Bodrum Gündem

BU BİR BODRUM MASALIDIR / Cezmi Çoban “BG DERGİ”  yazıları…

BU BİR BODRUM MASALIDIR / Cezmi Çoban “BG DERGİ”  yazıları…

bodrum_halk_masallari-2MASAL KENTİ BODRUM’DAN DERLENEN BİR HALK MASALI; KISRAKOĞLU MASALI

 “Masallar; Belirli bir yer ve zaman bilgisinin olmadığı, 

iyi ile kötünün mücadelelerinin yanı sıra; 

hayali varlıkların da başından geçen olağanüstü olayları ele alan

edebi türler içinde en ilgi uyandıran metinlerdendir.”

İyi ile kötünün mücadelelerinin yanı sıra;  hayali varlıkların da başından geçen olağanüstü olayları ele alan masallar, edebi türler içinde en ilgi uyandıran metinlerdir. Her milletin kendine ait özgün masal anlatıları ve masal kahramanları vardır. Milletler de tarih boyunca yaşadıkları ve göç ettikleri coğrafyalara masallarıyla, masal kahramanlarıyla birlikte gelmişlerdir.

Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin tatilini geçirmek için tercih ettiği Bodrum; sahip olduğu tarihi ve kültürel değerleri ile her daim dünya gündemde olan bir kıyı kentimizdir.

Bu kenti var eden, ona ruh ve nefes veren Bodrum halkının; yıllar önce büyüklerinden dinleyerek günümüze kadar getirdikleri ve bugüne kadar fazla ön plana çıkmayan masallar, Bodrum Halk Masalları kitabıyla ilk defa bir araya getirildi ve İngilizce-Fransızca edebi çevirisi ile geçtiğimiz aylarda  kamuoyunun ilgisine sunuldu.

4 yıl süren araştırma derleme sürecinde; Bodrum ilçesine bağlı köy ve mahallelerde bulunan kaynak kişilerle görüşülerek masal derlemeleri yapıldı ve masal anaları-masal ataları tespit edildi. Deniz ve kara kültürünün izlerini taşıyan masallar, bir anlamda da geleneksel Bodrum yaşantısına ve Bodrum halkının dünyayı algılama şekline de tanıklık etmektedir…

KİTAP KAPAK

Yazımızda yer alan Kısrakoğlu Masalı; kitapta yer alan otuz iki Bodrum Masalı içinde, anlatımı, kurgusu ve olay örgüsünün çeşitliliği ile en dikkat çekici olanıdır:

MASAL GÖRSEL 1KISRAKOĞLU MASALI…

Vaktiyle kısrak lakaplı bir adamın bir oğlu varmış. Kısrak bir gün oğluna “Oğlum, şu iki dağa git, fakat şu üçüncü dağa sakın gitme” demiş. Kısrakoğlu, bu iki dağda her gün avlana avlana o dağlardaki avı bitirmiş. Artık bu dağlarda avlanamaz olmuş. Bir gün babasının gitme dediği o dağa avlanmaya gitmiş. Yol boyunca giderken, yolda adamın biri çamları devirip devirip odunları parçalara ayırıyormuş. Kısrakoğlu adamın yanına yaklaşarak:

-Merhaba. Burada  ne yapıyorsun? diye sormuş. Adam da:

-Bana Çambüken derler. Çamları parçalıyorum demiş.

Kısrakoğlu ile Çambüken arkadaş olmuşlar. Kısrakoğlu, babasının gitme dediği dağda Çambükenle yürümeye başlamış. Yolda yürürlerken bir adama rastlamışlar. O da taşları parçalayarak un ufak ediyormuş. Onunla da selamlaşıp adının Taşbüken olduğunu öğrenmişler. Taşbükeni de yanlarına alarak yollarına devam etmişler.

