Bodrum Gündem

HOCA VE ZORBA / Serdar Anlağan yazıları…

Hoca_ve_Zorba-serdar anlağan

Timurlenk’in Anadolu’yu istilası sırasında Akşehir’e de Moğollar dolmuştu, ve bunların canavarca mezâliminden şehirler boşalıp, köyler, kırsal alanlar birçok aile ile dolmuştu. Hoca da, merkebe karısını bindirip, oğlunu yanına alıp, ücra ve sarp bir köye gitmişti. Bir gün şehirden dağılan ahâli ile o köyün yerlilerinden beş on kişi bir çeşme başına toplanıp Moğolların mezalîm-i vahşiyyânesi üzerine şiddetli bahislerde bulunurken, Hoca da bahse karışıp, zalimler hakkındaki gazabullahın korkunçluğundan, âhirette görecekleri en müthiş azap ve çekecekleri işkence ve cezaları sayıp dökmeye başladı. Orada kayıtsızca dinlemekte olan uzun boylu, esmer çehreli, köprülü burunlu, uzun yüzlü, hafif sakallı, kara gözlü, keskin bakışlı, başına zülfeli siyah bir tac giymiş, zülfeler kaşlarını setr eylemiş, arkasında bir aba, elinde bir dilenci çanağı bulunan, korkunç görünümlü bir derviş birden bire olduğu yerden top gibi patlayıp: “Hayır, Hoca! Okuduğun âyet ve hadis doğru. Fakat ilahi intikam kılıcı ve hakkın adaletinin timsali olan ashâb-ı hurûc hakkında değil; sizin gibi insanlık, fazilet ve asalet kanı bozulmuş, ırkına adi damar karışmış, himmetsiz, gayretsiz, ittifak ve ittihadsız, kadın meşrepli miskinler aleyhindedir” diye en üst perdeden korkunç bir sesle itiraz eyleyince herkes fena halde şaşalayıp birçokları oldukları yerde yığılıvermişler; bazıları da şaşkın şaşkın, heykel gibi dimdik duran dervişin yüzüne baka kalmışlardı. Hoca Merhûm, dervişi baştan ayağa kadar bir nazarla süzünce ‘aklı başından gidip kendi kendine “Acaba?” dedikten sonra şaşkınlığın kendisine verdiği ani bir cüretle: “Baba Erenler! Siz hangi diyarın gülüsünüz? Mübarek isminizi bağışlar mısınız?” demekle derviş, evvelki heybetli sesle: “Mâvera ün-Nehir’denim. İsmim Timur’dur” diyince, Hoca artık büsbütün dengesini şaşırıp, olduğu yerde sallanarak: “Aman, evlat! Hanlığı, manlığı da var mı?” demesine o gazaba gelmiş heykel: “Evet!” diye gümbürdeyince Hoca orada bulunanlara başını çevirip: “Ümmet-i Muhammed! Er kişi niyetine buyrun cenaze namazına!” demiş. 558. Bahâ’î, s.232/ASK./P.N.B.s.263

***

Hoca Merhûm bir gün Timurlenk’in mahiyetinden birine: “İtikatta mezhebin kimdir?” demiş. Herif sağ elini göğsüne koyarak, hafifçe gerdan kırıp, güya alçak gönüllülükle: “Emir Timur Gürkan!” diye cevap vermiş. Oradakilerden biri: “Kuzum Hoca Efendi! Peygamberi kimdir? Sor bakalım” demiş. Hoca: “Ne sorayım? İtikatta imamı Topal Timur olursa Peygamberi mutlaka Kan Dökücü Cengiz olacaktır” demiş. 575. Bahâ’î, s.244/SK, İsmâil Hakkı/Hacı Hâfız Şükrî/P.N.B.s.269

***

Hikâye ederler ki: Timurlenk bir gün Hoca’nın olduğu şehre yaklaştığında, şehirli toplanıp Hoca’ya vardılar. Niyaz eylediler ki: “Hoca! Kerem eyle! Timurlenk’i bizim şehrimize uğratma!” dediler. Hoca hemen yerinden fırlayıp araba tekerleği kadar büyük bir sarık sarıp ve eşeğine binip Timurlenk’e doğru yola çıktı ve onunla buluştu.  Timurlenk Hoca’yı görünce: “Ey Hoca! Bu sarık ne büyük sarıkdır?” dedi. O zaman Hoca da: “Mazur görün! Geceliğimdir. Efendimin geldiğini duyunca acele edip gecelik ile gelmişim. Gündüzlüğüm arkadan araba ile geliyor” demiş. 229. P.N.B. s.150

