Bodrum Gündem

Yılmaz Bozkurt BG yazıları/KUYUDAKİ ARAP…

Yılmaz Bozkurt BG yazıları/KUYUDAKİ ARAP…

 

Yılmaz-Bozkurt-Bodrum-Gündem-yazıları-mazı-1“38 YIL ÖNCE KAYBETTİĞİMİZ BODRUM BALIKÇILIĞININ DUAYENİ MUSTAFA TRATASININ SAHİBİ VE KAPTANI ŞEVKET KAPTAN’I  (NALBANTOĞLU) SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUM…”

kuyudaki arap 2Mazı’da Mayıs başında, doğanın yeşilden sarıya dönüşümünün başladığı, doğadaki devinimin arttığı, kurdun kuşun ve börtü böceğin canlandığı bir dönemde biz çocuklar açısından en büyük etkinliklerden biri her evin önünde bulunan dut ağaçlarındaki olgunlaşan dutları yemekti.Özellikle kuyu başlarındaki dut ağaçları daha büyük olduklarından hepimiz orayı daha fazla tercih ederdik.

Yine kuyu başındaki dut ağacının başına çıkmış dut yerken birden Ali arkadaşımızın feryadıyla irkildik. Önce ağaçtan düştü sandık. Ama ağacın başındaydı.Meğersem koparıp ağzına götürdüğü dutun arkasında bal arısı varmış.Bal arısı arkadaşımızın dudağını soktuğu için bağırmış.

Arı sokmalarına karşı hepimiz şerbetliydik. Bunun da nedeni en büyük eğlencelerimizden birinin eşek arılarının yuvalarını taşlayıp kızdırmak olmasıydı. Bu arada bazen birkaç adet eşekarısı soktuğu da olurdu.Özellikle alnını arı sokan arkadaşımız bir iki gün şişkinlikten dolayı yumuk gözlerle dolaşırdı.

Hemen duttan inip kuyunun oluğundaki sudan Ali’nin dudağını yıkamasına yardımcı olduk. Bu arada yaşlı bir kadın kuyudan su çekmek için bize doğru yaklaşmaktaydı. Biraz yaklaşınca ‘’Kanlı davun yiyesiceler (Davun- Taun=Veba ) ne işiniz var kuyunun başında .Size kaç kere söyledim ben,guya  yaklaşmayın, guyun içindeki Arap sizi çeker ‘’ diye azarlayınca hepimiz  kaçıştık.

kuyudaki arap 1Tarıkların evlerinin önüne gidip orada oynamaya başladık.O arada Tarık’ın Anneannesi dışarı çıkınca Tarık ‘’Kocana, guyun içinde Arap mı var’’? diye sorunca hepimiz etrafına üşüştük.Yaşlı ,zayıf,yüzü,avurtları ve gözlerinin altı çökmüş,örgülü kınalı saçlarının üstüne Türkmen kadınlarının kullandığı bir başlık geçirmiş ve üstüne de bir tülbent sarmış olan Hatice nine bir Tarık’ın bir de bizim gözlerimize bakıp, ‘’ Evet çocuklar Arap var ‘’dedi.Tarık ‘’ Arap nasıl bir şey gocana? ‘’ diye sorunca kaçamak bir cevapla ‘’Ben görmedim.Dedenize sorun ‘’ diyerek bizleri geçiştirdi.

Tarık’ın dedesi  evde olmadığı için hepimiz büyüklerimize sorma kararı alarak biraz daha oynadıktan sonra evin yolunu tuttuk.Akşam hepimiz açısından ilk işimiz kuyunun içindeki arabı sormak oldu.

Ertesi gün yine etrafında geniş oyun alanı olmasından dolayı kuyunun başına gelmiş ,daha dut ağacının başına çıkmadan kuyunun içindeki arabı bize anlatılanlara göre birbirimize biraz da abartarak anlatmaya başlamıştık.Anlattıklarımızdan hepimiz korkmuştuk.Güya ‘’kuyunun içindeki arap ,ocaktaki haranı ( tencere ) gibi kapkaraymış,sadece gözleri ve dişleri akmış.Ağzı ,biz çocukların başını içine alacak kadar büyükmüş.’’ Birbirimize anlattıklarımızdan sonra hepimiz korkmaya başlamıştık.

Bu arada hepimizin kafasının içini arap merakı ve korkusu kemirmekteydi.Hepimiz arabı görmek için can atıyorduk.Bir yandan da korkuyorduk.İçimizde korku ve merak duygusu arasında büyük bir mücadele verilmekteydi.

