Bodrum Gündem

TOPLUMSAL ÖZ ELEŞTİRİ Mİ! BUYRUN SİZE ÖZ BE ÖZ ELEŞTİRİ…

TOPLUMSAL ÖZ ELEŞTİRİ Mİ! BUYRUN SİZE ÖZ BE ÖZ ELEŞTİRİ…

TOPLUMSAL ÖZ ELEŞTİRİ Mİ! BUYRUN SİZE ÖZ BE ÖZ ELEŞTİRİ

– Benden-

Atatürk bir Osmanlı subayıydı. Askeri ortamlarda büyümüş ve meslek olarak askerliği seçmişti. İçinde bulunduğu yıllarda akıl ve cesaret gücü yanı sıra, o dönemin silah gücü de önemli ve değerliydi. Başka birileri ise değeri bireysel kazanç yani para da görüyor ve onlar için önemli olan da sadece silah-cephane üzerinden para kazanmaktı ve elbet akıl onlar için de önemliydi ama akıllarını hem savaş içindeki ülkeler, hem de savaşı kaybeden ülkeler üzerinde kullanıyorlardı.

İşte Mustafa Kemal böyle bir dünya ortamında kendi “üstün aklının” gösterdiği yanlışlara dur demek için harekete geçti, çünkü farkındalığı diğer tüm askerlerden ve padişahtan çok daha fazlaydı. Akıl – strateji ve eldeki silah gücünü kullanmayı seçti ama hedefi bireysel kazanç değildi,

“O”, imparatorluğun işgaline son vermek, imparatorluğu sonlandırmak, halkı bağımsızlığına kavuşturmak ve özgür, bağımsız bir cumhuriyet kurmak için kendi canını bile vermeyi göze alarak, sadece kendisine, silah arkadaşları ve halkın gücüne inanarak emperyalist güçlere dur, demek için yola çıkmıştı.

Ve yaptı – halkla beraber yaptılar. Padişah kaçtı, emperyalist ülkeler topraklarımızı terk etti – kaçtılar.

Bu süreçte çok canlar gitti, çok masum aileler yok oldu, çok acılar-zulümler-açlıklar yaşandı ama özgür ve bağımsız – tüm diğer güçlerden kurtarılmış  – Laik Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Artık “O” eli silah tutan bir asker değil, Türklerin Atası olmuştu. Mustafa Kemal Atatürk 1938 yılına kadar aklına koyduğu tüm devrimleri yaptı. Dış güçlerle ilişkilerini silah kullanarak değil, aklı ile diplomasiyi kullanarak sürdürdü ancak bireysel çıkarları için değil, yeni özgür devletin ve halkın yararı için yaptı. Yarattığı ülkeye “miras” bıraktı.  Beni elbette anacaksınız ama eğer sizlere bıraktığım ilkeleri savunur, devam ettirir ve yaşatırsanız özgürlüğünüz devam edecektir, dedi. Hedef hem yurdumuzda, hem de dünyada barıştır, dedi.

Ama barışla değil savaşla beslenen, akıllarını diğer savaş içi ülkeler ve savaşı kaybeden ülkeler üzerinden kazanç sağlamak için kullanan, o, birkaç kişinin dahil olduğu emperyalist sistem, barışı hiç istemedi ve Türkiye için beklemeye geçti, zaten dünyanın pek çok yerindeki savaşlar ile beslenmelerine devam ediyorlardı. 1938 e, atamızın aramızdan ayrılışına kadar süre verdiler. Bunca zaman içinde gördüklerimiz sonrası Atamızın eceli ile öldüğüne kaç kişi inanır  kaldı bilemiyorum ama benim için, ülkemiz adına, şüpheli ölümlerin başlangıcıdır.

Atamızı koruyamadık.

