Bodrum Gündem

KAYBEDENLER KULÜBÜ… Bodrum Gerçeği / Yılmaz Bozkurt BG Yazıları….

KAYBEDENLER KULÜBÜ… Bodrum Gerçeği / Yılmaz Bozkurt BG Yazıları….

 

yılmaz bozkurtYaşlı adam yüksek sesle‘’ Ben kaybedenler kulübünün bir üyesiyim evlat, hem de doğuştan. Bizim kaderimiz tersten yazılmış’’ diye kendini anlatıyordu. Az önce plajda bir şeyler içip serinlemek için gittiğim kafeteryada görmüştüm onu. Zayıf kara kuru, güneşin altında durmaktan alın çizgilerinin içi bile yanmıştı. Avurtları ve gözlerinin altı çökmüş bir durumda bir yandan bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor, bir yandan Grup Yorumun  ‘’Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman ‘’ şarkısını mırıldanıyor. Ardından yarıladığı bira bardağını kafasını kaldırarak yudumluyordu. Güneşin sararttığı ve yanları dökülmüş ,Tenten gibi sadece önde kalan saçlarını parmaklarıyla arkaya doğru tarayıp,kızarmış mavi gözleriyle bana bakıp,’’Ben kaybedenler kulübünün bir üyesiyim evlat ‘’ deyip,

‘’Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman

Uykusunda bir kuş ölür ecelsiz
Alıp da başını gitmek istersin
Karanlık sokaklar kör, sağır, dilsiz ‘’

Diye Grup Yorumun şarkısını mırıldandıktan sonra .’’ Bak evlat! Ben okudum adam oldum! Güya, benim arkadaşlarım ise  okumadı patron oldu.’’ diye devam edince adama ilgi duydum. Boş biri değil gibi gözüküyordu. ’’Kaybedenler Kulübündenim ‘’ gibi afili laflar etmesi bunu göstermekteydi.

Adam birasını bitirmişti. Hem adama hem de kendime bir bira söyleyip adamı masama davet ettim. Jestim hoşuna gitmişti. Bana ‘’ Sen iyi birine benziyorsun? Nerelisin ‘’diye sorduğunda, “Ben Bodrumluyum ‘’ diye karşılık verdim. Bodrumluyum demem üzerine o da biraz daha yanıma yaklaşarak ‘’ ben de Bodrumluyum, Farilya’dan ‘’ diye karşılık verdi.

Sonrasında ne iş yapıyorsun diye sorduğunda ‘’ Öğretmenim ‘’ diye karşılık verince birden durgunlaştı. Birasından  bir yudum çekti. Ardından  kafasını yukarıya kaldırıp tekrardan Grup Yorumun aynı şarkısını mırıldanmaya başladı.

Gözlerini bana dikip ‘’Evlat beni en zayıf yerimden vurdun ‘’ dedi. İyice meraklanmıştım. ’’Neden? ‘’ deyince .’’ Ben de öğretmendim, hem de çok iyi bir edebiyat öğretmeniydim.’’ Deyince iyice meraklanmıştım.’’ Nasıl? ‘’ diye karşılık verince bana ‘’ En iyisi baştan anlatayım ‘’diye karşılık verdikten sonra:

‘’Ben Bodrum Lisesi’nin ilk öğrencilerindenim.1972 Eylül’ünde Bodrum Lisesi 4/A ve 4/ B olmak üzere iki şube olarak açıldı. Allah’tan ki açıldı. Yoksa Milas’a ya da  Muğla veya İzmir’e gitmek zorunda kalacaktım. Bu konuda Müdürümüz Hüseyin Turgut Karabağlı’ya teşekkür ediyorum. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Babamız gibiydi ‘’ Deyince ,ben ‘’ Ben de Bodrum Lisesi 1979 mezunuyum. Hüseyin Turgut Karabağlı müdürümüz benim dersime girmişti. Sınıf arkadaşım Mete’nin babasıydı. Bana Karakaya İlkokulunda annem rahmetinin sınıf arkadaşı olduğunu söylemişti ‘’ deyince.Adam iyice dağıldı.

