Bodrum Gündem

ABİDİK GUBİDİK BAŞBAKAN / Fikret Karataş yazıları…

ABİDİK GUBİDİK BAŞBAKAN / Fikret Karataş yazıları…

60 YIL ÖNCESİNDE Argo söylemlerin en önemlilerinden biriydi Abudik Gubidik.  Özellikle Anadolu’da gençler arasında oluşan ve çok zarara neden olmayan eylemler için   “Bize Abudik Gubidik yapma” ve benzeri aykırılıklar için edilirdi bu laf.  Lafı söyleyen de kendisine söylenen de hiç yadırgamazdı durumu. Doğal diyalog olarak kabul edilirdi.

Ne demek Abudik Gubidik?

Türkçe de sıfat, zarf olarak adlandırılır ve Abuk Subuk saçma sapan, akla mantığa uymayan düşünülmeden söylenen söz.

Bu söylemi, geçmişin ünlü şovmen ve güldürü ustası, Seren Serengil’i babası Öztürk Serengil en etkin şekilde uzun sürse gündeminde tuttu. O, bu söyleme bir de twist ekliyor “Twiste gel, Abidik gubidik twiste gel” diyerek dans ediyordu.

Binali Yıldırım da gençliğinde kullanmış olmalı ki, “Dam başında saksağan…” örneği kaçırıverdi ağzından. “Bir başbakan atanıyor abidik gubidik…”  deyiverdi.

AKP’nin iktidar dönemi için kullanmışsa, Tayip Erdoğan, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu Ahmet ve kendisi Abidik Gubidik olmadı mı?  Bu söylem yapıştı artık Binali Yıldırım’a. Halk oylamasının sonucu da “HAYIR” olursa işte o zaman seyreyle gümbürtüyü. Dillerden düşürülmez “Abidik Gubidik Binali” lafı…

Demek ki ve anladığımız kadarı ile Binali Yıldırım Başbakan olmaktan çok rahatsız

 “KILIÇ ARTIĞI…”

Laf, bu günlerde Erdoğan’a eskort olarak eşlik etmeye karar veren ve bu kararı da Erdoğan dışındaki AKP ekabirlerince çok olumlu ve övgüyle donatılarak karşılanan Devlet Bahçeli’ye ait. Bahçeli bu lafı partisinin yönetimi ve kendisiyle ilgili analiz yapan yandaş gazeteci Abdülkadir Selvi için söylemiş. Daha başka ağır laflar da etmiş ama en önemlisi bu söylem kabul edilmiş.

Konuyu ODATV’nin seçkin yazarlarından Murtaza Demir köşesinde işleyip değerlendirerek sunmuş.

Kılıç Artığı, Kurtuluş Savaşı sonunda ülkemizde kalan Gayrimüslim yurttaşlar için kullanılırmış. Ama Selvi kılıç artığı olamazmış. Bahçeli bu lafı “Kızılbaş…” olduğu için kullanmış olabilirmiş.

Selvi, Kızılbaşlıktan Sünniliğe dönmüş ve Demir onun için bir dönme olduğunu anlatıyor. Gerçi salt o söylemiyor, Selvi’nin kız kardeşi de aynı şeyleri söyledi birkaç kez.

Demir, aidiyetini bilmiyormuş ama “Eğer Bahçeli köken itibariyle Türk ise ve biraz Tarih bilgisine sahip ise, ana dili Türkçe olan  Alevi-Kızılbaş yurttaşlarımızın tamamının Türk olduğunu, dolayısıyla bunlara “Kılıç Artığı” denilemeyeceğini bilir veya bilmesi gerekir” diyerek Bahçeli’yi irdeliyor. “Konuyu dönmek, dönük veya eski iktidarına sırt çevirmek…” bağlamında ele alacak olursak, Sn. Bahçeli’nin pozisyonu Selvi’den farksızdır.

Neden farksızdır?

Dönük veya dönek; eski kabulünden dönmek, başka bir kabule itikada, dine, mezhebe, ırka iktisap etmek ise ve sn. Bahçeli Aleviliği “döneklik”  olarak izaha kalkıştıysa, geçmişi itibariyle her Sünni Türk gibi kendisi de Alevi kökenli bir dönektir. Tarihi belge ve kaynaklar orada duruyorken, şimdi Muaviye’ye intisap edip Aleviliği taşlaması, kendisini döneklikten kurtarmaz.