Peki sonrası, en yakın dava arkadaşları sırasıyla hatalar yapmaya başladı, çünkü hiç biri yeteri kadar akıllı, yeteri kadar dirençli ve yeteri kadar davasına inançlı, değildi, hiç biri Atamız kadar özgüvenli, değildi.  1938 yılında Ülkemizin kaderini değiştirmek üzere birilerince harekete geçildi. Kimdi bunlar? 1, dünyanın zaaflarından faydalananlar. 2, Kendi zaaflarının esiri olanlar. Her biri  ortak bir konuda birliğe vardılar ama hiç de birbirlerini tanımadan, ülke içi veya ülke dışında birden bire çıkarları örtüştü ve ayrı-ayrı yerlerde , farklı konumlarda ama ince-ince işlenecek olan bir veya birkaç planın içine, kendileri yönetiyor sanırken, yönetildiklerini bilmeden, dahil oldular.

Bu nedenledir ki 10.Yıl Marşı hiç değiştirilememiştir. Çünkü bağımsız ve özgür 2. bir 10 yıl daha olmamıştır.

Akıl ve diplomasinin başarılı olması için güvenli ve inançlı olmak gerekir ama elbet bu dini inançla hiç karıştırılmasın, ona da ihtiyaç var ama pozitif bilimin öncülüğündeki bir dünyayı yakalayabilmek için dava inancı öne çıkmalı, bağımsız ve özgür bir ülke olmak için silah değil akıl ve diplomasi öne çıkmalı, çağdaşlaşmak pozitif eğitimle başlarsa, devam etmeli.

Hiç biri olmadı.

Oysa ne oldu;

Çağdaş ve eşitlikçi gelişmemizi sağlayan Köy Enstitüleri kapatıldı, yani eğitimin kırsal kesimlere yayılması ve sonucu olacak olan halkın “bilgi gücüne” erişmesi engellendi.

Sonra ne oldu;

Birkaç dönem “ordu” gücü ve kontrolü ele geçirdi, üstelik de Atatürk’ün ilkelerini koruduklarını iddia ederek!  İdeolojik kavramlar savaştırıldı, sağcılar, solculara-solcular, sağcılara kırdırıldı, askeri darbeler oldu, sıkıyönetimler oldu, siyasi partiler kapatıldı, PKK icat edildi – demokrasi adına içsel terörizmin başlamasına sebep olundu, faili meçhul cinayetler çoğaldı, devlet hiç birine cevap veremedi ve sınırlarımız tartışılmaya başlandı.

Ya sonra;

İnanç olarak din devreye sokuldu, Laik Türkiye Cumhuriyetinin laikliği konuştukça konuşuldu, din ve devlet işleri birbirine girdi, inançlar sorgulanmaya başladı, dini inançlı görünmeyene iş verilmedi, memur yapılmadı, ihalelere sokulmadı, ne anayasa dinlendi, ne da kanunlar, KHK ile her istenilen yapıldı, doğa katledildi, adam kayırıldı, bendensin-değilsin ortamları oluştu, yolsuzluk ve hukuksuzluk aldı başını gitti, tüm ülkemiz iktidarın oyun alanı oldu, mezhepçilik, ırkçılık başladı, içine dalıp bozmadıkları hiç bir mesleki alan kalmadı, Atatürk düşmanlığı yaratıldı, Milli bayram kutlamalarına yasak geldi, algı operasyonları hız kazandı. Komşularla ilişkilerimiz bozuldu, terör, dendi, savaş, dendi, özgürlük-demokrasi, dendi ama biz devlet olarak bu karmaşaya dahil olduk. Ülkemiz savaştan kaçanların sığındığı ve devlet olarak onlara bakmak zorunda olduğumuz bir ülkeye dönüştürüldü. Üretim alanları tek, tek kapatıldı, dış ülkelerden aldığı borçlarla büyüyen bir ülke olduk, kendimiz hiç bir şey katamadık ama gün be gün borçlar arttı, zamanında gelip ülkemizin nimetlerinden faydalanan yabancı şirketler yavaş-yavaş piyasadan çekildi. Biz de ülkemizin mal varlıklarını – mülklerini yabancılara satar olduk. Okullarda eğitim ise başka bir oyun tahtasına döndü, her gelen MEB kendine göre sistemler icat etti, okul kitaplarında geçmişimizle iftihar ettiğimiz konularda yasaklar geldi, imtihan şekilleri değiştirildi, birinin yaptığı sistemi diğer gelen değiştirdi, derken bu çocuklar da bir çağ atladılar ama eğitimde hiç ilerleyemeyerek. Pek çok normal devlet okulu İmam Hatip okullarına dönüştürüldü ve pozitif eğitim kalitesi iyice düşürüldü. Bu da planın önemli bir parçasıydı zaten.

