Bodrum Gündem

KENDİMDEN BİLDİĞİM İNSAN HÂLLERİ…

KENDİMDEN BİLDİĞİM İNSAN HÂLLERİ…

albuterol price buy levonorgestrel serap-eflanlı-yazıları-bodrum-gündem

Telefonda konuşurken; önündeki kağıda desen çizmek, “kırk yıllık imzamı değiştirsem, ne olur?” çalışmaları yapmak. En sevdiğin deftere, kenar süsü yapmak. Kendini, nedensizce grafik ve estetik kaygı taşırken bulmak. Televizyondaki ana haber bültenini, yılların alışkanlığıyla alınmış gazetedeki harflerin içini doldurarak dinlemek. Lokantada, İstanbul usûlü zeytinyağlı yaprak sarmayı beklerken, peçetedeki desenleri, keçeli kalemle belirginleştirmek. Çalışırken, Solaire oynamak ve içten içte dilek tutup, tüm kağıtlar açılsın diye, ummak. “Ne yapıyorsun?” diye soranlara, “…düşünüyorum” diye yanıt vermek.

Günlerdir birlikte uyumaktan şirazesi kaymış, altını çizdiğin pek çok cümlesi olan, çok sayfalı kitapta, yine can alıcı, kıskanılası bir cümlesini görmek yazarın ve unutmamak için onun da altını çizmek. Günün birinde eşe dosta “… ben yazmadım ama, bak, ne laflar biliyor” demek.

Tesadüfen izlediğin bir yerli yapım filmde (zira sen, hep yabancı filmler, belgeseller izlersin), annenin ölüm sahnesinin, hıçkırarak ağlamana sebep olması, “anne ve ölümlü” olduğun için mi, “çocuk ve ölümlü” olduğun için mi? bilmemek.

Gençliğinden bir klip. Müzik mırıl mırıl giderken, sahneye ağır adımlarla ilerleyen solistin, baterinin başına geçerek başlattığı ve içini coşturan ritimde, sözlerini anlamadığın şarkıyı, kendinden geçercesine söylemek; sesinin ve dans eden bedeninin güzel olduğuna inanmak.

Çocukluğunda ezberlediğin şiiri, şairi kendinmişçesine içten, dokunaklı okumak ulu orta yerde ve dinleyenlerin gözlerinden takdir toplamaya çalışmak.

………………

Papatya tarlasının içinde, tek bir papatyayı bile kopartmak istememek, kendini, aralara serpilmiş nazlı gelincikler gibi hissetmek. Sabahın bir vaktinde işe giderken, yolunun üzerinde, meyve veren ağaçların çiçeklerine bakıp, “… yine açmışsın, aferin sana, dikkat et rüzgâra, yağmura e mi?..” diyen sesini duymak. Çiçeklere kafalarını sokmuş, keyifle popolarını titreten arılara, ağzın ballanmış gibi bakmak.

Yakın zamana kadar, nerede görürsen gör, yolunu değiştirdiğin, ya da olduğun yere kilitlenip, etrafa “… bakaaar mısınıız? bakaaar mısınıız lütfeeen?” diye bağırmana neden olan köpeklerden, artık korkmamak.

Yeşil bir kabuğun içinde, yuvarlak, lezzetsiz şeyler diye adlandırdığın sebzeyi, Rus salatasından sabırla ayıkladığın uzun yılların sonunda; bir gün kararlı adımlarla, bir zerzevat tezgahına yaklaşıp, “… merhaba, yarım kilo bezelye rica ediyorum…” demek; sanki hep yaparmışçasına, hiç tereddüt etmeden pişirip, afiyetle yemek.

Pek çok kıyıdaşını, zorbalığa, açgözlülüğe, “lüks”e kaptırmış ama, bekâretini korumakta ısrarcı bir sahilde, fırtınalı bir gecenin sonunda, sakinleşmiş, limonata tadında bir denize girmek ve suyun kaldırma gücüne duyduğun güvenle, sırt üstü yatıp, dakikalarca gökyüzünü seyretmek.

“Benim bir gizli bildiğim var”, sözüne sığınarak, gemileri yakmak. Kuyruğu hep dik tutmak. Ve fakat gizli gizli “tuvalette” ağlamak.

Yorgun bir günde, birileriyle laf dalaşına girmek. Akşamında iki kadeh (iki ?) içtikten sonra, bokunla kavga ettiğini anlamak.

Aynı gün, ülkede aylardır süren ölümlere, yenilerinin eklendiğini öğrenmek. Olanlar ve ölümler için acı dolu öfke beslerken, yakınların için endişe duymaktan utanmak.

………………

buy Premarin online
Velhâsıl-ı kelâm, bütün bu hâller sonunda, bir insanın ovduğun omuzlarının, kendi omuzlarının en ağrıyan noktası, kaşıdığın sırtın, kendi sırtının, elinin ulaşamadığı, en kaşınan yeri, okşadığının, kendi “saçların” olduğu duygusuyla, birini sevmenin, esasen kendine iyi gelmek olduğunu öğrenmek…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.