Bodrum Gündem

TÜRKÇE KONUŞ VATANDAŞ!

metin-aycıl-bodrum-gündem-yazıları_türkçe_konuş_vatandaşİlim İlim bilmektir,

ilim kendin bilmektir,

sen kendin bilmezsen,

hâlin nicedir.

           YUNUS EMRE

Ben bir İstanbul çocuğuyum. Benim çocukluğumda, İstanbul’un nüfusu hem sayıca azdı, hem de çok sayıda azınlık yaşardı İstanbul’da. Özellikle, bugün yok olmaya yüz tutan Rum nüfus, o günlerde önemli bir yer tutardı. Rahmetli Annemin Anne tarafı Rum olduğu için, buna çok yakından tanık oldum. Bugün İstanbul’da bir tek Rum akrabamın kaldığını söylersem, durum kendini belli eder sanırım.

Ne oldu da böyle oldu? Bunlar kısaca şu başlıklar altında sıralanabilir:

  • 1928 yılında önce İstanbul’da başlatılan, sonra ülkede yaygınlaştırılan “Vatandaş Türkçe Konuş” Kampanyası,
  • Mecburi İskân Yasası,
  • 1934 tarihli Trakya Olayları ve aynı tarihli Soyadı Kanunu,
  • 1944 yılında yürürlüğe sokulan Varlık Vergisi Yasası,
  • 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül Olayları,
  • 1964 yılındaki Kıbrıs Krizi.

Yukarıda maddeler halinde sunmaya çalıştığım, nedenlerden ötürü, gayrimüslim nüfus hızla azalmıştır. Özellikle İstanbul nüfusu yıllar içinde, sadece sayısal olarak değil, yapısal olarak da çok değişmiştir. İstanbul inanılmaz göç almış, buna karşılık; Bizans’tan bu yana İstanbul’da yaşayan Rum nüfus başta olmak üzere, diğer azınlıklar da, büyük ölçüde İstanbul’dan ayrılmışlardır.

Kısaca: Benim çocukluğumdaki İstanbul bu anlamda yok olmuştur.

Bu haftaki yazımda, yukarıda sıraladığım maddelerden “Türkçe Konuş Vatandaş!” konusu ile ilgili bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum; diğer bir ifadeyle, bu söylemden esinlenerek günümüze bakmak istiyorum.

Türkçe konuşturma kampanyası Hukuk Fakültesi Öğrenci Cemiyeti’nin 13 Ocak 1928 tarihinde düzenlediği yıllık kongresinde aldığı bir karar ile başladı. Bu kararda, özellikle İstanbul başta olmak üzere, azınlıkların kamusal alanlarda Türkçeden başka bir dil kullanmalarını yasaklamak için girişimde bulunulmasını istedi.

Kamusal alan ile kastedilen yerler şunlardı: Otobüs, tren, vapur, çay bahçeleri, sinemalar, gazinolar, vb.

Basic RGBDaha sonra Türk Ocakları’nda düzenlenen bir ikinci toplantıda, kamusal alanlara Türkçe konuşulmasını tavsiye eden tabela ve flamaların asılmasına, okullarda konferanslar verilmesine karar verildi. Ancak uygulama oldukça gerilimli bir şekilde oldu. Yabancı dilde gazete okuyan insanların ellerinden gazeteler öfkeyle alındı ve yırtıldı. Gençlerin Türkçe konuşmayan kimselere sürekli müdahale etmeleri sonucunda sık sık kavgalar meydana geldi. “Vatandaş Türkçe Konuş” flamalarını yırtan azınlıklar göz altına alındı

Yukarıda özetlediğim gibi, azınlıklara karşı politikalar 1928 yılında başlamıştır. 1950’li yıllarda Demokrat Parti iktidarı ile başlayan ABD yanlısı politikalar, özellikle, 1980’li yılların başından itibaren kendisini hayatın her kesiminde göstermiştir. Türkiye toplumunun kendi dinamiği ile değil de, yukarıdan aşağıya gerçekleşen bu olgu, sosyal yaşamda bazı gariplikleri de beraberinde getirmiştir.