Yine birasından bir yudum çekip kafasını yukarıya kaldırdı ve aynı grubun aynı şarkısını mırıldandıktan sonra  bana ‘’Biz Bodrum Lisesi’nin ilk mezunlarıyız.1969 -1970 Öğretim yılında Bodrum Ortaokulu’na kaydolmuştum. Aynı yıl  Bodrum Öğrenci yurdu açıldığında babam rahmetli beni yurda  kaydettirmişti. Okumak istemiyordum. Marangoz olmak istiyordum. Bunu da köyün marongozu benim aklıma sokmuş ve  geleceği parlak bir meslek diyerek beni etkilemişti.’’ Dedikten sonra ,

Bodrum Ortaokulunda beni en çok etkileyen öğretmenlerin başında rahmetli Alaaddin Koç hocamız ile Hatice Yücel öğretmenlerimiz gelir ‘’ diye devam etti.

Ben de ‘’ Benim okumamda Alaaddin Koç öğretmenimin çok büyük emeği vardır ve Hatice Yücel Hocamız da en çok sevdiğim öğretmenlerimden biridir  ‘’ dediğimde .’’ Alaaddin Koç hocamız 1976’da Mersin’in Erdemli ilçesine tayini çıkmıştı.Bir daha kendisinden haber alamadım ‘’ diye karşılık verdi.

Ben ‘’ 1976’dan vefat ettiği 2012 Temmuz’una kadar Alaaddin Koç hocamla bağlantımı hiç koparmadım’’ deyince, gözleri doldu. Bana sarılabilir miyim dedikten sonra boynuma sarıldı.Ağlamaya başladı. Ben de duygulanmıştım. Oturduktan sonra  bana ,’’ Seni benim karşıma Allah çıkardı ‘’ deyip yine aynı şarkıyı mırıldanmaya başladı.

Sonra da ‘’ Lisede Kaşgarlı diye bir edebiyat öğretmenimiz ile İsmail Tuna diye Yurt Müdürü, aynı zamanda Müdür yardımcısı ve edebiyat öğretmenimiz vardı. Ona Karl Marx’ı sormuştum. O da bildiği kadar bana anlatmıştı. Edebiyat sevgimi ben bu öğretmenlerimden aldım. Bunun sonucunda Üniversite Yerleştirme Sınavı edebiyat tercihi yaptım. İlk yıl Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Bölümünü kazandım ama bize orada komünist diye okuma hakkı tanımadılar. Ben de okulu bırakıp geldim ‘’ deyince üzüldüm.  “ Ya nasıl edebiyat öğretmeni oldun deyince “Babam yer satmıştı. Bizim oralarda çeti parası derler .Para bol olunca İzmir’e dershaneye gittikten sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Yeni Türk Edebiyatı Bölümünü kazanmıştım.’’ Dedi.

Sonra da ’’ Van Çaldıran’da üç yıl Edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra Bodrumlu bir ağabeyim sayesinde tayinimi Bodrum Lisesi’ne yaptırmıştım. Van’da görev yaptığımda Ankaralı bir Matematik öğretmeniyle evlendim ama evliliğimiz yürümedi, ikinci yılda boşandık. Bodrum Lisesi’nde görev yapmak bana çok büyük bir gurur vermişti. Hayranı olduğum hocalarımın yolundan yürüyecektim.Bu da beni heyecanlandırıyordu ama olmadı ‘’ diye tamamladı.

Ben merakla  ‘’ Neden ‘’ diye sorunca ‘’ Bodrum Lisesi’nde üçüncü yılımdı. Okulumuz bizim okuduğumuz okul değildi. Garajın üstünde Bodrum mimarisine uygun olarak yapılmış ama tavanı akan bir okuldu. Öğrencilerime derslerinize çalışın, adam olun dediğimde bir  öğrencim; hocam siz okudunuz da ne oldunuz! Babamın yanında çalışan işçi sizden fazla para kazanıyor deyince  film koptu. Beynimden vurulmuşa döndüm. Çocuk söylediğinde yüzde yüz haklıydı. Aldığım maaşla geçinemiyor babamın bankadaki  çeti parasından tırtıklanıyordum. Çocuğa karşılık veremedim. Hemen dersten çıktım. Hışımla istifamı yazıp müdüre teslim ettim’’ Gerek müdür, gerekse öğretmen arkadaşlar çok engel olmaya çalışsalar da dinlemedim istifa ettim ‘’ dedi.

