BURAK ÜLMAN RÖPORTAJI 1 : BBOM için ok yaydan çıktı!
Sonuç olarak, BBOM Hareketi Bodrum sınırlarını aştı, Türkiye için yeni bir eğitim anlayışının yayılmasının başlangıcı oldu düşüncesindeyim.
SA : Bodrum Mutlu Keçi, Ankara Meraklı Kedi ilkokulları, İzmir’deki Renkli Orman anaokulu, yedi kooperatif, Ashoka daveti ve Sabancı Vakfı hibesi, doğru mu?
BÜ : Doğru. Sabancı Vakfı’nın “Fark Yaratanlar” programına seçildik. Buradan bir hibe aldık. Bu hibe ile geçen yıl BAŞKA ÖĞRETMENLER MÜMKÜN projesini yürüttük. Bu çalışma çok başarılı geçti. Bunun dışında, bir çok eğitim ağının bileşeniyiz. Örneğin, Avrupa Demokratik Okullar Birliği, Ashoka Fark Yaratan Okullar Zinciri’nin bileşenlerindeniz. Almanya Reform Pedagojisi Okulllarıile temas içindeyiz. Bu bana göre yurt dışındaki benzer okulların, inisiyatiflerin bilgi ve deneyimini kendimize aktarmamız açısından çok önemli ve yararlı.
SA : Ve bütün bunlar İstanbul’da küçücük bir büroda faaliyet gösteren BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN DERNEĞİ tarafından gerçekleştiriliyor.
BÜ : Evet.
SA : BBOM hareketi düşünceme göre iki zeminde mücadele ediyor :
Bunlardan birincisi (Teori) : Çocukların birey olduğu kabulüyle, her birinin ayrı karakteri, yeteneği ve ilgi alanları olduğundan, öğrenme süreci ve yöntemini çocuğa göre belirleyen ve öğretmen değil rehber anlayışıyla çocukların izlenmesini ve yetenekleri doğrultusunda desteklenmesini öngören çağdaş eğitim anlayışını, kendi özgün demokratik ve bağımsız yönetim modeliyle önermek, gündeme getirmek, fikri, bilgiyi, söylemi yaymak, paylaşmak. Burada ne durumdayız?
BÜ : Burada iyi bir durumda olduğumuzu düşünüyorum ama bir dezavantajımız var, sadece belli bir sınıfsal yapı içerisinde iyi bir durumdayız. Çocuğun bir birey olarak kabul edilmesi, bir birey olarak kendi haklarını savunacak bilinci geliştirmesi çok ağırlıklı olarak bir orta sınıfın kaygısı.
SA : Ve buradan da eleştiri alıyoruz.
BÜ : Evet, buradan da eleştiri alıyoruz. Yani orta sınıfın içinde güçlüyüz ama toplumsal olarak zayıfız çünkü orta sınıflar toplumun ne kadarına tekabül ediyor sorusu var. Hareketimizin bir orta sınıf hareketi olma karakterinden, görünümünden çıkması gerektiğini düşünüyorum. Ama bu zaman alacaktır. Ancak Türkiye’de eğitimde çocuğu bir birey olarak kabul eden bir eğitim anlayışının yaygınlaşması için verili toplumsallığı içinde orta sınıflarla bir koalisyon yapmak durumundayız diye düşünüyorum, şu anda. Ve o orta sınıf koalisyonunda bu duyarlılık var, teorik olarak bu hassasiyet var. Ama, yine bana göre, bu teorinin çok fazla derinliği yok bu orta sınıflarda. Çünkü bunlarda inanılmaz bir “bireycilik kültürü” de var. Çocuğu birey olarak kabul etmekle çocuğu bireyci yetiştirmek arasındaki fark sanırım bu. Çünkü günümüzün orta sınıfları kendi başarı hikayelerini kendi yaşam stratejileri ile çizdiklerini çok sorgusuz ve sualsiz kabul eden, var sayan insanlardan oluşuyor gibi hissediyorum ben. Bence benim de dahil olduğum bu grup 24 Ocak, 12 Eylül, Özal, AKP ekseninde neredeyse zorla neo-liberalizm