Ben de bu yazımda bu garipliklerden bazılarına değinmek istiyorum.

80’li yıllarla birlikte, özellikle Türkçe dili adeta başkalaşmaya ya da yozlaşmaya uğramıştır. Bugün birçok alanda bazı insanların, yarı Türkçe yarı İngilizce cümlelerle konuştuğuna tanık oluyoruz. Böyle konuşanlar arasında, İngilizce bilgisi gerçekten iyi olanlar da oluyor, neredeyse hiç İngilizce bilmeyenler de.

Sözünü ettiğim başkalaşmayı ve yozlaşmayı burada çok sayıda örneklerle paylaşmak istemiyorum. Hepimizin çevresinde bu tutumda olan kimselerin olduğuna eminim.

İlginçtir ki, kendilerine muhafazakâr diyen hükümetlerin benimsediği ve uyguladığı politikalar sonucu ortaya çıkan bir tablodur bu.

Bu çerçevede Türkçemizde yer etmiş olan yabancı kökenli sözcükler, konumuz dışındadır; örneğin: Otomobil, Otobüs, Tramvay, Aksesuar, ve benzeri çok sayıda sözcük.

Bunun yanısıra, bir de sözcüklerin telaffuzu var. Bazı sözcükleri İngilizce tekaffuz etmemek adeta cahillik göstergesi sanki. Bunlara birkaç örnek vermek istiyorum:

İlk olarak Alman otomobil markası olan Porsche’den söz etmek istiyorum: Porsche otomobil fabrikası, mühendis olan Prof. Dr. Ferdinand Porsche tarafından 1948 yılında Almanya’da kurulmuştur. Ferdinand Porsche 1875 yılında Avusturya’da doğmuş, 1951 yılında Almanya’nın Stuttgart kentinde ölmüştür. Anlaşılacağı gibi kendisi Avusturya asıllı bir Almandır.

Rahmetlinin adı Porsche’dir ve Almanca Porşe olarak okunur; üstelik Türkçe okunuşu da böyledir. Ancak bizim bir kısım vatandaşlarımız Porş olarak telaffuz ederler. Ahmet’e Ahme, Ayşe’ye Ayş demek neyse, Porsche’ye Porsch demek de odur; zira adamın adı Porşe.

Çok sık olmasa da rastladığım diğer bir ‘güzellik’ de IKEA’nın telaffuzudur. Biz Türkçe olarak İKEA olarak telaffuz ediyoruz, dünyanın birçok dilinde olduğu gibi. Ancak bazılarının AYKEA dediklerini duyduğumda, ne kadar da cahil olduğumu düşünüyorum.

Vermek istediğim çarpıcı örnek “Michael” ismidir: Aynı yazılış, İngilizce Maykıl, Fransızca Mişel ve Almanca Mihael olarak telaffuz edilir; diğer bir ifadeyle, herkes kendi dilini, kendi kimliğini kullanır.

Düşünüyorum da, sözünü etmeye çalıştığım İngilizce kelimeler ve telaffuzları olmadan Türkçe konuşamıyor muşuz meğer. Demek ki, ben dahil önemli bir kısmımız halâ doğru dürüst Türkçe konuşamıyoruz.

Şimdi ben asıyorum tüm kamusal alanlara bu pankartı:

“Türkçe Konuş Vatandaş!”

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Suat özgül dedi ki:

    Vatandaşın türkçe konuşması için , hükümetlerin öncelikle DİL POLİTİKASI olmalı . Bu ülke hala osmanlıcayı ihya etme hayalleri taşıyan bir iktidar ve öte yanda PLAZA TÜRKÇESİ ile ötekileşmiş bir neslin dil kavgasını yaşıyor . Yani kimlik bunalımı yaşayan bir toplumda dilimiz dahi ortak payda olmaktan çıkmış maalesef …