Kargaşa / Dr. Metin Aycıl Bodrum Gündem Yazıları
Bulut güneşle,
Hüzünle neşe
Benliğimde
İç içe, sarmaş dolaş.
Belleğimde algılar;
Şaşkınlık içinde,
Karışıyor birbirine.
Güneş
Yağmurla hüzün veriyor.
Bulut
Işık olup neşe saçıyor.
Neşe
Gözyaşında kayboluyor.
Hüzün
Işık saçıp beni arıyor.
Innsbruck, 9 Ocak 1980, 22.35
İyi ki yazmışım yukarıdaki satırları ve iyi ki, saatine varıncaya kadar da not etmişim; bu alışkanlığımı seviyorum. Otuz sekiz yıl, altı ay ay geçmiş üzerinden. Şimdi tekrar o zamana geriye döndüğüme göre, geçen zaman kadar gençleşmiş sayıyorum kendimi. Yazılı düşünmenin bir sihri de bu olsa gerek; ezelden ebede duygusu yaşatıyor insana, yaşsız hissediyor insan kendini.
Neden böyle bir konuyla ve neden bu alıntıyla başladım?
Uzunca sayılabilecek bir süre yine yukarıdaki satırlar gibi hissediyorum kendimi; yine uzunca bir süre yazamayışım da bundandır. Bugün yazmaya başladığıma göre, kargaşanın sona erdiğini ve güneşin ışıklarının göz kırpmaya başladığını söyleyebilir miyim acaba? Böyle olmasını diliyorum; zira geçmişte de böyle olurdu hep. Süreç kendi içinde yolunu alır ve yol bittiğinde de satırlarla belgelenmiş olurdu. Düzen yeni dinamikleriyle yeniden işlemeye başlardı.
Aslında bu yeni bir olgu da değil; evrenin oluşum yasasının gereği. Latince ifadesiyle:
Ordo ab Chao
Türkçesi: Kaostan (kargaşadan) Düzene. Burada uzun uzadıya, “kargaşa ne idi, nedendi?” gibi çok detaylı konulara girmeyeceğim; zaten becerebileceğimi de sanmıyorum. Yaşanması gereken, kendi içinde yaşandı ve yolunu tüketti inşallah. Yukardaki satırlar için söyleyeceğim ise; bir gönül ilişkisinin ya da bir aşkın ardından kaleme alınmış olmalarıydı… Çok şükür ki, bugün artık aşkımın ve yolunun sonu yok; yani sonsuz…
Tesadüfe inanmadığımı her zaman dile getiririm. Her şeyin olması gerektiği gibi ve olması gerektiği zaman olduğuna inanırım. Karl Marks bunu çok güzel ifade ediyor:
Tesadüf, zamanı gelmiş zorunluluktur.
Benim açımdan zamanı gelen neydi?
60’lı yılların müziklerini çok severim ve dinlerim. Bu nedenle yakın arkadaşlarım bana; “naftalin kokuyorsun” derler. Yine bu yıllara ait çok sevdiğim bir şarkıyı uzun zaman aradım ve bulamadım. İlk dinlemeye başladığımda ortaokulun son yıllarındaydım herhalde. O zamanlar internet ve sosyal medyanın hayali bile yoktu. Yabancı dillerle tanışıklığım da çok yetersizdi. Şarkının adını ve söyleyeni yanlış bildiğimi dün öğrendim. Dün sabah, sosyal medyada üyesi olduğum bir müzik kanalında karşıma çıkıverdi; zamanı gelmiş bir zorunluluk olarak. Çok mutlu oldum, hem de çok. Sizlerle, şarkının burada adını ve sözlerini paylaşmak istiyorum, belki ilgilenen dostlarımız internetten bulup dinlerler; beni de anarlarsa sevinirim.
Şarkının adı “The End” ya da “Till the End of Time” söyleyen de Earl Grant. Şarkının sözlerinin Türkçe anlamı ise şöyle:
Gökkuşağının sonunda, hayalinin bir armağanını bulacaksın.
Bir hikâyenin sonunda, her şeyin anlatıldığını bulacaksın.
Fakat bizim aşkımız bir hazineye sahip,
Kalplerimiz her zaman harcama yapabilir.
Ve onun sonu olmayan bir hikâyesi var…
Bir nehrin sonunda, su akışını durdurur.
Bir yolun sonunda, gidebileceğin bir yer yoktur.
Fakat şimdi sen bana, beni sevdiğini ve
Yalnız benim olduğunu ve
Aşkımızın zamanın sonuna dek süreceğini anlat…
Kargaşadan önce aşk vardı. Kargaşadan sonra düzene geçtik. Sonra yolun bittiğini zannettik; ancak yine aşk koştu yardımımıza…