ekseninde yeniden kurgulanan bir toplumsal yapının hasbel kader nimetlerinden yararlanan , bir dönemin fırsatlarından yararlanmış bir grup. 1929 Bunalımında ya da 1940’larda ya da 1970’ler de aynı karakterle ortaya çıkılabilir miydi, çıktı mı? Bu yüzden yeni oluşan ve birey olarak kendini başarı hikayesinin ana kahramanı olarak gören bu orta sınıfta bireyciliğe meyleden bir “birey-merkezlilik” var ki bu da çocuğunda bir birey olarak kabul edilmesini getirmekle beraber bunu derin bir yere götüremiyor. Bu yüzden çocuğun birey olarak görülmesi de bir yere kadar. Ebeveynlerin kendi otoritesini, egosunu, kendi duruşunu tehdit etmeye başladığı zaman bu bireysellik kabulü bitiyor, o çocuk yine ezilecek bir böceğe dönüşüveriyor. Samimi bir tavır olarak görmüyorum, çıkarlarına uygun olduğu için böyle. Biliyorum ağır konuşuyorum, ciddi bir orta sınıf eleştirisindeyim ama mutlaka belirtmem gerekir ki bir yandan da bu mücadelenin neferleri de orta sınıftan çıkıyor. Bu işe kalbini veren, kendini adayan insanlar da çıkıyor ve BBOMhareketinde bolca var buinsanlardan.Ezcümlebence çocuğun bireyselliğini gerçekten idrak etme meselesi sınıfsallıkla alakalı.. Kulağa çok güzel geliyor, “Çok güzel, benim kuzgunuma öğretmen bir fiske bile vuramaz, ne güzel bir fikir” diyor ama diğer çocuğa bir fiske vurulursa “Ya, o da ayıp etmiştir, öğretmenine terbiyesizlik etmiştir”ekolayca dönüşebiliyor. Bu sınıfsallık karakterinden ne kadar uzaklaşırsa, “Ona da vuramazsın arkadaş” diyor, bu bilinçte ebeveynle de karşılaşıyoruz. Dolayısıyla BBOM Hareketi’nin mücadelesinde özellikle finansman göz önünde bulundurulduğunda hareketin orta sınıflardan başlaması bir avantaj ama bu insanların ilkeleri olası sınıfsal yozlaştırıcı etkisi de bir dezavantaj. Burada çocuğun hakkı için mücadeleyi her şeyin üzerinde tutacak kişilere ihtiyacımız var. Bu da ancak büyüyerek olur. On bin kişi içinde yüz kişi böyle çıkarsa, o yüz kişi ülkedeki eğitim yaklaşımını değiştirir.
SA : Nitelik nicelikten doğar ilkesi.
BÜ : Bu hikayede evet.
SA : Aradan geçen beş-altı yıllık mücadelenin öncüsü, hareketin lokomotifi olarak nasıl görüyorsun bugünkü vaziyeti? Teorik olarak çabalarının karşılığın alabildin mi? Başarıdan bahsedilebilir mi?
BÜ : Öncelikle şunu belirtmek isterim. BBOM hareketi başından bu yana kolektif bir hareket ve bu harekette inanılmaz çok insanın katkısı var. İsimlerini burada saymakla bitiremem. Sorunun cevabına gelince, kesinlikle çabalarımızın karşılığını aldığımızı, başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Gani gani aldık çabalarımızın karşılığını. Bilinç uyandırdık, ama yetmez. Türkiye’de olmayan bir hareketi başlattık. Çocuğu merkeze alan, onun farklılığını, bir birey olduğunu kabul eden bir hareketi başlattık. Burada BBOM çatısı altında olsun olmasın hiç bir şey farketmez. Bizi bir dolu insan arıyor “Okulumuz var, size katılmak istiyoruz” diye, “Biz kâr amacı gütmüyoruz, kolektif bir yapıyız” diyoruz, “Siz yine BBOM gibi davranın, bizim ilkelerimizi alın, kullanın biz bundan sevinç duyarız” diyoruz.