Yol boyu devam ettikten sonra, bir yerde konaklamışlar. Her gün içlerinden ikisi ava gider, birisi kalıp yemek yaparmış. Bir gün sıra Çambüken’e gelmiş. Kısrakoğlu ile Taşbüken ava gitmişler. Akşam gelince yemek bulamamışlar. Nedenini Çambüken’e sormuşlar; “Uyumuş kalmışım. O yüzden yemek pişiremedim” demiş. Ertesi gün de Taşbüken yemek yapmak için kalmış. Arkadaşları avdan döndüğünde, o da uyuyup kaldığı için yemek pişiremediğini söylemiş. Yemek yapma sırası Kısrakoğluna gelmiş. Kısrakoğlu yemekleri hazırlamış, tam da arkadaşlarını bekliyorken bu sırada, kısa boylu ve iki metre kadar da sakalı olan bir cüce adam çıkagelmiş. Kısrakoğluna bakarak; “Ben acıktım” demiş. Kısrakoğlu, “Bunun yediğinden ne olur”  diye düşünerek yemek kazanını cücenin önüne koymuş. Cüce yemeğe başlamış ve öyle hızlı yiyormuş ki kazandaki yemekler bitmek üzereymiş. Kısrakoğlu “Yeter!! Benim arkadaşlarım da var. Onlar da yemek yiyecek” demiş. Cüce adam homurdanmaya başlamış. Kısrakoğlu kızmış, cücenin sakalından tutup onu yere vurmuş. Cüce adam bayılmış. Kendine geldiğinde Kısrakoğlu’na, “Yarın kuyunun başında sizlerle savaşımız var. Oraya gelin” demiş. Akşam olunca Kısrakoğlu’nun arkadaşları gelmiş. Kısrakoğlu arkadaşlarına yaşadıklarını anlatmış. Çambüken ve Taşbüken de, bizim hazırladığımız yemekleri o cüce adam yemişti demişler. Ertesi gün kuyu başına giderken Taşbüken; “Ben, kan göbeğime çıkıncaya kadar dövüşürüm”, Çambüken; “Ben boyum gömülünceye kadar dövüşürüm”, Kısrakoğlu da; “Ben de kılıcım kırılıncaya kadar harp ederim” demiş. Üçü birlikte, kuyunun başına gelmişler.

Kısrakoğlu arkadaşlarının açamadığı kuyunun taşını küçük parmağı ile açmış. Kuyunun ağzının açılmasıyla birlikte, kuyudan çıkan çıkmış, çıkan çıkmış. Sayısı belli olmayan cücelerle savaşmaya başlamışlar.  Göbeğine kadar kan çıkan Taşbüken ölmüş. Az sonra kan boyunu geçince Çambüken ölmüş. Kısrakoğlu da kılıcı kırılıncaya kadar savaşmış, sonra o da ölmüş.

Kısrakoğlunun annesi oğlunu uzun süredir göremeyince, onu aramaya çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Sonunda araya araya oğlunu bulmuş. Bu annenin üç tane canı varmış. Canının birisini oğluna verince, oğlu yeniden hayata dönmüş. Oğlu yaşadıklarını annesine anlatmış. Kadın sonra oğluna demiş ki; “Oğlum sen onların hepsini yenemezsin.

Kuyudan çıkanları öldürme. Sabret. En sonunda sizin yemeklerinizi yiyen cüce adam çıkar. Onu öldürürsen cücelerin hepsini yenmiş olursunuz” demiş. Kısrakoğlu annesinden kalan iki canını da arkadaşlarına vermesini istemiş. Arkadaşları dirilirken, Kısrakoğlu’nun annesi ölmüş.

Kısrakoğlu, Taşbüken ve Çambüken ile cücelerin savaşı yeniden başlamış. Savaş sırasında cücelerin hepsi kuyudan dışarı çıkmış. En sonda ise yemekleri yiyen cüce adam bulunuyormuş. Üçü bir olup cüce adamı yakalayıp öldürmüşler. Sonra, Taşbüken ile Çambüken kuyunun içine inmeye başlamışlar. Fakat yarı yola gelince korkup geri dönmüşler. Bu sefer Kısrakoğlu kuyuya inmiş. Kısrakoğlu, orada çok güzel bir kız bulmuş.                    Bu Taşbüken’in deyip onu yukarı yollamış. Gördüğü ikinci kızı Çambüken’in deyip onu da yukarı yollamış. Üçüncü kızı da kendisi çok beğenmiş.

Kısrakoğlu kıza; “Haydi sen de yukarı çık” demiş. Kız; “Ben çıkarsam, seni arkadaşların yukarıya almazlar. Önce sen çık, yoksa beni kendilerine alırlar.” demiş. Kısrakoğlu; “Hayır onlar benim arkadaşlarım. Bana böyle bir şey yapmazlar. Hem, ben yukarıya çıkarsam sen peşimden gelmez benden kaçarsın” demiş.

Kız, Kısrakoğlu’na ne söylediyse onu ikna edememiş. Kız yukarıya çıkmaya başlamış.  Ama, yukarıya çıkmadan önce de Kısrakoğlu’na, ‘Makas değmedik, iğne dokunmadık ceviz kabuğunun içinde birtakım elbise’ hediye ederek, “Sen nasıl olsa beni bulamazsın” demiş ve eklemiş “Cuma günü buraya bir beyaz koçla, bir siyah koç gelir. Burada yayılırlar. Beyaz koça binersen yukarıya, siyah koça binersen yerin yedi kat dibine inersin” demiş. Kız yukarıya çıkınca, arkadaşları kızın güzelliğine vurulup kuyunun ipini kesiverip, Kısrakoğlu’nu kuyuda bırakmışlar.

