Bodrum Gündem

Yokluklar İçinde Bir Yaşam / Fatih Bozoğlu “BG DERGİ” Söyleşileri…

Yokluklar İçinde Bir Yaşam / Fatih Bozoğlu “BG DERGİ” Söyleşileri…

Yokluklar İçinde Bir Yaşam; Durmuş Ali Cangır…

Can Yücel’in en çok sevilen şiiridir “Ben bu dünyada en çok babamı sevdim” şiiri. Çok derin anlamı olan, çok kimsenin de ortak duyguları vardır mısralar arasında. Babalar ile ilgili herkes çok farklı duygu ve düşüncelere sahiptir.

Bu röportajda anlatacağımız baba, inanıyorum ki okuyanları çok etkileyecek. Söyleşimizin sonunda onu saygıyla selamlayıp, anlattıklarını aklınızın bir köşesine yerleştireceksiniz…

Fatih Bozoğlu

Biri kız beş evlat sahibi Kerim oğlu Durmuş Ali Cangır. Gülüşü güzel, muhabbeti güzel bir adam. Yaşı da epey var, 90’a merdiven dayamış. Lakin yaşına inat beli bükülmemiş, aklı hala başında, cin gibi. Köyünü ve evlatlarını seviyor en çok. Torunlarını evlatlarından daha çok seviyormuş. Öyle dedi Durmuş Cangır söyleşimize başlamadan önce.

Kerim oğlu Durmuş Ali Cangır, 1928 Pınarlıbelen-Karanlık mahallesi doğumlu. Çocukluk yıllarınızı bir anlatıverin dedim. Hani herkese sorduğum klasik bir soruydu bu. Lakin hiç ummadığım bir yanıt aldım gülümseyen yüzüyle;

-“Ne bileyim ben. Hatırlamıyorum ki. Aradan 90 sene geçmiş, nerden hatırlayayım çocukluğumu.” dedi. Aslında haklı ben işin kolayına kaçayım dedim, bir soru sorayım, o anlatsın bol bol geçmişi, bu günü. Durmuş Ali Cangır’ın normalde muhabbeti bol, lakin söyleşi boyunca kendisinin istediği şeyleri söyledi. Sıkıştırınca “Ben bilmiyorum ki” deyip lafı kesip atıverdi.

Bodrum’dan başladık konuşmaya derken, hemen askerlik anılarına geçiverdi her Türk erkeği gibi;

-“Bodrum az nüfuslu bir yerdi, ben 17-18 yaşlarındayken. Şimdinin Askerlik Şubesinin karşısı pazardı. O dönemler tütün ekilir, tütüncülük ile geçinilirdi. Geriş’ten buraya amele işçi getirirdik. 1948’de askere gittim. Çanakkale’deydim. 21 ay kaldım orada. Dört ay hastaneye gittim kursa, sonra sıhhiye onbaşı oldum. Çavuş bana sordu “Nerelisin? dedi. Ben de ‘Moğlalıyım’ dedim. ‘Yaz bakim tahtaya’ dedi. Bende yazdım. ‘Kaçtan çıktın’ dedi bana, bende ‘Beşten çıktım’ dedim. Oysa yalandı. Bizim burada üçe kadar okuduk. ‘Sana bir soru soracağım, bilirsen kazandın’ dedi. “Dişlerin üzerindeki beyaz maddeye ne ad verilir? dedi. Ben de ‘Mine denir’ dedim. “Bildin…” dedi ve bende kursu başarı ile bitirmiş oldum. Sonra Alaya geldim. Terfiyi aldım. 21 ay sonra beni İzmir Konak’a gönderdiler. İzmir’de 10 ay kaldım. Kore harbinde ben oradaydım.”

Kore savaşına katılmasa da İzmir’de askerlik yaptığı sırada Kore ile ilgili pek çok şey dinlemiş. Kore ile ilgili anlattığı bir öykü çok dikkat çekiciydi;

“Amerikalılar bizim askerlere Deli Türkler derlermiş. Hep bizimkiler Amerikalıların önünden giderlermiş. Amerikalılar da bizimkileri hep öne sürerlermiş. O nedenle çok kayıp vermişiz biz.”

1946’da ilk evliliğini yapıyor, fakat onu doğmadan kaybediyorlar. 1952’de ise ikinci evliliğini yapıyor ve biri kız beş evladı oluyor.

