Bodrum Gündem

TÜTÜN, KURŞUN VE PİŞMANLIK…

( Bodrumda Yaşanmış Bir olaydan Uyarlama )

Sabahın yaklaştığını müjdeleyen horoz sesleri gecenin karanlığını yırtarken, bütün Karaova’yı kaplayan tütün  tarlarındaki tütüncülerin fenerleri  karanlıkta ateş böcekleri  gibi ışıldamaktaydı.Tütüncüler uykulu gözlerle dipteki tütünleri kırıp, küfelere yerleştirmekteydi. Ay da Güney Dağı’nın üzerinde batmak üzereydi.

Annesi İlhan’ı dürtükleyerek uyandırmaya çalışıyordu. İlhan annesinin ısrarına karşı “Ana ne olur biraz daha uyuyayım!” diye yalvarınca, annesi “Oğlum uyunacak zaman mı, tütünlerimiz yanacak. Bak ablaların kalktı. Arkadaşın Hasan bile anne ve babasıyla tarlaya gitti!” diye söylenince uykulu gözlerle yatağından doğrulup kalktı. Evin önünde bulunan ibrikten yüzünü yıkayıp çıtçıt tokalı ayakkabılarını giyip ablalarının arkasından tarlanın yolunu tuttu.

Arkadaşı Hasan Bodrumluydu. 1960’lı yılların ortalarına gelindiği o dönemde çok sayıda Bodrumlu aile mevsimlik işçi olarak Karaova köylüklerindeki tütün tarlalarında çalışmaktaydı. Bodrumlu aileler yaz çardaklarında kalmaktaydılar. Köye tuvalet kültürünü onlar getirmişti. Derme çatma tahtadan yaptıkları tuvaletten dolayı köylüler onlara “deliğe s…” diye adlandırmışlardı. Köy orman kıyısında olduğu için köylüler için çalıların içi doğal tuvaletti.

Halıcılık henüz ekonomik açıdan yeterli kazanç sağlamadığından dolayı tütün Karaova köylükleri için vazgeçilmezdi. Tütün varsa itibar vardı. Bütün alışverişler “tütün parasına” diye yapılırdı. Ocak ayı sonu, Şubat ayı başlarında tütün paraları ödenirdi. Böylece yıl boyu yaptıkları borçlar kapatılırdı. bazen kendi ifadeleriyle “kaderlerinden” Tütün para etmeyince üzülürler, “İnşallah gelecek yıl para eder…” diye söylenirlerdi.

Tütüncülük çok zor ve meşakkatliydi. Şubat ayında fide ocaklarının hazırlanmasıyla başlayan süreç Nisan ayında tarlaların hazırlanıp dikilmesi, ardından çapası sonrasında kırma sürecinin başlamasıyla devam ederdi. En zoru da buydu. Özellikle sabaha karşı uykunun en tatlı yerinde karanlıkta kalkmak insanlara son derece zor gelirdi.           Tarlada kırılan tütünler bazen ikindiye kadar dizilirdi. Dizme işlemi bittiğinde eller yapış yapış tütün akması olurdu.

İlhan üç kardeşin en küçüğüydü. İki tane ablasından büyüğü nişanlıydı. İlhan o yıl ilkokulu bitirmişti. Komşu çardakta kalan Bodrumlu arkadaşı Hasan da aynı durumdaydı. Tütün dizme işlemi bittikten sonra Hasan ile birlikte oynayıp vakit geçirirlerdi.

Hasan İlhan’a hiç görmediği Bodrum’u anlatırdı. Kale’den, denizden ve palmiyelerden bahsederdi. İlhan Hasan’ın anlattıklarını meraklı bir şekilde can kulağıyla dinlerdi. İlhan‘ın bunların içinde en çok merak ettiği köye gelen seyyar sinemada gördüğü denizdi.

