Bodrum Gündem

BİR YAZI YAZMAK İSTİYORUM!

Yatıyorum, kalkıyorum; Bodrum’u düşünüyorum.

Kabuslar görüyorum…

Düşümde; Hatice Yücel hocam ayakta,   “Biz hazırlıksız yakalandık ve işgal edildik!” diye haykırıyor.

Görmüş geçirmiş, Bodrumlu denizci Gündüz Nalbantoğlu’nun  “Ben Bodrum’a denizden bakarım” ve “Biz Bodrumlular hoşgörümüzün kurbanı olduk” deyişi  yankılanıyor kulaklarımda…

Ter içinde kalkıyorum yatağımdan…

Bir yazı yazmak istiyorum…

İstiyorum ki bu yazı,  tüm duygu ve düşüncelerimi size anlatabilsin.

Bir yazı yazmak istiyorum…

İstiyorum ki,  bu yazının daha ilk bir cümlesinde, size öylece içimden geçenleri döküvereyim. Ve siz de beni anlayın…

Ama biliyorum ki; bu, o kadar basit değil…

Ve biliyorum ki,  imkansız da değil!

Ben bu işe baş koydum.

Çünkü bu işin ucunda benim BODRUM’mum  var.

Yirmi günlük bir bebek olarak gözlerimi açtığım, mandalin ağaçları altında büyüyen yoncalar üzerine, Giritli Melek Hanım Teyze’min benim için kumaş artıklarından dokuduğu  yollukla kendime ev yaptığım yıllardan bu yana, yani tam bir yarım asırdır bu topraklarla bağım var. Bu bağ organik! Ben bu topraklardan ayrı kaldığımda bile iletişimim kopmuyor. Her küçük ayrılışta bir hüzün her kavuşma da mutluluk var.

Bunun nedenini  sorguladım.

Kendime verdiğim yanıt. Bu toprakların hoşgörülü, yumuşak, olumlu , kimine göre rahat  kimine göre de tembel  insanı…

Benim işim siyaset değil; ben yalnızca Bodrum’un tarihi, topografik  ve sosyal yapısına uygun olmayan her oluşuma HAYIR diyorum.

Bodrum Yahşi koyuna yapılmaya kalkışılan, Bodrum’un sosyolojik yapısına ve yapılacak bölgenin jeolojik oluşumuna uygun olmayan külliyenin ekonomik açıdan da uygun olmadığı yetkili ağızlardan ilk toplantıda belgeleri ile sunuldu.

Salondaki en az beş yüz kişi yapının hiç yapılmaması taraftarıydı. Bunu salondakileri sivil toplum örgütlerinin ve siyasi partilerin temsilcileri olarak düşünürsek,  kamu oyu oluştuğunda karşı olan sayısı katlanacaktır.

Evet,  bir Bodrumlu Bodrum’a denizden bakar, bir turist de. Ben bir Bodrumlu olarak, Bodruma denizden bakınca; ne Diamond Oteli, ne yedi değirmenlerin  görüntüsünü ezip geçen villaları, ne Kumbahçe’nin bağrına saplanan denizdeki kazıkları, ne de sit alanı Göktepe’deki o alıcı denen dev direkleri görmek istemiyorum.  İki katlı beyaz evler, aralarda kiremit çatılar, palmiyeler ve selviler görmek istiyorum yalnızca.

Bu bir ütopya değil, bu Bodrum’un fiziksel kimliği.

Bodrum’u bu fiziksel yapısı ve sosyal kimliği için seçenler de eminim değişmesini istemiyor.

Değişimi isteyen tek olgu rant ve siyasi egemenlik!

Eyy Bodrumlu,  gün hoşgörü günü değil, toprağına sahip çıkma günüdür!

Kocadonlarımızı giyip, futalarımızı başımıza alıp yürüme günüdür 30 Nisan!

Bunu yapmayan Bodrumlu da,  sonsuza kadar sussun!

[email protected]

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.