SA : BBOM açık kaynak, bilgiyi saklamıyoruz yani.
BÜ : Evet. Tüm belgelerimizi, birikimimizi paylaşmaya hazırız, açığız. Bakın, buradan istediğinizi alıp uygulayın, OkulMeclisi’ni kullanın diyoruz mesela. Hatta destek istiyorsanız, öğretmenlerimizi size destek olabilir, size uygulamalı olarak yol gösterir diyoruz. Yaptık biz bunu kaç kere. BBOM çatısı falan önemli değil, bazıları bunu reklam için kullanıyor, “İşte biz de BBOM gibiyiz, BBOM bize destek oluyor” falan, umurumuzda bile değil, sonuçta bizim için önemli olan çocukların kazanımları çünkü.
Sadece çocuklar değil, öğretmenler de var.
Bizim aldığımız hibe kırk bin liraydı. Biz de günlüğü bin liradan kırk günlük bir program yaptık, yirmi beş kişi. Yüz bin liraya patladı. Altmış bin lira cepten gitti, sağ olsun kooperatifler ödediler. Beş gün Eskişehir ağırladı bizi, dört gün İzmir, Bodrum on beş günve diğerleri ile imece usulü tamamladık.
SA : Başka Öğretmenler Mümkün projesi mi?
BÜ : Evet. Biz BBOM okullarında öğretmenin çok merkezi bir konumu olduğunu anladık. On beş günlük hizmet öncesi eğitimin yetersizliğini gördük. Bu kırk günlük programı başlatırken amacımız öğretmenlere i Çocuk algısı, Çocuk hakları nelerdir, Şiddetsiz iletişim, Pozitif disiplin, Demokratik Sınıf Yönetimi, Ekolojik Okur-Yazarlık gibi temel konularda destek olmaktı. Duyuruyu yaptığımızda, kırk günlük bir eğitim programı, öğretmenin tüm tatilini buna harcaması anlamına geldiğinden, başvuruların az olacağını düşünmüştük ama birinci haftanın sonunda başvuru sayısı dokuz yüz oldu. Bu şu demektir, Türkiye’de yaz tatilinin tümünü çocuk lehine farklı bir şey öğrenmek için feda edecek pek çok öğretmen var. Bu BBOM Hareketi’nin yarattığı güvenin de göstergesidir.
SA : BBOM Hareketi’nin ikinci mücadele zeminiyle ilgili olarak (Pratik) : BBOM Hareketi yalnızca söylemde kalmadı, eyleme geçerek şu ana kadar üç okul açtı. Burada bu okulların sürdürülebilirliğinde en büyük sorunun maliyet-para olduğunu biliyorum. Ali Koç, yurtdışındaki benzer okulların mutlaka devlet yardımı alarak “fonlandığını” söylüyor. Bugüne kadar senin gibi, Birol Şen gibi BBOM davasına inanmış arkadaşların şahsi fedakarlıklarıyla yaşatılan okullar salt kooperatiflerin katılım paylarıyla ve dernek aidatlarıyla sürdürülebilir mi? Ne yapmak lazım?
BÜ : Sürdürülemez. En azından ilk iki-üç sene sürdürülemiyor. Okulun kurulması, malzeme giderleri, öğretmenlerin maaşları, ki bu arada öğretmenlerine de piyasa koşullarında maaş değil insanca yaşayabilmesi için yeterli maaş vermek zorundasın…
SA : Bildiğim kadarıyla, BBOM okullarındaki öğretmenler yeterli maaş alıyorlar.
