GÜLERİZ AĞLANACAK HALİMİZE / Nadiye Sarıtosun yazıları…
Bir zamanlar bir ülkede “Yerli Malı Haftası” varmış, bileniniz var mı? “Orası benim ülkemdi” diyebileniz var mı?
Türk işçisinin emeği ile üretilen Türk sabununa “caprice” adını koyup bununla da yetinmeyerek “strawberry glycerine soap / Made in Turkey by Komili” diyebiliyorsak; tümü Türk işçisinin emeği, alınteri halılarımızı “violet, gabbe, Nepal, standart gabbe, avangart, loste…” diye adlandırıyorsak; yerli malı yurdun malı, her Türk bunu kullanmalı. Bu arada “Türkmen, Yörük, Uşak, İzmir Yörük …”diye ünlenen kilim adlarımız çok “banal” kaçıyor, tez elden bu adlar değiştirilmeli. Bu arada belirtelim, Migrosta “közlematik, “nalburda “alçımatik, sıvamatik”, gift shoplarda “giftcard” satılıyor. Tavuk paketinin üstünde “Large box” yazıyor. Acıkınca “simitland, mantı house, dürümtrak, dürümbüs, aşroom, Tas’s, Memo’s” gibi yerlerde “fast food ya da light yiyeceklerle karnımızı doyuruyoruz. Bazıları taksi alıp yemeğe çıkıyor. Mega kentlerimizde “ekmek shop’lar” açılıyor. Shoping Center’lardan shoping yapıyor, Tower’larda yaşıyor, “Sun Hill” sitesinde “Dream House” tipi villalarda oturuyoruz. Kimileri de “Uhud Apartmanı”, ya da “Huzur Sitesi”nde oturuyor. “Tekbir” giyimden yani “Allah birdir” giyimden alış veriş ediyor. Evlerimizde “neo lambader” le aydınlanıyor, “extra eko yaylı yatak” ya da “dabıl yatak” larda yatıyor, “salon salomanje” lerimizde “relax ti-vi koltuğunun” karşısına “berjer” koltuklarımızı, yanına “zigon” sehpalarımızı koyup “el-si-di” televizyonlarımızda, “weekend” programında reklamları izliyoruz. Kara yağız bir Anadolu genci, bir Türk firmasını ürettiği boru reklamında İngilizce konuşuyor. Bir reklam, “kokusu çok güzel bir de aromasını görsen” diyor. Aroma nasıl görülürse? “Cep tu cep, may cep” diyor öteki, Pop Star Yarışmasında “heyet-i umumiye azaları” gençlerin performanslarını değerlendiriyor.”Lunch açılır yemek masalarımızda”, “bistro” sandalyelerimize oturup “ julienne” kesilmiş ve marine” edilmiş “boeuf stragonof yanında bonfrit” lerimizi yerken, “drink alıp “fondip” yapıyoruz.
Wovvvv şu dilin gelişmişliğine bak!
Çağ atlamak böyle bir şey olmalı…
“Globalleşirken, ambiyansı yakalayıp, konsensusu sağlayarak, bu konjüktürde, spesifik kriterleri, eldeki datalarla mas edip okeyliyoruz”.
Bazılarımız; “Çeşitli destinasyonların demografik yapısının ya da florasının fizibilitesini hazırlıyor.”
Çocuklarımızın adını “Hüreyre, Sümeyye, Hümeyre, Aleyna ya da Jasmin” koyarken, çocuklarımıza koyacağımız Türkçe adların bu ülkenin tapu senedi olduğunu unutuyoruz.
Örneğin, mesela, yan profilden resim çektiriyor, çocukları okul mektebine gönderiyor, her zaman full dolu oluyor, kuvvet gücümüzü gösterip, her şeyi açık seçik net bir biçimde anlatıyor, imkansızlıklara olanak sağlıyor, nüans farklarını irdeliyor, fakir fukara, garip gureba ile ilgileniyor, deniz bilimine “oşinografi”, geçmişe özleme “nostalji” diyor, hastaları rehabilite, yapıları restore ettiriyor, ankesörlü telefona jeton attırıp abonban sattırıyoruz. Hastalarımızı cankurtarana değil, “ambulance”ye bindiriyoruz.
Kafalarımız çok karışık çok…
Anlaşamıyoruz, “Oooo may Gad” birbirimizi anlayamıyoruz, “oha falan” oluyoruz, “kal geliyor”, “daral” geliyor, tüm bunlar bizi ajite ediyor, irite ediyor.
Biz şunu unutuyoruz ve bir gerçeği algılayamıyoruz: Dil düşüncenin evidir. Dilimiz düşüncemiz, düşüncemiz, davranışlarımız, eylemlerimiz, ürettiklerimiz ve tükettiklerimizdir. Biz her şeyimizi tüketebiliriz, siyasal ve ekonomik sorunlarımız olabilir, bunları zaman içinde öyle ya da böyle çözebiliriz; ya da yitirdiğimizi düşündüğümüz ulusal kazanımları yeniden edinebiliriz. Ama biz; bizi kişiliğimizi, kimliğimizi, bizi biz yapan değerleri, bizi ulus yapan dilimizi ve kültürümüzü yitiriyoruz. İşte bunları geri getirme olanağı hiç yoktur. Çünkü Türkçeyi, Türk kültürünü ve değerlerimizi Türklere öldürtüyoruz.
Binanınaleyh, netekim!
Yerli malı yurdun malı, her Türk bunu kullanmalı.
“Kendinize iyi bakın” (insan kendine nasıl bakarsa)
Ben kendime bakınca şöyle diyorum: “Güleriz ağlanacak halimize, “NE MUTLU TÜRKÜM” diyene. Bay bayyyyyyy.
Nadiye Sarıtosun
İTÜ Dil ve İnkılap Tarihi Bölümü
Emekli Öğretim Görevlisi
-(Bu yazıda geçen yabancı sözcükler, alıntı yapıldığı yerden aynen aktarılmış, yazım yanlışlıkları düzeltilmeden kullanılmıştır.)
– “tekbir”, “ululuk, büyüklük” demektir ve “Allah Uludur” anlamındadır. Allah’ın birliği anlamındaki sözcük ise, “ehadiyyet”tir.
– doğrusu, “Humeyra” olmalıdır. Ancak, Arapça ve farsçadan gelip, dilimize çok yaygın bir şekilde yerleşmiş (ve yine çoğu dine matuf) onlarca erkek ve kadın ismi vardır.
– Ek bilgi :
1. “aroma” sözcüğü, İtalyanca’dan dilimize girmiş, “hoş koku” anlamındadır.
2. “Karayağız”, her ne kadar sözlüğümüze yerleşmişse de “kara” ve “yağız” sözcükleri, aynı anlamda Öz Türkçe iki sözcüktür.