Deniz nasıl bir şeydi? Kıyısına yaklaştığında insanı içine çeker miydi? Özellikle yüzme bilmediği için bu durumdan çok tedirgin olurdu. Kendi kendine asla denizin kıyısından yürümeyeceğine dair karar almıştı. Hasan’ın anlattığı kargıdan yaptıkları burgaçla kopardıkları üzüm salkımına benzeyen palmiyenin meyvesi olan kara beppeyide çok merak ediyordu. Bunların yanında Hasan’ın o sene Bodrum Ortaokulu’na gideceğini söylemesi İlhan’ı da okuma konusunda heveslendirmişti.

İlhan bulundukları köyün en başarılı öğrencisi olduğundan öğretmeninin gözdesiydi. Öğretmeni okumasını çok istiyordu. Hasan’ın da ortaokula gideceğini öğrenen İlhan , babasına “Baba ben okumak istiyorum…” deyince babasından “Bir evin tek oğlu okur muymuş! Otur oturduğun yerde. Ablanı evereceğim seni okutacak para yok!” deyince, İlhan boynu bükük bir şekilde annesine giderek “Ben tütüncü olmak istemiyorum, ben okumak istiyorum!!!” diye ağlamaya başlamıştı.

Gerek İlhan’ın okuma ısrarı, gerek kahvede köy öğretmeninin İlhan’ın okuması ısrarı gerekse eşinin ve kızlarının ısrarına dayanamayan baba İlhan’ın okumasına razı olur. İlhan sevinçten havalara zıplar. İlk defa Bodrum’u görecektir. İlhan’ın iple çektiği okulun kayıt günü gelip çatmıştı. Ertesi günü hayatında hiç görmediği arkadaşı Hasan’ın anlatımından bildiği Bodrum’u görmeye can atıyordu. O gece sabahı zor etti. Sabahleyin erkenden kalkıp babasının bir önceki bayramda aldığı yeni giysilerini giyerek herkesten önce hazır olmuştu.

Köyün cipiyle Bodrum’a doğru hareket ettiler. Yokuşbaşı’nda ilk defa bütün heybetiyle gördüğü Bodrum Kalesi ve masmavi deniz İlhan’ı çok etkilemişti. Hemen dikkatini çeken bir diğer etken de evlerin tamamının beyaz badanalı olmasıydı.

Babasıyla birlikte ortaokula giderek, hem okula hem de Bodrum Öğrenci Yurdu’na kaydını yaptırdıktan sonra kalacak yer sorununu da çözmüş olmanın verdiği mutlulukla. Bodrum’u gezmeye çıkmışlardı. İlk olarak İskele Meydanı’na gitmişlerdi. Oradan denizi görmüştü. Son derece berrak olan suyun içinde küçük balıklar yüzmekteydi. Kalenin heybeti ve yüksekliği İlhan’ı çok etkilemişti. Ardından Turgut Reis Sineması’nın yanındaki Foto Vehbi’den kayıt için gerekli vesikalık fotoğraflarını okula teslim ettikten sonra, Mumcular arabasıyla Mumcular’a gidip terziye ceket, pantolon, gömlek ve pijama siparişlerini verip köye geri dönmüşlerdi.

Ertesi hafta okulun açılacağı gün tekrardan Bodrum’a gittiler. İngilizce –Fransızca kurasında İngilizce’yi çektiği için yabancı dili İngilizce olacaktı. Sınıf olarak  1- C’ye düşmüştü. Arkadaşı Hasan’ın da aynı sınıfta yer almasına çok sevinmişti. İlk gün dersine giren öğretmenlerini çok sevmişti. En çok dikkatini çekenler Türkçe öğretmeni Nazan hanım ile İngilizce öğretmeni barış Gönüllüsü Amerikalı Linda hanımdı.

Kaldığı Bodrum Öğrenci Yurdu Bodrum’un Ortakent çıkışında son binaydı. Yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüşle okula ulaşılıyordu. İlk gün birkaç tanesi kendi sınıfından olmak üzere birçok yeni arkadaşlarla tanıştı. Bodrum Yarımadası’nın hemen her yerinden gelen öğrencilerin yanında Karaova köylüklerinden, hatta Bodrum’un en doğusundaki en ücra köy olan Mazı’dan bile öğrenciler vardı.

