Bodrum Gündem

“HAZİRAN”DAN KALANLAR…/ Hatice Yücel…Bodrum Gündem Yazıları…

“HAZİRAN”DAN KALANLAR…/ Hatice Yücel…Bodrum Gündem Yazıları…

hatice-yücel-bodrum-gündem-yazıları-1

Doğduğum ay! Ayların en güzeli ve en özeli bence. Önümüz yaz. Bir yanım deniz bir yanım kara. Dört mevsimin on iki ayını farklılıklarla yaşayan “dişi, mavi şehrin” insanı olmak şans değil de ne? Yaşamasını bilene, görene, düşünene…

Bugünkü ruhumun özünde çocukluğumun güzellikleri olduğunu varsayarak zaman makaramı gerilere – 1955’lere – sarıyorum. On yaşlarındayım:

Yine Haziran! Bahardan yaza geçiş. Bu Bodrum olunca daha da başka. Sıcaklar kendini göstermiş. Karpuz kabuğu denize atılmış. Toprağa ekilenler, dikilenler ürüne dönüşmüş. Okullar kapanmış, çantalara sığacak kadar olan kitap ve defterler kaldırılmış. Yaz okulumuzun adı doğa. Tarla ve bahçesi olanlar göçe hazır. Biz de bunlardan biriyiz. Hele çocuklar için büyük eğlence. Başka ne olsun ki! Bizim göçümüz kışlık evimizin beş altı metre aşağısındaki Gerence Sokak başındaki yıkık, Rum evine ve beş dönümlük mandalina bahçemize. Herkes yatağını, yorganını, tencere tavasını taşısa iş biter. Bitmez aslında. Toprağın işi tükenir mi? Emektar katırımız dönme dolapla kuyudan suyu çıkaracak, havuzda su birikecek, biriken su akşamları arklardan biz çocuklara verilen görevle mandalina diplerine gidecek. Güneş, toprak, su ve ağaç dörtgeninin tamamlayıcısı bizler dört ay bu serüveni yaşarız severek. Onlarla büyürüz adeta. Ayrıca üzüm, incir, bademler toplanacak; kuzuya, buzağıya, civcivlere ot verilecek, sulanacak. Öğle yemeğimiz bahçemizden; taze ve katıksız. Uykumuz, dut ağaçlarının gölgesinde. Ya da salıncaklarda sallanma yarışı. Her yer doğal parkımız. Kerevetlerdeki yataklarımızda gökyüzündeki yıldızlar sınırsız özgürlüğümüz. Hepsi bir oyun, her şey bir oyuncak. Tek korkumuz elektriksiz geceler ve karanlık ama insanlar değil. Kesin bugünkü çocuklardan daha mutluyuz. Oyun alanımız olan Bahçe Deresi, diğer adıyla Gerence, unutamadığım mekânlardan. Ulu çitlembik ağaçlarının altından geçerek yaklaşık 400 metre sonra denize ulaşma ve yüzme keyfini nerede buluruz ki? O gün korunsaydı, bugün Unesco’nun doğa-kültür mirası olarak yaşayacaktı. Orayı betona ve arabalara teslim ettik. Haziran keyfi de bozuldu böylece. En iyisi zaman makarasını hızla sarıp bugüne geleyim.

Haziran 2018. Ramazan dokunulmazlığıyla ve sessizliğiyle başlayıp geçim sıkıntısının önüne geçen seçim yarışı ve siyaset oyunlarıyla öğrencilerimizin sınav belirsizlikleri ve korkularıyla, dolar krizi, işsizlik, güvensizlik ve hukuksuzlukla süren günler… Sonuçta yutamadığımız bir lokma olmuş yaşam. 24 Haziran Cumhurbaşkanı seçimi ve rejim değişimi gündemin tamamına oturdu ve kaldı. Cumhuriyetimizin asırlık var olma mücadelesine ve değerlerine el konuldu.

Bir eğitimci olarak üniversiteye gitmeye aday olan iki torunumla ve milyonları aşan diğerleriyle ezberci, eleyici, yok edici sınav sisteminin içindeki heyecanını ve kaygılarını yeniden yaşadım. Yıllardır iktidarların gerici oyunlarına alet edilen çocuklarımızın – gençlerimizin, hak etmedikleri bu eğitim depresyonunu – kaosunu yaşatmak günahtır, ayıptır, yazıktır. “Yeter artık!” demenin zamanı çoktan geldi geçti. Bir ülkenin en önemli kaynağı olan mutlu ve verimli insanın yok oluşuna seyirci kalmak ne kadar acı!

24 Haziran doğum günümü olumsuzluklarla boğmak istemem. Güzel bir yaşanmışlığı, bana verilmiş en değerli hediye olarak kabul ediyorum. Kıbrıs’ta yaşayan, Türk Maarif Kolejinde okuyan on üç yaşındaki torunum “Deniz”in hediyesi bu. Deniz altı yıldır piyano eğitimi almakta. Bir ay süren 22. Kuzey Kıbrıs Uluslararası Müzik Festivalinde piyanist Rüya Taner’in projesi olan “Ada’nın Rüyası Genç Yetenekler” konserinde tek başına Bach, Mozart, Beethoven çaldı. 12. yüzyıl Gotik sanatının bir şaheseri olan, Yakın Doğu’nun en güzel örneği olarak bilinen Bellapais’te (Barış Manastırı) onu ve diğerlerini hayranlıkla, soluksuz dinledik. Benzerini Bodrum’daki Aya Nikola Kilisesinde en küçük torunum Yiğit Kerem Yücel’in bateri dinletisi için düşledim. Alkışlarımız sanata, sanatçıya, onu sevenlere ve emek verenlereydi. Cumhurbaşkanlığı himayesinde düzenlenen, festivalin önderi, mesleğinin ustası “Yılmaz Taner”i kutlar, ona teşekkürü bir borç bilirim.

“Haziranda ölmek zor” diyen Hasan Hüseyin Korkmazgil’e, Haziranda yeniden doğmak, sevmek var diyerek ümit kapısını açık tutalım.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.