-“İlk evladım Kerim, sonra Mehmet, Cavit ve Muammer. Sonra birde kızım vardı, Nesrin. O’nu da kaybettik.”

Kerim oğlu Durmuş Ali Cangır’a en zor soruyu sordum. Beş evladın erkek olanlarını üniversitede okuttun, lakin bir kızın vardı Nesrin. O’nu niye okutmadın?

-“İlkokulu bitirdi. Ortaokula yazdıracaktık, eşimin kolu kırıldı. Ondan sonra da kızı okula gönderemedik. O bir bahane oldu. Aslında 4 oğlanda okulda olduğu için masraflar çoktu, gücüm yetmedi. Oğlanların hepsi de okudu. Hepsinin kafası pek yaman çalışırdı. Kerim’e 5.sınıfta soru sorarlarmış, hepsini bilirmiş. Bana da senin çocuk pek yaman derlerdi. Parasız yatılı okul sınavına gittik Muğla’ya, kazanamadı. Sonra Milas Ortaokuluna yazdırdık. Orada bir sene okudu. Sonra tekrar gitti imtihana. Bu sefer kazandı, Salihli Parasız yatılı okuluna gitti. Sonra 72’de Üniversiteye girdi, 78’de de bitirdi. Mehmet Milas lisesinde okudu. Önce öğretmen okulu sınavlarına girdi kazanamadı, sonra Erzurum Ziraati kazandı gitti. Cavit ilk sene parasız yatılıyı kazanamadı. Bir sene Milas’ta okudu, ertesi sene ise kazandı. Nazilli yatılı okulunu kazandı, oraya yazdırdık. Bırakmadı beni ilk önce. Kalmak istemedi. Bende bırakıp kaçtım oradan. Cavit Türkçe öğretmeni. Muammer ise Ortaokulu Milas’ta bitirdi. Nazilli Öğretmen okuluna gitti sonra. Felsefe okudu. Muammer de şimdi Felsefe öğretmeni.”

Anlattıklarına bakılırsa Durmuş Ali Cangır evlatlarının okuması için çok çaba harcamış. Onları nasıl motive etti bilinmez, lakin her birinin zeki oluşunun çok büyük etkisi olduğu kesin. Zaten kendisi de “Kafaları zehir gibi çalışıyordu, her birinin kafası pek yamandı” diye övgüyle bahsediyor. Gururla ve sevgiyle bakıyor her birinin yüzüne.

Geçmiş ile bu günü karşılaştırın diye bizim klasik sorularımızdan birini sorduğumuzda, beklemediğim bir yanıt aldım. İçinde kopan fırtına ve hayalleri ortaya çıkıverdi aslında.

-“Eskiden ne vardı Bodrum’da. Hiçbir şey yoktu. Şimdi her bir şey var. Bir sağlık ocağı vardı ben oraya girecektim. Sıhhiye onbaşısıydım ya. Bir çok arkadaşım girdi memur olarak ben giremedim. Anam koyvermedi. Bir ufak oğlan vardı birde ben. Memur olamadım işte.”

Belki de memur olsaydı Durmuş Ali Cangır yaşamı bambaşka olacaktı, belki çocuklarının kaderi de farklı farklı olacaktı. Yokluklar içindeki yaşamı belki biraz rahat olacaktı memur olabilseydi. Çocuklarını okutabilmek için haftada bir paket içtiği ikinci cigarasını da bırakmak zorunda kalmayacaktı.

Kim bilir?

Torunları sorduk. Gözleri parladı. Belli ki pek seviyor torunlarını. Dokuz torununu anlatırken yine gururlanıyor, kahkahalar atıyor anlatırken;

-“Mehmet’inkilerden biri Enerji Mühendisi oldu, kız olanı turizmci. Muammer’inkilerden biri bu sene Gıda Mühendisi oluyor. Cavit’inki bankada çalışıyor. Nesrin’in ve Kerim’inkilerde okuyorlar işte.”

Yokluk içinde yaşamını sürdüren bir babanın en büyük arzusu evlatlarının okuması, onların kendisinin çektiği sıkıntıları çekmeden rahat bir yaşam sürdürebilmeleri.

