Bodrum Gündem

ANI DAĞARCIĞINDAN

fikret-karataş-Bodrum-Gündem-yazıları-34Bodrum’a neden geldik?

Bodrum’a bilerek, isteyerek, özleyerek, görmeden Bodrum fanatiği olarak geldik.

Bizi Bodrum’a yönlendiren etken salt ikiydi:

Birincisi, Halikarnas Balıkçısı’ndan öğrendiklerimizin yüreğimiz ve beynimize yerleşmesi.

İkincisi ise, öğretmen eşi gelmediği halde onunla ayrı yaşamaya Bodrum yüzünden rıza gösteren ve 1960’lı yıllarda burada Gümrük Muhafaza Memurluğu yapan birinin Adana’da Ziraat Mühendisi olan oğluyla görüşmemiz.

Bodrum’a gelmek için atama işleminde ilk ve son kez torpile de başvurduk. Ama kimsenin hakkını yemediğimizi gelişimizden 1 yıl sonra öğrendik. Torpil yapanların önceliği bize verilmiş. Nedeni de bizimle ilgilenenin o zaman. Bankamızda personel işleriyle ilgili Genel Müdür Yardımcılığı yapan Zekeriya Akçalı beyefendi. Gözen Otel açıldıktan sonra oranın sürekli müşterisi olmuştur.

Tanrının rahmeti hep onunla olsun.

1969 yılının 3 Kasım’ında Bodrum’da Türkiye İş Bankası açıldı. Benim atanma haberim ise 6 Kasım’da ulaştı ve 9 Kasım’da hareket ettim.

Şimdilerde olduğu gibi direkt ulaşım yoktu elbet. 10 Kasım’da yaş günüm olduğundan o günün akşamını Ankara’da geçirdim ve 11 Kasım sabahı İzmir’ e ulaşıp hemen Bodrum’a hareket ettim.

Otobüs Karadeveci Firmasına ait ve bordo hâkim renk karışımıyla boyalıydı.

9.30’da İzmir’den çıkıp 15.30’da Bodrum’a geldim. Otobüs camiye çapraz köşede, yani bugünkü Halk Bankası önünde durdu.

Adana gibi bir kentten geldim fakat büyük kentten bir kasabaya (nüfus 6.100) gelenlerin duygularını hiç yaşamadım. Kökçü Dededen hemen sonra Bodrum evleri kalenin iki yanındaki koyun kenarına inci gibi dizilir, içlere doğru Umurca ve Çarşı mandalina bahçeleri içinde gelen de giden de bir ferahlık, dinginlik, berraklık, sevgi ve yakınlık duygusunu uyandırıyordu. Yokuştan inişte sola baktığımızda ise yıkık şapel yanındaki koca çam “Buradan Bodrum iyi görünür” diye sesleniyor gibiydi. Yokuş başından inerken cezaevinin hemen aşağısında sağ tarafta dikili levhada nüfus 6.100 yazısı da beni hiç etkilemedi.

Görüp geçtim.

Otobüsten indikten hemen sonra yanıma bir yağız kişi yaklaştı. “Fikret Bey sizsiniz herhalde, Banka karşıda (bugünkü Akbank yeri), Müdür Bey de sizi bekliyordu” dedi.

Şaşırdım. Geldiğim yerden iyi tanımlama yapılmış diye düşündüm, bıyık ve saçlar gür, siyah ve özellikliydi demek.

Başka bir olaya daha şaşırdım:

Otobüs etrafında ve yakınında çocuklar duruyor ve bir şeyler bekliyorlardı. Sonradan öğrendim ki bu çocuklar gelenlere (o zamanın ismiyle MİSAFİRLERE) karşılık beklemeden adres hizmeti veriyorlar, birkaç kuruş vermeye yeltenirseniz de geri çeviriyorlardı. Bu davranış 1980’lere kadar sürdü Bodrum’da.

Bankada biraz sohbetten sonra kalacağım yere gönderdiler beni, yalnız gelmiştim.

Kalacağım yer mi?

Sahibiyle yoğun bir sevgi ve dostluk bağı kurduğumuz Mercan Pansiyon’a.

Nalbandaki İbrahim Kaptan’ın elleriyle yaptığı, tratasının gelirini yamadığı pansiyondu orası.

Bu saygıdeğer İbrahim Kaptan’dan sonraki yazılarımda dikkat, istek ve zevkle bahsedeceğim onu saygı ve sevgiyle anacağım. Zaten onun anı dağarcığımdaki yeri de bir başka.

Kasım ayının güneşli bir gününde denize bakan odanın balkonunda otururken bir şey dikkatimi çekti:

Cevat Şakir’in çok güzel anlattığı kalenin görünüşünü yıkık kuleler, bakımsız çevre bozuyor, çirkinleştiriyordu.

