler filmde emeği geçenler. Bana sıradan bir komedi filmi izletmekten öte, kendi hayatımın yürüyüşünü, ülkemin gerçeklerini bir kez daha film şeridi gibi gözlerimin aklımın önüne getirerek düşünmemi sağladığınız için…

Nuran Yüksel/Bodrum-Şubat 2016 order Viagra Gold

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. tülay dilsizgil dedi ki:

    Nuran hanım yazınızı zevkle okudum.İlk fırsatta Yüksel Aksu’nun bu filmine gideceğim.Sevgiler………

  2. Filiz Vural dedi ki:

    Ne güzel anlatmışsın yok oluşunu değerlerimizin neredesiniz vatan kurtaran aslanlar diye bağırasım geliyor kalemine sağlık canım

  3. Firdevs Şengül dedi ki:

    Duygulu ve duyarlı arkadaşım yüreğine sağlık,kalemine sağlık..Farkındalık ve duyarlılık artmadığı sürece duygusal çöküşlerimiz olacak elbet ama ISRAR ederek tüm güzel şeyler için,doğrular için,haklar için,değerler için çalışmalara devam edeceğiz..sevgiler

  4. Gönül dedi ki:

    Duygularıma tercuman olmuşsunuz .komedi beklerken geçmişden günümüzde hla devam eden olayların aks edilmesi beni çok üzdü,Sevgiler..

  5. Reyhan Bayındır Gönenç dedi ki:

    Nuran hanım sanki değerlerimiz unutulmuyor da, unutturulmak isteniyor duygusuna kapılıyorum zaman zaman. Bu yıl ki mandalin festivalini yaşadıktan sonra… Çok güzel bir yazı olmuş, kaleminize sağlık demekten daha ötesini yapmak istiyor insan… Varolun…

  6. Mehmet Yılanlı dedi ki:

    Aydın Öncel’in bir face paylaşımında Cincibir’den sözedince aklıma düştü Mindos gazozu. Anımsayan olur umuduyla bir yorumda adını andım Mindos gazozunun. Sonra bir yanılsama mıydı endişesiyle bakınırken yazınızı gördüm. sevinemedim açıkçası. hüzünlü bir anımsama deyip geçemedim de yazınızdaki benzer burukluğu görünce. Yüreğinize sağlık.