Üzülmüştüm. Meslektaşım olarak daha yakın olmak isteyip ‘’ Peki daha sonra ne yaptın ‘’ diye sorduğumda. “Bir kaç yıl turizm sektöründe çalıştım. Allah razı olsun Lisede Rafet Gider hocamız İngilizceyi bize en ince ayrıntısına kadar öğretmişti. Ayrıca Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde dil eğitimi çok ağırdı.Bu sayede yabancı dili sökmüştük.’’ Dedikten sonra bana ‘’ Evlat  dil dile değmedikten sonra dil öğrenilmez’’ deyip,1970’lerin ortalarında Bodrum’a gelen Uganda adlı kolej gemisindeki iki öğrenci kızla tanışmasını anlattı.

‘’ Anne Hamilton, Valme Thomson .Bunlar benim 1975’te Lise son sınıftayken tanıştığım iki İskoç kızdı. Bunlardan Anne Hamilton ile duygusal yakınlık kurup mektuplaşmıştık’’ dedikten sonra Öğretmenliği bıraktığımın üçüncü yılında Mancesterli  avukat bir İngiliz kızla aşk yaşadım. İki yıl Bodrum’a benim yanıma geldikten sonra anne ve babamın karşı çıkmasına rağmen evlenip İngiltere’ye gittim. Bir kızımız olmuştu. Kızımız iki yaşına geldiğinde tartışmalarımız başladı. Başka bir adamla ilişkisi olduğunu anlayınca gururuma yediremedim beynimden vurulmuşa döndüm. Ya öldürecektim ya da Türkiye’ye dönenecektim. Öldürsem ne olacaktı. İki yaşındaki kızım annesiz kalacak ben de hapse girecektim. Çocuk ortada kalacaktı. Sonunda aklım duygularıma üstün geldi. Boşanıp Türkiye’ye döndüm. Sonrasında o bar senin,bu bar benim deyip kendimi içkiye vurdum.’’ Dedi.

Adama acımıştım. Adını sorduğumda söyleyince hemen hatırladım. Biz orta birler ile Lise birler  sabahçı olduğumuzdan, büyüklerimiz olan lise birlerin hemen hepsini tanırdım. Çok değişmişti ve tanımam mümkün değildi.

Bana ‘’Babam rahmetli beni okutmak için deniz kıyısındaki tarlalarımızı yok pahasına sattı. Şimdi oralarda beş yıldızlı oteller var. Hazıra dağ dayanmazmış, Çeti parası da Güneşin karşısındaki kar gibi eridi. Babam rahmetli son dönemlerini sattığı arazide kurulan siteye bekçilik yaparken geçirmişti. Ben İngiltere’deyken vefat edince güvenlikçi olarak görev yaptığım iş yerimden izin alarak son görevimi yerine getirmiştim’’ diye sözlerini tamamladı.

Sonra da ‘’ Ankara’da okurken bizim okulda psikoloji bölümünde okuyan Suar diye bir kız arkadaşım vardı. İngilizce derslerimiz ortak olduğu için orada tanışmış ve aşık olmuştum. Kız Çankaya sosyetesinden, ben ise Bodrumlu bir köylü çocuğu. Allah’tan çeti parası var. Üç yıl boyunca beni yedi. Sonrasında beni şutladı. kabullenmedim. Çünkü seviyor ve evlilik hayalleri kuruyordum. Çankaya’daki evlerine gidince demir tüccarı olan babasının korumalarından dayak yedim. Kahroldum. Sonradan bir milletvekili oğluyla evlendiğini öğrendim.’’ diye sözlerini tamamlayan adamın hikayesi içimi karartmıştı.