Kısrakoğlu kızın söylediklerini hatırlayarak, bir cuma günü kendisini kurtaracak beyaz koçu beklemeye başlamış. Ancak, beyaz koça binmek isterken yanlışlıkla siyah koça binmiş. Siyah koçla birlikte yerin yedi kat dibine inmiş. Orada bir  kocakarıya rastlamış ve ondan su istemiş. Kocakarı da; “Burada su yok oğlum” demiş. Kısrakoğlu nedenini sorunca da, “Oğlum burada bir dev var. Her gün bir insan yerse köye suyu öyle verir. Yarın da sıra padişahın kızında” demiş. Buna çok kızan Kısrakoğlu, devin yanına giderek onunla savaşmış ve onu öldürmüş. Devin ölümüyle birlikte, köyün tüm çeşmelerinden sular akmaya başlamış. Köy halkı, ne oldu da bu sular akmaya başladı diye merak ederken, devin öldüğü haberi padişahın kulağına kadar gitmiş.

Padişah bir ferman çıkartarak “Yedi yaşından, yetmiş yaşına kadar herkesin sarayının önünden geçmesini” emretmiş. Herkes sarayın önünden geçmiş. Padişahın kızı, kendisini devin yemesinden kurtaran genci geçenlerin içinde görememiş. Geçenlerin en sonunda yer alan kocakarı padişaha; “Benim evimde birisi kaldı, ama gelmek istemiyor” demiş.       Padişah adamlarını gönderip, Kısrakoğlu’nu huzuruna getirtmiş. Padişahın kızı Kısrakoğlu’nu görünce, “İşte beni kurtaran bu adam baba” demiş. Padişah, Kısrakoğlu’na dönerek:          “Dile benden ne dilersen oğlum” demiş. Kısrakoğlu da; “Sağlığınızı dilerim” Padişah üç defa aynı sözü tekrar etmiş. Kısrakoğlu üçünde de “Sağlığınızı dilerim” demiş.

Kısrakoğlu bir gün ağacın dibinde yatarken, kuş yavrularının korku dolu sesleriyle uyanmış. Başını kaldırıp yuvaya baktığında, koca bir ejderhanın yavruları yediğini görmüş.        Kısrakoğlu kılıcını çekip, ağaca çıkmış ve ejderhayı öldürmüş. Aşağıya inerek ağacın gölgesinde tekrar uyumaya başlamış. Biraz sonra yuvadaki kuşların annesi gelmiş. Hemen Kısrakoğlu’nu yemek istemişse de yavruları “Anne yapma. Her sene abla ve ağabeylerimizi yiyen ejderhayı öldürdü. Bizi kurtardı. Ona dokunma” demişler.

Anne kuş, uyumakta olan Kısrakoğlu’nun üzerine eğilmiş, kanatlarını açarak yüzüne gelmekte olan güneşi kapatmış. Kısrakoğlu uyanınca da; “Dile benden ne dilersen  Ademoğlu” demiş. Kısrakoğlu da; “Beni dünya yüzüne çıkar”. Anne kuş; “Bana kırk tulum et, kırk tulum su bul” demiş. Kısrakoğlu, anne kuşun istediklerini padişaha söylemiş ve padişah Kısrakoğlu’nun tüm istediklerini vermiş.

Anne kuş, “Şimdi benim üzerime bin. Bana yolda gak deyince su, guk deyince et ver demiş. Kısrakoğlu ve anne kuş yola çıkmışlar. Kısrakoğlu;  gak deyince su, guk deyince et vere vere dünya yüzüne çıkacakları sırada, anne kuş son guk dediği zaman Kısrakoğlu tulumdaki etin son parçasını elinden boşluğa düşürmüş. Hemen kendi budundan bir parça keserek kuşa vermiş.

Böylece Kısrakoğlu, dünya yüzüne çıkmış. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş.     Birde ne görsün? sevdiği kızın düğünü oluyormuş. Orada hemen bir kocakarı bulup, ‘Makas değmedik, iğne dokunmadık ceviz kabuğunun içindeki elbiseyi’ geline götürmesini istemiş. Kocakarı,  doğruca elbiseyi kıza götürmüş. Kız bunu görünce, Kısrakoğlu’nun  dünya yüzüne çıktığını ve hayatta olduğunu  anlayarak düğünü terk etmiş.

Böylece Kısrakoğlu ile kız, kırk gün kırk gece düğün yapıp evlenmişler. Mutlu mesut bir ömür geçirmişler.

YAZAR “CEZMİ ÇOBAN” HAKKINDA…

1985 yılında dünyaya geldi. İlk ve ortaöğretimini Muğla ve Bodrum’da sürdürdü. 2004 yılında kazandığı, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü dereceyle bitirdi. Ulusal ve uluslararası sempozyumlarda Bodrum’u ele alan bildiriler sunarak; çeşitli gazete, dergi, bülten ve blog sayfalarında yöreye ait araştırma – inceleme, derleme yazıları yayınlandı. Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi Kültürel Miras ve Turizm Bölümü ikinci sınıf öğrencisi olan yazar, araştırmalarını Bodrum ilçesi başta olmak üzere, Muğla il genelinde sürdürmektedir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.