***

Nasreddîn Hoca bir gün Timur’un huzurundayken bir sipahiyi sarhoştur diye getirmişler. “Üç yüz değnek urun!” demiş. Hoca tebessüm etmiş. Timur gazaba gelip: “Beş yüz değnek urun!” demiş. Hoca kahkaha ile gülmeye başlamış. Timur, henüz ocaktan çıkmış gibi yekpare ateş kesilip: “Şimdi sekiz yüz urulsun!” diyince Hoca, sinirleri gevşeyip kasıklarını tutarak sallana sallana makaraları koyuvermiş. Timur ise öfkesinden zıp zıp sıçrayarak: “Bre şeriat haini! Değirmen kadar sarığınla hem benim icra eylediğim şer’î hükmü küçümsersin, hem de benim gibi cihanı zangır zangır titretmiş bir cihangir-i cebbarın huzurundasın, ve ne de dehşetli fütûrsuz bir yüreğe mâliksin ki hâlâ gülüyorsun!” diyince Hoca der ki: “Doğrusun; işin ehemmiyetini bilirim. Senin de ne yaman bir hunhar olduğunu tamamıyle tasdik ederim. Fakat, ne fayda! Şuna şaşıyorum ki, ya sen rakam bilmiyorsun; ya bizim gibi, etten kemikten mahluk olmayıp adın gibi cismin de demir oğlu demirdir. Hele himayet etmek istediğin o güzel şeriattan hiç haberin yok. Seksen değnek nerede? Sekiz yüz değnek nerede? Emretmek pek kolay…Fakat bu yenir mi? Ne olur, zahmet alsan da vereceğin emir kabil-i icra mıdır, değil midir? Bir parçacık düşünsen!” 483. Bahâ’î, s.90/Adsız Sözlü Kaynak/P.N.B. s.228

***

Bir gün Timurlenk hamama gider. Hoca’yı da davet eder, hamamda buluşurlar. Timurlenk Hoca’ya büyük hürmet gösterir. “Hay Hoca! beni satsalar kaç akçe ederim?” der. Hoca da: “Kalk, karşımda yörü bakayım” der. Sonra: “Altmış akçe edersin” der. Timurlenk: “Be Hoca! Benim peştemalim bile daha fazla eder” der. Hoca: “Ben de onu diyorum” der. 181. P.N.B. s.137

***

Timurlenk çirkin bir adamdı. Bir gözü kördü bir ayağı demirdendi. Bir gün Hoca ile sohbet ederken, Timur başını yokladı; tıraşı gelmiş, emretti berberi çağırttı ve tıraş oldu. Berber Timur’un eline ayna verdi. Timur aynaya baktı, gördü ki sureti gayet çirkindir, hemen ağlamaya başladı. O an Hoca’da ağlamaya başladı. Bunlar bir iki saat kadar ağladılar. Daha sonra Timur’un bazı yardımcıları, yarenleri Timur’u teselli edip, gülünç hikâyelerle eğlendirerek unutturdular. Timur ağlamayı kesti. Hoca is ağlamayı kesmediği gibi daha fazla ağlamaya başladı. Timurlenk Hoca’ya: “Hele ben aynaya baktım, gayet çirkin gördüm kendimi, ona gam eyledim ki, hem padişahım, ve hem malım, cariyelerim çok, kendim çirkinim, ona ağladım. Ama sen neye ağladın? Ve halâ durmaz ağlarsın?” diye sorunca, Hoca: “Sen bir kerre aynaya bakup çehreni görüp bir vech ile kendini görmeye sabredemeyip ağladın. Ya bizler gece gündüz senin çehrene bakıp duruyoruz. Bizler ağlamayup kimler ağlasın? Ben de ona ağlarım” dedi. 327.P.N.B. s.180