Karga yuvalarının sıklığı kargaların çok fazla oluşundan belliydi zaten.

Tatil günleri ile akşam iş çıkışından sonraki zamanın en iyi değerlendirildiği yer iskele meydanı ve Raşit’in Kahvesiydi o zaman.

Pehlivanın yaşlısına cazgır denir de neden ihtiyar balıkçılara, görev yapamayacak duruma gelmiş kaptanlara denmesin?

Onlar da andığımız mekânların müdavimleriydi. (Sürekli gelenleri)

Orada geçmiş zaman ekleriyle anlatırlardı yaşamlarını. O anlatımlardan ciddi olgular saptandığı gibi, güzel şakalar, espriler de çıkardı.

Nalbanda ki Ahmet (Nalbantoğlu) Beyle bizim Karşıyaka efendisi Müdürümüz tavla maçına yoğunlaşırlar, serinkanlı olan müdür çoğunlukla kazanır, zarlar da kaybedence denize atılırlardı.

İskele ile Halikarnas arası Cumhuriyet Caddesi olarak anılırdı, bugünkü Âlim Bey Caddesinden Halikarnas yönüne gidişte, solda Topanoğlu mağazası, sağda Foto Sezer, teneke ve demir işlerini yapan bir iki esnaf – ki demirci esnafı paça için kuzu kellesi üterdi – ve deniz tarafında da Bodrum’un o zamanki gururu diyebileceğimiz Ziya Usta’nın tekne imal yeri bulunuyordu. Onun yetiştirdikleri de meslek yönünden Bodrum’un gururu olmayı sürdürüyorlar. İşyerinin sağında da meşhur Elektrik Santrali.

Âlim Bey Caddesinin solda gedik verdiği sokağın çarşı içine yürürken sola düşen kısmında manav, balıkçı ve kasap esnafı ticaretle uğraşırlar, kasaplardan Uslu’lar, Serçe’ler, balıkçılardan da Kayserili Kayaf (benim de çok iyi dostumdu) adı sıkça anılıp ticarethaneleri itibar görenlerdendi. Nasıl olduysa aralarında manav bile vardı.

İşte bu alana Tophane deniliyordu.

Balıkçıların bazıları da Çarşı Kapı dediğimiz cami ile diğer köşe arasına, yani Kale Caddesi girişine tezgâh açarlardı.

Dr. Âlim Bey Caddesinin bittiği alan (Hilmi Uran Meydanı) daki en olumsuz görüntü bugünkü Halk Eğitim Binasının anasını oluşturan kilise yıkıntısıydı.

Bazen düşünüyorum ve ciddi şekilde değerlendiriyorum da o yıkıntının görüntüsü biraz düzeltilmiş olsaydı daha güzel olabilirdi. En azından bugünkü görüntüden daha güzel!

İskeleden Halikarnas’a kadar olan yolun adı Cumhuriyet Caddesi iken bu caddenin iskeleyle Hilmi Uran Meydanı arasındaki kısmına Doktor Âlim Bey Caddesi adı verildi.

Doktor Âlim Bey de Bodrum tarihinde yer alması gerekli bir insandır. Bodrum’a gelmiş ve ölünceye kadar en iyi şekilde hizmet sunmuştur. Birçok hastayı otamış, başaramadıklarını başarabilecek yerlere göndermekte tereddüt etmemiştir. Bugün 50 yaşlarına ulaşmış birçok insanın doğumuna tanıklık etmiş veya el koymuştur.

Doktor, kısa boylu, özenli giyinen, düzgün konuşan, dikkatli, bariton sese sahip, bilgili, kibar ve kişilikliydi. Sırası geldikçe kendisi anlatımımızın içinde yer alacaktır.

Cumhuriyet Caddesine hangi akıl dane Barlar Sokağı dedi bilinmez ama söyleyenler eskiden olsa epeyce kınanır, utandırılır ve eleştirilirdi.

Bodrum’da meyhane sokağı vardır. Eski Ziraat Bankası o sokağın içinde. İşte Doktor Âlim Bey Caddesinden Hilmi Uran Meydanına giderken aradaki sola dönüldüğünde girilen sokak Meyhane Sokağıdır. Barlar Sokağı uydurmadır, yakıştırmadır, bilinçsiz takılmış bir isimdir ve tescilli değildir.

Bildiğimizi, gördüğümüzü, düşündüklerimizi ve duygularımızı bu derginin yaşayacağı sürece bölerek aktarmak istiyoruz.

Şimdilik bu kadar.

Görüşmek üzere…

 

 

ETİKETLER:
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.