Ya sonra;

Ülkemiz başkanlık rejimiyle tanıştı, tek adam, tek yetki. Ben yaptım-oldu döneminin içine ülkemiz sokuldu, tek adamın akrabaları ve tanıdıkları, yetkin ve bilgili olmadıkları halde, devlet kademelerinde önemli görevlere getirildi, her istediklerini artık hiç çekinmeden yapar oldular. Artık toplum her alanda kolayca

yönlendirilecek kıvama getirilmişti, yandaşlar türemiş, muhalif sesler kısılmış, aksi düşüncelerini ifade edenler hapislere atılmış ve – veya işlerine son verilmişti. İdeolojik tartışmaların önü kesilmiş, din odaklı gelişmelere izin verilmiş ama hak-hukuk ve adalet arayanlar hep engellenmiş, muhalefet partilerinin etkinliği iyice yok edilmiş, şaibeli seçimlere imza atılmış ve TBMM si işlevliğini tümüyle yitirmişti, iktidarın Meclisteki parmak sayısı muhalefetten

fazlaydı, muhalefetin önergeleri okunuyor ama hiç bir işlem yapılmadan hepsi rafa kaldırılıyordu. 2018 de son seçimlerle TEK Adam tescillendi. Türkiye için içten ve dıştan planlar yapanlar artık son aşamaya da gelmişler, bugüne kadar tüm iktidarları yönetenler, yönetemediklerini indirtenler, bu son iktidarla işlerini oldukça kolaylamışlardı.

Muhalefet ne yapabilirdi, bunca yıldır var olan bu “ tuzaklı yolları” nasıl aşabilirdi, hiç şans var mıydı, kimin eli kimin cebinde…… !!! Bunların net cevapları hiç olamadı çünkü böyle ZİHİNSEL KARMAŞA olması gerekiyordu ve O YARATILDI ve birileri de AMACINA ULAŞTI.

İktidar yapabileceği her şeyi yaptı, tek adam ve çevresi tüm zenginliklere ulaştı, kendi içlerinde ayrışmalar, çıkar kavgaları da yaşadılar, var olmalarına sebep olan bir kişinin müritleriyken birden onu da düşman ilan ettiler, kapısından ayrılmadıkları ABD ile ilişkileri kritik noktalara taşıdılar.

Sonra ne oldu;

Önceleri neredeyse düşman belledikleri Atatürk’e şimdilerde hayranlık beslemeye başladılar, parayla tutularak götürüldükleri mitingler sonrası Türk Bayrağını yerlerde çaput yapanlar, birden Türk Bayrağı aşığı oldular, Milli Bayramları yasaklayanlar bu sene bayramlarımızı kutladılar. Gerçekten aman ne güzel, “ aklın yolu birdir ” diyeceğim, demesine de, bir de samimi bulabilsem, bir de gerçeği gördüler, diyebilsem! Ama geçmiş yaşadıklarımız bunları bana dedirtemiyor. Rüzgar nerden eserse oraya dönen bu zihniyet, yarın ne yapar, esas bu beni çok endişelendiriyor. Temeli olmayan destekler esasında birer köstektir. Hangisi Atatürk ve ilkelerini yeteri kadar biliyor ki! Çok azı, belki de hiç biri. Tek adam hadi şimdi bunu yapacağız, diyor, diğerleri hop, yapıyor. Kolay hayat. Sorumluluk yok, uğraş yok, ooo ne güzel, biri senin adına her şeyi yapıyor.

