Bodrum Gündem

MESAFE, NEFES ALDIRIR…

serap-eflanlı-yazıları-bodrum-gündem

MESAFE, NEFES ALDIRIR…
“Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır”
……………..
Halil Cibran

Her şeyi birlikte yapmamız gerektiği dayatmasından ve inadından, tadı kaçmış ilişkiler yaşıyoruz. Dip dibe olmak, aynılık monoton, zamanla sıkıcı ve depresif bir durum yaratır. En basit durumlar da bile, tercihi karşındakine bırakmak; gerçekte o şeyi yapmak istemediğinin işaretidir ama, bunu fark edemeyecek kadar, çarkın içindesindir.

Nereye gidelim? Sen karar ver? Ne yiyelim? Sen ne istersen? Ne izleyelim? Seç oradan bir şey, bana fark etmez. Sana geleyim mi? Sen bilirsin? Ya hû, ne demek “sen bilirsin?” “Sana geleyim mi?” diyorum. Hiç değilse burada yanıt net olsun, evet gel, hayır gelme. Haklısın da, gelme dersem, kırılırsın ya da belki de kızarsın diye; çekindim azcık… Çekinme arkadaşım, yekten söyle ya! Gel, çok sevinirim… Gelme, işim var… yalnız kalmak istiyorum… Samimiyeti tercih ederiz, nezâket adı altındaki sahtelikleri değil, di mi canım? Eeee evet!!!

Ya da…

Sonsuzluk ve Birgün filmi var, ben onu izlemek istiyorum. Tamam, birlikte izleyelim. Sevmeyebilirsin bu gri mavi, duygusal filmi; sen istersen, Muhteşem Kung-Fu gibi ya da nerden bileyim, daha aksiyonu yüksek bir film izle, çıkışta birlikte yemek yer, sohbet ederiz. Aaaa! Olur mu tatlım? İzleriz işte, senin istediğin filmi. “Benim istediğim filmi?”!!! Kıpır kıpır geçen doksan dakikanın sonunda, filmden etkilenmişle, çok sıkıcı bulmuş iki insanın kahredici suskunluğu; yol boyu sürer…

Ne bu? Beraberlik mi? Birlikte bir şey yapmış olmak mı? Ve en fenası da, “… ben senin için…” diye başlayan cümlelerin öznesi olmak durumuna düşmek.

………………………………..

Şimdi durum o kadar net ve doğal ki… Senden başka, duruma dâhil olan biri var. O’nun da yapmak istedikleri ve istemedikleri var, kendince sebeplerle. İki tarafta, verilen değeri, gösterilen özeni ve şefkati, kendi meşrebince görüyor, anlıyor ve yanıtlıyor. Zaman zaman düşse de kendi tuzaklarına insan; gerçekte acep nedendir? niçindir? nasıldır? diye sorgulama gereği duymadan, yağan yağmurla, akan suyla kendi yoluna gidiyor. İçinde eksiklik, hiçlik olmadan. Keyifle donuna kadar ıslananın gözündeki pırıltıyla, ıslanmaktan duyduğu rahatsızlığı, öfkesini ıslak gözlük camlarının ardından gösteren; kendi hikâyelerinin içinde tamamlıyorlar yolculuklarını; birbirlerine saygılı bir mesafeden ve dert etmeden. Herkes kendi mekânına gidiyor; sonra hava şerbet gibi oluyor bir ânda. Ey ilâhi gökyüzü!!!

………………………………..

Sevdiğin bir doğa olayını, hayatındaki bir kıymetliyle, “O’na ıslaklık dışında ne kaldı, bu akşamdan?” diye düşünmeden, doğallığıyla yaşamakla, sadece senin sevdiğin bir filmi, kitabı ya da nerden bileyim yemeği, nezâketle paylaşan arasındaki farkı anlıyorsun. Gözünde canlandıramadığın duygu halini, kendi gözünden ve O’nun ıslanmış gözlük camlarının ardındaki, gözlerinde görüyorsun.

 

tapınak sütunları

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.