Yani tencere ile tava bir araya geliverse birbirlerine  “dibin kara, seninki benden kara…” muhabbeti yapacaklar. Ehli Beyti sevmenin yapaylığı da çıkar ortaya…

BİR TÜRK HALİFE OLAMAZ!..

16 Nisana yaklaştıkça evet ve HAYIR’cılar da birbirlerine tehlikeli ölçüde yanaşmaya başladı. Aslında evet’ciler tabiri caizse  “azıyı iyice ele aldılar” sonucu elbette çok tehlikeli bu gidişin. Saldırıya uğrayanlar bir gün gelir “bizim de elimiz var, bizim de pompalımız v.s. var…” derse ne olacak.

12 Eylüle gelen süreç çok kötü çatışmalar içerdi ve sonuç “karakolda bitti…” Hiç kimsenin aklından bile geçirmemesi gereken bu olgu dileriz ki, başımıza gelmez. Öyle değil mi iktidardakiler.

İlahiyatçı Cemil Kılıç gidişatın yönünün hilafete dönük olduğunu ve   evetle sonuçlanırsa bu belgenin  (ANAYASA) hilafet için kullanılabileceği endişesiyle görüşlerini içeren bir yazı kaleme almış.

Bu değişiklik; “padişah fermanı” “diktatör emirnamesi”, “tek adam yönetimine geçiş”  gibi isimler aldı ama bir ilahiyatçının gözünde de bunun içinden halifeliğin de çıkabileceği belirmiş.

“Bir Türk Halife olamaz” diye başlamış ve ardından da nedenlerini sıralamış.

Özetlersek:

İslam evrensel ve ırklar üstüdür…

İslamcı ve Osmanlıcı siyasetin ana hedeflerinden biri 3 Mart 1924’de kaldırılan Hilafeti yeniden ihya etmektir…

Günümüzde hilafet işlevsellik ve meşruiyet bakımından da bir yığın tartışmanın odağında yer almaktadır…

İlk dönem halifelerine Emir, Emir’ül müminin (Müslümanların lideri) dendi…

Sonradan peygamberin halifesi, Allah’ın halifesi/halefi diye nitelendirilmiştir. Böyle bir değerlendirmeyi de Muaviye ardılları yapmıştır. Bu aşamada halife ye Allah’ın yeryüzündeki gölgesi denmiştir…

Tek tanrı değerlendirmesinde bu durum Allah’a ortak koşmaktır…

Arap ülkelerinin çoğu krallıkla yönetilmektedir. Adı Cumhuriyet olsa da Cumhuriyet etkisi Kralın takdiri kadardır. Krallar ise kendilerinden üstün makamı asla kabul etmezler…

Sünni kitle için halife olacak kişi de etnik bir koşul aranmaktadır. O kişi Kureyş’ten ve Arap olacaktır…

Ülkemizdeki Osmanlıcılara göre halifelik ihya edilirse bir Türk/Osmanlı halife olacak, o da Sünnileri etrafında birleştirecek…

Halifeliğin Yavuz’la Osmanlıya geçmesi doğru değildir…

Osmanlı halifeleri bu sıfatı hiç önemsemediler ve kendilerine Halife denmesini benimsemediler…

Halife ve Cihad kavramları Arapları Osmanlıdan yana yöneltmedi…

Olası Türk halifeye Salt Arapların ötesinde Sünni dünya da ilgi gösteremez…

Şiiler zaten akıllarından bile geçirmez…

Halifelik sevdası bizim cahil halkı uyutarak oylarını siyasal ranta aktarmaktır…

Yavuz halifeliğe son vermiş adılları zaman, zaman onu kukla durumuna getirerek kullanmışlardır…

“Gerçek şudur ki, ne yapılırsa yapılsın; ulus devlet çağıyla birlikte halifelik ve benzeri sözde dinsel referanslı siyasal kurumlar geçmişin çöplüğüne  atılmış olduğundan tarihin geriye götürülmesi mümkün değildir. Boşa hayal kurulmasın ve kimse hayal ile kendisinin aldatılmasına izin vermesin .”

Aklı, bilgisi, imanı sağlam ve zengin olarak değerlendirdiğimiz İlahiyatçı Sn. Demir Kılıç’ın ODA TV’deki 4 Mart 2017 tarihli köşesinden anladıklarımızın dökümüdür…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.