Oysa tam da Atatürk bunu demişti, Türk Öğün, Çalış, Güven. Yani “ sen “ her şeysin. Güç de sensin, akıl da sensin, çalış ve kendine güven, demişti. Bunun ne anlama geldiğini sorsak, hiç bilemeyecekler. Ama onlar şimdilik Atatürk hayranı!

Yani elimizde bize kalan tek ve en güzel “ değere” de sahip çıkma yarışındalar. Keşke anlayarak yapsalar, keşke severek ve isteyerek katılsalar, Atatürk ve ilkelerini içselleştirseler de, ben alkışlasam. Ama bu mümkün değil. Dünyanın ters dönmesi kadar mümkün değil.

Peki, başaranlar, niye bizler gibi yurdunu seven, bizler gibi demokrasiyi isteyen, gelişmeyi üretimde, pozitif bilim ve çağdaş eğitimde gören, hukukun üstünlüğüne inanan, adalet olmadan olmaz diyen, bizler gibi dürüst, eşit hak ve eşit paylaşım isteyen, bizler gibi barışı savaşın önünde tutan, olamadı da, başkaları oldu!!! Niye?

Niye halen CHP tartışılıyor, niye CHP liler buna olanak veriyor, niye örgütler çalıştırılamıyor ve niye halen bazı CHP liler lider arayışında!!!

Toplumsal yapı olarak duygusalız, konuları hemen bireysel boyutlara çekebiliyoruz, soğukkanlı ve sağduyulu değiliz, dünyayı iyi takip edemiyoruz da, ondan.

Çabuk kızıyor ve çabuk boş veriyoruz da, ondan.

Halk için diyoruz da halkın umurunda değiliz, doğa için diyoruz da doğayı tanımıyoruz. Okuyoruz da okuduğumuzu anlamıyoruz. İtiraz ediyoruz da zaten olmayacağını bilmiyoruz, ondan.

Bilgiliyiz ama yeteri kadar samimi, cesur ve cesaretli değiliz de, ondan.

Yeteri kadar sevmiyor, yeteri kadar heyecanımız yok ve yeteri kadar istemiyoruz da, ondan.

Birlik ve tek yürek olamadık da, ondan.

Hiçbirimiz Atatürk olamayız ama her birimiz Atatürk’üz diyoruz ancak Atatürk’ü ve ilkelerini yeteri kadar tanımamışız da, ondan.

Atatürk’ü yitirdiğimizden beri, ne sağdan- ne soldan- ne liberal – ne asker, hiç bir lider, en yakın arkadaşı bile, “ O” nun gördüğü dünya gerçeklerini göremedi ve onun kadar akıllı ve onun kadar cesur olamadı da, ondan.

Hepsi önemli ancak en çok önemsediğim ise;

Bizler, kendi aklımızın ve gücümüzün farkında olmayıp, “ bir başkası gelsin”, bizi kurtarsın diye, bekliyor – bekliyor – bekliyoruz da, ondan.

İşte bizler “ bir başkasını beklerken ”, bir başkasının,  daha çok kazanç, daha çok güç ama sadece bana “ aklı ” nı, birileri kendi çıkarı – kazancı ve gücü için kullanıyor ve o birileri de bizleri yönetiyor.

Bu nedenle de ülkesini ve halkını Atatürk’ün bize miras bıraktığı ilkeler doğrultusunda düşünen bizler, yöneten değil, hep bir başkalarınca yönetilen olarak kalıyoruz.

Ayla Gürpınar

24.Eylül.2018

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.