Bodrum Gündem

ÖNCE DEFİN SONRA, “EMİR ALLAH’IN” – Fikret Karataş yazıları…

ÖNCE DEFİN SONRA, “EMİR ALLAH’IN” – Fikret Karataş yazıları…

fikret_karatas_yazilari_bodrum_gundem_56

Bir süre önce bir dostun, ailesinden kaybettiğini defnettik.  Rahmet olsun.

Bu nedenle mezarlığa her girişimde bakarım mezar taşlarına ve onları selamla ilgili duayla selamlarım. Yine baktım ve yine aynı şeyleri düşünüp seslendim kendilerine.

Burada yaşadığımız uzun süreçte bir çok dostu, arkadaşı, tanışı ve selamlaştıklarımızı yitirmişiz. Bu nedenle mezar taşlarının birçoğu bunların isimlerini taşıyor.  Bunların birçoğunun da defnine katılmışım. Üzüntüler anılar yineleniyor. Anılar canlanıyor. Yeniden o anılara dönmenin, onları yaşamanın ve hatta onları özlemenin hüznü yeniden tadılıyor.

Bizim Bodrum mezarlıklarından birine defnedilmiş kimsemiz yok. Ancak kısmet olursa kendimiz için olabilecek bu olgu. Karar verdik çoktan buna ama, Hakka ne zaman yürürüz belli olmaz elbet.

Yukarıda andığım zamanlarda taziyede bulunurken “Emir Allah’ın” deniliyordu. Böyle öğütlemişler, önermişlerdi bize ve dışardan gelen bizim gibilere. Bu söylemle uğurladığımız dosta, yarene, tanışa ait o denli taşlarına rastlıyorum ki, selamlaşıp yarenlik ettiklerimizin sayısını neredeyse aşar duruma gelmiş.

“Başınız sağ olsun…”  lafı duyulmuyordu o zamanlar. Bunun nedeni de anlatıldı bizlere.  Baş sağlığı dileği, telef olan ve etinden sütsünde, üretiminden yararlanırken telef olan hayvanlarla ilgili olarak söylenirmiş. Yani, “hayvanınızı kaybettiniz üzülmeyin siz sağlıklı olun…”

Doğrusu bu “Emir Allah’ın…” söylemini çok beğendim ve her cenaze defnine katıldığımda veya yakınını yitirenlere dışarıda rastladığımda, ziyarette bulunduğumda söylüyorum o lafı,  “Emir Allah’ın…”

Eğer kayba uğrayan yerli değilse başınız sağ olsunu da ekliyorum. Çünkü yerleşik ve sürekli oturanlar yerli nüfusunu epeyce aştı. Bu artış ise “Başınız sağ olsun…” söyleminin çokça kullanılmasına kaydı. Aslında her iki şekil de söylenenler, söylenen ve söyleyen için üzücü oluyor ve insan çok sıkılıyor.

Mezarlıklardan laf açılmışken bir iki konuya da değinmek koşul oldu gibi.

Bodrum içindeki mezarlıklara her gidişimde endişeleniyorum. “Bu defnedilen, aynı yere gömülenin acaba kaçıncısı?” diye.

Mezarlıklar yeri ile ilgili dernek kurup inat ve dikkatle bu işi kovalayanların girişimleri her keresinde aldatılmanın konusu oldu.  Bugün, yarın yine olmak üzere, pürüz gideriliyor, yakında plan gerçekleşecek lafları büyük bir güvende söyledi ama bu işin ne menem bir şey olduğunu hiçbir yetkili doğru dürüst anlatmadı halka

Konu sorulduğunda “Allah izin verirse…” ve benzeri laflar yuva edinmiş sanki. Hizmet yaşamını yöneten yetkililerin dili üzerinde. O nedenle dil başka yere dönmüyor zaten.  Bu işle uğraşan dernek üyeleri ise kentin bu gereksinimini yönetenlerden çok daha iyi bilen güvenilir dostlar ama dinleyen yok ki onların lafını.

Mezarlıklarda herkesin bildiği gibi mezar taşlarında “Ruhuna Fatiha”,  “Fatiha” veya bir dörtlükle “Fatiha” isteminde bulunan taşlar dikili ölenin başucunda.  Kim tarafından ve ne zaman sokulmuş mezarlıklara bu laf. Ama Kuran okuyan veya merak edip inançla ilgili bilgi peşine düşenler, hocalar, alimler, ulemalar, hatta allame dedikleri iyi bilirler ki, Kuran’ın kalbi, esası, özü, tevhidin ta kendisi denen bu duanın ölenle ilgisi olmadığı gibi ona hiçbir yarar da sağlamaz. Bizim söylediğimiz bilgiçlik taslamak (ukalalık) değil. Fatiha duasının içeriği öyle söylüyor.  Çünkü Yaratıcı Güç’ü kutsayan bu laflar yaşayanlar tarafından kendileri için merhamet, yardım, doğra yola yönlendirilme nimetlere erişim sapkınlıkta uzak tutulma isteminde bulunurlar.

Benim vasiyetimde Fatiha ve onun mezar taşıma yazılma istemi yok. Ancak beni düşünenlerden ve katılanlardan günahlarımın affı, yaşarken dile getirdiğim pişmanlıkların kabulü, kabir azabına tabi olmamam ve cennet yüzü göreceklerden olmam için dua istemim olabilir. Hem de Türkçe olarak.

Bunları yazıyorum ama çok önemli geçim kaynaklarından olan  “El Fatiha!” lafından da din görevlilerinin soyutlanacağına inanmıyorum.

Hele dincilerin hiç soyutlanmayacağını adım gibi biliyor ve inanıyorum. Onlar çok özgün şekil ve ölçüde kullanıyorlar bu  “Allah İle Aldatma” işini

Geçenlerde,  tek adam olma sevdalısı ve bu yüzden birçok yanlış ve aykırılığı ülkemizin gündeminde tutmayı inat ve iştahla sürdüren Tayip alanlarda bağırıyordu:

“Bunu Allah bilir, Allah bilir..!”

Öyle ya, Allah’ın her şeyi bildiğini inanalar da bilir. Ama gerçek inanların saflık ve samimiyetiyle Onlar, alanlarda böyle söylemleri yanlış ve çıkar için kullanmazlar.

Kuran okuyan kimse surenin (metin) veya ayetin (Kuran tümcesi) bitiminde “Sadakallahül azim…” der. Bunu anlamın, “Yüce Allah doğru söyledi” demektir. Takiyye yapan birisi bunu “Bunu Allah bilir…” diye geçiştiriveriyor ilgisiz ve gereksiz olarak.

Ülkenin birliğini temsil edip sağlama ve gözetme görevi konusunda “şeref ve namusu…” üzerine söz verip yemin eden kişi evet-HAYIR kampanyasında, HAYIRCILAR için demediğini bırakmadığı gibi, çok büyük yanlışları ile ilgili olarak da Allah’a sığınmaya kalkıyor.

Bu kampanya  ya evet uğraşının fiyaskosu yani ölümü ile sonuçlanacak veya, HAYIR’ın  galebesiyle ülkemiz rahatlayıp huzura  geri dönecek!…

Evet ölürse, aklımdan geçeni söylemek istedim:

Şöyle kocaman bir pano üzerine  “Yüce Allah doğru söyledi !”, “EMİR ALLAH’IN!…”

Yazıp, dikilivermeli Allah adı ile aldatanların karşısına!!!

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.