Öğrencilerin geldiği köylerde elektrik olmadığı için elektrik düğmelerini açıp kapamak ilk gün hepsinin oyunları olmuştu. İlhan’ın yurttaki ilk gecesinde yatağa girdiğinde içini bir burukluk kaplamıştı. İlk kez ailesinden ayrı kalıyordu. Annesini ve ablalarını şimdiden özlemişti. Battaniyeyi kafasına çekip sessizce gözyaşı dökmüş ve o şekilde uykuya dalmıştı.

Bodrum Ortaokulu’ndaki Türkçe öğretmeni Nazan hanım Bodrum’a o yıl gelmişti. Aile olarak Niğdeliydi. Bodrum ilk görev yeriydi. Bodrum Ortaokulu’na geldiğinde gerek idare, gerekse öğretmen arkadaşları tarafından son derece sıcak karşılanmıştı.

Kendisine sınıf öğretmenliği olarak verilen 1-C sınıfının Türkçe dersine girmekteydi. Sınıfta ilk dikkatini çeken öğrenci İlhan olmuştu. Onu fiziken küçük kardeşi Yalçın’a benzettiğinden hemen öğrencisiyle arasında bir yakınlık oluşmuştu.

İlk bir hafta uyum sorunundan dolayı bocalayan İlhan ikinci hafta hemen sınıfın en iyi öğrencilerinden biri haline gelmişti. Nazan öğretmeni de İlhan’ın her derdine yetişiyordu. O zamanlar bir buçuk gün olan hafta sonu tatillerinde köye gitmek için yol parasını da Nazan öğretmeni vermekteydi.

İlhan o yıl teşekkür alarak orta 2’ye geçer. Köye döndüğünde İlhan yine tütün ile haşır neşir olur. O yıl tütün parası düşük olduğu için İlhan’ın babası kızının düğününü  zorlukla yapar.Parası olmadığı için İlhan’ı onca ağlamalarına rağmen okula göndermez.

Durumu öğrenen Nazan hanım okuldan birkaç öğretmen ile birlikte Köye giderek İlhan’ın babasına İlhan’ın okuması için ısrar ederler. Baba “Benim çocuk okutacak beş param yok. Siz karşılayacaksınız alın götürün…” deyince öğretmenleri razı olur. Arkasından “Ben beş para vermem. Durumum yok…” diye ekler.

İlhan’ın yurt masrafının bir kısmı öğretmenler, bir kısmı da koruma derneği tarafından karşılanır. Böylece ortaokul ikinci sınıfa bir hafta gecikmeyle başlayan ilhan o yılın sonunda, ortaokul ikinci sınıfı yine teşekkürle geçer.

İlhan O yaz tatilinde, köylerinde Gazi Yüksek Öğretmen Okulu’nda okuyan uzaktan akrabası olan Turan ağabeyiyle yakınlık kurar. Onun getirmiş olduğu Yeniden Milli Mücadele Dergileri, Hüseyin Nihal Atsız’ın kitaplarını bir çırpıda okur. Artık Turan ağabeyi gibi katıksız bir Turancı ve milliyetçi ve bir numaralı Komünist düşmanı olur. Ona göre bütün solcular ve komünistler vatan hainidir. Hepsi öldürülmelidir.

O dönemde radyolarda bu komünist anarşistlerin sürekli adları geçip gazetelerde de  çarşaf çarşaf fotoğrafları yer almaktaydı. İçlerinde en ünlüsü de Deniz Gezmişti.

Okulda bazı öğretmenlerinin komünist olduğunu bunlardan birinin de Nazan öğretmen olduğunu öğrenen İlhan için için Nazan öğretmene karşı kin tutar. Bir keresinde mavi tebeşirle gece okulun duvarlarına  “Komünist Nazan” diye yazar.