Dört arkadaş birbirimizden cesaret alarak çapı bir metreden biraz daha büyük i taş kuyunun ağzına yaklaştık.Birden hepimiz bir çığlık atarak geri kaçtık.Meğersem Hasan arkadaşımız bizden sonra bizim üstümüzden eğilerek kafasını uzatınca suya düşen gölgesini arap sanmışız

Katır üzerine sarılmış tenekelerle su almaya gelen bir kadın kuyunun ağzında bizleri görünce ‘’Covur sidikleri ! Ne işiniz var kuyunun başında .Guyun içindeki arap çeker ‘’ deyince bizler yine kaçıştık.Oynamaya devam ettik.Bu sefer arkadaşımız Serkan’ın dayısının  elinde bir ip ve çengelle kuyunun başına geldiğini gördük.

Geçen akşam kızının kuyuya kaçırdığı bakırı(kova ) çengelle çıkarmak için gelmiş .Hepimiz Serkan’ın dayısından cesaret alıp kuyunun başına üşüştük.Beş dakika içinde çengelle kopan ipe bağlı bakırı çıkarmıştı.

Serkan hemen dayısına sordu ‘’Dayı bakırı nasıl çıkardın.Arap çengeli ve seni neden guyun içine çekmedi ‘’ diye sorunca.Dayısı’’Arap büyüklere bir şey yapmaz.O sadece çocukları yer ‘’ deyince yine içimizi bir korku sarmıştı.

Köy okulları 23 Nisan haftası’ndan sonra tatile girdiği için öğretmenimize soramıyorduk.Çaresiz üç ay beklemek zorundaydık.Ama bu süre içinde hem korku hem de merak duygusu bizi yedi bitirdi.Bir keresinde iki arkadaş yarım saate yakın kuyunun  içine bakmamıza rağmen arabı görememiştik.

Anlaşılan arap bize kendisini göstermek istemiyordu.Yine de pes etmedik.Muhammed arkadaşımızın dedesine sormaya gittik.Muhammed ‘’ Dede siz bize guyun içinde arap va deyosunuz emme biz kaç kere guyun ağzından baktık göremedik ‘’deyince.Dedesi ‘’ Arap gündüz saklandığı için siz görememişsiniz.Bi daha sakın oraya gitmeyin.Arap sizin yüzünüzü tanır ve gece uyurken kaçırır ‘’ deyince iyice korktuk ve o günden sonra bir daha kuyunun başına yaşlaşmadık.

Ağustos ayının sonlarına  doğru kuyudaki su azalınca sular bulanık olarak çıkmaya başlamıştı.Bir keresinde kızlardan birisi ipi elinden kaçırınca babası gelmiş elleri ve ayaklarıyla kuyunun duvarındaki taşlara tutunarak ve sırtını kuyunun taşlarına dayayarak kuyunun dibine inmiş eliyle su kovasını çıkarmıştı.

Bu operasyonu şaşkınlık ve hayret içinde kuyunun ağzından bakarak izlemiştik.Adama hiçbir şey olmamıştı.Bu yüzden içimize,ya büyüklerimiz bizleri kandırıyorsa diye bir kurt düştü.Ama bir türlü bizleri neden kandırmış olabileceklerine aklımız ermiyordu.Hepimiz çok iyi tırmanıcıydık.Büyük ağaçların en uç dallarına çıkıp,erik,kayısı,armut,incir ve üzüm toplardık.

Özellikle yaz ayları hep birlikte denize kaçardık.Bir süre sonra acıkınca yanımızda yiyecek bir şey olmadığından bahçelere dalar Allah ne verdiyse bulduğumuz meyvelerle karnımızı doyururduk.Kızgın güneşin altında ısınmış olan meyveleri yıkamadan yediğimiz için akşam karın ağrısı çeker ve  ve ishal olurduk.

kuyudaki arap 3Yine böyle denize kaçtığımız bir günde  Mazı Hurma Sahili’ne Bodrum’dan gelmiş, trata dedikleri  büyük bir kayık demirlemişti.İçindekiler  kıyıdaki lokantada bir masa kurup rakı içip bir şeyler  yemeye başlamışlardı.Bizlerde dizimiz hizasındaki avlu duvarının kenarına ,tıpkı balıkçıları izleyen kediler gibi karnımız zil çalar bir vaziyette dizilmiş onlara bakıp yutkunuyorduk.

İçlerinden biraz kilolu,üzerinde çizgili pijamaların üstüne benzeyen gri renkli  kısa kollu bir safari olan tonton bir amca  bizleri çağırdı.Hemen koşuştuk.Elini cebine atıp bir tomar para çıkardı ve o dönemde biz çocukların rüyamızda bile göremeyeceği 5’er lira kağıt para verdi.Yirmibeş kuruşa yirmibeş takla attığımız bir dönemde bu para bizim için bir hazineydi.Amcanın elini öpüp,hemen lokantanın içine daldık ve çeyrek ekmek ve gazoz alıp karnımızı doyurduk.