BÜ : Evet. O yereldeki ortalamadan fazladır. Emeklerinin karşılığını almaları şarttır. Zaten öğretmenlerin bu memlekette ne hallerde çalıştıkları ortada. Bu yüzden ilk iki-üç sene çok zor geçiyor. Bodrum’da sağ olsun Birol Şen, Kaan Çakır, Engin Atalay, Sinan Akyurtlaklı, Gamze Türk gibi gibi başka arkadaşlar da vardı…
SA : Sen de maddi destekte bulundun.
BÜ : Ben de ama bu önemli değil, önemli olan bu can suyunun verilebilmesiydi ayrıca bunun da dezavantajları var. Örneğin her yer bu kadar şanslı olamadığı gibi, bu can suyunu veren insanların sözde daha çok hakkı olduğu düşünülebiliyor, onların bu can suyunu verdikleri için daha çok sorumluluk yüklenmeleri gerektiği düşünülebiliyor, dengesizlik yaratıyor aslında.
SA : Tam tersi olması gerekirken.
BÜ : Evet. Dolayısıyla bu işin bir eşit öz finansman ile olması ideal ama matematiksel olarak bu çok zor. Bizim gibi orta sınıf, orta-alt sınıf insanlarda, bu işe baş koyan insanlarda, o bahsettiğim on binde yüz kişide bu para yok. Ve biz bunun mümkün olduğu kadar yaygınlaşmasını istiyorsak bir formül üretmeliyiz. Bu konuda kişisel olarak kararsızım, kafam karışık.
Örneğin, eskiden hayrına okul bağışında bulunanlar, seküler kaygıları olan bir kesim, okullardaki eğitim pratiğinin dincileştirilmesi, muhafazakârlaştırılması nedeniyle artık bağışta bulunmuyorlar. Çünkü kurdukları okulların gericileştirilmesini istemiyorlar. Biz burada meselâ bir boşluğa tekabül ediyoruz. Bize gelen oldu böyle, “İlkelerinizi, hayat görüşünüzü beğeniyoruz” dediler, seküleriz sonuçta, non-sekteryan bir hayat görüşümüz var, “Biz okulu finanse edelim, okulu kuralım” gibi teklifler geldi. İki tane somut vaka/teklif var elimizde Ama biz buna net bir formül geliştiremedik henüz.
SA : Burada endişen, bağışçının güdümüne girme tehlikesi mi?
BÜ : Biraz öyle. Hem de öz kaynaklarını oluşturmaya çalışmayan bir grubun bilinçli bir topluluk olma sürecini tamamlayamayacağını düşünüyoruz. Biliyorsun, Bodrum’da neler yaptık, ordan eşyalar geldi, burdanbişeyler bulduk, kavga döğüş derken, imece ile başardık. Bu mücadele, bilinçli, emek veren bir topluluk oluşmasına da zemin sağlıyor. Yani hazır, bir kaşıkla çocuğun ağzına mama veriliyor gibi olmasından da çekiniyoruz.
Bu konuda arayış içindeyiz, dünyadaki örnekleri inceliyoruz, bu konunun uzmanlarına danışmak istiyoruz ama ilkelerimizden tavizsiz bir çözüm bulmalıyız.
SA : Anladığım kadarıyla finansman-para sorunu için henüz müspet bir yol haritası yok.
BÜ : Maalesef yok.
SA : Bu çözümsüz bir problem olarak masada durmaya devam ediyor yani.
BÜ : Duruyor ama aslında şöyle bir çözüm yolu var, teorik olarak : Biz bu işi güçlü bir toplumsal harekete dönüştürüp, yaygınlaştırırsak, devlete gidip “Senin yapman gerekeni biz yapıyoruz ve biz kamusal eğitime inanıyoruz, özel eğitime inanmıyoruz, sen bizden vergi mi almazsın, çocukların eğitim masrafını mı karşılarsın, ne yaparsan yap, hakkımızı ver” diyebiliriz. Ama bugün bunun Türkiye’de olabileceğini düşünmüyorum. En azından toplumsal bir dönüşüm geçirmediğimiz sürece olmaz.