İlhan o yıl Bodrum Ortaokulundan birkaç arkadaşıyla birlikte Ordu Perşembe Öğretmen Okulu’nu kazanmıştı. Orada Ülkücü ağabeylerinden seminerler alıp kendisini geliştirmişti. Burada Komünistlerin başarılı köy çocuklarını kendi davalarına kazanmak için nasıl yöntemler izlediklerini de öğrenmişti. Bu yöntemlerden biri de onlara yakın olup yardımcı olmaktı.

Bunlardan biri de Nazan öğretmendi. Evinde bir numaralı Komünist şair Nazım Hikmet’in kitaplarını görmüştü. Demek ki arkadaşlarından duyduğu doğruydu. Sadece vatan haini komünist bir şair olan Nazım hikmet’in kitabının olması bile Nazan Öğretmenin tescilli Komünist olması anlamına gelirdi. Demek ki Nazan öğretmenin kendisine yakın durması onu sevdiğinden değil, kendisini de Komünist yapmak istemesinden dolayıydı.

Bunu nasıl anlamadım diye kendi kendine kızmıştı. İlhan, öğretmen okulu son sınıfa geldiğinde artık tam bir militandı. Sürekli arkadaşlarıyla Komünist avına çıkar, yazılama ve afiş yapıştırma faaliyetlerinde yer alırdı. Bir keresinde Ünye’ye gittiğinde solcu gençler tarafından kıstırılıp feci bir dayak yemişti. O andan itibaren bütün solculardan nefret edip hepsini öldürmeyi aklından geçiriyordu. Birden aklına Nazan öğretmeni geldi. İçini bir nefret duygusu kapladı.

Onun Bodrum’da olduğunu biliyordu. Hemen eline kağıt kalem alıp ona bir mektup yazdı. Altına da adını yazmayı ihmal etmedi çünkü korkup çekindiği bir şey yoktu.

İlhan’dan mektup geldiğini Orman dairesinde mühendis olarak çalışan eşi kendisine haber vermişti. Nazan Öğretmen Bodrum’a geldiğinin dördüncü yılında Edirneli bir orman Mühendisi ile evlenmişti. Evliliğe Bodrum Ortaokulu’ndaki arkadaşları aracı olmuştu.

Üç yıldır görmediği, zaman zaman evine çağırıp karnını doyurduğu, harçlık verdiği ders çalıştırdığı çalışkan bir öğrencisinden mektup almak Nazan öğretmeni duygulandırmıştı. Gözleri dolu bir şekilde eşinin verdiği mektubu heyecanla bir çırpıda açıp okumaya başlayınca beyninden vurulmuşa döndü

Mektupta şu cümleler yer almaktaydı;

“Okul duvarlarına ‘Komünist Nazan’ diye yazan da bendim. Sizin gibi Komünistlere bu ülkede hayat hakkı yok. Hepiniz gebereceksiniz. Uzaktayım diye sevinme. Sesimizle ulaşamadığımız yere kurşunlarımızla ulaşırız. Oluk oluk akan kanlarınızla nehirlerin rengi değişecek. İmza İlhan Kaymak…”

Mektuptaki tehdit cümleleri karşısında şoka uğrayan Nazan öğretmen hemen kendisini koltuğun üstüne bırakır ve ağlama krizine girer. Büyük şaşkınlık yaşayan eşi mektubu okuyunca o da beyninden vurulmuşa döner. Hemen mektubu Bodrum’un efsanevi Komiseri olan Mustafa Yeşilova’ya götürmek isteyince eşi karşı çıkar. “Hayır! Dur! Henüz zamanı değil…” diye engel olur.

Nazan öğretmen günlerce bu mektubun etkisinden kurtulamaz. Uğramış olduğu hainlik derecesindeki bu nankörlük onu kahreder. “Bu resmen yemek yediği tabağa pislemektir. Böyle bir davranış insan doğasına aykırıdır…” gibi düşünceleri aklından geçirerek eşinden geri aldığı mektubu yere fırlatır.