Evlatların arasında en çok hangisini seviyorsun diye sordum, yüzü ciddileşti ve “Öyle ayrım yapılır mı lan. Her birini de çok severim ben. Yoksa okutur muydum hepsini de? Bak Bodrum’da dört evlat okutan hiç yok denecek kadar azmış. Kız okutan vardır belki ama erkek okutan az. Kız okutmak kolay. Çünkü onun masrafı yok. Erkek sigara içer, içki içer. Kız içmez. Öle değil mi? O nedenle kızların masrafı az olur. Oğlanların masrafı çok olur.”

Çok ilginç ve değişik bir bakış açısı değil mi? Hiç bu açıdan bakanınız oldu mu? Yokluk içinde yaşayan bir insanın bakış açısı bu şekilde oluyormuş demek…

Durmuş Ali Cangır, beş yaşında kaybetmiş babasını. Hiç hatırlamıyor. Yetim ve yokluk içindeki yaşamını hiç boşa geçirmemiş ve evlatlarının hepsini de okutup yurtsever insanlar olarak yetiştirmiş.

Eşine gelince sıra, biraz hüzünleniyor. Gözleri derinlere dalıyor sanki. 16 yıl önce 1999 yılında kaybetmiş, hayatının yarısını. Kızını Nesrin’i de 2006’da toprağa vermiş. Şimdi tek başına yaşıyor evinde. Fakat evlatları pek yalnız bırakmıyormuş. Bir gün biri, diğer gün bir başkası gelip gider ihtiyaçlarını giderirlermiş. Yalnız kalmaya pek fırsatı kalmamış.

Durmuş Ali Cangır’ın en büyük evladı Dr.Kerim Cangır sevgili eşi ile birlikte Bodrum’da bir ev satıp köyleri Pınarlıbelen’e bir okul yaptırmışlar. Nilgün-Dr.Kerim Cangır İlköğretim okulu. Onların yaptırdığı okulun hemen ön tarafında yıkılmaya yüz tutmuş ve yıkım kararı çıkmış eski okul 2016 yılında Karaova Derneği tarafından restore edildi. Durmuş dedenin okuduğu okul yıkılmış, ama evlatlarının okuduğu o okul şimdi yeniden kullanılabilir hale gelmiş oldu. Durmuş Ali Cangır 38 yılında, yani Atatürk’ün öldüğü 10 Kasım’da ikinci sınıfa gidiyormuş. Bakın o günü nasıl anlatıyor, çok şaşıracaksınız;

-“Mustafa Salman diye bir Marmarisli bir öğretmen vardı. Çocuklar dedi, Atatürk ölmüş dedi. Hadi gidin evlerinize dedi. Biz ne olduğunu bilemedik. Çocuğuz işte.”

Siyaset ile ilgili sorumuza ise yine oldukça ilginç bir yanıt verdi;

-“Önce Halk Partiliydik, sonra Demokrat Partiye geçtik. Ağalar o dönem Halk Partisinde kaldı, halk ise Demokrat Partiye geçti. 46’da seçim oldu. Biz köy odasında atardık oylarımızı. Başçavuş gelenlere soruyordu; Nereye Atacaksın? diye. Demokrat Parti diyene patlatıyordu tokadı. Bizim burada Bayram dede deriz biri vardı. Yaman adamdı. Dede sen oyunu nereye atacaksın dediBaşçavur, O’da “Abam eskidi, ben yeni aba alacam” dedi. O zaman başçavuş yaşlı diye takat atmadı ve geç dedi ona.”

Şimdi siz buradaki “abam eskidi yenisini alacam” cümlesini neye yoracaksınız bilmiyorum, lakin oradaki mesaj “ben partimi değiştirdim, yeni partiye oy vereceğim” anlamındaymış meğer.

27 Mayıs’ı sorduğumuzda hiçbir şey anlatmadı. “Asmışlar” dedi Adnan Menderes’i, o kadar. 12 Eylül dediğimizde ise gözlerinde bir kıvılcım çaktı sanki. Yüzünde ki gülümseme gitti. O an gözlerindeki hınç ve kırgınlığı görmeniz lazımdı. Söylemedi ama o günleri hiç unutmadığı belliydi.