‘’ Peki  hayatında hiç mi güzel şeyler yaşamadın? ‘’ diye sorduğumda bana’’ Evlat ben hızlı yaşadım, erken tükendim. Bu şekilde kaybedenler kulübüne kaydımı yaptırdım. Hayatımda en mutlu olduğum anları Van Çaldıran’da yaşadım. Pırıl pırıl, altın kalpli, adeta bana tapan, ön koşulsuz beni seven öğrencilerim vardı. Bir keresinde  kahveye gittiğimde bana nerelisin diye sorduklarında ben de Bodrumlu olduğumu ve Çaldıran Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak görev yaptığımı söyleyince kahvedekilerin hepsi birden bana büyük yakınlık göstermişlerdi. Beni asıl şaşırtan şey sokakta görsem sadaka vereceğim şekilde giyinmiş yaşlı bir adamın benim çay paramı ödemek istemesiydi. Bu yüzden Van’da gördüğüm insanlığı ve sıcaklığı Türkiye’nin hiçbir yanında görmedim ‘’ diye sözlerini tamamladığında sürekli denize girmekten acıkmış olan oğlum yanıma gelince izin istedim.

Adam bana ‘’Bir dakika evlat’’ dedikten sonra  yine ‘’ Ben kaybedenler kulübünün bir üyesiyim ama sadece ben kaybetmedim. Biz kaybettik, Bodrumlular kaybetti. Çeti parasına tamah edip kıyılarımızı beton yığına çevirdik. Deniz kıyıları, club’larla, beac’lerle parsellendi. Denize girmek için bir sürü para ödüyoruz. Trafik kilitlendi, dağ taş betonla doldu. Rant uğruna Bodrum feda edildi evlat. Paranın sıcaklığından önümüzü göremedik. Sonunda Bodrum elimizden gitti. Eskiden evlerimiz kilit bilmezdi. Şimdi her türden adam Bodrum’da boy gösteriyor. Bodrumda yaşayanların ne kadarı Bodrumlu ‘’ ’ dedikten sonra yine Grup Yorumun aynı şarkısını mırıldanmaya başladı. Ben yerimden kalktığımda  adam hala ‘’ Ben kaybedenler kulübünün bir üyesiyim ama sadece ben kaybetmedim. Biz kaybettik. Bodrum kaybetti ‘’ diye söylenmeye devam ettikten sonra  aynı şarkıyı mırıldanıyordu.

 

Yorumlar

  1. Emre dedi ki:

    Çok haklı, tarlaları satma meraklısı akrabalarıma satmayalım diye direnen bir ailenin mensubuyum, aslen Bodrum Turgutreis Akçaalanlıyım, aç gezeceğime satarım diyerek üstümüze baskı üstüne baskı kurdular, onlar günlerini gün ederken biz kuru ekmeğe bir soğan, bir kalıp peynir ve bir domatese talim ettik, yazları onlar tatillerini yaparken biz tarlaya, bahçeye gittik, çalıştık, Allah’a şükür kimseye muhtaç değiliz, şimdilerde gelmişler başlarını sokacak evleri yok, devletten aldıkları emekli maaşları dışında hiç bir yatırımları yok, 32 yaşındayım kendimi bildim bileli sürekli onu satalım bunu satalım, lafa gelince de onlardan iyisi yok, kader ama bu onlar en büyük ceza bizim için, o tarlaları satmak yerine değerlendirip para kazanmayı düşünmek yerine kahve de oturup oyun oynamak daha kolay geliyor işlerine, o para etmiyor bu para etmiyor diyorlar, sen öyle bi tarafını yayarsan hiç birşey para etmez! küçükleri olan bizlere güzel örnek oldular, Allah’a şükür ailem çok farklı büyüttü bizi, bu gözler herşeyi adabı ile gördü…

  2. Yılmaz Bozkurt dedi ki:

    Değerli yorumunuz için teşekkür ederim Emre bey.”Çeti parası” gerçeğini dile getirmek için kurgulamış olduğum bu öykümde Bodrum Yarımadası’nın gerçeğini yansıtmaya çalıştım.Ne mutlu ki; siz bu tuzağa düşmemişsiniz.Bu yüzden sizleri kutluyorum.