***

Timurlenk Hoca’ya demiş ki: “Hoca! Bilirsin ki Abbasi Halifelerinden her birinin ünvanı: kimi Muvaffak-Billâh, kimi Mütevekkil-Allelâh, kimi Mu’tesim-Billâh, hep bu yolda idi. Ben de onların arasında gelseydim, benim ünvanım ne olurdu?” Hoca derhal demiş ki: “Ey sâhib-i kırân! Hiç şüphe etmeyiniz ki sizinki muhakkak  sûrette Ne’uzi-billâh olurdu.” 380. Bahâ’î/P.N.B. s.194

***

Timurlenk Akşehir’de iken bazı generalleri ve belde eşrafı ile bir mecliste oturup konuşuyorlarmış. Eski mücahitlerden biri: “Kosova muharebesinde şöyle toplar atıldı, böyle muharebe edildi; şu yolda takip olundu; Bulgaristan böyle feth edildi; Niğbolu’da Ehl-i salîb şöyle tepelendi…” diye geçmişin güzel ve övünülecek hikâyelerinden bahsetmiş. Timur’un generallerinden biri de bu yiğitliğe imrenip: “Bizim de Ankara muharebesinde şu kadar fillerimiz vardı” Timur’un ordusunda top yokken: “Şöyle kocaman toplarımız da vardı; gümbür gümbür ortalığı velveleye verdi, Osmanlıları tir tir titretti” derken orada bulunan bir çocuk kazara seslice osurdu. Hikâyeye devam eden zat birden bire şaşalayarak: “O ne?” diyince, yalan dinlemekten boğulma derecesine gelen Hoca bundan bil-istifade: “Kusura bakmayın Efendim! Ankara  ovasında attığınız topların aksi dağlarda halâ devam ediyor. Bu da halâ o sesin yankısıdır, merak etmeyiniz” demiş. 555. Bahâ’î, s.229/Adsız Sözlü Kaynak/P.N.B. s.261

***

Timurlenk’in ordusunda filler olduğu ve hatta Engürü muharebesinde bir çok filin kullanıldığı malumdur. Bu fillerden birisi de Hoca’nın köyüne beslemek içün gönderilmiş. Fil köyde ne kadar ekilmiş şey varsa silmiş süpürmüş; bir şey bırakmamış. Bütün köylü ayaklanup Hoca’yı da önlerine katarak Timur’a şikayete gitmişler. Zalimin korkusundan yolda birer ikişer sıvıştıklarından, Hoca huzura çıkarken bir de bakmış ki kimse kalmamış. Hoca kendi kendine: “Sizi tabansızlar, sizi! Beni kündeden atmaklığı size göstereyim” deyip, hemen çekinmeden huzura çıkmış. Timur neden geldiğini sorunca: “Efendim! Köylü kullarınız köyümüze kendi hâs fillerinizden birini kalıcı misafir buyurduğunuzdan dolayı bendenizi gönderdiler. Bu vesile ile mazhar-ı iltifat olduklarına arz-ı şükran eyliyorlar. Ancak, bîçâre file gurbet elde bir eş, kendine enîs olacak bir dişi bulunmadığı için inlemesinden içimiz kan ağlıyor. Köylü kullarınız bendenizle beraber gelmişlerse de huzura dahil olmaya cesaret edemiyorlar; dualarına müjde beklemektedirler. Bu vesile ile hemân husûsi ve teklîfsiz teb’anızdan ‘ad buyurursanız kıyamete kadar minnettarlığımız devam eder” demekle, Padişah pek ziyade memnun olup Hoca’ya kaftan giydirip, hediyeler, bağışlarla ihsan edip onu sevinç ve coşkuya boğmuş. Köylüye de bol bol kuru selam göndermiş. İrâde etmiş; derhal Hoca’nın köyüne bir dişi fil gönderilmesini kararlaştırmış. Hoca bu haberi alup ustalıkla tehlikeyi atlattığından ve ihsana konduğundan dolayı kemâl-i neşe ve nişâtla köye varınca köylüler başına biriküp: “Aman, Hoca Efendi! Ne yaptın? Bize bir hayırlı haber ver” demeleriyle Hoca mühim bir vartayı kemâl-i muvaffakıyetle atlatanlara mahsus bir gururla: “Müjde! Dişisi de geliyor” demiş. 512. Bahâ’î, s.143/Adsız Sözlü Kaynak/P.N.B. s.241

Tüm fıkralar Pertev Naili Boratav’ın Nasreddin Hoca kitabından alınmadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.