-“Bir gün önce bende çocukların yanındaydım. Beni de alacaklardı neredeyse.” dedi acı acı gülerek. “Fakirlere baktı diye, fakirlere ilaç dağıtıyor diye içeri aldılar Kerim’i. Niye aldılar bilmiyorum ki ben.” dedi sonra. Lakin yüzü düşmüş, gülümsemesi de yok olmuştu adeta bu 12 Eylül konusu açıldığında. Sırası gelmişken kısaca o konuyu da paylaşalım. Dr.Kerim Cangır İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde uzmanlık için ortopedi asistanı olarak çalıştığı sırada 12 Eylül darbesi oluyor. Dr.Cangır’ın evine baskın oluyor, kardeşleri ile birlikte gözaltına alınıyor. Kardeşleri bırakılıyor ama Dr. Kerim Cangır Devrimci-Yol davasından yargılanıyor. Suçu da gecekondu mahallerinde halka ilaç dağıtmak, yoksul insanlara bakmak. Bu yaptıklarını devlet malına zarar veriyor diye prosüdürüne uyduruyorlar ve 18 ay hapis yatıyor. Sonra da Bodrum’da, kendi memleketinde uzun bir süre karakol kontrollü sürgün yılları. Dr.Kerim Cangır Aylarca her gün karakola gidip imza veriyor.

Baba Durmuş Ali Cangır bir bu konuyu anlatırken gülmüyor, yüzü düşüyor ve sesi sertleşiyor. Bir haksızlık olduğunu biliyor ve buna isyan ediyor sanki.

Konu konuyu açıyor, evlatları babalarının sevdiği şeyleri de ortaya koyuveriyor bu söyleşi sırasında. Durmuş dede en çok sinemaya gitmeyi seviyor. Köye sinema geliyor ve neredeyse hiç birini kaçırmıyor filmlerin. Lakin hep yalnız gidiyor. Çocukları da götürecek olursa para yetmeyecek tabi. Belki yaşamının kendine ait tek şeyi gittiği bu sinema. Kim bilir ne hayaller kuruyor o filmlerde?

Mehmet Cangır araya giriyor;

-“Bir anımızı anlatayım da, o zaman babamı biraz daha iyi anlarsın.” diyor.

-“76-77 yılları. Komşular Mumcu pazarında Durmuş Ali Cangır’ı göremiyorlar. Sazköy Okul Müdürü Zeki Sarıtaş soruyor niye gelmiyorsun pazara diye. Babam da her bir şeyimiz var, gerek yok diyor. Oysa yokluk var, yoksulluk var. Pazar için harçlık yok. Durmuş Ali Cangır ne yapsın? Pazara gidemiyor. Sonra haber gönderiyor Zeki hoca, gelsin beni görsün diye. Babam da bir Pazar gidiyor. Diyor ki Zeki hoca; 15’de bir gel ve beni gör. Zeki hoca her 15’de bir babama Pazar harçlığı veriyor. Ben 82’de yedek subay olarak askere gittim. Maaşı aldık, geldik köye.  Babam dedi ki; çıkar bakalım parayı, şu bizim Zeki hocanın parasını ödeyelim. Hesap ettik babamın aldığı para 600 küsur lira tuttu. Şimdi dedi bunu Zeki hocaya verelim dedi. Gittik babamın borcunu ödedik.”

Bu anlatılanlar o dönemin insanlarının ne kadar gururlu, ne kadar yardımsever ve ne kadar borçlarına sağlam olduklarını anlatmak adına çok önemli bir örnek.

Çok zorluklar çekilmiş o dönemler. O zorluklara karşın evlatlarının hepsini okutmuş, yurtsever birer insan olarak yetiştirmiş.

Durmuş dede kalktı fotoğrafları getirdi. Yıllardır bakamıyorum dedi bu fotoğraflara. İçim burkuluyor karımı, kızımı görünce dedi. Elinde yıllar önce çekilmiş o aile fotoğrafını ve karısı kendi fotoğrafının olduğu o çerçevelenmiş fotoğraf ile poz verdi. Yine yüzü düşük, gözlerinde hüzün vardı Durmuş dedenin.

Durmuş Ali Cangır’ın asırlık zeytin ağaçlarının arasında kurduğu yaşamı, sakin bir şekilde devam ediyor. En dikkat çeken tarafı ise yüzündeki eksilmeyen gülüşü. 90’ına merdiven dayamış, lakin eskilerin deyimi ile zımba gibi hala. Evlatları da sevgi, saygı ve ilgilerini hiç eksik etmiyorlar. Uzun ve sağlıklı bir ömür diliyoruz ayrılırken.

Umuyorum yüzündeki o gülüşler hiç eksilmesin Durmuş Ali Cangır dede…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.