İlhan o yıl Öğretmen okulundan mezun olur. Ama, hem Kıbrıs Barış Harekatı düzenlediği için ortalığın karışık olmasından hem de birkaç kez kavga ve afişlemeden dolayı emniyette kaydı olduğundan mimli olduğu için ataması yapılmaz.

Bir yıl boşta kalan İlhan köyde hem tütüncülük yapıp, hem de köyün gençlerini kendi siyasi düşüncesine çekmekteydi. Köyde de okuyan Komünist gençler olduğundan onlarla aralarında bir çatışma olmasa da soğukluk ve hasımlık vardı.

İlhan o yıl Üniversite sınavına girer ve İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ni kazanır. Orada siyasi çalışmalara ağırlık verdiğinden dolayı başarılı olamaz okul uzar. Ardından 12 Eylül Askeri darbesi olunca altı ay göz altında kalıp gözden kaybolur. Serbest kaldığında okuluna gidemez. Okuldan atılmıştır.

Köyde boşta geçen iki yılın ardından askere gider. Askerde bol bol geçmişini sorgular. Devlet tarafından kendilerine çok büyük haksızlık yapıldığını düşünür. Onlar Komünizme ve komünistlere karşı gövdelerini siper etmişken, devlet onları komünistlerle bir tutup “Bir sağdan, bir soldan” deyip asmaya başlamıştır. Ayrıca günlerce sorguda işkence görmüştür. O zaman gerçek devletin kendilerine anlatılan devletten farklı bir şey olduğunu, bütün olayları yönlendiren daha başka güçlerin olduğu gerçeğini kavrar.

Henüz siyasete bulaşmadığı ortaokul yılları aklına gelir. Ardından da Nazan öğretmen. Birden içini bir sıcaklık ve üzüntü kaplar. Nazan öğretmene karşı o mektubu yazmakla çok büyük yanlış yaptığını kabullenip kendi kendine mahcubiyet duyar.

Askerlik dönüşü gittiği Bodrum’da tesadüfen Nazan Öğretmen ve eşiyle karşılaşır. Utancından kıpkırmızı olur. Hemen Nazan Öğretmenin elini öpüp özür dilemek ister. Son derece kırgın olan Nazan Öğretmen elini vermez. İlhan hem Nazan öğretmenden, hem de eşinden özür diler. Durumunu anlatır.

Aradan birkaç hafta geçtikten sonra Nazan öğretmen kendi kendine “İlhan’ın  bana göndermiş olduğu bu mektubu ömrümce affetmem mümkün değil…” Ama ben insanlık adına başlatmış olduğum süreci tamamlayayım. “O utancıyla yaşasın” diyerek, eşinden İlhan’ın tayini konusunda yardımcı olmasını ister.

Nazan öğretmenin eşinin amcaoğlu İlköğretim genel Müdürlüğü’nde üst düzey bir bürokrattır. Onun sayesinde ilkokul öğretmeni olarak İlhan’ın ataması yapılır.

Bu olay üzerine İlhan bir kez daha yapmış olduğu hatadan dolayı kahrolur. Bir çiçek yaptırarak Nazan öğretmenin evine gider. Ama bir yandan da siyasi kimliğini belli etmek istercesine bir elinde katlanmış Hergün Gazetesi tutmaktadır.

Ziyarette Nazan öğretmen pek yüz vermez. İlhan evi burukluk ve pişmanlık içinde, karmakarışık duygularla terk eder. Bir hafta sonra da ilk görev yeri olan Siirt’in Kurtalan ilçesinde köy öğretmeni olarak göreve başlar.

Tütünün zorluğundan kurtulma isteğiyle başlayan bu süreç “kurşun” mesajının yaratmış olduğu kırgınlık ve pişmanlıkla sonuçlanır…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.