Lokantacıya bu amcanın kim olduğunu sorduğumuzda bize Bodrumlu  Şevket Kaptan  ( Nalbantoğlu ) demişti.Biz amcaya bildiğimiz bütün duaları edip paranın üstünü babalarımıza vermiştik.Babalarımızın bize arada bir verdikleri  harçlık 10 ya da 20 kuruşu geçmediğinden kalan dörtbuçuk lira bizim için büyük paraydı.

Bu arada bizim kuyudaki arap mevzuu iyiden iyiye içimizi kemiriyordu.Yine korku ve merak duygusu çatışma halindeydi.Birgün kuyunun yanıdaki alanda oynarken köyün delisi Yaşar bizim yanımıza geldi.Birden aklıma arabı Yaşar’a yakalatma fikri geldi.Bunu hemen arkadaşlara söylediğimde onlar da benimsediler.

Biz Yaşar’ın yanına yaklaşıp,’’Yaşar  guyun içindeki arap seni dövecekmiş ‘’dediğimizde ,bize ‘’ hadi len ,ben onu döverim ‘’demişti.Döv o zaman dediğimizde ‘’Benim karnım acıktı .Ben anamın yanına gidiyorum’’ deyince ; biz hep bir ağızdan ‘’ Korktu,korktu.Korkak Yaşar,korkak Yaşar ‘’ diye bağırmaya başlayınca Yaşar ‘’ Ben korkmam ‘’deyip önce kuyunun içine iki tane büyük taş atıp ; ardından kuyunun içine girdi ve dibe doğru taşlara tutunup inmeye başladı.Kuyuda su az olduğundan suya dalmış ve su dizlerine gelmekteydi.

Kuyunun dibinden bize ‘’Arabı kaçırdım.Arap benden korktu .Arap gitmiş ‘’ diye bağırıyordu.Bu sırada köyün yaşlı kadınlarından biri suya gelmişti.Bizi hep beraber kuyunun görünce bizi ‘’Covurun kazandıkları ,covurun tuzladıkları ni işiniz va guyun başında ‘’diye azarladı.

Biz de hep bir ağızdan ‘’guyun içinde Yaşar va’’ deyince iyice kızdı.Biz kaçtık.Kuyunun ağzından yukarıya çıkmakta olan Yaşar’a “Allahın delisi ni işin va guyun içinde…” diye bağırınca ,Yaşar  “Arabı dövmeye indim.Arap benden korktu.Arap benden kaçtı. Guyun içinde arap yok…” diye karşılık verince.Yaşlı kadın Yaşar’a ‘’Guyun içinde arabın ne işi var deli ‘’ diye bağırdıktan sonra,’’Biz o lafı çocukla guyun ağzına yaklaşıp ,içine kaçmasın diye uydurduk ‘’ deyince.Hepimiz rahatlamıştık.

O hafta okullar açılmıştı.İlk işimiz öğretmenimize kuyunun içindeki arap konusunu sormuştuk.’’Öğretmenimiz bize öyle bir şey yok.Sizleri korkutmak için söylemişler’’ deyince iyice rahatlamıştık.Yaşlı kadınının sözleri bizi bir hayli rahatlatmıştı ama yine de  ‘’acaba’’ duygusu içimizi kemirmekteydi.

Kuyunun içinde arap olmadığını öğrendiğimize göre iş arabın ne olduğunu öğrenmeye kalmıştı.Öğretmenimize sorduğumuzda öğretmenler odasından kalın bir kitap getirip kitaptaki resmi göstermişti.Resimde simsiyah ,kıvırcık saçlı bir adam gülümseyerek bakıyordu.Sadece gözleri ve dişleri beyazdı.

Öğretmenimiz bize ‘’köylülerin arap dedikleri bu insanlar.Bunlara zenci denir.Diğer insanlardan hiçbir farkları yoktur.Afrika’da yaşarlar ‘’ deyince hem korkumuzdan kurtulmuş olmanın,hem de merak duygumuzun giderilmesinden dolayı iyice rahatladık ve bizi kandırmalarının rövanşını iki arkadaş birlikte okul çıkışı kuyunun dibine inerek aldık.

kuyudaki arap 4

Yorumlar

  1. Osman Şahin dedi ki:

    Yaşam sevinci bu kadar güzel anlatılır Yılmaz Bozkurt Hocam’ı kutlarım